02.01.2015
Zamanı geriye çeviremeyeceğimize göre
Ne büyük başım varmış… Ne densizliğim kalmış, ne büyük
düşünürlüğüm – okumuşluğum… Ne Dersimliler anama ne yapmış
sorusu… Nede Türkiye Cumhuriyeti Başbakan ve Cumhurbaşkanına
hakaret “suçlaması”… Hatta tartışmak için başkası Frankfurt’a
bile davet ediyor!
Oğlum ilkokul mevzunuyum, ilkokul…
Ama okumasını çok seviyorum… Kendime göre mütevazı bir
kütüphanem var… Bilişimciyim… Birçoğunuzun hayal bile
edemeyeceği hızda >>> istediğim <<< bilgiye ulaşabiliyorum…
Ne oldu şimdi, ilkokul mevzunuyum dedim diye yazdıklarım,
düşündüklerim yanlış mı oldu? Ben hala eski Önder değil
miyim?
Öncelikle bir - iki cevap vermek istiyorum…
Dersimliler anama ne yapmış sorusuna vereceğim cevap… Annem…
Hatta babam o zamanlar dünyada bile olmadıkları için…
Kendimi bu sorunun muhatabı bile saymıyorum!
Türkiye
Cumhuriyeti Başbakan ve Cumhurbaşkanına hakaret etmişim(iz)
iddiası… Ne zaman yapmışım bunları? Yazdıklarımla,
düşüncelerimle… Yani açıkça düşünce suçu işlemişsin demeye
getiriyorlar!
Madem düşünmek suç… Madem birçoğunuzun
ya cesaret edemediğiniz için… Veya “gerekli kelimeleri” bir
araya getiremeyerek kendinizi ifade edemediğiniz için…
Yazdıklarım suç… Bende bu suçu işlemeye devam ederim arkadaş…
… aşağı Kasımpaşa!
Ne yapacaktım yani? Bir tarafta
siyasete soyunup ağzına geleni söyleyerek bunu hitabet sanatı
sayanlar… Diğer tarafta siyasete soyunarak ağzını açması
gerektiği yerde dilini yutanlar… Başkaları göz göre göre
vatanı, milleti bölerken… Aman düşünce suçu işlemeyeyim diye
Allah’ın verdiği beyni kullanmayacak mıyım? Kullanmayanların
koskoca ülkeyi getirdikleri hal ortadayken… Ben nasıl
susayım? Hadi ben sustum, başkası susacak mı?
Hepiniz
gibi insanım… Doğrularımda var, yanlışlarımda… Tehditle ne
yapabileceğinizi sanıyorsunuz? 25 sene önce zaten canımdan
can gitmiş… 25 senedir aybaşı tutmuş zombi gibi dolaşıyorum
ortalıkta… Bir sıkımlık canım kalmış… Siz beni
korkutabilir misiniz?
***
03.01.2015
Madem ben
iddia ettiğiniz gibiyim(!) İnsanlar buna neden inanmıyor?
Bir insan olarak... Bir Atatürk milliyetçisi olarak...
Yanlışım da olur, doğrumda... Yanlışımın farkına vardığımda
gerekirse özürde diler... Kendime çeki düzende veririm!
Kendi sitemde... Geçenlerde de yayınladığım gibi dünyanın
dört bir tarafından... Aylık okuyucu sayım ortalama
10.000... Sunduğum bilgi ve belgelerin download oranı
ortalama 30.000... Arşiv taraması yapanlar 10974... Tüm bu
rakamlar sosyal medya haricinde oluşuyor... Aylık okuyucu
sayım ikiye (18817) katlanmak üzere! Siteme giriş yapan
illere baktığımda her geçen gün artan sayıda... Güneydoğu
Anadolu'dan okuyucu/kullanıcıları görmem mümkün oluyor!
Beni... Öyle veya böyle zan altında bırakmak isteyenlere
cevabım çok açık... İnsanlar artık şiddetten, kavga -
gürültüden, bağırıp - çağırmaktan... Yalandan - dolandan,
düzenbazlıklardan, çalıp - çırpandan... Kendisi
zenginleştikçe zenginleşirken, halka köpeğin önüne kemik atar
gibi... Kırıntı atanlardan, bölüp - bölüştürmeye
çalışanlardan... Bıktı!!!
İnsanlar artık huzur
istiyor!
Çevremde birçok Kürt kökenli dostum var...
Sevilen ve sayılan bir aileyiz... Kimseye yalan borcum yok...
Ben neysem oyum... Kimsenin... Anladınız mı, kimsenin
laflarımı cımbızlayarak... Bana veya aileme hakaret etmeye
hakkı yok!

*
Din ve adalet cahilleri
AKP...
(A)tatürkçülüğü (K)atletme
(P)artisi...
(A)merika'nın (K)urduğu (P)arti......
(A)kçe (K)azanma (P)artisi!
AK...
(A)nkara (K)andil hattı...
(A)kraba (K)ayırma Partisi...
(A)ile (K)olama Partisi...
İzle ve ibret al!
Not: Videoda sözü gecen Ayet ile
ilgili linke baktığınızda öyle bir ifadeye rastlamanız
mümkün değil. Ancak... Mealini okursanız aynı ayetle ilgili
33 farklı yorum görmenizde mümkün. Ondan sonra iddia
ediyorlar Kuran-ı Kerim değişmeden bugünlere geldi diye(!)
http://www.gurbuz.net/…/AKP'Lİ%20METİNER'DEN%20TORPİLE%20AY…
http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#16:90
http://www.kuranmeali.org/…/90.a…/kurani_kerim_mealleri.aspx
***
04.01.2015
Eyvah eyvah
Bugün pazar olduğunu neden bana kimse söylemiyor? Sabah
kalktım... Geceden kar yağmaya başlamıştı... Sokağa çıktım
yerler buz tutmuş... Kendime kahve yaptım... Bir dosta
özelden cevap verdim, saate bakınca... Eyvah eyvah saat 6.30
olmuş... Doğru mutfağa, hanıma bir fincan kahve yaptım...
Kalk hatun saat yediye geliyor... "Önder gece saat üçte yatım
bırak beni biraz daha uyuyayım" dedi... "Kadın kalk dükkana
geç kaldık" dedim... Yok kafa kalkmıyor, "iyi o zaman ben
dükkana gidiyorum sen yürüyerek gelirsin" dedim... Arabaya
atladım doğru dükkana... Yerler kısmen fena kayıyor...
Dükkânın önünü bir güzel küredim... Kendime yine kahve
yaptım... Aklıma kardeşim ve kocası geldi... Saat 8
suları... Telefon ettim dada çıktı telefona... "Annen evde
mi" diye sordum dadaya... Annesini verdi, "Ali çıktı mi?"
"Nereye?" "Dükkana!" "Abi bugün pazar"
Bugün pazar
olduğunu neden bana kimse söylemiyor? :)
*
Kibar ve görgülü olmak
küçük yaşta öğrenilir
Bu sene "fena" başladı... Küfür
ettiler, hakaret ettiler, aşağılamaya çalıştılar!
Ne
yaptım? Düşüncelerimi kaleme aldım... Suç mu? Kimisine
göre suç! Düşüncelerim yanlış olabilir... Bu düşüncelerin
yanlış olduğunu veya beğenilmediğini ifade etmenin başkaca
yolları vardır. Şimdilik çocuklara öğretilmesi gereken bazı
kuralları hatırlatmakla işe başlamak istiyorum. Ama önce
Babaannemin yetiştirdiği Nilüfer ablamın (kuzenim), amcamın,
rahmetli babamın - halamın ve benim nasıl ve hangi şartlar
altında yetiştiğimizi kısaca anlatacağım.
Rahmetli
babaannem öleli yıllar oldu. Annem hep anlatır, ömrümün ilk üç
yıllını babaannemin yanında geçirdim. Almanya'ya geldiğimde
lütfensiz, teşekkür etmeden, izin istemeden hiç bir şey
yapmıyor, komşumuzun mööölerinden başka bir şey anlatmıyormuşum.
Rahmetli "cahil" bir kadındı, yani tahsili yoktu. Hatta okuma
yazma bile bilmiyordu. Buna rağmen hayat ona birtakım şeyleri
öğretmişti. Küçük yaşta anne - babası bakamadıkları için
kendisini zengin bir ailenin yanına vermişlerdi. Orada hizmetkar
olarak büyümüş ve adabı muaşeret kurallarını yani saray adabını
öğrenmişti. İleride çocuklarını öğrendikleri doğrultusunda
yetiştirmiş. Aldıkları terbiye çerçevesinde de ister babam,
ister halam olsun kendi çocuklarını bu görgü kuralları ile
yetiştirmişler. Bu yüzden içimden geçse de bazı şeyleri
yapamıyorum! Gelelim çocuklara...
1. Sihirli sözcük
“lütfen” Çocuğunuza bir şey yapmak istediğinde, soru
cümlesinin sonunda “lütfen” demesi gerektiğini mutlaka öğretin.
2. Teşekkür etmek Bir şey aldığında teşekkür etmesinin
gerektiğini öğretin. 3. Büyükler konuşurken sözü kesilmez
Çok acil bir durum olmadığı sürece siz arkadaşlarınızla ya da
diğer kişilerle konuşurken sözünüzün kesilmeyeceğini öğretin.
4. Affedersiniz demesini öğretin Birine bir şey demesi
gerektiğinde karşısındaki kişinin dikkatini çekmesi için söze
başlamasında “affedersiniz” demesi gerektiğini öğretin. 5.
İzin istemek Bir yere gitmek, herhangi bir şey yapmak için
izin alması gerektiğini belirtin. 6. Olumsuz, negatif
düşüncelerini söylememesi gerektiğini öğretin Sevmediği,
hoşlanmadığı ne varsa ulu orta söylememesi gerektiğini öğretin.
Arkadaşları ile bu duyguların paylaşıldığını, herkesin yanında
konuşulmadığını öğretin. 7. Dedikodu ve yorum Başkaları
hakkında dedikodu yapmaması gerektiğini, özellikle fiziksel
engelli insanlar hakkında yorum yapılmaması gerektiğini ancak
başkalarına iltifat edilerek ruhlarının okşanabileceğini
anlatın. 8. “Nasılsın” dendiğinde onunda sorması gerektiğini
öğretin Yaşı kaç olursa olsun “nasılsın” diye sorulduğunda
aynı şekilde “iyiyim, siz nasılsınız?” diye sorması gerektiğini
öğretin. 9. Bir eve gittiğinde ev sahibine teşekkür etmek
Bir arkadaşının evine gittiğinde oradan ayrılırken ev sahibine
yaptıkları için teşekkür etmesi gerektiğini, başkasının
evindeyken "yaramazlık" yapılmaması gerektiğini öğretin. 10.
Kapıyı çalarak içeri girmek Kapalı bir kapıdan girmek isterse
çalması gerektiğini, kapı aralık olduğunda da kapıyı tıklatması
gerektiğini, kapı açık bile olsa içeri girmek için izin istemesi
gerektiğini ve olumlu cevap gelene kadar beklemesi gerektiğini
öğretin. 11. Telefonla konuşurken Telefonla birini
aradığında önce kendisini tanıtması gerektiğini sonra konuşmak
istediği kişiyi istediğini söylemesi gerektiğini öğretin. 12.
Kart ya da e-posta Bir hediye aldığında memnuniyetini belli
edip, teşekkür etmesi gerektiğini, eğer yazı yazmayı öğrenmişse
bir kart ya da e-posta ile teşekkür etmenin çok etkili olduğunu
öğretin. 13. Ayıp kelimeler Büyüklerin önünde ayıp ve kötü
kelimeler kullanılmayacağını öğretin. Bunları zaten büyüklerin
bildiğini ama kullanmadığını söyleyin. Hatta arkadaşları
arasında da bu kelimeleri kullanmayarak arkadaşlarına örnek
olması gerektiğini belirtin. 14. Takma isim İnsanlara
onları incitecek takma isimler takmaması gerektiğini öğretin.
15. Dalga geçmek Başkaları ile dalga geçilmemesi gerektiğini,
karşısındaki insanın fiziksel ya da davranışsal zayıflıklarıyla
dalga geçilmemesi gerektiğini öğretin. 16. Sıkıcı ortam
Bir tiyatro oyununda ya da bir toplantıda veya bir oyun oynarken
sıkıldığını söylememesi gerektiğini öğretin. İnsanların bunun
için emek verdiğini ve sabırla bitmesini beklemesi gerektiğini
öğretin. 17. Özür dilemek Birine çarptığında, yanlış bir
davranışta bulunduğunda mutlaka özür dilemesi gerektiğini
söyleyin. 18. Hapşırık, öksürük Hapşırdığında ya
öksürdüğünde eliyle ağzını kapatması gerektiğini öğretin.
Burnuyla oynamaması gerektiğini, bunun kötü göründüğünü
söyleyin. 19. Yardım sormak Siz, komşunuz, öğretmeni ya da
arkadaşı bir şey yaparken “yardım edebilir miyim ”diye
sormasının onun yeni bir şey öğrenmesine de katkıda bulunacağını
söyleyin. 20. Yardım istendiğinde Siz ya da bir büyüğü
ondan yardım istediğinde söylenmeden ve gülümseyerek yapması
gerektiğini öğretin. 21. Ona yardım edildiğinde Siz ya da
bir büyüğü ona yaptığı şeyde yardım ederse “teşekkür” etmesi
gerektiğini söyleyin. 22. Yemeği çatal bıçakla yemek Yemek
yerken çatal bıçak kullanması gerektiğini, eğer yapamıyorsa
büyüklerinden yardım istemesi gerektiğini öğretin. 23. Peçete
kullanmak Sofrada ağzı ve elleri kirlendiğinde peçete
kullanması gerektiğini öğretin. 24. Sofrada uzanmak
Sofrada istediği bir şeye uzanmaması gerektiğini, istediğini
büyüklere sorup uzatmalarını istemesi gerektiğini öğretin.
25. Toplum içeresinde Oturup kalkmasına dikkat etmesi, yüksek
sesle konuşmamaya dikkat etmesini gerektiğini öğretin.
***
05.01.2015
İade-i itibar
Hırsızların başına... Komisyon çalışmasıyla Anayasa
Mahkemesinin çalışmalarını bir tutanlar... AKladın,
pAKlandın, tapelerin imhasına karar verdin... Artık
zamanıdır... "Küçük" hırsızların itibarini iade ettin...
Görevlerini de iade et!
*
Anayasa
Mahkemesine ne gerek var?
Madem komisyon
vasıtasıyla... Milli irade vasıtasıyla... Hukuki bir süreç
sonuçlandırılabiliyor... İnsanlar AKlanıp,
yargılanabiliyor... Mahkemelere ne gerek var?
Dünyada... Hukuk devletlerinde neden hala mahkemeler var?
Mahkemeye gerek duymayan... Anayasa Mahkemesine de gerek
duymaz... Çünkü böyle düşünenler hukuku guguk eden
Kasımpaşalılar! Kasımpaşalı ileri demokratların...
Mahkemelere ihtiyacı yoktur!!!
***
06.01.2015
Kasımpaşalı hırsız konuşuyor
yine
Öf, öf, öf...
Neler neler söylüyor...
Hele basın özgürlüğünden öyle bir
demler vuruyor ki...
Tutabilene aşk olsun!
Neymiş
efendim...
Almanya'da kimse cumhurbaşkanına
saldıramazmış...
Yok yaaa?
Bak sen...
İnanırım Almanların cumhurbaşkanı...
Çulsuzun tekiyken...
Kısa sürede milyar dolar servet sahibi
olmadı ki...
Almanların cumhurbaşkanı...
Cumhurbaşkanı gibi tarafsızlığını
koruyarak siyaset üstü konumundan taviz vererek, yürütmenin
güncel işlerine burnunu sokmuyor ki...
Almanlar saldırsın!
Neymiş
efendim...
Rusya'da kimse cumhurbaşkanına
saldıramazmış...
Senin hayalperestliğini sevsinler...
Bulmuşsun dümbelekleri...
İşkembeden atıyorsun...
Michail Chodorkowski, Alexej Nawalny,
Putin'in en yaman muhaliflerinden...
Öyle bir saldırıyorlar ki değme
muhalif halt etsin...
Bu cesaretinin bedelini de defalarca
hapse girip çıkarak ödedi(ler)...
Dikkat, dikkat, dikkat sayın
okuyucular...
Bedelini de defalarca hapse girip
çıkarak ödedi(ler) diye yazdım...
Putin...
"Bizimki" gibi insanları içeriye
tıkarak yıllarca bekletmiyor ki...
Ruslar saldırsın!
Neymiş
efendim...
Amerika'da kimse cumhurbaşkanına
saldıramazmış...
Yapma...
Tuvalette sıçar gibi zart, zurt sesler
çıkarma...
Amerika'nın en âlâ...
En saygın basın kuruluşları yeri
geldiğinde Obama'yı öyle bir eleştiriyorlar ki...
Ağzın açık kalır, götün tavana
yapışır!
Önemli not: Bazı kelimeleri kullanmak
zorunda kaldığım için hepinizden defalarca özür dilerim.
***
07.01.2015
Cold response
Evet... Tanrının her evi benim evimdir... Değilmi ki
insanlar kısa bir süre için bile olsa tanrının güzelliklerine,
şefkatine sığınıyor, değilmi ki kısa bir süre için bile olsa iyi
bir insan olma azmindeler... Tanrının her evi benim evimdir!
*
Sitem
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ve arkadaşlarının kurmuş olduğu Laik, Demokratik, Sosyal bir
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin tüm kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan devlet görevlilerine ama özelde
öğretmenlere, siyasi partilere, bu siyasi partilerde görev alan
tüm yönetici ve parti liderlerine, tüm sendikalar, sivil toplum
ve meslek kuruluşları ve yöneticilerine, Cumhuriyet Savcılarına
ama özelde barolara, Türkiye Cumhuriyetini, Atatürk ilke ve
inkılaplarının savunucusu olduklarını iddia eden Türk Silahlı
Kuvvetlerine ama özelde İlker Başbuğ Paşaya buradan sitem
ediyorum.
Özellikle siz Paşam... Artık hapisten
çıktığınıza göre bu satırları yazmamda bir mahsur görmüyorum.
Biraz gecikmeli oldu farkındayım ama benim kadar sizde
biliyorsunuz ki bu zihniyet sizin bir zamanlar başında
bulunduğunuz kurumdan çekinmekle kalmıyor, resmen korkuyorlardı!
Sizin şahsınızdan da çok çekindiklerini Türk siyasetini yakından
takip eden herkes gibi bende biliyorum. Paşam elinize geçen
fırsatı değerlendirmediniz! Bu vahim tehlike ve tehdit
karşısında gereğini yapmayarak tarihi bir fırsatı kaçırdığınızı
sizin de kabul edeceğinizi farz ediyorum. O zamanlardaki
çekincelerinizin mahiyeti her ne olursa olsun, Türkiye
Cumhuriyetinin bugün düştüğü durumdan daha vahim bir hal
alacağını hayal bile edemiyorum. Paşam, sizden sonra bu
görevi üstlenenler sizden daha kritik hatalar işleyerek sizin
şahsınızı mumla aratır oldular. Evet, size çok kırgınım!
Değneksiz kalan köy misali… Ortalık it sürülerinden geçilmiyor.
Memleketi soyup soğana mı çevirenleri istersiniz, bölüp –
parçalamak isteyenleri mi? Yoksa vatanı – milleti uluslararası
tezgâha çıkararak pazarlayanları mı? Seçim sizin, her türlüsü –
aklınıza gelebilecek her şey var artık bu memlekette ve tüm bu
olanların biraz da suçu sizde! Biliyorum… Farkındayım…
Siz bir askersiniz, siyasetçi değil… Ve biliyorum ki…
Türkiye’de siyaset vatan – millet için yapılmıyor! Türk
siyasetinin itici gücü, tüm dinamiği… Para! Kukla bir
başbakan… Sözde bir Genelkurmay Başkanı… Ve devletin en
tepesinde hırsızların İmparatoru!
Sizi duyar gibi
oluyorum… Sen kimsin de bana sitem ediyorsun… Doğrudur
Efendim (!) Ben kimim ki size sitem ediyorum… Sadece…
Ulusal birlik ve bütünlüğümüze inanan… Atatürk milliyetçisi
bir vatanseverim Efendim… O kadar! Ne fazlası, ne eksiği.
*
Sefiller
Lütfen... Tüm
vatandaşlarımdan bir ricada bulunmak istiyorum... Bizler
millet olarak hayırsever insanlarızdır... Ama... Aynı
zamanda bırak başkası yapsın da diyebiliyoruz... Hatta
görmemezlikten gelenlerimiz de var!
Bu sabah haberleri
izlerken... Ülkemizin değişik kentlerinde... Dilenen
Suriyeli küçük çocukları konu yaptılar... Ocak ayındayız...
Ayaklarında çorap ve terlik, sırtlarında birer hırka...
Lütfen çok rica ediyorum... Maddi durumunuz el veriyorsa...
Özellikle çocuklara yardım edelim... Çocuğun milliyeti
yoktur... Hiç fark etmez hangi kökenden geldiği...
Sokaktaki çocuklara yardım elimizi uzatalım! Lütfen!!!
*
Lanet olsun sizin gibi Müslümanlara
Ya
siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Kafanıza göre... Götünüzden
uydurduğunuz Müslümanlığı... Kime kabul ettirebileceğinizi
sanıyorsun?
Tüm Fransa'ya bu elim olaydan dolayı
taziyelerimi belirtmek isterim
***
08.01.2015
Sürçülisan
ettiysem af ola
Değerli bir okuyucumun haklı
tepkisine… Yazdıklarına katılmamak mümkün mü? 2007’den
beri değişik vesilelerde buna benzer kelimeleri bende kullandım…
Çünkü gerçeğin, madalyonun bir yüzü… Ve asla inkâr edilemez…
Ayrıca bu değerli okuyucuma verilmiş bir sözüm var… Onu da
unutmadım sırası geldiğinde yayınlayacağım… Bu değerli
okuyucum… Her ne kadar yazdıklarında haklı olsa da olaya
farklı bakıyorum… Neden mi? Çünkü yurtdışında yaşayan ve
altını çizerek yazıyorum… Bir Türk ve Müslüman olarak…
Belki yurtiçinde yaşayanlardan farklı gözlemlerim var da ondan…
Öyle inanıyorum ki… Yurtdışında yaşayıp da ayni veya benzer
gözlemler, tecrübeler yapan birçok insan daha olması gerek!
Gelelim dünkü “meseleye”… Birkaç gün önce sizlerden daha
az değerli olmayan ama yazdıklarıma müzmin muhalif olan başka
bir okuyucuma sabahın köründe vermiş olduğum cevaba. Cold
Response başlığı altında yayınlamıştım. Ve gün içeresinde
gerçekleşen Paris katliamı… Gerçi değerli okuyucum farklı
kelimelerle ifade etmişti ama anlam itibarıyla aynı kapıya
çıkıyor: Batı… Ektiklerini biçiyor!
Hayır efendim…
Batı ektiklerini biçmiyor! Batı… Kullanılmaya, kendini
kullandırmaya hâlihazırda bekleyenlerden faydalanarak bugüne
kadar kendi menfaatleri doğrultusunda istifade ettiklerinin
“ihanetine” uğruyor! Söz konusu insan… Hele din gibi
soyut bir kavram olduğunda… “Olaylara, gelişmelere” tek
boyutlu yaklaşmanız sizi yanıltabilir… Ve korku bireyi,
toplumu yönlendirmenin en etkili yoludur… Birçok insanın
bildiği üç boyutun (3D) dışında, yüksek matematikte kullanılan
dördüncü bir boyut daha vardır, gerçi tartışmalı ama var
işte(4D). Ve yaşam dediğimiz asla tek boyutlu değildir! Bu
yüzden dünkü olaylar gibi gelişmelere farklı boyutlarda, farklı
açılardan bakmakta fayda vardır. Esasa değinmeden önce birkaç
örnek vermek istiyorum.
Örnek bir: Gezi olayları!
Gezi olaylarının en belirleyici, en özgün yanı neydi?
Gençlerin kendilerinden beklenmeyecek derecede zeki ve ince
mizahi yaklaşımı! Birçok insanı şaşırttı. Hatta çileden
çıkardı çünkü mizahi yaklaşıma verecekleri cevap yoktu!
Örnek iki: Sünnet! Benim bildiğim kadarıyla (yanılıyor
olabilirim) tüm hak dinlerinin içeresinde bir tek Müslümanlar, o
da nadiren kadınları sünnet ediyorlar(!) Bunu neden yaptıklarını
sanırım anlamışsınızdır, soruyorum: Allah yaratığının zevk
almasını istemeseydi kadını olduğu gibi yaratır mıydı?
Örnek üç: Karnaval! Rio karnavalını duymuşluğunuz vardır,
insanlık yaklaşık beş bin seneden beri bu geleneği değişik
şekillerde sürdürmektedir. Hristiyanlıkta oruç öncesi kutlanır.
12. Yüzyıldan itibaren karnaval Avrupa’da halkın, yöneticilerini
– kendilerini rahatsız eden >>> her türlü <<< konuyu mizahi
şekilde eleştirmeleri için kullanılmaya başlanmıştır.
Umarım bu örneklerle sizlere ne anlatmaya çalıştığımı
anlamışsınızdır… Kimseye yalan borcum yok… İster inanın,
ister inanmayın… Buralarda öyle… Götü boklu, yüreği boklu,
beyninin içi boklu… Sözde Müslümanlar yaşıyor ki… Şaşar
kalırsınız!
Ve bizim, bizlerin ne yazık ki seçme şansımız
yok… İnsan, mensubu olduğu kendi milletinden utanır mı?
Yeri geldiğinde ne yazık ki utanır! İnsan dininden,
inançlarından ötürü utanır mı? Yeri geldiğinde ne yazık ki
utanır! Ve bizleri utandıranlar… Asla ve kata samimi
dindar insanlar, gerçek Müslümanlar değildir! Çünkü onların ruh
güzellikleri dışlarına vurur. Temiz pak giyinir, toplum
içeresinde başlarını örtseler bile asla göze batmamak için azami
dikkat gösterirler.
Önemli not: Peygamber efendimize
hakaret edildiğini gerekçe göstererek Allah’ın verdiği cana
kıyanlar, bizim kültürümüzde asla yeri olmayan değil düşene
vurmak, fiske atmak… Özellikle yanına koşarak gidip kafasına
kurşun sıkan zebani… Sen… Asla beni… Benim mensubu
olduğum Müslüman âlemini temsil edemezsin… O iğrenç, kirli
ellerini çek üzerimizden!!!
Dünden beri haber
ajanslarından geçiyor saldırıya uğrayan söz konusu dergi,
Katolik kilisesi ve Katolikler tarafından 17 kez mahkemeye
verilmiştir. Hz. Isa hakkında öyle filimler yapıldı ki
seyretseniz şaşar kalırsınız. Bir Müslüman olarak ben bile kendi
içimde bu filmlere tepki gösterdim. Batı bu dincileri yaratmadı,
bunlar hep vardı. Batı var olandan istifade etti. Soruyorum yeri
geldiğinde sizde zaten var olandan istifade etmeye çalışmaz
mısınız?
*
Mesele Peygamber Efendimiz değil ki
Kur'an-i Kerimde... Tevrat'ta, İncil'de... Allah...
Yaratıklarına nerde diyor... Git yaratığımın başını kes,
kanını iç, yüreğini ye diye... Mesele dün Paris'te yaşanan
katliam değil ki... Suriye'ye... Uzak doğuda yaşananlara
da baktığımızda... Esas meselenin Kur'an-i Kerim, Peygamber
efendimizin öğretilerinden farklı... "Yeni" bir Müslümanlığın
yaratılmaya çalışılmasıdır... Bakınız Türkiye'de AKP
"Müslümanlarına"!
Bu farklı Müslümanlığı da batı
yaratıyor deme kolaycılığına da kaçmamak lazım... Gerçek...
Bilgili ve bilinçli bir mümin sen ne diyorsun... Neler
saçmalıyorsun demez mi?
Gerçek... Bilgili ve bilinçli
bir mümini... Kim yolundan alı koyabilir, kim onu başka bir
yola sevk edebilir? Kim? Tekrar soruyorum: Kim?
*
Kadir kıymet bilmek
Şükür etmeyi unuttuk
dostlar… Kadir, kıymet bilmeği unuttuk dostlar… Rahat bir
tarafımıza battı dostlar… Canımız sıkıldığından yeni
maceralara, yeni heyecanlara doğru yelken açtık dostlar…
Şükür etmeyi unuttuk dostlar… Kadir kıymet bilmeği unuttuk
dostlar… Vefayı unuttuk dostlar!
*
Bizim milletin bir özelliği var
Çok
fazla sıkmaya gelmez... Ama sopayı da göstermezsen olmaz!
*
Komplo teorilerini çürütebilecek bir açıklama
Bilişimin en temel kurallarından biridir... Hatayı önce
kendinde ara sonra başka tarafa bak... Bu yüzden komplo
teorilerine pek prim vermem... Bazen akla yakın olsalar bile
en son ihtimal diye bakarım!
Dün akşam izlemişsinizdir...
Haber sunucuları defalarca tekrarladı... Son derece
profesyonel hareket ediyorlar diye... Ancak... Allah
bu(!), Allah bile razı gelmemiş... Teröristlerden biri nüfus
cüzdanını kaybetmiş... Bu yüzden maskeli olmalarına rağmen
kimlikleri çok çabuk açıklanmıştı... Bende dünden beri teslim
olanın konuştuğu ihtimali üzerinde duruyordum!
Elinde
makinelilerle... El bombalarıyla... Ve tank savalarla
ortalıkta gezen kimseler... Öyle kolay kolay saf dışı
bırakılamaz... Texas değil ki buraları... Ölen, öldüğünle
kalsın... Ondan sonra sorumluları ne yaparlar biliyor
musunuz? Türkiye gibi değil ki burası... Sorumlular
cezasız kalsın!!!
***
09.01.2015
Değerler
manzumesi
Yeter, yeter artık... Sizlerin
Müslümanlık anlayışınızı bilmem ne etsinler... Yeter,
yeter... Nijerya'da BoklU Haram... Yüzlerce insan
öldürdüğü söyleniyor... Durdurun bu bilmemenin çocuklarını...
Yargıladıktan sonra... Acımadan it gibi asın!!!
Müslümanlığı... Demokrasiyi... En temel hak olan yaşam
hakkını gasp edenleri yok edin!
Ey ümmet-i Müslimin...
Ayağa kalk... Dinine, devletine sahip çık!!!
*
Devlet dediğin böyle olur
Devlet dediğin
böyle olur... Götü boklu iki çapulcuya... Ayakları
takunyalı, eli silahlı... Bir avuç zibidiye teslim olmaz...
Devlet dediğin böyle olur... Aradan iki gün geçmeden...
Eli kanlı katilleri bulur ve hesabını keser... Devlet dediğin
böyle olur... Teröristle müzakere masasına oturmaz...
Analar ağlamasın diye... Milletin... Aziz vatanın anasını
ağlatmaz!
*
Millet dediğin böyle olur
Millet dediğin
böyle olur... Ortak... Tüm ülkeyi tehdit eden
meselelerde... Hatta... Ulusun yalnız bir kısmını
ilgilendirdiği halde... Haksızlık, adaletsizlik karşısında...
Komşuluk... Bir zamanlar birlikte içtikleri bir fincan
kahve... Ortadan kırdıkları bir somun ekmek hatırına...
Kendi menfaatlerini birliğin, toplumun menfaatine feda ederek...
Bir araya gelerek tehdide, tehlikeye, haksızlığa,
adaletsizliğe karşı omuz omuza durur... Kimsenin... Hiç
kimsenin götünün kılı olmaz!
*
Paris
Dünkü katliamın dışında...
Öğleden sonra bir polis... Bugün biri kadın iki kişi,,,
Bakalım bu işin sonu nereye varacak?
*
G.tün yiyorsa bunu yap
Suçu günahı
olmayan insanları öldürmek... Hele savunmasız kadına, çocuğa
ve ihtiyara kıymak... Mertlik, hele erkeklik hiç değildir...
Ve hiç bir dini gerekçenin kılıfı olamaz!
Ben... Ekmek
yediğim yere, doğduğum toprağa ihanet edecek insan değilim...
Batıya mı karşın? Yıllarca seni sömürdüğünü mü
söylüyorsun... Dinine, imanına hakaret ettiğini mi iddia
ediyorsun... Irzına mı geçti, topraklarını mı sömürdü?
Kafanı çalıştırsaydın... Başındaki işbirlikçilerine izin
vermeseydin... Kısacası adam olsaydın da yaptırmasaydın!
Ha şimdi adam oldun... Kadın, çoluk - çocuk öldürmekle...
Adam oldun öyle mi? Oğlum... Batının dini, imanı,
namusu... Kısacası her şeyi para... G.tün yiyorsa, kafan
yeterince çalışıyorsa... Finans merkezlerine, paranın olduğu
yere saldırsana... Hem elini kana bulamana bile gerek yok...
Internet... Yeterince saftirik internet kullanıcısı zaten
mevcut... Eh gerisi bilgine ve fantezine kalmış...
Pardon... Olmaz değil mi? Sonra çok sevdiğin yeşil
dolarlardan mahrum kalırsın!
*
Önce insan öldür, sonra şehit olmaya hazırım de, bu
nasıl mantık?
Hareketlilik başladı...
İnşallah öldürülmeden ele geçersiniz... Ölüm cezası
olmadığına göre... Fransız hapishanelerinde günde... Üç
öğün yemekten sonra... On beş kişi ArkanızA geçer... Ve
sizi paçavra gibi kullanır!
Sizin haddinize mi, bu yüce
dini bu şekilde lekelemek?
*
Allah kahretmesin... Öldürülmüşler!!!
Onlara çok
farklı bir muamele müstahaktı ama
*
Atatürk bu günleri görseydi ne yapardı acaba?
İki gündür bu soru aklımda... Şüphesiz... Siyasal
İslam ile mücadele eden ve bu mücadeleden zafer ile çıkan yegâne
lider!
Ancak... Atatürk zamanındaki siyasal İslam ile
bugünlerin siyasal İslamı kıyas kabul etmez. O zamanlar insanlar
genelde, Müslümanlığı kendi şahsi ikballeri için kullansalar
bile, hayâ sahibiydi. Utanmayı bildikleri için kadir – kıymet,
vefa bilirlerdi. Onlar için vatan sadece toprak parçası değildi.
Komşuyu… Irk, din, dile bakmaksızın komşu, komşusunun
mallını, canını, namusunu kendin bilir, gerektiğinde canı
pahasına savunurdu. Ve dinimizin hoşgörüsüne vakıftılar.
Bilginin, bilgenin değerini bilir, bilgi sahibi olmadan fikir
sahibi olmamaya özen gösterirlerdi. O zamanlarda istisnalar
kaideyi bozmazdı. Bunları nereden mi biliyorum? Dönemi
anlatan değişik kitaplardan, büyüklerimin anlattıklarından ve
araştırmalarımdan. Bugün… Bugünü anlatmama gerek yok
sanırım. Evet, Atatürk bu günleri görseydi ne yapardı acaba?
Ren nehiri kenarına balık tutarken, Kaplancıyla…
Wiesbaden’de Süleymancılarla, Nurcularla… Konuşmalarımı
hatırlıyorum da tüylerim diken diken oluyor. Sabit
fikirliler desem isabetli olur… Aptal desem, onu da diyemem…
Mutaassıp desem, eski değerlerden eser yok… Yobaz, evet
olabilir… Sofu kesinlikle… Gerici, tutucu mutlaka…
Kendi doğrularından, bildiklerinden asla ve kata başka
argümanlar yani kanıtlar, deliler kabul etmezler. Dolayısıyla bu
insanlara laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor.
Evet, Atatürk bu günleri görseydi ne yapardı acaba?
Yanılıyor olabilirim ama… Sanırım büyük İskender’in Gordion
Düğümünü çözmek için kullandığı yöntemden başka bir çözüm yolu
bulamazdı! Çünkü bu gibi insanların anladığı tek dildir (!)
*
Bıçak
Bir doktorun eline bıçak şifa getirir... Bir kasabın
elindeki bıçak can alır ama karın doyurur... Bir katilin
elinde bıçak ne yapar? Küçük insanların eline verilen büyük
güç... Din... Bıçak gibidir... Bu büyük gücün kimin
elinde olduğuna... Kimin kullandığına bakar... Huzurda
verir, canda alır!
***
10.01.2015
Uçuyoruz Sebastian, düğmeye bas
Şeyh
uçmaz, mürit uçurur derler ya geç abi, geç bunları... Ulan bu
batı dedikleri neymiş de haberimiz yokmuş... Vay anasına!
Köşe yazarlarını okuyorum da... Yok, Gladyo… Yok,
emperyalist güçler… Falan, filan… … Ne sağcıyım, ne
solcu... Benim yolum Gazi Mustafa Kemal’in yolu!
Ata…
Akla ve mantığa önem veren bir kişilikti… Eğer batı
dendiği kadar muktedir olsaydı… Ona karşı savaşı kaybetmezdi,
bu bir… Usame Bin Ladin’i… Saddam Hüseyin’i… Muammer
Kaddafi’yi… Beşşar Esad’ı… Ve daha nicelerini… Bir
çırpıda yok etmez miydi, edemez miydi? Atıfta bulunulan güce
gerçekten sahip olsaydı, şüphesiz ederdi… Ama bu güce sahip
değil… Şu anda bana diğer “süper güçler” engelliyor falan
filan gibi mazeretlerle gelmeyin… Tabii ki onlarda
menfaatleri doğrultusunda hareket ediyorlar ama… Batı…
Dini, imanı, namusu, kısacası her şeyi para olan… Kükremesi
ile yeri göğü inleten ama aslında dişsiz ve yüreksiz olan bir
kaplan(!) Buna rağmen elindeki ekonomik gücü iyi kullanan,
geleceği görmeye çalışarak teraziye koyan, hep menfaatleri
doğrultusunda hareket eden, unutmayan ama gerektiğinde tekrar
gündeme getirmek üzere ertelemesini bilen, adımlarını iyi
hesaplayan bir >>> değerler <<< topluluğudur. Bu da iki!
Doktor dediğin… Belirtilere bakıp da… Hastalığın teşhisini
doğru koyarak tedaviyi yanlış uygularsa olmaz… Hastalığın
teşhisini yanlış koyarak tedaviyi doğru uygulaması mümkün olmaz,
olursa da şans olur… Ancak… Hastalığın teşhisini doğru
koyarak tedaviyi de doğru uyguladığında başarılı olur!
Okuyorum… Ve okuduklarıma zaman zaman şaşıyorum… Bir şeyi
yoktan var etmenin zorluklarını sanırım hepimiz kendi
hayatlarımızdan biliyoruzdur. Var olanı geliştirerek,
değiştirerek daha verimli, bereketli bir hale getirmek – yoktan
var etmekten – çok daha kolaydır!
Doğrudur… Bizler,
yani doğulu insanlar bugün yer bugün yaşarız, çok azımız
yarınlarını düşünür. Daha önce de defalarca dile getirmeye
çalıştığım gibi, batı menfaatleri doğrultusunda uzun vadeli
planlar yaparak hayata geçirir. Kaz gelecek yerden tavuğu
esirgemez! Bu bağlamda bir takım hamleleri olmuşta olabilir
ancak siyaset dediğin satranç misali bir zekâ, öngörü ve hamleye
hamleyi engelleyerek rakibini zora sokacak adımı atma - karşılık
verme, kısacası strateji “oyunudur”. Şu bir gerçek ki batı
kendi ideolojisini yani Kapitalizmi korumak için Sovyetler
Birliğinin etrafında hali hazırda mevcut olan ve uyuyan bir
yılanı kullandı. Düşman bildiğinin etrafı zaten bu yılan
yuvalarıyla bezeliydi. Özellikle Afganistan bu yılanların
beslenip büyüdüğü ortama zemin hazırladı. Ama batı bu yılanı
yaratmadı, bu yılan zaten hep vardı, uyuyordu – hareketsizdi,
güçsüzdü!
Arkadaşlar kendimizi aldatmayalım, kendimizi
kandırmayalım… Atatürk milli mücadele yılarında emperyalist
güçlere karşı mücadele etti… Doğru… Peki, Atatürk aynı
zamanda Vahdettin’in hangi ordularına karşı da savaşmak zorunda
kaldı? O ordulara ne deniyordu? Kubilay’ı kim ne uğruna
şehit etti? Tekrar ediyorum… Arkadaşlar kendimizi
aldatmayalım, kendimizi kandırmayalım… Bu yılan hep vardı…
Hep olacak… Bu yılan ile yaşamasını öğrenmeli… Dişlerini
kırmasını, zehrini akıtmasını önlemenin yollarını aramalıyız…
Demek ki neymiş? Düğmeye Sebastian değil biz başmalıymışız!
***
12.01.2015
Paçalarınızdan akıyor cici hanımlar, efendiler
İnsanlık yürüdü (Hürriyet)…
Pour la libertè (milliyet)…
Teröre karşı omuz omuza (Sabah)…
Hep böyle olsa (Post)…
Birlikteyiz (Vatan)…
AB uyarı hazırlığında (Zaman)…
Özgürlük için (Cumhuriyet)…
Korkmuyoruz (Taraf)…
Paris’te omuz omuza (Haber Türk)…
Paris dayanışması (Yeni Şafak)…
Teröre karşı tek yürek | Cizre’yi karıştıran “hendek”
ziyareti (Star)…
Paralel polis BDP’ye çalışmış | Teröre karşı 6 milyar
(Aksam)…
Tek yürek (Türkiye)…
Güneydoğuda artık devlet yok | Teröre karşı tarihi
yürüyüş, dünya kınadı (Bugün)…
İyi bak Murdoch (Takvim)…
Nükleer rapora sahte imza atılmış | 50 Kent birden ayağa
kalktı | 1 milyon Charlie Hebdo (Bir Gün)…
Borca battık | Paris’te teröre kari kol kola yürüdüler
(Milliyet)…
Milyonluk dayanışma (evrensel)…
Avrupa ayağa kalktı (Aydınlık)…
Milyonlar yürüdü, tek çıkış yolu demokratik ulus (Özgür
Gündem)…
Aynaya bakmadan yürüdüler… Hem de
terör bahanesiyle İslam’a karşı bu yürüyüş nereye?
(Milli Gazete)…
Ya AKP bitecek ya da Türkiye batacak
| Yüreğin yetiyorsa Cizre’ye git (Orta doğu)…
Amerika’ya iade resti | Fırtınada av faciası | Teröre
lanet (Güneş)…
Terörist başı Ankara’da MIT’le görüşmüş | Halkın yüzde
56’si iktidara güvenmiyor | Davutoğlu cumhuriyet yürüyüşünde
(Sözcü)…
Asrın dayanışması (Yurt)…
Nükleer Türkiye’yi uçuracak | Paralel ihanetin belgesi |
Paris’te teröre lanet yürüyüşü ( yeni Akit)…
Devremülk tezgâhı | Vekillerimiz oyuna gelmez | Paris’te
yürüdüler | Affetmeyeceğiz (Vahdet)…
Saldırının arkasında hangi devlet var? (Yeni Asya)…
Yüzde 10’luk baraj büyük risk | dört eski bakanla ilgili
son oylama (Yeni Mesaj)…
Yemeyenin malini yerler (şok)…
Dünyayı taşıdı | Terör insanlık suçudur (Milat)…
Paris katliamından sonra,
pazar günü Paris’te yapılan
yürüyüşün ardından…
Türkiye Cumhuriyetinde yayınlanan gazetelerin manşet ve
sürmanşetleri.
Utan!
Tabi utanmasını unutmadıysan?
Duyarsız, duygusuz, bilgisiz, bilinçsiz, tepkisiz…
Bencil insan…
Birlik nedir, ortak değerlere nasıl sahip çıkılır…
Öğren!
Polisin, askerin…
Senin insanın öldürülürken…
Senin işçin evine ekmek götürmek için canından olurken…
Utan!
Tabi utanmasını unutmadıysan?
Duyarsız, duygusuz, bilgisiz, bilinçsiz, tepkisiz…
Bencil insan…
Birlik nedir, ortak değerlere nasıl sahip çıkılır…
Öğren!
Hırsızları…
Baş tacı eden sen…
Haksızlık, adaletsizlik karşısında sesini çıkarmaya yine
sen…
Paçalarınızdan akıyor cici hanımlar, efendiler...
Utan!
Utan ve öğren!
*
Gün gelip uyanacaksın
Kıçında kalan son
donu elinden aldıklarına... Gözünün önünde karını, kızını
becerdiklerinde... Uyanacaksın ama o zaman çok geç olacak!
*
:)
İnsanı güldürüyorsunuz... Web sitelerini
hackleyenler genelde script kiddie denir... 13 yaşında
çocuklardır... Facebook veya Twitter hesaplarını hacklemek
çocuk oyuncağı... Amerikalı askeriyenin Twitter hesabını
hacklediniz diye kendinizi adam mi sandınız? Birde artık tüm
askeri üslerdeyiz diye hava atıyorsunuz... Bankaların...
Sigortaların... Pentagonun güvenlik duvarlarını,
mekanizmalarını aşında boyunuzun ölçüsünü görelim!!!
***
13.01.2015
Aydınlık gazetesi yazarlarından Mehmet Ali Güller
Sayın Güller,
Gezi olayları esnasında gazetenizin sürekli okuyucularındandım.
Tıpkı o günlerden kalma başta Halk TV olmak üzere Ulusal Kanalı da
sürekli izlediğim gibi. Gazetenizin siyasi görüşünü paylaşmasam da
gazetenizin ve Ulusal Kanal’ın sergilediği ulusal duruşu açısından
benim için önem ifade etmektedir. Bu sözlerim Sayın Doğu Perinçek
içinde aynı oranda geçerlidir.
Günlerden beri sözü dönüp dolaştırıp emperyalizme getirerek
kahredici olayların semptomlarıyla
(belirtileriyle) uğraşmaktasınız. Kimse, hiç kimse benim batı
savunuculuğu yaptığım izlenimine kapılmasın. Bu doğru değil!
Bugün Aydınlık gazetesinin Avrupa baskısındaki makalenizi okudum ve
yine belirtilerle uğraştığınızı üzülerek okumak zorunda kaldım. Size
soruyorum, bir deyişi biraz değiştirerek:
Ev sahibinin hiç mi suçu yok?
Kendi düşen ağlamamalı!
Not: Görsel medyaya da buradan bir gönderme yapmadan geçmek
istemiyorum. Daha bir iki gün önce on binlerce insan Almanya’da,
Müslümanlarla, yabancılarla barışçıl, birlikte yaşamak istedikleri
için sokaklara döküldü. Aşağıda yayınladığım karikatürde saldırıya
uğrayan derginin kapağı, bir milyon baskıyla yayın hayatına devam
edecek VE başlığını da >>> Her şey affedilebilir <<<
gibi anlamlı bir cümle atarak!

*
Doğruya doğru diyemeyenler
Bir Atatürk milliyetçisi olarak…
Doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi bir görev bilirim!
Çünkü ancak bu doğrultuda hareket
edildiğinde toplum olarak bir yere varabilirsiniz. Birey olarak
herkesin kendine göre doğruları, yanlışları olabilir ama toplumsal
düşünüldüğünde, uygulamada zorluklar yaşarsınız. İstikamet,
toplumsal kabul ile belirlenmelidir.
Herkesi yüzde yüz aynı çizgiye çekmeniz
mümkün olamaz. Bu yüzden insanız, her birimiz bireyiz!
Eğer kediye kedi…
Katile katil…
Hırsıza hırsız diyemeyeceksek…
Nerede kaldı insanlığımız, özgürlüğümüz, dürüstlüğümüz?
Ekte 4 eski bakan hakkında fezlekeler ve AK(lanma)
raporunu bulabilirsiniz.
Son bir not:
Biliyorum…
Padişah…
Peygamber…
Tövbe, tövbe Allah…
Dünya lideri benzetmeleriyle…
Kendini bir bok zannetmeye başladın(!)
Dünkü “gösteriyi” bu bağlamda değerlendiriyorum. Ancak…
İnan bana…
Değil yeni bir dönemin Neo – Osmanlının…
Sen Osman Gazinin sıçtığı bok bile olamazsın!!!
17 ARALIK OPERASYONU BAKANLAR
FEZLEKESİ
25 ARALIK OPERASYONU FEZLEKESİ
TBMM Yolsuzluk Soruşturma
Komisyonu Raporu.pdf
***
Hak, adalet dediğin iki tarafı keskin kılıç
Devlet ve bu devlette…
Birlikte yaşayan insanların bir bölümüne böyle,
diğerlerine şöyle adalet “dağıtamasın”…
Biri için geçerli olan neyse diğeri için de geçerlidir…
Nokta!
Buna rağmen…
Adalettin terazisini şaşırtırsan…
O iki tarafı keskin kılıç kan akıtır…
Can yakar!
Okumanızı tavsiye ederim;
Türkiye’nin insan hakları alanındaki gerilemesi ve reform önerileri
***
14.01.2015
Ben tavuk kesemezken herifler çocuklara insan infaz
ettiriyorlar
Türkiye’de işler karışık…
AKP
ile büsbütün altından çıkılmaz bir hal aldı…
Müslümanın lobisi yok, sahi neden yok?
Neden
Müslüman coğrafyası geri kaldı?
Neden?
Neden? Neden?
Misal…
Herif
dün çıktı:
"12 milyon insan katledildiğinde ses çıkarmayan
insanlığın, sadece 12 kişiye düzenlenen bir cinayet sebebiyle ayağa
kalkmasını ibretle izledik" dedi…
Bunu söyleyen kim?
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Diyanet Başkanı…
Ve…
Dönemin Başbakanı…
Dönemin Cumhurbaşkanı…
Hepsi aynı zihniyetin
ürünü(!)
Sizin gibiler değil mi kutsal dinimizi bu hale getirenler?
Sizin gibiler değil mi dini kendi sapkın hayalleri uğruna
özünden saptıranlar?
Sizin gibiler değil mi dini kendi şahsi ikballeri,
menfaatleri uğruna kullananlar?
Suçu…
Ve bu sözlerim hepimize…
Kendinden başka herkeste ve her şeyde arayanlar?
Sizin gibiler değil mi?
Evet, elbirliği ile nasıl Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşlarının kurduğu…
Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye
Cumhuriyetinin yıkılışını izlemek ile yetiniyorsak…
Şimdi de yüce dinimizin yıkılarak yerine başka bir şeyin,
“değerlerin” kurulmaya çalışılmasını izlemekle yetiniyoruz!
Beni üzen…
Çileden çıkaran bu riyakârlığınızdır!
Sen bu devletin…
Sen bu diyanetin başında değil misin?
Sen bu ülkenin, bu toplumun, bu inancın bir parçası değil
misin?
Hile-i
şerriye
ile…
Dine
değil kendinize, düşüncelerinize, zihniyetinize uygun çareler
üretiyorsunuz…
Üretilmesine izin veriyorsunuz?
Beni üzen…
Çileden çıkaran bu riyakârlığınızdır!
Sizin
için parmağını oynatan…
Size
doğru bildiğini, doğru olduğunu değişik kaynaklardan teyit ettikten
sonra yazanın…
Ben
kafasına sıçayım!
Ne
haliniz varsa göründe diyemiyorum…
Ama…
Sizler
artık Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün güvendiği, bildiği insanlar
değilsiniz…
Ben bu
yeni Türkiye’nin, yeni CHP’nin, yeni İslami anlayışın…
Bu
milletin, bu dinin bir mensubu değilim…
Olamam!
***
15.01.2015
Sultan I. Mahvettin ve 3
ısrarı
3Y…
Yani Yolsuzluk,
Yoksulluk ve Yasaklar…
3Ç…
Çocuk,
Çocuk ve Çocuk!
3, 3
ve yine 3…
Allah’ın hakkı 3!
Padişahım haşmetlim…
Yoksullukla mücadele dedin, vallahi pes dedim. Yoksullukla o kadar
güzel mücadele ettin ki
seni
izleyenlerin nefesini kestin. Eşi benzeri görülmemiş öngörün ve
aldırdığın tedbirler sayesinde ölmelerinde mahsur görülmeyen amele
sayısında önemli bir gerileme kayıt edildi.
Yetmedi,
Avrupa’nın
yine yetmedi dünyanın en büyük adalet saraylarını diktin ki
kullarına adalet dağıtıla. Gerçi adalet saraylarının damı akıyor ama
olsun…
Burası
Türkiyelilerin ülkesi, olur böyle şeyler Padişahım haşmetlim sen
sıkma o kıymetli canını…
Çünkü
sen, yeni yeni iş sahaları açtın ki kulların işsiz kalmaya…
Doğusundan batısına…
Gardiyanlar, hâkimler, savcılar, polisler ve daha niceleri senin
sayende baltaya sap oldular…
Her
yerde iş imkân olduğu halde, işverenler küçüğü ile büyüğü ile el
pençe divan…
Gelsin
de dolgun maşla yanmada çalışsınlar diye beklerken…
Nankör, terbiyesiz, reziller…
Sokaklarda gezen, orda burada pinekleyen…
Bir
kaç üniversite bitirmesine rağmen canı çalışmak istemediği için…
Sana
başkaldırma cüreti gösteren çapulcuları yaka paça yaptırdığın
saraylara davet ettin…
Ha bu
arada bir kaçının gözü kör oldu, öldü, yaralandı ne önemi var?
Sen
onları, onlar için özel olarak yaptırdığın adalet saraylarına davet
ettin ya, önemli olan o! Utanmaz, arsızlar daha ne istiyorlar?
Heriflere özel olarak misafirhane niteliğinde hapishaneler
yaptırmana, onları orada ağırlamana rağmen yine mutsuzlar, yine
mutsuzlar. Sen onlara aldırma Padişahım haşmetlim…
Onlar
mutsuz eşek…
Eşek
işte eşek!
Kulların yaptırdığın misafirhanelerden, orada ağırlanmaktan o kadar
mutlular ki bak hepsi dolup taşıyor. Ekmek elden, su gölden ooh yan
gel yat! Anlamaz bunlar iyilikten Padişahım haşmetlim sen onlara
aldırma. Bak sokaklarda yoksul kalmadı hepsi misafirhanende veya sen
onların ayağına ihtiyaçlarını gönderiyorsun. Ama bunu görmezler veya
görmezden gelirler namussuz pezevenkler!
Ancak
anlamadığım bir şey var Padişahım haşmetlim…
Yolsuzlukla mücadele dedin, yolsuzluğun âlâsı senin hükümetin
döneminde yaşandı. Bugüne kadar daha kimse bu kadar çok çalmaya
cüret etmemişti. Biliyorum korkusuzsun, yiğitsin ama el insaf be
padişahım haşmetlim, gözünü toprak bile doyuramayacak, bu kadar
serveti
cariyenizin
neresine sokacaksın? Sığmaz ki değil mi
ama?
Gel
sen bu hırstan vaz geç, ayıp oluyor vallahi!
Ve
yaksalar…
Ah be
Padişahım haşmetlim…
Neydi
o senden önceki rezillikler?
Ah
Padişahım haşmetlim, ah…
Vallahi imanımızı gevretiyorlardı bu laik Allahsızlar…
Ümüğümüze ümüğümüze basıyorlardı…
Sen
geldin de…
Rahat
bir nefes aldık…
Artık
her yerde istediğimiz gibi dolaşıyoruz…
Yasak
masak kalmadı…
Her
şey sütten çıkmış AK kaşık gibi…
Ar
namus hak getire…
Ha o
bir kaç ufak tefek yasaktan da ne olur canım?
Nerede
görülmüş sınırsız özgürlük?
Şaka
bir yana…
Padişahımız I. Mahvettin ve yandaş – yoldaşın marifetleri…
Aşağıda yayınladığım istatistiği doğru okumak gerek…
Kullanıcı veri talepleri ve söz konusu hesaplar sizi yanıltmasın…
Önemli
olan…
Bazı
verilerin üretildiği isteklerin yüzdesidir!
Internet…
Kullanmasını bilene zengin bir kaynak teşkil eder…
Yalan,
yanlış, doğru her şey var internette…
Ve
demokrasi ile yönetilen hukuk devlerinde…
Kamu
düzenini korumak, suçu veya suça iştiraki önlemek amacıyla talepler
gelebilir…
Örneğin…
ABD
veya Almanya’da resmi kurumlar tarafından gelen taleplerin çoğu
ırkçılığı önlemek amaçlıdır…
Ve en
önemlisi batı demokrasilerinde talep somut deliler ile desteklenir…
İşte
somut ile soyut…
Algı
ile gerçekler arasındaki bariz fark…
Tabi
anlayabilene!
Not: Birçok arama motoru ve sosyal medya böyle
istatistikler yayınlar.
http://www.google.com/transparencyreport/userdatarequests/countries/?hl=tr
***
Ağır yük helikopteri
AK Saraya
ağır yük helikopteri tahsis edilecekmiş…
AK Saray ağır yük helikopteri ne yapacak diye sormayın…
Ne yapsın garibim…
Çaldığı tonlarca para…
Ağır yük helikopteri lazım!
*
Taşlar yerine oturuyor
Bundan birkaç gün önce bir haber vardı…
AK saraya yüksek güvenirlikli oda yapıldı diye…
Hata resimleri bile yayınlandı…
Eh bugünde askeriye için alınmak istenen ağır yük
helikopterlerine…
Özel olarak AK saraya tahsis edilmek üzere bir ağır yük
helikopteri daha eklenince…
İnsanın aklına zorunlu olarak iki kere ikinin dört ettiği
gibi söyle bir senaryo geliyor…
Yok, yani resimler gerçek ise…
Görüntülere baktığınızda devlete ait dosya, kâğıt falan
konmaz oraya…
Bu gibi şeyler için özel dolaplar, kasalar var…
Raflara ancak ayakkabı kutularında para koyarsın(!)…
Gerçi herifler bavul ile para taşımaya veya bali bali
paraları yerler koymaya alışık ama…
Yok, oraya sığmaz!
Eh adamlar tedbirli tabii…
Kolayımı o kadar parayı bir araya getirmek?
Günü geldiğinde…
Akılları sıra…
Yükle fakir – fukaranın, garip – gurebanın parasını ağır
yük helikopterine…
Tüy gitsin de…
Akıl fukaraları…
Her halde böyle durumlar için geçerli olan uluslararası
yasalardan…
Ve bu yükümlülüklere bağlı olan devlet geleneklerinden
haberleri yok…
Yakın ilişkide olduğu Araplar bile mevzu para olduğunda
yüz seksen derece dönüş yapabilirler…
Neyse…
Padişahımız I. Mahvedin…
Yaptıkları ve yapması gerektiği halde yapmadıklarının
yanına kâr kalacağını sanıyorsa aldanıyor…
Zübüklerin sonu ya hapistir…
Ya da darağacı!

***
16.01.2015
Endişeliyim
Cihanşümul…
Padişahım, hünkârım, haşmetlim…
Yılardan beri lisan-ı münasip ile meramımı anlatma gayretindeyim…
Ama bir türlü anlatamıyorum!
İnsanlarımız senin gibi değiller ki…
Sen lep demeden leblebiyi anlayan…
Sen engin bilginle ulemaları, âlimleri bile şaşırtan…
Hiddetinle yeri göğü inleten…
Hitabet sanatının doruğuna erişen…
Sen…
Ah…
Cihanşümul…
Padişahım, hünkârım, haşmetlim…
Adam gibi adamım…
Uzun boyunla diğerlerini cüce gibi gören…
Senin için Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Allah’ın vasıflarını
toplamış lider diyorlar…
Ama bence az bile diyorlar…
İnsanlarımız senin değerini anlayamıyorlar…
Ah…
Cihanşümul…
Padişahım, hünkârım, haşmetlim…
Sen ki bir zamanlar Selamsız’da at ve eşek eti pazarlayan…
Sen ki cebi delik, donu yırtık dolaşan…
Ama hep vakur, hep bilgili, hep ne istediğini bilen…
Sen…
Rabbimize şükürler olsun…
Pensilvanyaya bile sormadan…
Senin yüksek maneviyatın keşif edildi…
Ve sen ne hacı – ne hoca diyerek…
Hatta bir zamanlar beraber yürüdüğünüz o mübarek yolda…
Profesöre bile çelme atarak devletin zirvesine
geldin(!)
Ah…
Cihanşümul…
Padişahım…
Haşmetlim…
Hünkârım…
Çok endişeliyim…
O mübarek yoluna kurban olayım…
Yapma!!!
Lütfen yapma…
Biliyorum…
Sen cömertsin, sen lütuf etmeyi bilirsin…
Güneydoğu sınırlarımızı ite kopuğa hibe etmekten geri durmayacaksın…
Ama bana inan sen o kadar büyüksün ki…
Türkiye’nin sınırları sana dar gelir…
Türkiye, Türkler nedir ki?
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla…
Sen başkanlığa değil…
Halifeliğini ilan edip…
Müslüman âleminin başına geçmelisin…
Sen buna laiksin…
Gâvura…
O laik it sürüsüne haddini bildirmelisin!
Göt kılı, dalkavuk olmak böyle bir şey olsa
gerek(!?)
***
17.01.2015
Kullanılıyorsun ey halkım uyanık ol
Tüm araştırma ve derleme hengâmesinde…
Türk toplumunu oluşturan köken ve inançları da incelemeye çalıştım…
İlginçtir ki etnisite bakımından toplumunun ikici en kalabalık
kesimi olan Kürt kökenli vatandaşlarımız hakkında güvenilir
kaynaklara dayalı, bilimsel çalışmalara pek nadir rastlamış
olmamdır. Bu tabi bir şey ifade etmeyebilir ama inanın derinlemesine
araştırdım. Bulduğum nadir kaynaklardan çıkardığım ortak sonuca göre
Kürtler tarihleri boyunca beş devlet kurmuşlardır. Bu devletlerin
ömrü ise diğerler devlet kuran toplumlarla kıyaslandığında pek uzun
olmamıştır. Ama asıl ilginç olanına henüz gelmedim. Bilindiği üzere
internet bir “bilgi” deryasıdır!
Ancak bu “bilgilerin” doğruluk oranı akıl almaz
derecede düşüktür. Bazı internet siteleri Kürt tarihini 3000 sene
öncesine kadar götürmekle kalmayıp birde beylik (prenslik) ile
devlet kavramlarını birbirine karıştırmaktadır. Müsaadenizle bu iki
kavramı biraz açmak istiyorum. Çağdaş tanımlamaya göre beylik
coğrafi açıdan belirli bir bölge ve “dar” bir alan içeresinde bir
arada yaşayan insan topluluğu ve bu topluluğun bir kitle, aile veya
kişi tarafından yönetildiği olarak tanımlanmaktadır*. Mesela bu
Avrupa’da büyüklü – küçüklü bir şehir olabiliyordu1. Bu
açıdan tarihe bakıldığında ve yine ortak kanıya göre Kürtler 16
beylik kurmuştu. Ancak bugünkü tanımlamayla veya bildik şekliyle
buna devlet denilebilir mi bunu sizlerin takdirinize bırakmak
istiyorum*.
Bugün bildiğimiz şekliyle devlet kavramı ise
Fransız devrimi ile şekillenmeye başladı. Buna göre devlet demek,
toprak bütünlüğüne bağlı siyasal bakımdan örgütlenmiş (mesela kurum
ve kuruluşları olan) millet veya milletler topluluğudur ve tüzel
kişiliğe sahiptir. İmparatorluk ise bambaşka bir şeydir. Tanımı ise
şöyledir: “Kendi” topraklarında oturan çeşitli milletleri egemenliği
altında toplayan devlet biçimi2.
Bu tanımlama ve açıklamaları yaptıktan sonra şu ayrıntıya
dikkatinizi çekmek istiyorum…
Kendi mevcudiyetlerine, ideolojilerine meşruiyet zemini hazırlamak
isteyenler tarihi gerçekleri çarpıtmaktan çekinmezler. Bunun en
bariz örneği dinciler ve PKK’dir!
Dincileri bilmem ama PKK yönetimindekiler akılı çocuklar…
Dikkat çeken ateş hattına atılan…
Kim vurduya gidenlerin hep senin, benim,
okumamış, toplumun alt tabakalarından gelen çocukların olduğudur!
Ey halkım…
Sen canını sokakta mı buldun?
Kullanılıyorsun ey halkım uyanık ol!
*
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre:
tarih
Merkeze tam bağlı olmayarak bir beyin yönetimi altındaki ülke,
emîrlik, emaret, mirlik. "Sonunda bütün bu beylikler Osmanlı İmparatorluğu'nun bayrağı altında
toplandı." -
C. Uçuk
1. Lihtenştayn, Monako, Vatikan gibi
2. Bkz. Türk Dil Kurumu
***
18.01.2015
Güzel gözler ile volkan bölgesinden deprem bölgesine bir bakış
Ne dememiştik…
Coğrafya, o bölgede yaşanan
toplumların kaderini belirlemekle kalmaz bilakis toplumların
karakteristik yapısını da etkiler. Durum böyle olunca özellikle son
dönemlerde Türkiye’de her gün siyasi veya toplumsal bir depremin
yaşanmasına şaşmamak lazım.
Türkiye’nin bir deprem bölgesinde yer aldığını artık sağır
sultan bile duydu ama mesela Almanya’nın bir volkan bölgesi olduğunu
biliyor muydunuz? Ben mesela 1800 metre altımda bir volkan üzerinde
yaşıyorum. Tabii bu volkanlar söneli milyonlarca yıl olmuş. Bana 10
kilometre uzaklıkta olan Wiesbaden, kaplıca tesislerinin bulunduğu
bir yerleşim yeridir ve bu bakımdan tarihi özelliklere sahiptir.
“Şifalı ve sıcak su” yerin 1800 metre altından fışkırıyor. Dedik ya
coğrafya, o bölgede yaşanan toplumların kaderini belirlemekle kalmaz
bilakis toplumların karakteristik yapısını da etkiler diye, işte
Almanlarda volkan misali bir patladı mı pir patlıyor. Etrafında ne
var ne yoksa yok ediyor. Bakınız I. Ve II. Dünya savaşlarına(!).
Ancak Almanların, Türklere nazaran daha birçok farklı
özellikleri var…
Mesela son günlerde…
Bir Alman milletvekili kız arkadaşını “hırpaladı” diye
dokunulmazlığı kaldırılarak yargılama sürecinin kapısı açılıyor.
Dikkatinizi çekerim kadın şikâyetini geri çekmiş ve ikisi yine
beraber yaşamaktadır!
Veya ki salt bu ismi duymak bile tepemin tasını attırmaya
yetiyor…
Alman milletvekili Cem Özdemir, balkonunda çekilen bir
videoda kenevir bitkisi (uyuşturucu yapımında kullanılıyor) ile
görüntülendi diye dokunulmazlığının kaldırılma aşmasında…
Türkiye’de…
Çal, çırp, sat, öldür, ölüme sebebiyet ver, görevi kötüye
kullan, görevi ihmal et, kadın döv – öldür…
Fark etmez ne yaparsan yap…
Yine AKlanıyor veya hiç takibata uğramıyorsunuz…
Ne âlâ memleket değil mi?
Neyse gelişmelere güzel gözler ile bakmak lazım…
Etraf güllük gülistanlık…
Pardon, etraf tabii ki lalelik de…
Anlamadığım bir şey var…
Sen kendi askerini…
Milletinin evlatlarından oluşan ordunu…
Milli iradeye, milli olana bu kadar saygılıyken…
Nasıl oluyor da önce askerini … … sokuyor…
Sonra hiç utanmadan, sıkılmadan, göstermelik…
Tarihini canlandırmaya çalışıyorsun…
Her tarafınız takiye, her tarafınız sırıtıyor…
Yeter be!!!
Sizin bu yüce milleti dünya kamuoyu önünde bu kadar rezil
etmeye hakkınızda, yetkinizde yok!
***
19.01.2014
Melekler ve şeytanlar
Şeytanın bir özelliği de kılık değiştirerek…
İnsanları daha kolay kandırabilmesidir…
Türkiye’nin büyük şeytanı da böyle yapmıştır…
Daha çok özgürlük, daha çok demokrasi diyerek…
İleri derecede gücü kendi üzerinde toplamayı başarmıştır!
Bugün ayın 19’u…
Melekler izleye dursun…
Büyük şeytan, küçük şeytanlarla…
KaçAK sarayda…
Divan-ı Hümayun’u toplama aşamasındadır…
Tüm şeytana tapanlara hayırlı olsun!
***
20.01.2015
Halk biziz
Almanya’da böyle çınlıyor bazı sokaklar…
Kentin başka bir semtinde insanlar onlara karşı sesiz,
vakur yürüyüşlerini sürdürürken!
Kendi memleketlerini karıştırdıkları yetmiyor…
Âlemin sokaklarında o eşi benzeri görülmemiş…
Kendi yaratıkları İslami anlayışı zorla Almana kabul
ettirmeye çalışarak…
Çıktıkları mağaralardan…
Alman toplumunu da bölmeyi başardılar!
Evet, siyasal İslam ve temsilcileri…
Almanya’da Nazilerin, yabancı düşmanlarının ve İslam
karşıtlarının ekmeklerine yağ sürerken…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu
Türkiye Cumhuriyeti sokaklarında…
Sözde milli irade gösterileriyle…
O iğrenç, itici ve çirkin…
Menfaatperest ve maneviyattan çok maddiyata dayalı
varlıklarıyla arzı endam ediyorlar!
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın özdeyişini adeta
perçinlercesine…
Sesiz çoğunluk orada da, burada da izlemekle yetiniyor!
Halk…
Bir tarafta…
Sokaklara çıkıp gösteri yapan…
Kafatasçılar mı?
Yoksa…
Başında siyasal İslam’ın simgesi
türban takan, peçeye bürünen kadın müsveddeleri…
Sırtlarında cüppe, başlarında sarık…
O koca koca sakallarıyla bedava Kur’an-ı Kerim dağıtan
herifler mi?
Belki de evlerinde oturup…
Olan biteni sesiz sedasız izleyen…
İsteseler bu zibidileri
tükürükleriyle boğabilecek çoğunlukta olan insanlar mı halk?
Halk kim?
Milli irade kimin?
Kimin tarafından temsil ediliyor?
Ediliyor mu acaba?
*
Ah şu analar
Ah şu analar, fedakar
analar... Ah şu analar ne yiğitler doğurduğu gibi... Eşi
benzeri görülmemiş .r.spu ç.cukları da doğurabiliyor!
*
Akla ziyan
Herif açıklama yapıyor...
Başbakan... Başbakan yardımcısı... Genelkurmay Başkanı...
Cumhurbaşkanı... Dinlenmişmiş, hem de kriptolu telefonları
ile... Bir - iki kez de değil(!) Hepsine eyvallah
diyeceğim geliyor ama... Ulan MIT, yani Milli İstihbarat
Teşkilatı... Genelkurmay Başkanı nasıl dinlenebiliyor?
Siz bu devletin yönetiminden sorumlu kişiler değil misiniz?
Yoksa para çalmaktan, yandaş ve - yoldaşa koltuk çıkmaktan...
Bitap mi düğüyorsunuz da görevinizi yerine getiremiyorsunuz?
***
21.01.2015
Bana bak
Kılıçdaroğlu
Sen gerçekten salak mısın yoksa
salağa mi yatıyorsun? Dünkü yolsuzluk oylamasında, AKP
fireleri AKP'li milletvekillerinin içeresinde vicdan sahibi
dürüst insanlar olduğunu göstermiyor... Abdullah Gül
ekolünden geldiklerini... Bir nevi "paralelci" olduklarını
göstermektedir(!)
Sen bu kafayla gerçekten Y-CHP'de olsa
bu partiyi yönetebileceğinden emin misin?
*
İki Meryem bir Isa
Ve toprak…
Tanrının elinden şekillenerek Adem yaratıldı… Ve Allah kadını
yarattı… Erkeğin başına bela olsun diye değil (!) Ona eş
ve yoldaş olsun diye… Ve Allah kadını yarattı… Erkek eşini
köle gibi kullansın, onu ezsin diye değil (!) Tam aksine
birbirlerini tamamlayarak birlikte yaşasınlar, üresinler diye!
Ve Allah kadını yaratmak için… Adem’i uyutarak
kaburgasından Havayı yarattı… Ve Hava… O cennet
bahçelerinde… Tek yasaklı meyve ağcının önünde şeytana
aldanarak, elmayı aldı… Aldı ve Adem’e sundu… Ve Adem
şeytanın elmasını ısırmakla Hava’nın günahına ortak oldu…
Yaradan, buna kızarak ikisini de cennet bahçesinden kovdu!
Söz ağızdan bir kere çıkar… Ve verilen söz tutulmalıdır!
Bundan bir zaman önce değerli bir kadın okuyucum bana bir
soru yöneltmişti… Allah’ın… Yaratıkları arasında fark
gözeteceğini, gözetebileceğini kesinlikle düşünemiyorum bile…
Hacı, hoca veya ulema değilim… Ahkâm falan kesmekte
istemiyorum ama… Din konusunda… Hangi Hak dini olursa
olsun hiç fark etmez, bilimsel bulguları ilgiyle takip ederim…
Bilimin ve mantığın ışığında… “Allah’ın yaratıkları arasında
fark gözetip – gözetemeyeceğini” değerlendirmeye çalışarak…
Son kararı size bırakmak istiyorum… Çünkü bu bir inanç
meselesidir ve inançlara saygı göstermek durumunda ve
zorundayız!
Ama önce bazı ön kabulleri sıralamak istiyor…
Bu ön kabulleri şimdilik de olsa benimsemenizi rica ediyorum,
istendiği veya gerek görüldüğü hallerde bu ön kabulleri
tartışmaya hazırım.
1. Komşu komşunun külüne muhtaçtır
2. İnsanlık gelişiminde, insanoğlu birbirinin etkisinde kalmış
veya esinlenmiş olup daha geniş kitlelere hitap edebilmek için
bazı “yanlış” inançlara taviz vermek suretiyle bu kitlelere
ulaşmaya çalışmıştır. 3. Hayvanlar koklaşa koklaşa insanlar
konuşa konuş anlaşır der atalarımız. Dil, dolayısıyla o dili
oluşturan kelimeler süreç içeresinde anlam itibarıyla değişime
uğrayabilir, kaybolabilir veya o kelimenin yerini başka bir
kelime alabilir. 4. Hak dinlerinde kaleme alınanlar,
özellikle ama Allah’ın kelamı olarak bilinen kitaplarda
yazılanların çoğunlukla sembolik yani simgesel bir anlamı
olduğunu ve tasvirlerinin bu “işin” doğru dürüst eğitimini
yapmış kişiler tarafından yorumlanması gerektiği bilmek gerek.
Aynı zamanda bundan binlerce yıl öncesinin ataerkil bir dönem
olduğunun da bilincinde olmak faydalı olabilir. Çünkü “o
zamanlar evren erkeklerin etrafında dönüyordu(!)”
Artık
konumuzu açmaya başlayabiliriz… Yukarıda özetlemeye
çalıştığım yaratılış rivayetinden bile bir takım sonuçlar
çıkarmak mümkündür. Buna göre: - Mevla’m önce erkeği
yaratmıştır. Yani erkek birinci sıradadır… - Kadını
yaratmıştır ki erkek yalnız kalmasın diye. Yani kadın ikinci
sıradadır… - Kadını, erkeğin kaburgasından yaratmıştır. Kadın
erkeğin bir parçasıdır, parça olarak bütünü kapsaması mümkün
değildir… - İlk olarak kadın Allah’ın yasağına karşı gelmiş
ve Adem’i de yanıltarak suç ortağı yapmıştır. Yani kadın
günahkârdır!
Bu yaradılış rivayetinin, çıkarılması
gereken dersler açısından, üç Hak dininde, üç farklı yorumu var.
Bir rivayet üç yorum(!) Hristiyan inancı nicelik açısından en
yaygın olanı, dolayısıyla bilimsel olarak da en çok
irdelenenlerden biridir. Bu yüzden başlığı Bir Isa iki Meryem
seçtim, Hristiyan inancından, bilimsel bulgulardan yola çıkarak
bir önceki ve bir sonraki dini “uygulamaları” yorumlamaya
çalışarak! Daha kolay okunabilmesi için ben Hz. İsa’yı
anlatırken, siz ister Hz. Musa ister Hz. Muhammed’i yerine
koyarak okumaya çalışın ve lütfen okuduklarınız üzerinde
düşünün.
Düz hesap… İki bin yıl önce Hz. Isa,
insanları Allah yolunda onu takip etmeleri için davet etmeye
başladığında bu davete icabet edenler yalnız erkekler değildi.
Zaten mantıken de olamazı… Şöyle ki, birileri… İnsanların
ilgisini çeken bir şeyler söyleyecek ve buna yalnız erkekler
kulak verecek öyle mi? Ve Hz. İsa’yı takip eden, ona kulak
veren… Yolunda diğerlerine önderlik eden kadınlar yüzyıllar
içeresinde cinsiyet değiştirmeye başlayarak kayıplara
karışacaklar(!?) Bu nasıl olur? Olur, olur bal gibi olur!!!
Çünkü erkekler kabul etmek istemeseler bile, kadının öyle bir
gücü vardır ki… Kadının kalbini kazanan kim olursa olsun…
İster siyasetçi, ister din adamı veya mesela bir fabrikatör…
O kalp her hanede gizli – saklı veya açıktan açığa faaliyet
gösteren ajan misali… Onun için çalışacaktır! Bu olguyu
nedenlerden biri olarak kabul ettiğimiz taktirde diğer nedenler
ise erkeklerin kadın karşısında zayıf duruma düşmek, kadından
emir almak, onu üstleri olarak kabul etmek istemedikleri
içindir! Güçlü, özgüvene sahip ve hepsinden önemlisi bilgili bir
kadın… Erkek için dünde bugünde bir tehdittir! Geleneksel dil
ile kaleme alınan kutsal kitaplarda, erkeklerin ön plana
çıkmasının nedenini bu yazıtların yine erkekler tarafından
kaleme alınmasında görmenin yanlış olmayacağı kanısındayım. Hz.
Isa, insanlara hitap ederken gelede oğullardan, adamlardan söz
etmesinin nedenini o zamanların sosyal yapısında aramakta fayda
vardır. Hâlbuki Hz. Isa oğullardan, adamlardan söz ederken
dinleyicisi ayni anda kızlardan, kadınlardan da bahis ettiğinin
farkındaydı. Bu farkındalık süreç içeresinde, yani binlerce yıl
içeresinde gittikçe silinerek, kalanın “ataerkil” bir ifade
şekli olduğunu görmekteyiz. Yani bizler bugünün şartlarında
kutsal bir kitabı okuduğumuzda ve cinsiyet ifadelerinde salt
erkek sıfatı ile karşılaştığımızda bunun aynı zamanda bir kadın
olabileceğini de göz önünde bulundurmamız gerekecektir. Bu
açıdan olaya yaklaşıldığında görüldüğü gibi Allah’ın elçileri
olan peygamberlerin cinsiyet ayrımında bulunmadığını anlamak
mümkün olacaktır. Bunun en somut deliline İncil’de, Hz. İsa’nın
çarmıha gerilişinin anlatılmaya başladığında görmemiz mümkündür.
Önceleri kısa cümlelerle geçilen ve üzerinde durulmayan kadın
birden bire olayların merkezine çekilmektedir. Var olan ama
unutturulan kadınların dışında iki Meryem dikkat çekmektedir.
Biri Hz. Meryem diğeri ise Magdalalı Meryem. Peki, ne olmuştu da
birden bire kadın gelişmelerin merkezine çekilmişti? Olan, Hz.
İsa’nın havarileri olan erkekler ya onu terk, ya inkâr, ya da
ona ihanet etmesiydi. Yani kadın hep vardı ama anlatanlar veya
olayları kaleme alanlar tarafından gelişmelerin gerisinde
bırakılmışlardı. Bunun en güzel örneklerini Hristiyan din
adamlarınca kabul edilen dört İncil (Kanonik İncil) ve bu din
adamları tarafından ret edilen İncillerde (Apokrif İncil)
görebiliriz. Burada bir parantez açmak istiyorum, bilimin
tarafsızlığı ışığında bu açıdan Kur’an-ı Kerim’inde
incelenmesinin faydalı olacağı görüşündeyim. İslamiyet’te olduğu
gibi mesela Hristiyanlıktan da mezhepler ve ayrı ayrı itikatlar
vardır bu yüzden hepsi yetkili bilim insanları tarafından
incelenmeli ve ortak bir kanıya varılmalıdır. Eminim, mesela
Peygamber Efendimizin eşlerinin dışında, Müslüman dünyasında,
İslamiyet’in yaygınlaşmasında, korunup kollanmasında kadının
parmağı vardır. Olmaması mümkün değil, zaten bu işin doğasına
aykırı bir durum teşkil ederdi. Bu konunun ayrıntılı
araştırılması ve edinilen bilgilerin Müslüman dünyasında
ivedilikle duyurulması gerek. Böylelikle Müslümanlığı kendi
sapkın dünya görüşlerine göre şekillendirmek isteyenlerin
tutunabilecekleri bir dal kalmayacaktır ki, insanlar
İslamiyet’in özüne inerek gerçek Müslümanlığı yaşayabilsinler.
Daha öncelerinde de vurgulamaya çalışmıştım,
insanoğlunun kendini daha güvende his edebilmesi için inanç,
inanışlar önemlidir. Böylelikle kendine mantık veya bilim ile
açıklayamadığı olgulara yine kendine göre bir “anlama” yolu
bulmamaktadır. Bu ise Allah’ın yaratıklarına ama özellikle
insanoğluna paha biçilmez bir hediyesi ve yaşamını
sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir araçtır. Anlamanın yolu
düşünmekten geçer ve düşünemeyen veya düşünmek istemeyen
insanlar daima düşünenlerin elinde bir araç, bir oyuncak olarak
kalmak durumundadır. Salt bir şeyi göremiyoruz diye varlığını
inkâr etmenin yanlışlığı, yine bizzat insanoğlu tarafından
ispatlanmıştır ve biz buna bilim diyoruz! Bilimsel
gerekçelerin anlaşılması kimi zaman çok zor olabilir ve
insanoğlu basitte indirgenmiş anlatım modellerini bu yüzden
tercih etmektedir. İnsana burası beyaz, şurası siyah dediğinizde
insanoğlu tercihini yapmak için derinlemesine düşünmesi
gerekmez. İşte bu yüzden dini kullanan popülistler yalın bir
dili kullanmayı tercih ederler. Bu gerçek karşısında anlatımda
neden mucizelerin bu kadar cezp edici olduğunu daha iyiyi
anladığınızı umuyorum. Ve dinler mucizeleri bol bol
kullanmaktadır! Mesela Hz. İsa’nın mezarında “kalması” gibi…
Ancak her zaman olduğu gibi madalyonun iki yüzü vardır ve
insanların düşünme özülüğünden yararlanılmaktadır. Allah’ın
varlığını kanıtlamak için ve çoğu insan tarafından izah
edilemeyen mucizelerin öbür yüzü karanlıktır, şeytanidir,
büyüdür hatta kara büyüdür.
Ve Magdalalı Meryem Hz.
İsa’nın öldükten sonra yatırıldığı mağaraya giderek, mağaranın
boş olduğunu fark etmesiyle ürperir, korkar ve ardına
bakmaksızın Hz. İsa’nın havarilerinin yanına koşmaya başlar.
İşte tam bu anı, bilim, Hristiyanlığın gerçekten doğuş anı
olarak kabul eder çünkü ölmüş birinin dirilişi1 doğaya
aykırıdır, mucizedir ve insanlar bunu ancak farklı ve çok güçlü
bir kudretin varlığına bağlar. Bizim için ama bu anın bambaşka
bir önemi vardır. Kadın’ın neden din adamları tarafından
ayrımcılığa tabi tutulduğunu burada daha iyi görebilmekteyiz,
söyle ki… Tüm hak dinlerinde şahit önemlidir ve bu şahidin
güvenilir olması şarttır. Bundan sonra okuyacağınız satırlarda
örneğin Müslümanlıkta neden kadının şahitliğinin “kabul
edilmediğini” umarım daha iyi anlarsınız. Öyle sanıyorum ki
İncil’den esinlenerek Müslümanlıkta böyle bir uygulamaya
geçilmiştir. Sonradan uydurulan (kabul edilen) bir masal mıdır,
gerçek midir bilemem ama İncil ve türevlerinde anlatıldığına,
rivayete göre Magdalalı Meryem kocasını aldatmış ve bunu öğrenen
insanlar tarafından tam taşlanacakken Hz. İsa tarafından o
meşhur cümle ile kurtarılmıştır “Aranızda kim ki günahsızdır ilk
taşı o atsın”2 Yani Magdalalı Meryem, affedersiniz, bir
orospudur ve bir orospunun şahitliğine ne denli güvenilebilir?
Kadın zaten var oluş rivayetine göre günahkârdır ve bu
anlatılanlarla birlikte orospuluğunu kanıtlamıştır. Yani
kesinlikle güvenilebilir bir “yaratık” değildir! Bu bağlamda
Femme fatale kavramını incelemenizi tavsiye ederim. Gücünü
kaybetmek istemeyen hangi “varlık” böyle bir fırsatı kaçırmak
ister? Yeri gelmişken şunu vurgulamadan devam etmek istemiyorum,
kadın doğurganlığı ve anaçlığı ile zaten bu evrende yerini
ispatlamıştır. O da insandır ve karşı cinsi gibi aynı haklara
sahiptir. Feminizm karşıtı değilim ama tabiat esasen doğal
sınırları çekmiştir ve kadın istese de istemese de bu sınırları,
zorlasa bile “geçemez”, geçse bile buna uzun süre dayanması zor
olacaktır(!)
Ve Hz. Isa, Magdalalı Meryem’e görünerek
havarilerine gitmesini ve paskalya inancını3 onlara anlatmasını
ister. Böylelikle İncil’de (Kanonik İncil) kadın görevini
tamamlayarak yerini erkeğe bırakır! İlginç olan Tarsuslu
Pavlus tarafından Avrupa’da vaftiz edilen ilk insanın bir kadın
olmasıdır. Ne ilginç değil mi kadın, “dinen sakıncalı” ve ilk
vaftiz olan yine bir kadın. Tezat, tezat, tezat… Ve bu tezat
Tarsuslu Pavlus tarafından Roma mektuplarında da (M.Ö. 56)
görülecektir. O bu mektuplarda Hristiyan cemaatini selamlarken
bilakis kadınlara da selam gönderiyordu. Yani kadın dünde
bugünde birileri tarafından sığdırılmak istendiği kalıplara
sığmıyordu, sığmayacak. Basit ruhlar, basit mantıkla bunu böyle
görmek isteseler bile, gerçekler onların siyah – beyaz dünyasına
sığamayacak kadar renklidir.
1896 Mısır’da bulunan…
M.S. İki yüzüncü yüzyıla ait olduğu bilimce ispatlanan bir Kipti
yazı ile Koptikler, Magdalalı Meryem ile Hz. İsa
ilişkilerinin çok daha farklı boyutlarda olduğunu anlatmaktadır.
Hz. İsa’nın 12 erkek havarisine anlatmadıklarını, onlara
güvenerek evrenin sırlarını anlatmaması, onların yerine bir
kadına anlatmasının yorumunu ise sizlere bırakmak istiyorum.
Kesin olan bu yazıt ile süreç içeresinde kadın İncil’den
silinmeye çalışılsa bile kadınların Hristiyanlığın yayılmasında
önemli bir yere sahip olduklarıdır.
Görüldüğü gibi
istendiğinde ve dini kullanarak kadın toplumsal bilinçten
silinebilmektedir. En azından buna gayret gösterilmektedir,
tıpkı AKP’nin Atatürk’ü toplumsal bilincimizden silmek istediği
gibi. Sizce bunu başarmaları mümkün mü?
1 Hz. İsa’nın
mezarının bulunma rivayeti veya Hindistan’da tekrar görüldüğüne
dair rivayetler bilimsel olarak tam anlamıyla ispatlanamamıştır.
2 Tarafımdan özgün tercüme 3 İnsanların öldükten sonra
tekrar dirileceğini

PDF olarak indir
***
22.01.2015
Cennete giden
yol cehennemden geçer
Eskiden müşteri… Artık
çok iyi bir dost… İşi bıraktığında 117 milyon € borç ile
bırakmıştı… Aradan yıllar geçti ve belediyenin borcu 187
milyon €’ya çıktı! Bir kaç gün önce iki dakikanın içeresinde,
yalnızca iki dakika ile… İsviçre Frangının azizliğine
uğrayarak 30 milyon € kayıp(!)… Belediyede maliyeden sorumlu
kişiydi… Çıldırıyor… “…artık her şey göstermelik… Tüm
çalışmalar gösterişe, aldatmaya yönelik. Aç telefonu 200 metre
yere gitmek için çağır belediyenin taksisini ver bir – iki €.
Taksicinin maşı, arabanın bakım masrafı, benzini, sigortalar
hepsi belediyenin cebinden çıksın(!)”
Ve Türkiye…
Pezevenk, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasına direktif
yağdırmaya çalışıyor… “Faizi indir!!!” “Onlar bağımsızsa,
bende bağımsızım “ diye bağırarak… Gerçekten iddia ettiği
kadar bağımsız mı?
Faiz indirimi yatırımcı için ucuz
yollu para demek… Yatırımcılar kim? Bu vatanın evlatları
mı? Yooo… Dışarıdan uluslararası çalışan şirketler… Sen
vatanın, milletin… Milli servetlerini… Yabancılar daha
iyi sömürsün diye ucuz para, kanuni düzenlemeler ile peşkeş çek…
Yetmedi, insan gücünü yabancılara komik rakamlarla “gel limon
gibi sık posası kalsın” de… Ondan sonra ben pezevenk dediğim
için bana kız!?
Karı, kız satana pezevenk derler… Para
gelsin de nereden gelirse gelsin diyerek… Milli iş gücünü,
milli kaynakları satana… Para gelsin de nereden gelirse
gelsin diyerek… Bu parayı kabul edene ne demeli bilmem ki?
Evet, cennete giden yol cehennemden geçer… Cehennemi
göreceksin ki… Cennetin kıymetini bilesin!
*
Dost kurşunu
Erkeklerin çoğu silaha
meraklı olur, bende öyleyim... Bunda deli çağlarımda
Türkiye'de aldığım eğitiminde etkisi olduğunu düşünüyorum...
Dost kurşununa... Böyle kurşuna can kurban!
Aradan 27
sene geçti... Masamda dostumun bana bir zamanlar hediye
ettiği kurşunlar durur... Hatta bu kurşunlar yüzünden,
PKK'nin Almanya'da azgın olduğu zamanlardı... Şikâyet üzerine
Alman polisi dükkânımı basmıştı... Kurşunlara bakıp bakıp
eski günleri yâd ederim!
Yıllardan beri eşi dükkânımıza
gelirmiş... Bugün eşine refakat etmiş, ismi okuyunca...
Çekinerek eşime sorular sormuş!
Bundan yarım saat önce
eşim beni ön tarafa çağırdı, bak burada kim var diye... 27
sene sonra önümde dostum duruyor... O beni, ben onu
unutmamıştım... Aradan 27 sene geçti... Bana hediye ettiği
kurşunları unutmuş ama beni unutmamıştı... Böyle kurşuna can
kurban!
***
23.01.2015
Bizim başımız kel mi?
Bugün kız
kardeşimin doğum günü… Dünyaya geldiğinde hiç
kabullenememiştim… Aradan bugün itibarıyla 38 yıl geçti…
Mamafih… İstesem de istemesem de başıma musallat oldu…
Yapılacak bir şey yok… Atsan atamazsın, satsan satamazsın!
Kardeşim, kocası ve sevgili yeğenlerim için bu yılın başı
çok önemli… Allah dileklerini kabul edip, nihayete erdirsin…
Büyük çapta paraya ihtiyaçları var… Proje önemli, hatta
hayati… Düşündüm taşındım… Taşındım düşündüm nasıl
yardımcı olabilirim diye… Netice itibarıyla malulen de olsa
emekli adamım… Herifler zaten beni üç yıl, on ay üzerinden
emekli etti… Anlayacağınız para kıt!
Buna rağmen…
Bizim başımız kel mi? AKbabaların canı canda, bizimki
patlıcan mı diye düşündüm…
Nice yıllara Füsun…
Ailenle… Bet – bereket, bolluk içinde, mutlu, sağlıklı nice
yıllara!
Not: Bir öneride bulunmak istiyorum. Bundan
sonra önemli günlerinizde tüm AKbabaların anısına birbirinize
hediyelerinizi ayakkabı kutuları içeresinde verin.



***
24.01.2015
Yarına kader günü
Dolar ve Euro (Avro olarak yazmayı
ret ediyorum) savaşı tüm hızıyla sürerken...
Yarına Yunanistan'da genel seçimler
var...
Avrupa iki uç noktası arasında bocalarken......
Kazançlı çıkan her zamanki gibi üçünü
oluyor...
Bu üçüncüde ABD...
İki uç noktanın biri sağ diğeri sol...
Yunanistan'da sol önde gibi
görünüyor...
Kazandıkları taktirde AB
kapitalistlerinin canını sıkacak gibi...
Bilimsel araştırmaların Kapitalizme
biçtikleri ömür...
Daha 50 yıl kadar...
Yani günümüzde ortalama bir insan ömrü
kadar...
Yeni dünya düzeni, yeni Türkiye, yeni
CHP ve...
Yeni, yeni, yeni...
Olmaz olsun böyle yeni!
Türkiye aklını başına
toplamalı...
"Eski" değerlerin güvenli
limanında kendine bir yer bulmalıdır...
Hem ekonomik, hem siyasal hem de
sosyal acıdan!
***
Vefa garipsenir mi?
Dün yazdığım
bir yorumun üzerinden bir iki saat geçmeden...
Haber kanallarına bir haber düştü...
Londra'da bayrakların yarıya
indirilmesi garipsenmiş...
İngilizlere Arap yarımadasının
kapılarını açan kimdi?
AB(D)'nin Putin mücadelesinde piyasayı
ucuz petrolle sulayan kim?
AKP zibidilerini sıcak parayla
yıllardan beri destekleyen kim?
...
...
...
Gösterilen vefa garipsene bilir mi?
***
26.01.2015
Recep Tayyip
Erdoğan ve Müslümanlık
Yok, bildik şeylere
değinmeyeceğim... Kendilerine Müslüman oldukları,
Müslümanlığı siyasal amaçları için kullandıkları... Siyasal
İslam'ın, Müslüman kardeşliğinin yılmaz birer neferi
olduklarını... Müslümanlığı her türlü pisliği yapmak, çalıp
çırpmak için... Perde olarak kullandıklarını
anlatmayacağım... Gören gözler, duyan kulaklar, okuyan ve
düşünen insanlar için bildik şeyler bunlar!
Ailemin
kadınlarından biliyorum… Ve adımın Önder olduğu kadar eminim
onlar gibi düşünen, his eden… Çok ama çok kadın var… Ve
elbet bu duygu ve düşünceleri paylaşan erkeklerde çok olacaktır!
Evet, anlatmak istediğim farklı bir şey ve yine kadın ile
ilgili... Hani o, ah o kadar Müslüman Recep Tayyip Erdoğan…
Hani o, dünya lideri, garip guruba babası Recep Tayyip Erdoğan
ve AKP’si… O süprüntü… Başlarına taktıkları paçavralarla
“modern” ve ılımlı İslam’ın temsilcileri karıları, kızlarıyla…
O mahalle karısı - kabadayı özentisi, zibidi, zübük sürüsü
var ya… Bir Faslı Kral VI. Muhammed kadar olamıyorlar!
Bir kadın olarak… Mahallenizin imamına gidererek
sorabileceğiniz sorular olur, soramayacaklarınız da… Keza
müftüye veya daha yetkili birisine… Böyle hallerde
kadınlarımız ne yapıyor?
Ne yaptıklarını hepimiz
biliyoruz… Genelde yarım yamalak bilgisiyle birilerine
danışıyor… Onlarda yarım yamalak bildiklerini kendi
görüşlerini katarak konuya maydanoz oluyorlar!
Atatürk’ün
kurduğu demokratik, laik Türkiye Cumhuriyetinde… İsteyen
kadın ilahiyat fakültesine giderek bu konun eğitimini
alabiliyor… En güzel örneği rahmetli Sayın Prof. Dr. Bahriye
Üçok’tur… Peki, neden… Köylerde devlet eğitimi almış din
bilgini kadınlarımız… Kentlerde kadın imamlarımız,
müftülerimiz yok?
Tamam, yine Gazi Mustafa Kemal Atatürk
tarafından hayata geçirilen diyanet başkanlığında kadınsal
konularla ilgili kurularda kadınlar ve kadın başkanlar var ama
görüldüğü gibi bu yetmiyor! Biliyorum… Yine mezhepsel
konular, farklı görüşler, ıvır – zıvır… Iman hatiplere
küçücük kızları sokmasını biliyorsunuz… Hatta dün
televizyonda yayınladığı üzere özel olarak bazı semtlerde İslami
nezaket kuralları öğretmeye başlıyorsunuz da… Dini konularda
kadının karşısına… Yine bir kadın vasıtasıyla “doğru dürüst”
eğitimini almış insan çıkarmıyorsunuz?
Fas kralı bunun
emrini çoktan verdi… Siz neyi bekliyorsunuz?
*
Saçmalama Profesör
Seni kimin başbakan
yaptığını biliyorum da... Sana kimin Profesörlüğü laik
gördüğünü, sarf ettiğin o cümleyle neye zemin hazırlamaya
çalıştığını bilmiyorum.
''Biraz vakit bulsam güzel
Kürtçemizi de güzel Türkçemiz kadar öğrenmek istiyorum''
Öğren! Seni tutan mı var? Doğrudur… Kürtçenin
yasaklanmasına bende karşıydım… Artık yasak masak kalmadı…
İsteyen çocuğunu gönderir öğrenmesini sağlar, evinde konuşur…
Kime ne? Evinde herkes isteriğini konuşmakta özgür!
Ama burası Türkiye… Ve biz homojen bir ulus değiliz… Ortak
bir dilimiz olmalı ki birbirimizi anlayalım!
Saçmalama
Profesör… Ağzından çıkanı kulağın duysun… İnsan tuvalete
bile kıçından çıkan sese dikkat etmeye çalışıyor… Sen
ağzından çıkanın farkında mısın?
*
Büyük Ortadoğu Projesinin piçleri BOP'un mu peşinde,
yoksa...
Velev ki sen kendini bu büyük milletin
bir parçası olarak görmüyorsun da... İle ben Kürt'üm diye
tutturuyorsun... Ve yine... Velev ki Türk sana bir
İngiliz kadar yabancı... Velev ki İngilizce yerine önce
Türkçe öğreniyorsun... O da sana yabancı dil, buda sana
"yabancı" dil... Velev ki yabancı dil öğreniyor,
konuşuyorsun!
Doğrudur dünyanın birçok ülkesine
gittiğinde... İngilizce ile yoluna devam edebilirsin de...
Sen kendi ülkende, doğup büyüdüğün yerde... Dilini, kanunları
bilmediğin, öğrenmek istemediğin için nasıl yaşayabilirsin?
Ha, özerklik, açılım - saçılım ayaklarıyla misak-i milli
sınırlar içeresinde... Kendime parça koparırım diye
düşünüyorsan... Avcunu yalarsın!
Ya diğerleri... O
zübük maşalar... Akılları sıra BOP ayaklarına...
Hayallerini gerçekleştirebileceklerini sanıyorlar... A benim
akılsız oğlum... Siz giderken onlar çoktan geri
dönüyorlardı... Kahpeliğin, ince siyasetin kitabını yazmış
adamlar bunlar... Sizin gibi iri kıyım değiller ki... Sen
AB(D)'yi kandırıp... Osmanlıyı hortlatacaksın öyle mi?
Baydemir'in değimi ile... Ha
siiiiiiiiiiiiiiiiiiii....................!!!
*
27.01.2015
Kelimeler çok şey ifade eder ama kelimeler her şey demek
değildir
Bazen bir kelime sarf etmeden bir
insanın gözlerinin içine bakmak... Bazen tek kelime söylemden
sessizce yanına oturmak, salt elini tutmak... Bin kelime
söylemekten çok daha fazlasını anlatabilir!
İnternette...
Tesadüfen çok değerli bir kaynağa rastladım... Eski, hatta
çok eski kitapları dijital ortama taşımışlar... Ama her
zamanki gibi sap yerken saman ...!
Yine de bu eserleri
dijital ortama taşımada katkısı olan herkese şükran borçluyuz...
Kitapları restore etmem gerekecek... Kitabı okumak başka bir
şey, bir zaman sonra okuduğun kitaplarda bir bilgi aramak başka
bir şey. Dijital ortama taşınan dokümanların kelime taramasından
geçirilmesi kaçınılmazdır! Ayrıca >>> nal gibi <<< adamın gözüne
sokarcasına logolar yerleştirmek özellikle bu tür eserlere bir
saygısızlıktır. Lütfen buna dikkat edelim...
Bir
süreliğine dil orucuna gireceğim... Klavyenin tuşlarına
başka, bence vatan - millet kadar ulvi... Farklı bir amaç
için basılacak... Bilgi ve bu bilgilerin gelecek nesillere
aktarılması!
Bana bir süreliğine müsaade dostlar...
Esenlikle kalın, vatan - millet sizlere emanet... Vatan -
millet yolunda, tam bağımsız bir Türkiye yolunda... Pes etmek
yok!
*
Gerçekten bu kadar mi değer bilmez, bu kadar mi
duyarsızız?
Ansiklopedinin birinci cildini
öğleye doğru restore ettim... İkincisi yolda... Yani günde
iki ciltten fazla restore edemeyeceğim gibi görünüyor!
Önümde daha birkaç günlük çalışma var... Böyle bir yapıtı
dijital ortama taşıyanlara müteşekkirim ama... Yaptığınız
böyle eserlere gerçekten saygısızlık!!!
Kendiniz karar
verin... Böyle bir yapıt için uğraştığına değmez mi?
1. Cilt
Önemli not: Tarama kalitesine bağlı, doğru
orantıda kelime taraması yapılabiliyor. Buna rağmen en azından
arama yapabiliyorsunuz, her şeyi bulamasanız da! Gerçi bununda
yolu var ama tek başımayım, Benden ancak bu kadar.
***
28.01.2015
Sormak lazım
Sen hangi üst aklın ürünüsün? Fikir ve zihin baban belli
mi?
***
29.01.2015
AKP'yi öpüp öpüp başımıza mı koysak
acaba
Bir ülke düşünün, milli gelirin yüzde
sekseni bir avuç insanın elinde... Diğer milyonlar yüzde
yirmi ile yetinmek zorunda... Yok burası Türkiye değil,
Yunanistan(!)
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 10
bin 578 hanede 2011 yılında yüz yüze yaptırdığı “Türkiye’de Aile
Yapısı Araştırması”nın bir bölümü 2012 yılında yayınlanmıştı.
Araştırmanın gelir dağılımıyla ilgili bölümdeki sonuçları şöyle:
Türkiye’de yaklaşık 19 milyon aile var.
Ailelerin
yüzde 1.2’sinin aylık geliri 5.600 TL ve üzeri. Ailelerin
yüzde 3.8’inin aylık geliri 3.200-5.500 TL arası. Ailelerin
yüzde 16.5’inin aylık geliri 1.900-3.000 TL arası. Ailelerin
yüzde 16.9’unun aylık geliri 1.250- 1.870 TL arası. Ailelerin
yüzde 23.1’inin aylık geliri 815-1.200 TL arası. Ailelerin
yüzde 32.1’inin aylık geliri 450-810 TL arası. Ailelerin
yüzde 6.4’ünün aylık geliri 430 TL civarında.
Simdi 2015
yıllının başındayız sizce 2014'de değişen ne oldu?
***
30.01.2015
Bir kıyas
Herif gene
konuşuyor... Nasılsa karşısında enayi var... Yani bir nevi
enayi s...!
Sanki ABD ulusun ile Türk ulusu
birmişçesine... Herifler bayraklarına "tapıyor", kökeni ne
olursa olsun BEN Amerika Birleşik Devletleri vatandaşıyım diyor
başka bir şey demiyor! Bizde, daha önceleri yazmıştım, piçin
bir uçağın içinde ben Türk değil lazım diyecek kadar bilgisiz ve
bilinçsiz. Milletimiz ona keza!
Sanki ABD senatosunda
"milletvekilleri" bizimkiler gibi bağımlı, herifler parti
liderlerinin "kölesi" konumunda, ne deniyorsa onu yapıyorlar ve
istisnalar kaideyi bozmuyor!
Ve sanki ABD'de
Cumhuriyetçiler ve Demokratlar her konuda işbirliği
yapıyorlar(!) Hangisi başkanı çıkarıyorsa diğeri öyle bir
muhalefet yapıyor ki memleket ve ulus yararına ne gerekiyorsa
uzlaşı ile yapılıyor. Bizde muhalefet iktidara teslim! Ve
herif enayi s... devam ediyor!
***
31.01.2015
Recep Tayyip Erdoğan ve zihniyetinin yüzüne
vurulabilecek en güzel tokat
Gece yarısı
duyduğumda yüreğim sızladı... Rusya'da kütüphane cayır cayır
yanıyor... 16. ve 20. Yüzyıl'a ait 14 milyon el yazması kitap
alevlere teslim!
Din simsarlarının, dini kendi kirli
emellerine alet edenlerin... Yüzüne vurulabilecek en güzel
tokat... Yalanlarını kendi uydurdukları alternatif tarih
dahil olmak üzere... Somut ve gerçek bilgiler ile yüzlerine
vurmaktır!
Yukardaki haberi duyduğum anda aklımdan bu
düşünce geçti... Madem kaçAK - Saray, milletin mali, madem
gerçek sahibi biziz (duyda inanma)... Ve elbet bu zihniyetin
iktidardan indiği günleri de göreceğiz... Çankaya köşkünü
EBEDI kullanımına iade ederken... Bu uçsuz bucaksız AK -
Sarayı, kütüphane yapalım... Gerçek kitapların korunup,
kollandığı... Halkın hizmetine kayıtsız - şartsız
sunulduğu... Ve geçmişin hatalarından ders çıkararak...
Hepsinin dijital ortama taşındığı bir yer yapalım!
*
Vış babu, bu millet analarının karnında dokuz ay nasıl
dayanıyor bilmiyorum
Arkadaşlar… Söz ağızdan
bir kere çıkar ama sizde biraz sabır etmeyi bileceksiniz!
Deneme yayını için Türk tarihi ansiklopedisini (21 cilt)…
Osmanlı tarihi ansiklopedisini (12 cilt)… TDV İslam
ansiklopedisini (44 cilt)… Ve daha neler neler siteme
aktarmış ama ilan etmemiştim… Bu ne acele? Bazılarınız
indirmeye başlamış bile!
Okuma ve düşünme özürlü bir
millet olduğumuzu sanırım kimse inkâr edemez… Nasıl
kullanılacağına dair, saniyeler içinde öğrenmek istediğiniz
bilgiye nasıl ulaşırsınız mesela… Yazmam gerek, bu ne acele?
Eğer bana gereken destek ve yardımı gösterdiğiniz takdirde
(daha sonra açıklayacağım)… Ücretsiz, karşılıksız…
Yaklaşık 400 GB bilgi, belge, görüntülü – görüntüsüz ses ve
video kayıtları sizi bekliyor… Türkü, Kürdü, Ermeni’sini,
Hristiyan’ını, Müslümanını, Yahudi’sini… Kadını ile erkeği
ile… Herkesin ilgilenebileceği bilgiler var… Ama her
şeyin bir zamanı var!
Saat 11:36 itibarıyla bir GB’lik
bir klasörü internete aktarıyorum… İstanbul Ansiklopedisiyle
(11 cilt)… İnsanlarımızın “cehaletinden” faydalanan din ve
diğer simsarlarına karşı… Bilgi seferberliği ilan ettim…
Bu açıkça bir savaştır ve bu savaşın kaybedeni bizler
olmayacağız!
*
Bir tarih daha kapandı
Tanıyabildiğim
kadarıyla... Hani gentleman, efendi diye tabir edilen...
Siyasi ahlaka sahip bir insan vefat etti!
Richard von
Weizsäcker
Alman cumhurbaşkanlarındandı! Wir sprechen
dem Deutschen volk unser zutiefst empfundenes beileid aus
***
01.02.2015
Yorumsuz
Bir iki satır bir şeyler yazacaktım sonra vaz geçtim...
Sözde yasaklı video... Herkes kendi kararını, kendi versin...
Ekte ayrıca Atatürk'ün el yazması medeni bilgilerini
yayınlıyorum!
"Yasaklı video"
http://www.gurbuz.net/Turk/Gizlenen Ataturk.mp4
MEDENİ
BİLGİLER ve Mustafa Kemal Atatürk
http://www.gurbuz.net/Turk/MEDENİ%20BİLGİLER%20ve%20Mustafa%20Kemal%20Ataturk.pdf
*
Nazım'a kulak vermek gerek
1 saatin
üzerinde...
http://www.gurbuz.net/Turk/Kuvayi%20Milliye%20Destani.mp3
*
Tanrılar kurban istiyor ama bu kurban ne Türkiye ne
Atatürk olacak
Recep Tayyip Erdoğan, Prof. Dr.
Necmettin Erbakan'ın... “Milli görüşene, milli iradesine”
karşı… Atatürk'ün Milli şuuru!
***
02.02.2015
Büyük
fahişenin göğüsleri
Başlığa bakıp da sapıttı mı
bu diye kendinize sormayın… Tam aksine “büyük fahişe”
Musevilerin, Hristiyanların dolayısıyla biz Müslümanlarında
alması gereken bir ibret örneğidir!
Dil yani lisan ile
ilgilidir, Babil’i… İnsanların liyakat ve riyakârsızlığını…
Ve Allah’ın gazabını anlatır… Ve şüphesiz bir ibret
örneğidir!
Ve ben Önder Gürbüz… Ne ana ne avrat, bana
edilen küfrün bini bir para… Ve ben 24 yaşında, yani çocuk
sayılacak yaşta eşini, evladını kaybeden… Bu acıyı, bu
acıların tecrübelerinden ders çıkarmaya çalışıp başkaları da
ders alsın diye yazan… Ama okuma ve anlama özürlü insanların
>>> adice <<< saldırısına uğrayan… Ben… Bundan “kısa” bir
zaman öncesine kadar… Mesela Google’da adım arandığında…
Eşini paylaşanlar diye, ilk sayfada - ilk sıralarda geliyordum…
Bir erkek için bundan daha ağır bir hakaret, bir küfür
düşünebiliyor musunuz? Yalnız Türkiye’de değil, dünyanın
başka yerlerinde de böyle şeyler için cinayetler işleniyor…
Ve bunu yapanlar belli… Adımı bu şekilde kirletmeye
çalışanlar belli… Kendi ifadelerine göre “Müslüman” ancak
dindar değil dinci sapıklar!
Evet, ya ben Türkçeyi yani
dilimizi… Kelimeleri ve anlamlarını tekrar öğrenmem
gerekiyor… Ya da insanların ağzından lafları, gerçekleri
isteklerine ve ihtiyaçlarına göre… Kendi anlamak istedikleri
şekilde anlayarak… Kelimelerin anlamlarını bilmeden “konuşup
- yazanlar”!
Tüm bunlara rağmen yılmadım, pes etmedim…
Aksine… Dincilerin, din simsarlarının, menfaatperestlerin
dalına bastığım için… Böylesine adice tepki verdikleri için
“işlerini” bozduğumun farkına vararak… Farklı bir şevk ile
dilimin döndüğü, doğru bildiğimi (güvenilir kaynaklarda teyit
etikten sonra) anlatmaya devam ettim!
Çünkü cehalet
canavarının can düşmanı bilimdir!
Ve kendimizi
kandırmayalım dostlar… Büyük fahişenin dolgun göğsünden akan
süt ile beslenenler… Asla ve kata iktidarlarını, rant
kapılarını seçimleri kaybetseler dahi… Terk etmeyecektir,
direnecek, iktidarda kalmak için her türlü yola, yalana – dolana
başvuracaktır… Bu bakımdan Erbakan’ın “Kanlı mı olacak,
kansız mı” sorusuna verebileceğim yanıt… Maalesef kanlı
olacaktır!
Nitekim de bu kan akmaya başlamıştır!
Dün yazdığım; Recep Tayyip Erdoğan, Prof. Dr. Necmettin
Erbakan'ın... “Milli görüşene, milli iradesine” karşı…
Atatürk'ün Milli şuuru! Mesela… Tepkilere neden oldu…
Gelin birlikte biraz dil bilimini irdeleyelim… Türk dil
kurumu sözlüğüne göre:
Şuur İsim, ruh bilimi Bilinç
"İdeolojiler, bir tasavvurlar bütünüdür ama bu tasavvurların çok
defa şuurla bir alakası yoktur." C. Meriç Demek ki şuur
neymiş? Bilinç! Sayın Meriç’in cümlesini okuyarak anlamaya
çalışın, çok önemli!
Irada 1. isim Bir şeyi yapıp
yapmamaya karar verme gücü, istenç "Korkunç bir irade kuvveti
sarfıyla baş ucundaki lambayı yaktı." - S. F. Abasıyanık 2.
felsefe, ruh bilimi İstenç 3. Buyruk "Görülünce vurulması
için irade bile var." - S. M. Alus 4. İstek, dilek "Ölüme,
yaşama irademizin bir çeşit tükenişi diye bakıyoruz." - A. M.
Dranas Demek ki irade neymiş? İstençmiş!
Soruyorum:
Milli bir görüş… Milli bir irade… Şuursuz olur mu?
Aslında olmaz! Olmamalı… Olursa da, mesela Atatürkçülüğü
Katletme Partisinde… Mesela Recep Tayyip Erdoğan, yandaş ve
yoldaşında olduğu gibi… Şuursuz olur, bununda kos koca bir
memleketi nereye götürdüğünü hep birlikte görmekteyiz!
Ben kim miyim, nemiyim… :) O anki durum neyi
gerektiriyorsa oyum… Bazen bir amele… Bazen bir “sanatçı”…
Bazen bir "doktor"... Bazen bir tamirci… Bazen bir çocuk…
Bazen bir “filozof”… Bazen bana iş arkadaşlarımın taktiği
sıfata göre bir “profesör”… Bazen bir beceriksiz… Bazen
bir soytarı… Bazen, yok, çoğu zaman bir aptal… Bazen ise
yalnızca bir insan!
***
03.02.2015
Recep Tayyip Erdoğan dendiğinde
İnsan vardır, dünyaya gelmesi bile başlı başına bir hatadır ve bu
hatalar zinciri ömrü boyu süregelir.
Ve böyle insanlar genelde anadan doğam bir kabiliyet ile dünyaya
gelirler, karizmatik kişilikleri sayesinde yandaşları bu kişilere
yakıştırdıkları “ olağanüstü güç ve yetenek” ile nitelenirler. Ancak
hayatın gerçekleri eninde sonunda bu gibi kişiliklerin gerçek
yüzünü, yandaşın yansıra, herkese göstermektedir çünkü maske elbet
bir gün düşer ve perde kapanır!
***
04.02.2015
Tiyatro
Gel vatandaş gel…
Sende gel…
Gel vatandaş gel…
Otur yanı başımıza…
İzlemek bedava…
Burada haykıra haykıra gülmekte var…
Hıçkıra hıçkıra ağlamakta…
Gel vatandaş gel…
Trajedide, komedide burada!
Gel vatandaş gel…
İzlemek bedava…
İhaneti de burada, sadakati de…
Gözyaşı da…
Oluk oluk akan kanda…
Çılgın servette, acı yoksullukta burada!
Gel vatandaş gel…
Sende gel…
Gel vatandaş gel…
İzlemek bedava…
Türk siyaset sahnesinde…
Olanları…
Istar tribünden ister locadan izle…
İzlemek bedava…
Sahne bedava, oyuncular bedava…
Türkiye’de yaşama…
Haysiyete biçilen bedel…
Bedava…
Gel vatandaş gel…
Otur yanı başımıza…
İzlerken çıtlatacağın çekirdekte…
İzlemekte bedava!
*
Eyvah eyvah bizim oğlan duble yol yapmaya başlamış
Bir zamanlar bende rahmetli babama demiştim... "Baba ben
geceleri üşüyorum" diye... Anlamamazlıktan gelerek...
"Üşüyorsan sana battaniye alayım oğlum" demişti!
Dün
akşam bizim oğlan annesine üşüdüğü belirterek... Battaniyenin
de yetmediğini söylemiş(!)
şimdi ben bundan ne
anlamalıyım? Acaba bende ona... Oğlum gel ben sana bir
elektrikli battaniye alayım desem mi? :)
***
09.02.2015
Benden artık ne köy olur ne kasaba
Vefasız, hayırsız değilim... Ancak kendime faydam yok ki
başkasına olsun... Birinci derece alile fertlerine ancak
yetişiyorum ki... Çoğu zaman onlarla uğraşmak bile bana ağır
geliyor... Bu yüzden dost, akraba hayır getire... Ama...
Birileri var ki tüm kamuoyu önünde kendilerine şükranlarımı
bildirmek... Onlara içten teşekkür etmekte boynumun
borcudur... Tüm Şehiraltı ailesi ama özellikle Şehiraltı
ailesinin Robin Hood'una... Yani Turan abiye ve sana
Tuba'cağım... Allah sizden razı olsun!
Not: senide
unutmadım ailenin haylaz kızı Tuğçe :)
*
Kahpe felek
Türk sanat musikisinin büyük
sesi... Allah rahmet eylesin... Belki beni en iyi anlatan
üç şarkisi(!)
https://www.youtube.com/watch?v=87JzCA6ntT4
https://www.youtube.com/watch?v=I1WwFNahKRg
https://www.youtube.com/watch?v=_A3T8lRrXgg
*
Cahil ile sidik yarıştırmak
Biliyorum…
Cahil ile sidik yarıştırsın yarıştırmasına ama asla
kazanamazsın… Cahil ne eder, eder o yarışı kazanır!
Etme cahil ile sohbet verir sana zahmet… Ancak bu zahmete
katlanmamız lazım… Katlanmayınca insanın başına neler gelir
son yıllarda hep birlikte yaşayarak görüyoruz!
Ey
Tayyipgiler… Siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın… Ben ve
benim gibiler yaşadığı sürece Atatürk’ü unutturamayacaksınız!
Ar damarınız çatlamış... Her türlü yalan dolan sizde…
Servet ve güçte sizde… Buna rağmen bizi dize getiremezsiniz…
Bizler Allahtan ve büyüklerimizden başkasına boyun eğmeyiz…
Hele sizin gibilere hiç… Yalanlarınıza karşın doğrular ile
karşınıza çıkarız!
Atatürk’ün Harbiye’de askere okuttuğu
din kitabı
http://www.gurbuz.net/Turk/Ataturkun%20Harbiyede%20Askere%20Okuttugu%20Din%20Kitabi.pdf
Atatürk'ün söylev ve demeçleri I-III
http://www.gurbuz.net/Turk/Ataturkun%20söylev%20ve%20demecleri%20I-III.pdf
Gazi M. Kemal Atatürk’ün eğitim politikası üzerine konuşmalar
http://www.gurbuz.net/Turk/GAZI%20M%20KEMAL%20ATATURK%20EGlTlM%20POLlTlKASI%20uzerine%20konusmalar.pdf
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün din politikası üzerine konuşmalar
http://www.gurbuz.net/Turk/GAZI%20MUSTAFA%20KEMAL%20ATATURK%20DiNPOLITiKASI%20uzerine%20konusmalar.pdf
*
Senin profesörün benim profesörüm
Tıpkı
senin hırsızın kötü, benim hırsızım iyi gibi bir şey(!)
Allah birdir! Ama ona giden birçok yol olabilir... Bilim
içinde bu geçerlidir... Matematikte de doğru sonuca varmanın
genelde birden fazla yolu vardır... Bazen yol kestirme, bazen
ise uzun olur!
Aklın yolluda birdir... Bazı şartlarda
"doğrular" uzlaşmayla bulunmalıdır... Sonuçta tartışmanın,
tartışmaların ucu bucağı yoktur... Senin bilim insanın -
benim bilim insanım olmaz, olmamalıdır!
*
Karı dediğin
Yatağa gelince iyi...
Mutfağa gelince iyi... Çocuk doğurmaya, götünü toplamaya, işe
- güce gelince iyi... Başını bağladı mı, hele türban taktımı
namuslu ve iyi... Size kayıtsız şartsız boyun eğdi mi
iyide... Dırdır etti mi (gücenmeyin hanımlar, bazen
dırdırınız gerçekten çekilmiyor) kötü... Başını açtı mı
namussuz ve kötü mü oluyor?
***
10.02.2015
Devlet’ül İslamiye
Devlet’ül İslamiye,
bilinden adıyla Irak Şam İslam Devleti (IŞID) ve AKP Türkiye’si
üzerine kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Geçenlerde “değerli
bir kaynak” elime geçti ve bu kaynaktan yararlanarak siyasal
İslam’ın arkasında yatan ekonomik gerçekleri, bir nebzede olsa,
gözler önüne sermeye çalışacağım. Bu değerlendirmeyi isim
değiştirerek, birçok yönden PKK üzerinde de tatbik etmemiz mümkün.
Bizzat şahit olduğum veya çok güvendiğim insanlar vasıtasıyla
duyduğum gerçekleri ne yazık ki bire bir aktaramıyorum. Çünkü…
Asıl cümleyi günümüz
şartlarına uyarlayarak…
Bir başıma kalsam padişahtan, teröristten,
dinciden çekinmem…
Ama viran olası hanede evlat-ü iyal var!
Yani ailemi düşünmek
zorundayım. Buna rağmen “üstü kapalıda olsa” yazmadan, bu nefretlik
durumu “açığa” vurmadan da edemiyorum. Tanrı adını kullanarak
savaşan bu “kutsal mücahitleri” veya yine Tanrı adını kullanarak
kendi sapkın, hastalıklı fantezilerini hayata geçirmek isteyenlerin
iğrenç yüzünü göstermek, kendine Atatürk milliyetçisi diyen birisi
için zaruridir! Atatürk’ün iddia edildiği gibi “din düşmanı”
olmadığını sanırım değişik vesilelerle yeterince kanıtlamış
bulunuyorum. Beni bırakın, neticede herhangi bir insanım, bilim
otoriteleri bunu kanıtlamış bulunuyor. Buna rağmen bu rivayet bir
şekilde bazı kafalarda dolaşmaya devam ediyor. Bu değerlendirmeyi
bir taraftan dindar bir insan olarak öte yandan batılı bir gözle
bakarak yapmaya çalışacağım. Gördüğünüz gibi bu durumda bile şark
ile garp arasına sıkışmış bir görüntü vermekten kendimi alamıyorum.
Ben böyleysem varın diğer insanları, toplumumuzu siz düşünün(!)
Işın özü
Müslümanların kimlik
bunalımında yatıyor!
Ve bu kafa karışıklığı…
İnsanların dinini laikiyle
bilmemesinden fazlasıyla yararlanan simsarların, Allah ile kul
arasında arabuluculuğa soyunanların devreye girmesiyle içinden
çıkılmaz bir hal alarak Arapsaçına dönüyor. Tek çare, Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ünde vurgulamaya çalıştığı gibi öze dönmekte yatıyor!
Her şeyin özünden yola çıkarak ve özü esas alarak ulaşmak
istediğimiz noktaya gelebileceğimize dair inancımı muhafaza
ediyorum.
Yıl 2001…
11. Eylül, batı dünyası yeni bir düşman ile tanışıyor. Dolaylı
yollardan da olsa kendi şeytanını yine kendisi uyandırmış bulunuyor
ve bu şeytan 13 yıl sonra yüz ve şekil değiştirerek (El Kaide’nin
yerine) IŞID olacaktır. Konuya devam etmeden önce burada bir
parantez açmak zorundayım ki aslında bariz olan herkes tarafından
anlaşılsın. Terörün tabiatında yatan korku yaratarak hedefe ulaşmak
olgusu
korkunun katlanmasıyla orantılıdır. Yani ne kadar çok >>> dehşet <<<
saçarsan o derece korku yaratarak karşındakini sindirdiğini
sanırsın. Ancak bilim ve hayatın gerçekleri bunun bir yere kadar
geçerli olduğunu kanıtlamaktadır. Çünkü insan psikolojisi böyle
durumlar karşısında bile, “bir kıvılcım” veya bir liderin
önderliğinde bu duruma karşı koyacak yapıdadır. Yani bıçak –
gerçekten – kemiğe dayandı mı, insan korkusunu yenebilir çünkü
içgüdüleri ona hayatta kalmayı – hayatını sürdürmeyi emreder(!) Ve
insan böyle durumlar karşısında kendi hayatını başkaları için feda
etmeye hazır hale gelir. Buna rağmen terör örgütleri “başarılı
olabilmek” için, korku kelimesini kullanmayarak dehşet saçmayı
yeğlerler. Nereye kadar? İnsanları, yukarıda ifade etmeye çalıştığım
noktaya getirene kadar! Korku1 ne yazık ki en etkili
otokontrol ve sindirme mekanizmalarından biridir. El Kaide’nin
öncellikli hedefleri arasında yer alan emperyalizm ile mücadele ve
direnişin, başkaldırının - isyanın aksine IŞID’in hedefi öncelikle
bir devlet kurmak olduğu görülmektedir2. Bu ve ideolojik
temelde Taliban ile eşgüdüm içeresinde hareket ettiğini
gözlemleyebildiğimiz gibi uygulamada, yani hedeflerine ulaşma
yolunda daha gaddar, daha acımasız olduğunu söylersek bunun yanlış
olmayacağı kanısındayım. Bu çağda, bu gelişmişlik çağında, insan
kafası kesmenin, insan yüreğini dişlemenin ne insanlıkla nede
herhangi bir dini inanç ile ilişkilendirmenin mümkün olmayacağı
aşikârdır. Bugün IŞID 10 milyon insanın yaşadığı bir bölgeyi
kontrolü altında tutmakta olup yayıldığı alan3 ve
barındırdığı insan bakımından “devlet kurma” hedefine ulaştığı
düşünülebilir. Artık “kutsal mücahitler” mağaralarda yaşamayı
bırakmış, binlerce Avrupa’da yetişmiş, kimlik bunalımında bulunan,
kendilerini yaşadıkları toplumlardan dışlanmış sayan, sözde şehit
olmaya gönüllü gencin desteğine sahip bir terör “devleti”
görümündedir4. Aralık 2011’den sonra ABD askerlerinin
Irak’ı terk etmesiyle Bağdat ikiye bölünmüştür. Bir tarafta Sünniler
diğer tarafta Şiiler. Şiiler Irak yönetiminden arda kalan kurum ve
kuruluşların “himayesinde” yaşamlarını sürdürürken Sünniler, bu
korumadan ve kollamadan yoksun öç alma hayalleri kurmaya başlarlar.
İşte böyle bir ortamda IŞID devreye girmektedir. Sünnilere öç alma
vaatlerinde bulunurken, Şiileri “ateş ile imtihan” etmekle tehdit
etmektedir. Bağdat’ın IŞID için ayrıca bir önemi daha vardır, Saddam
Hüseyin’in ABD tarafından askeri güç ile devrilmesinden sonra dünya
kamuoyunun dikkati Bağdat üzerine çevrilmiştir. Bu şehirde gelişen
en ufak bir hadise, bir şekilde, dünya basınında yer almaktadır.
Evet, IŞID çağımızın imkânlarını en iyi değerlendiren Terör
örgütlerinin başında yer almaktadır5. Tüm terör örgütleri
gibi Işık’ında bölgede “uyuyan” hücreleri bulunuyor ve gerek
duyulduğunda bu hücreler uyandırılarak “faaliyete” geçiriliyor.
Burada dikkati çeken bir olgu olarak genelde terör örgütlerinin ama
özelde IŞID’ın istihbarat faaliyetlerine dikkati çekmek lazım.
Tabiri caiz ise istihbarat toplamada, bölgede bulunan birçok devlet
kurumlarını ardında bırakacak bir örgütlenmeye ve daha da önemlisi
toplanan istihbaratı “doğru” değerlendirebilecek bir alt yapıya
sahip olmasıdır. Bu örgütlenmenin başında Abu Bakr al-Baghdadi (Ebu
Bekir Bağdadi) diye bence ruh hastası birisi bulunmaktadır. Eğitim
hayatında ve düşünce yapısında birçok “evrim” geçirdikten sonra, son
kararı olarak Selefi İslam’ında karar kılmıştır6. Ki, bu
anlayış “bedevi kültürünün” en katı, en acımasız, bence en
hastalıklı yorum şeklidir. Burada yine bir parantez açmakta fayda
var; herkes tarafından bilinen ama nadiren dile getirilen bir
gerçeği tekrar göz önüne getirmemiz lazım, nasıl PKK başta
Diyarbakır hapishanesi olmak üzere diğer hapishanelerden ve orada
“görev” yapan bazı ruh hastalarının işkencelerinden “faydalanarak”
taraftar topladıysa, IŞID ve diğer dinci teröristlerde ABD’nin başta
Guantanamo Kampı olmak üzere diğer “gizli” kamplarında örgütlenmeye
başlamış olmasıdır. Yani yukarıda belirmeye çalıştığım gibi baskı
“tepki” yaratmıştır. Kapa parantez.
Sünnilerin 2003 yılında ABD’ye savaş ilan etmesiyle Ebu Bekir
Bağdadi ve örgütü tarih sahnesine çıkar. Kısa sürede yakalanarak
Irakta bulunan Camp Bucca’ya 6 aylığına götürülür. Burada El Kaide
virüsüne yakalanır. Aynı zamanda, tezatta bak, hapishanede Saddam
taraftarı subaylarla tanışarak ortak düşman ABD’ye ve işbirlikçi Şii
hükümetine karşı işbirliğinin ilk temaslarını sağlar7. Bu
temaslar bugünkü yönetimin çekirdek kadrosunu oluşturacaktır8.
Çünkü bu insan müsveddeleri hapishanelerde tüm işkencelere,
baskılara dayanmış “erkek” olduklarını kanıtlayarak bu kadrolara
girmeyi “hak” etmiştir. Amerikalılar Irak’ı terk ettiklerinde El
Kaide filen Irakta etkisizleştirilmiş, ülke güvenliği ABD tarafından
eğitilen Irak askerlerine emanet edilmiş, milyarlarca dolarlık
askeri donanım böylelikle el değiştirmiş durumdaydı. Ve birileri bu
anı, sinsice arka planda beklemekteydi. 2011 yıllının yaz aylarında
Suriye’de iç savaş patlak verince Ebu Bekir Bağdadi etki alanını
Suriye’ye doğru genişletmeyi kararı alır. Çünkü IŞID, Irakta
beklentileri doğrultusunda etkili olamamış, birçok yöneticisi ve
destekcisi9 yeraltında çekilmek zorunda kalmıştı. Böylece
IŞID, Suriye’de isim değiştirerek birkaç yüz kişilik bir kadroyla El
Nusra Cephesini kurar. Bu “cephenin” öncelikli amacı Suriye’de o
dönem etkin olan muhalif güçler arasında etkili bir konum elde
etmek, sonrasında veya aynı anda Esad’a karşı savaşmaktı. Veeeeeee…
2012 yılının Temmuz ayına gelindiğinde AKP zihniyeti, Suriye sınır
kapılarımızı bir takım karanlık kişilerin geçişine açar. Bu
kişilerin El Nusra Cephesine katıldığı düşünülmektedir. Bugün
Devlet’ül İslamiye ile Türkiye Cumhuriyeti sınır boyu birkaç yüz
kilometre kadardır. Bu yetmiyormuş gibi, rezilliğe bakar mısınız,
Gaziantep, son iki yıldır IŞID’ın gönüllü toplama “kampına” dönüşmüş
durumdadır. Mağripten, Avrupa’dan binlerce genç burada
toplanmaktadır. Mesela 3000 Tunuslu, 2000 Faslı, 1000 Fransız bu
zaman zarfında Gaziantep’ten bu katliama katılmıştır. Ve bu gençler,
savaşı, terörü meslek edinmiş ve El Kaide saflarında çatışmış
insanlar tarafından karşılanarak, eğitilmektedirler.
Suriyeli ama Türkiye’de ikamet eden bir silah kaçakçısına
göre Çeçenistan’dan IŞID saflarında cihatta katılmak için gelen 25 –
35 yaşlarında insanların, elinde o kadar çok para varmış ki pazarlık
etmeksizin istedikleri silahların ücretini10
ödüyorlarmış. Böylesine bir destek karşısında bu “başarıyı” çok
görmemek lazım. Nitekim 2014 başlarında IŞID, Suriye’de işgal
altında tutuğu bölgelerde rakip gurupları alt ettiğini ilan ederek
hâkimiyetini tüm dünyaya duyurur. Bu arada Arap baharından
aradıklarını bulamayan Sünni Araplar, akıl almaz gaddarlıkla11
sürdürülen “reklam kampanyalarıyla” IŞID saflarına katılımlarını
sürdürecektir. Bu “zaferden” sonra dünya çapında “tüm” cihatçıların
ortak savaş çiğliği:
Dawlat al islamiya
baqiya
olacaktır. Ve Rakka, IŞID tarafından işgal
edildiğinde, gecikmeksizin IŞID gerçek yüzünü tüm dünyaya
gösterecektir. İslam’ın altın çağını12 canlandırmak
vaatleri, yerini Kalaşnikov mermilerine bırakacak, el ve kafa
kesmeler, çarmıha germeler ile sürecektir. Şüphesiz bu psikolojik
baskı sayesinde IŞID birçok muharebeyi kazanmış, halkıda şimdilik
sindirmiş görünmektedir. Öyle ki mesela Musul’un Sahel al-Ayman
bölgesinde öncellikle camileri fetih ederek hoparlörlerden “zafer”
diye bağırmaları iki kilometre çapında duyulmaktaymış. Onlarca
camiden, eşzamanlı bu çiğlikler yankılanınca mevcut askerler
silahlarını bırakarak kaçmaya başlamışlar. Aynı zamanda başka bir
talihsizlikte IŞID’a yaramıştır. Musul’un birkaç saat içeresinde
IŞID’ın eline geçmesine bir “yanlış anlamanın” sebep olduğu Musul
valisi tarafından iddia edilmektedir. Musul halkı saldırganların
değişik guruplara ait muhaliflerinden oluştuğunu sanarak, IŞID’ı
kısmen sevgi tezahüratlarıyla karşıladığını söylemektedir. Gerçekler
ise halk tarafından ancak iş işten geçtikten sonra anlaşılmıştır.
Görüldüğü gibi düzen bir kez bozulmaya görsün, kimin eli kimin
cebinde, kim kimdir artık kimse bilmez. Ne Irak nede Suriye güçleri
böyle bir karmaşada etkili olabilmişlerdir. Ve böyle bir
karışıklıktan yararlanan IŞID tarihte az görülen bir zafere imza
atabilmiştir. Bir düşünün, birkaç bin kişilik düzensiz ama eli
silahlı insan müsveddesi, düzenli ve 50.000 kişilik bir orduyu
“çatışmadan” dağıtabilmiştir. Böylelikle IŞID’ın eline 3 milyar
dolarlık, Amerikalıların Irak ordusuna bıraktıkları gıcır gıcır
askeri donanım ve Musul havalimanında terk edilen iki askeri savaş
uçağı düşecektir. İşte size etrafına dehşet saçmanın psikolojik
faydalarından “güzel” bir örnek(!) Artık
IŞID eli silahlı terörist olmaktan çıkarak bir ordu donanımına
sahiptir13
Yetmedi Musul merkez bankasında olan para ile 200 kilo altın ve
diğer bankalarda bulunan yaklaşık 450 milyon dolar böylelikle
IŞID’ın ellerine geçer. Paranın miktarı konusunda kesin bir bilgi
olmamasına karşın bu rakam tahmin edilmektedir.
Bu “zaferden” sonra ve buraya lütfen dikkat ediniz, Bağdadi Irak ve
Suriye arasında çizilen sınırı
“iptal” ederek halifeliği14 ilan etmekle emperyalizme
açıkça kafa tutmuştur15.
Batılı devletlerin bu tahrik karşısında sesiz kalmaları
haliyle beklenmezdi. Ve batı gerekenleri yapmaya başladı. Bu
bağlamda konuyla dolaylı yollardan ilgisi olduğu için yazıyorum, bu
tarafımdan bir tez, kanıtlayamam ama midem bulandı bir kere. Başta
Almanların Kürtlere silah yardımında bulunması ve bu yardımı
yaparken IŞID’ı bahane etmesi hayli düşündürücüdür. Bir gün gelirde
Türk Silahlı Kuvvetlerinin karşısına düzenli bir Kürt ordusu
çıkarılırsa hiç şaşmayacağım. Neyse biz yine konumuza dönelim.
Bağdadi ve eli kanlı örgütü nasıl batıya karşı kafa tutmasın ki?
Netice itibarıyla savaş uçağından tutun, tank, top, yüklü para,
40000 eli silahlı insan müsveddesinin yanı sıra, Irak ve Suriye
harabelerinden arda kalan bölge üzerinde kayıtsız şartsız egemenliğe
sahip!
Bu konuların uzmanı ve özellikle Müslüman dünyasında yaşananlarla
ilgili sosyolog toplum bilimciler, bilhassa akademisyenlerin
çaresizliğini ve bunalımını, ABD’nin dikte ettiği16
“küreselleşen yenidünya düzenine” bağlıyor. Bu yüzdende bu yoğun
algı karşısında çareyi radikalleşen bir İslam’da aramaktaymışlar. Bu
tavır almayı, bu köktenci anlayışı, bu insanlık dışılığını, bu
“bahane” gerçekten kabul edilebilir kılar mı sizlerin takdirine
bırakıyorum. Ancak hakkaniyet namına şu cümleyi kurmadan da
edemiyorum: Değişik zamanlarda, değişik kültürlere ve inançlara
sahip insanlarda, insanlığı bir tarafa bırakarak
hayvanlaşıyorlardı(!)
Özrü, kabahatinden büyük!
Bu tespit bir özür anlamında
algılanmamalıdır, sadece bir tespittir, o kadar. Maktab Khalid, IŞID
ve Kürt bölgesi arasında kalan sınır kenti. Ve köprünün yanlış
tarafına denk gelenler IŞID baskısı altında yaşamak zorunda
kalıyorlar. Kaçamak bakışlar, kilitlenen çeneler, asık suratlar,
yanlış zaman ve mekânda yanlış bir kelime sarf etmekten, yanlış bir
harekette bulunmaktan korkanlar. Bu kentte bulunan tek açık sınır
kapısından, Kerkük’e doğru sınır ticaretine soyunan binler. Ve böyle
bir dünyaya kadın olarak gelme şansızlığı yaşayanlar, Kürt
bölgesinde, Peşmergeler arasında bile yüzlerini açmaktan
çekiniyorlar çünkü IŞID’ın kolları uzun, gözleri keskin, kulaklar
has has ve dipsiz bir kuyu kadar derin! Belirsiz, karanlık, istikbal
ve ümit vaat etmeyen bir gelecek17…
Buna
rağmen ve işin ilginç yanı da bu, IŞID insanları elinden kaçırmamak
için hegemonyasında bulunanlara bir devletin vatandaşlarına sunduğu
hizmetleri sunma azminde olduğudur. Bu hizmetlerin finansmanının
(maddi külfetinin) %82’sini egemenliği altındaki toprakların doğal
kaynaklarından karışlamaktadır. Başka bir ifade şekliyle IŞID maddi
açıdan >>> tam bağımsız <<< bir terör “devletidir”. Tahminlere göre
IŞID kontrolünde 20 kadar petrol alanı bulunmaktadır. Bu 20 alan,
Irak’ın %10 ve Suriye’nin %60 petrol alanına denk gelmektedir. Bu
ise 500.000 ile 1.000.00018 dolar arası günlük kazanca
eşdeğerdir. Grafik I
Veeeeeee…
Yine AKP zihniyetinin “yönetimi” altında inleyen Türkiye devrede.
Saddam ve ambargo döneminden kalma Kürt ve Iraklı, çok iyi derecede
organize olmuş ve güçlü, kaçakçılık şebekeleri Türkiye üzerinden bu
petrolleri uluslararası piyasaya sürmektedir19. Bu tablo
karşısında, iki ihtimal karşımıza
çıkmaktadır.
a.
IŞID’ın uzun vadeli bölgede yerleşerek kendi ticari menfaatleri
doğrultusunda Akdeniz’e ve limana önem vermesi
b. Kurulmaya çalışılan “büyük Kürdistan” için
IŞID’in kullanılarak Akdeniz’e
açılması ve sonralarında bu toprakların
“büyük Kürdistan’a”
dahil edilmesi. Attığımı mı sanıyorsunuz? Söyler misiniz hangi resmi
gerekçe ile, yani hukuki gerekçe ile, Suriye’den veya Türkiye’den
parça kopararak
“büyük Kürdistan’a”
Akdeniz sahillerinde liman açacaksınız. Olmaz değil mi? Ama
mesela önce Suriye’den iç savaş ve IŞID gerekçesiyle, Kürtlere
toprak kazandırırsanız pekâlâ olur.
Abu
Leith isimli Suriyeli bir silah kaçakçısına göre bu tür ticari
faaliyetler ile yalnız >>> bir <<< müşteriden günde 10 milyon dolar
kazanmak mümkünmüş(!) İyi para değil mi? Irak gayri milli hasılanın
en azından %15’i IŞID’in elinde. Bu ise 35 milyar € demektir. Hele
su ve suya bağlı tarımdan elde ettiklerinden hiç söz etmeyelim20. IŞID’in elinde
ayrıca fosfor ve doğalgaz gibi yüzlerce milyar dolarlık doğal
kaynaklar bulunmaktadır. IŞID borsada21 işlem gören bir
şirket olsa, değeri 2000 milyar dolar olurmuş(!)
Genelde siyasal İslamcılar ama özelde
IŞID’in amacı coğrafyamızda diğer hükümet ve siyasi
modellere22 karşın inandırıcı bir seçenek olarak
görülmektir. Bu seçeneği oluşturmanın en “kolay ve inandırıcı” yolu
ise “halka hizmet” adında “göstermelik” ama asıl amacı ve hedefi
gizleyen faaliyetlerde23 bulunmaktır. Buda ancak >>> çok
para <<< ile gerçekleştirebilirler. Bu yüzden birçok “ürünü”
değerinin altında satarak alıcı bulmaktadırlar24. Ancak
şark kurnazları, tıpkı Türkiye’deki emsalleri gibi, para “üretmekte”
çok mahir olmaları, parayı yoktan var etmekle – alın teriyle”
üretmeyerek, icat ettikleri ve değişik vesilelerle halkın omuzlarına
yükledikleri vergiler ile oluşturmaları da gözden kaçmamaktadır.
Gerekirse, önceden bahaneler uydurarak ilhak ettiklerini yine asıl
sahiplerine satarak25. Bu bağlamda IŞID’in bölgesinde
halen faaliyetlerini yürüten ve hiç bir yaptırıma uğramayan 24
bankayı da gösterebiliriz. Öyle ki bu bankalar tüm hızlarıyla
uluslararası sermaye piyasasında faaliyette bulunmaktadır. Bilindiği
üzere uluslararası bankacılık piyasası faiz sistemi üzerine
kuruludur. Akla gelen, hani Müslümanlıkta faiz haramdı?
Milleti enayi yerine koyuyorlar!
Veeeeeee…
IŞID’in bundan sonra atacağı adım ile yine Türkiye, daha doğrusu AKP
işin içinde. Dikkatli okuyun lütfen belki Reza Zarrab meselesini
çözersiniz. IŞID’in para birimini altın değerine bağlayarak altın
para bastırmasıGrafik II bölge ticaretini etkiledi. “Mal”
alışverişinin altın ile yapılması, altının tekrar paraya çevrilmesi
ise genelde Türkiye üzerinden gerçekleştiriliyor. Bu “kısa”
değerlendirmeden de görüleceği gibi AK üzerindeki kara(lar) çoktur!
Son
söz
Mesele dincileri26 askeri olarak yenmek değil…
Mesele bölgemizde mevcut sistemler içeresinde uzlaşmayı sağlamada!
Mesele AKP zihniyeti gibi AK gösterip kara çalanlarda!
Gazi
Mustafa Kemal Paşanın altı ilkesi Cumhuriyetçilik, Halkçılık,
Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılık bu yolda çözüme
götürecektir, yeter ki bu ilkeler sözde kalmasın!
1. Aslında dini inançlara yakıştıramadığım ama ne yazık ki zaruri ve
etkili olan bir sekil. Hak dinleri tarafından çokça
kullanılmaktadır. Cennet – Cehennem ikilisi, kabir azabı vs.
2. Bkz. PKK
3. Fransa’nım yarısı kadar
4. Daha önceki makalelerimde devlet olmanın gerekleri üzerinde
yazdığım için ayrıntıya girmek istemiyorum. Ancak milletler cemiyeti
tarafından kabul edilmeyen ve tanınmayan bir “yönetim” ve topluluğa
hukuki açıdan devlet demenin anlamsız olduğunu takdir edersiniz.
Acıda olsa buna Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini örnek olarak
gösterebiliriz.
5. kitle iletişim araçları
6. Sanki gerçekten birçok İslam, birçok Müslüman anlayışı varmış
gibi(!). İşte tam bu yüzen Atatürk’ün
“öze dönüş” anlayışı önemlidir. Birileri çıkarak kafasına göre
kutsal dinimizi yorumlayacak, taraftar toplayacak, bundan bir
“mezhep” doğacak ve insanlar buna göre yaşayacak. Bence bu
“hastalıklı” bir anlayıştır. Allah’ın kitabında, Kur’an-ı Kerim’de
ne yazıyorsa, ne tavsiye veya emir ediliyorsa o yapılmalıdır. Tüm
Hak dinlerinin özünde ahlaklı, sorumluluk sahibi, bilinçli ve
bilgili insan yatmaktadır.
7. Anlatıyorum, anlatıyorum ama kimse anlamak istemiyor. Siyasette
bazı durumlar karşısında aslında imkânsız olan işbirlikleri
kaçınılmaz olur. Ortada ortak bir düşman, ortak bir sorun varsa,
milli menfaatler karşısında geçicide olsa İşbirliği yapılabilir,
yapılmalıdır. Bkz. Bugünkü Yunanistan hükümetine.
8. Yirmi beş kişiden oluşan kadronun 17’si burada tanışmıştır
9. 5000 civarında
10. 105000 Dolar
11. İnsan yakmalar, kafa kesmeler, insan kalbi dişlemeler gibi
12. Yada İslam Rönesans’ı olarak adlandırılan 8. Yüzyıldan 13.
Yüzyılla kadar süren dönem
13. Unutulmamalıdır ki IŞID saflarında
birçok gönüllü subay yer almaktadır.
14. Tüm dinci terörist guruplar arasında bir tek IŞID halifeliği
ilan edebilmiştir
15. 16 Mayıs 1916’da Sykes-Picot gizli antlaşma
16. Bir şeyi zorla kabul ettirmek
17. Erkekler bile sigara içemiyorlar, içkiden hiç bahis etmeyelim,
çünkü kati bir IŞID yasağı var, yakalananın vay haline. Bu durum
bana, ister istemez,
Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ı hatırlatıyor.
18. PKK uyuşturucu ve kaçakçılık çetesi Europol 2013 raporuna göre
Avrupa’da yılda 20 milyon € gelir elde ediyormuş, 2011 yılında
Zeynel kod adlı Turan Türköz
ifadesinde PKK’nin 100 milyon dolar
kazandığını iddia etmiş(!). “Vergi” adı altında aldığı haraçlar ve
diğer gelir kaynakları çabası. Din ve etnitise iyi bir gelir
kaynağıdır. Türkiye Cumhuriyetinin seçilmiş AKP çetesine bakmak
sanırım yeterince doyurucu cevaplar verecektir.
19. Belki AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın neden bu kadar Peşmerge
lideri Barzani ve IŞID ile içli dışlı olduğunu şimdi daha iyi
anlamışsınızdır. İhtimal dâhilindedir ki RTE servetinin bir bölümü
bu tür ilişkilerden kaynaklandığı, ayrıca AKP’nin ihtiyaç duyduğu
sıcak paranın bir bölümünün böyle karşılanıyor olmasıdır. Yoksa
neden bu denli geniş çaplı bir kaçakçılığa göz yumulsun ki?
20. Yıllardan beri yazıyorum, Fırat ve Dicle ve PKK ama kim kime dum
duma
21. Dünyada ilk borsanın Hollanda’da kurulduğunu biliyor muydunuz?
22. Bunların başında Atatürk’ün kurduğu, AKP’nin yıkmaya çalıştığı
Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti
geliyor
23. Mesela AKP’nin sağlık alanındaki ama artık çökme noktasına gelen
veya Cemaatin “dil ve eğitim” alanlarındaki faaliyetleri
24. Mesela IŞID petrolü, doğalgazı. AKP ise “özelleştirme” adı
altında kamu mallarını peşkeş çekmesi gibi
25. Güzel bir örnek olarak 2b arazi satış rezilliğini veya
İstanbul’da halen yıkımları süren ve sonradan yine halka satılacak
olan, aynı anda ama değiştirilen imarlar ile “fazladan” yaratılan
rant kapıları gibi
26. Veya PKK ve benzerleri

PDF olarak indir
***
12.02.2015
Bu nasıl bir İslam anlayışı?
Devlet’ül
İslamiye’yi yazmaya devam ediyorum… İnanın dehşet kelimesi
bile kifayetsiz kalıyor… Yerine hangi kelimeyi
kullanabileceğimi bilmiyorum!
Bu nasıl bir İslam
anlayışıdır ki… İslamiyet’te girişte… Hadi erkeklerde
anladım da… Aşağını… İslamiyet’ten çıkmak istediğinde
yukarını kesiyorlar?
Hani Müslümanlıkta zorlama yoktu…
Bu mu Peygamber Efendimizin öğretisi? Bu mu Allah’ın,
Kur’an-ı Kerim’de yazdırdığı? Bu hangi hastalıklı ruhun
dışkısı? Bu herifler keski, bıçkı makinası mı?
***
13.02.2015
Sizin aklınızı, gelmişinizi, geçmişinizi ...!
Lafa bak... Söz konusu olan silahların yurtdışına
çıkarılmasıymış, silahları bırakmak değilmiş, silahların
Türkiye'ye karşı kullanılmamasıymış, mışmış - mışmış da
mışmış... Enayi uyutuyorlar.... Ulan namusuz
pezevenkler... Siz kimi kandırıyorsunuz?
O silahlar
ömür boyu bir tehdit olarak ortada kalmayacak mı? Ben sizin
aklınızı, gelmişinizi, geçmişinizi ...!
*
Nerdeyse güme gidiyordu, tarihe not düşelim
Devlet’ül İslamiye’yi yazmaya öyle dalmışım ki... Bu
sabah haberlerde konu oldu... Neredeyse unutuyordum, ABD'de
bilindiği üzere üç Müslüman genç öldürüldü... Her gün
dünyanın dört tarafında insan ölüyor... Hele açlıktan ölen
bebeklerden hiç söz etmeyelim... "Bizim" padişah I. Mahvedin
yine konuştu ama bu sefer öyle konuştu ki... Asla ISID ile
olan bağlantısını inkar edemez... Amerika bu katliamı neden
açık kınamıyormuş muş, kınamadığı içinde ISID'a söz söyleme
hakkına sahip değilmiş miş!
Yapma "paşam"... Millet
artık ağzını bıraktı, kıçıyla gülüyor sana!
*
Söz yalnızca bir söz olarak kalır söylenen sözün ardından bu
sözü pekiştiren eylem gelmeyince!
***
14.02.2015
Yine dinciler, yine Hz. Muhammed, yine ölüm
Bu kez Danimarka... 1 ölü!
***
15.02.2015
Hz. Muhammed
başta olmak üzere tüm Peygamberler
Iman ve
dualar mucizelere vesile olabilir... Ama mucizeler asla
zorlanamaz!
Peygamber efendimiz zorbalığın, yobazlığın,
kaba kuvvetin simgesi olamaz... Onun adını kullanarak, yine
onun adında insan öldürülmez.... Can alarak saygı
kazanılamaz!
*
Orta
İşçi Partisi... Vatan Partisi
oldu, bu isim değişikliği ile aslında CHP'nin savunması gereken
değerlere sahip çıktığını, çıkacağını gösterdi. Eski ve
zamanında "hızlı" bir solcu olmama rağmen, Doğu Bey ve
partisinden uzak durma nedenlerimin başında savunduğu,
simgelediği değerleri benimseyemeyişimdi. Bazı konularda
görüşlerimiz arasında dünyalar vardı.
Y-CHP, tiksinti ve
iticiliği ile emsalini aramaktadır. Bu durumda AKP dahi
Y-CHP'den mert ve dürüst bir görünüm veriyor.
Ancak
buradan Vatan Partisine bir uyarıda bulunmayı bir görev
bilirim... Asla değişmeyen siyasi görüşüm Gazi Mustafa
Kemal'in savunduğu ilkeler olmakla birlikte 6 ilke çerçevesinde
yeri ve zamanı geldiğinde kimi zaman ortanın solu, kimi zaman
ortanın sağında bu değerleri savunmam olmuştur.
Doğu Bey,
gerçekten bir kitle partisi olma ve bu ülkeyi düştüğü
bataklıktan çıkarmak istiyorsanız, yönetiminde olduğunuz partiyi
ortaya doğru çekmeniz faydalı olacaktır. Y-CHP Sosyal Demokrat
olmayı bile beceremeyecek kadar basiretsiz!!!
***
16.02.2015
Gözler
Fotoğrafa bakıyorum... Hayat dolu pırıl pırıl gözler...
Ve hayvanın gözleri... İhtiras ve kan dolu.... Kendisine
Allahtan rahmet, ailesine sabır diliyorum!
Eğer bu
hayvanlara kadın dur demeyecekse, kim diyecek? Kim?
***
17.02.2015
İki kuruşunuza sahip çıkın
Bugün
özellikle dünya çapında borsalara ve altın fiyatlarına dikkat
edin... Önümüzdeki zaman biriminde kapitalizmin çöküşüne
şahit olabiliriz... Küçük bir ülkede olsada Yunanistan
devletinin iflas ile karşı karşıya gelmesi... Olasılıklar
içeresindedir!
Borsaların önümüzdeki günlerde verecekleri
"tepkiler"... Deflasyon / enflasyon beklentilerini tetikler
mi hep birlikte göreceğiz... Doların daha fazla değer
kazanması hepimizin cebinde büyük delikler açabilir!
Örneğin Yunanistan'ın Almanlara olan borcu 80 milyar €...
Buda her Almanın 1050 € üzerine bir bardak su içmesi... Ayni
zamanda Türkiye'nin borçlarının da katlanması demektir!
Dünyada 805 milyon insan aç... Birileri ceplerini doldururken
milyonların aç kalmasının değerlendirmesini sizlere birikiyorum.
*
Varsa iki elin çal başına
Ne eş de...
Ne çoluk, çocuk, ne hısım - akraba... Hele dost dediklerine
hiç güvenme!
Yaşayarak görüyoruz... Düşmeye gör...
Yukarıda saydıklarımın hepsi*... Arazi!
Varsa iki elin
çal başına... Elinde varsa bir - iki... Kötü günleri düşün
ve sakla... Çünkü kötü gününde güvenebileceğin tek şey...
O bir - iki!
*İstisnalar kaideyi bozmaz
*
Öffffffff çok şükür
Dolar Avrupa para
birimine karşı alçalışa geçti... Doların çıkması piyasaları
çok etkiler... Gerçi dananın kuyruğu Cumaya kadar hala
kopabilir... Cuma Yunanistan anlaşması için son gün.
***
18.02.2015
Medeni cesaret üzerine
Medeni cesaret
üzerine kaçıncı yazıdır bilmiyorum... Bildiğim bir saat kadar
önce bir akrabamla yaptığım kısa sohbet üzerine gerçekten
üzülmem oldu. Aslında öyle demek istemediğini bildiğim halde...
Hariçten gazel okumak kolay olur demeye benzer bir durum çıktı
ortaya... Haliyle hariçten gazel okumuyorum... Her koyun
kendi bacağından asıldığı misali... Herkes yaşadığını
görüyor, biliyor!
İster sanal, ister gerçek hayatta
mevcut duruma tepki gösteren herkes... Bir şekilde medeni
cesaretini ortaya koyuyor... Koymasına koyuyor ama...
Evet, ama aynı zamda mevcut sistemi de kendi elleriyle -
destekliyor... Kafanız mı karıştı?
Bak dostum,
arkadaşım, kardeşim... Sen elektrikte "kayıp - kacak" ödüyor
musun? Ödüyorsun! Sen arabana benzin alırken "uysal koyun"
misali, fahiş fiyatları ödüyor musun? Ödüyorsun! Sen
emlak, gelir, alım - satım, KDV, bilmem ne vergisi ödüyor musun?
Ödüyorsun! Sen, bu zihniyeti maddi - manevi desteklediğini
bildiğin halde bilmem ne şirketinin, bilmem ne ürününü alıyor,
tüketiyor musun? Hem de öyle bir yapıyorsun ki sanki sana
bedava veriyorlar! Ve bu listeyi uzattıkça uzatabilirim(!)
O halde dolaylı yollardan da olsa sen bu sistemi
destekliyorsun! Nasıl mı? Ödediğin vergilerle!
Peki, çare ne olmalı? Esas sorun burada başlıyor zaten...
1. Fedakârlığı hep başkasından beklemeden elini taşın altına SEN
sokacaksın... 2. Her bir birey durduğu yerde, durduğu yerin
hakkını verecek ki oradan geçmeye kalkan, buradan geçisin
olmadığını anlasın. Çanakkale'yi düşünün 3. Birisi başlar,
gerisi gelir! Medeni cesaretin "tek" olumsuz yanı, kendi özgür
iradenle verdiğin kararın, gerekirse bedelini ödemen gerektiği
olacaktır. Bu bedeli ödemeye hazır olanların sayısı artığı
oranda karşı tarafın gücü azalacaktır!
Bedel ödemeye
hazır mısın? Ödemeye hazır değilsen şikâyet etmeye de hakkın
yok!
***
19.02.2015
Soysal sitem ve AKP
Adı üzerinde Adalet
ve Kalkınma Partisi… Varoşlardan gelip, yüksek duvarlı
sarayların ardına varan bir öykünün hikayesi… Bu hikayenin
mutlu sonla biteceğini… Bu rüyanın ilelebet süreceğini
sanıyorlar… Binlerce korumanın ardında saklanarak!
Ne
vaatlerle gelmişlerdi hâlbuki… Önceleri… Göstermelikte
olsa bir şeyler yapıyor, yapmaya çalışıyorlardı… Ama gün
geçtikçe gücün, paranın, havuzlu villaların, hizmetçilerin,
yalakların… İki kuruş menfaat için AKP’lilerin bir tarafını
yalamaktan çekinmeyenlerinde gazına gelerek… Zevk-ü sefaya
daldılar!
İktidarlarının devamını gerçekten çok önemli
olan ve devlet olmanın kaideleri arasında sayılan sağlık
sistemine dayadılar. Neler yapıldı, neler, ne göstermelik
hizmetler. Ve sonunda taşıma suyla değirmeni
döndüremeyeceklerini anladılar. Önce eczacıların, sonra
doktorların yakasına yapıştılar. Düzenleme adı altında önce
eczacıları sonra doktorları, dolaylı yollardan da milleti
düzdüler(!)
Eczacılar, doktorlar isyan ediyorlar…
Parası olan özele, senin benim gibiler ise devlet hastanesine…
Özellikle doktorlar, hasta yakınlarının kendilerine şiddet
uygulamasından yakınıyorlar. Ve haklılarda(!) bir yere kadar.
Çünkü bu çorbada tuzu olanların bir tarafılar. Diğer taraf
hastalar ve yakınları ve tabi bunu yönetmek, denetlemekle
sorumlu iktidar.
Anneannem 87 yaşında… Kolon kanseri…
Kanamayı durduramıyorlar… Kadın, deyim yerindeyse kurbanlık
koyun misali kan revan içinde… Annem, dayılarım, teyzem
başında… Doktordan anneannemin durumu hakkında bilgi almak
istiyorlar… Ki bu onların en doğal hakkı… “Normal”
olduğunu dışında bir cevap alamıyorlar!
Ya arkadaş…
Tamam, doktor olmuşsun… Yıllarını bu mesleğe vermişsin, can
kurtarıyorsun, açıları dindiriyorsun… İyi ki varsınız, Allah
hepinizden razı olsun, tüm sağlık çalışanlarından… Biliyorum,
mesleğinle kendi arana mesafe koymazsan bunca acıya
dayanamazsın… Buda aslında senin de bir insan olduğunu
gösteriyor… Ama karşındaki de bir insan, hem de korkuyor –
telaş içeresinde… Bu insanları sakinleştirecek iki kelime,
umut verecek bir sözün yok mu? Her şey mi para bu dünyada?
Muhtemelen sana baskı uyguluyorlar, az zamanda daha çok hasta
bakmanı istiyorlar… Ama sende bir insansın, yapabildiğinin
fazlasını yapamazsın… İki kelime için her zaman vakit bulman
hem seni vicdanen rahatlatır hem karşındakini!
*
Komşuda pişer, bize düşmez
Bak komşuna,
iyi bak ve öğren... Yunanistan'da sol bir parti insanları
vergi ödememeye çağırıyor... Mevcut sistemi ve AB'yi protesto
etmek için... Dün yazmıştım, Medeni cesaret üzerine diye...
Kızdınız, çünkü muhtemelen üstünüze alındınız... Zaten
alınmanız için yazmıştım!
Ama sizde haklısınız...
Bizde muhalif bir parti yok ki... İnsanlar ardından gitsin...
Parti insanlara cesaret versin!
*
Erdoğan ve armut
Dün akşam yazacaktım
üşendim... Ajanstan geçti... Asya'da bir ziraat çalışanı
bir icadıyla piyasayı silip süpürüyor... Aynı şey bizde
yapılsa... Hem Vallahi hem Billahi yapan köşe olur!
Fikir aslında basit... Tabii birisinin aklına gelip de yapana
kadar... Yaptır Buda kalıpları... Armut meyve vermeden
kalıbı dalına yerleştir... Armut kalıbın içine büyüsün ve
Buda şeklini alsın... Topla Buda armudunu sür piyasaya!
şimdi bu kalıbı Erdoğan şeklinde düşünün... Türkiye'nin
"yarısı" bu Armudun peşinde :) (Gerçekten de öyle değil mi?)
Bir düşünsenize kocasının kollarında değil ama Erdoğan'ın
fotoğrafı karşısında eriyen TÜRBANLI sürtükleri... Bu fikir
Türkiye'de tutar!
***
24.02.2015
Farz oldu
Bir gün böyle bir şey
yazacağımı rüyamda görmüş olsaydım, hayra yorardım... Türkiye
Büyük Millet Meclisi artık o kadar kirlendi... Türkiye Büyük
Millet Meclisi o kadar yoldan çıktı ki... Artık onu ne
herhangi bir deterjan temizleyebilir... Nede herhangi bir
kimyasal madde dezenfekte edebilir... Yok artık gerçekten
farz oldu!
Tüm milletvekilleriyle birlikte... Hangi
partiden olursa olsun... AK Sarayla birlikte... Türkiye
Büyük Millet Meclisini bu heriflerin başına yıkmak farz oldu!
*
### Dikkat ### Dikkat ###
Genelde Avrupa ama özelde
Almanya'da ikamet edenlerin dikkatine... 078766427 numaralı
bir telefondan arandığınızda dikkatli olmalısınız...
Kesinlikle şahsi verilerinizi mesela doğum tarihi, adressiniz,
hele hesap numaraları gibi bilgileri arayanlara vermemelisiniz!
Arayan gerçekten düzgün ve kibar bir Türkçeyle konuşan erkek
veya kadın olabiliyor. Arandığınız tarih ve saati mutlaka not
edin. Arayanlar sahtekar ve dolandırıcıdır. Aman dikkat!!!
Almanya'da yaşayanlar için... Telefon şirketine veya polise
şikâyet pek netice vermiyor...
En iyisi bu adresten
şikâyetinizi bildirmeniz olacaktır.
Bundesnetzagentur
Ufak bir not: Kısa bir araştırmadan
sonra edindiğim bilgiler; yukardaki numara bir sosyal medya
numarasıymış. Genelde İsviçre'den aranıyorsunuz. Telekom
müşterileri için 08003301000 numarasını çevirin "Beratung"
diyerek yukardaki numarayı >>> Blacklist" e alınmasını rica edin
***
25.02.2015
Eşek ve semer
üzerine
İnsan eşek olunca semer vuran çok olur
derler ya... Gerçekten doğru ve sanırım hepimiz hayatımızda
bir şekilde bu tecrübeyi yaptık... İş yerinde, aile veya dost
ortamında hatta bazen hiç tanımadığımız kişiler tarafından bile
"eşek" yerine konmaya çalışıldık!
Aslında sorulması
gereken soru... Suç eşekte mi, semer vurmaya çalışanda mı
yoksa eşeğin sahibinde mi? Şüphesiz eşek bir yük hayvanı..
Eh, insan dediğin canlıda, sırtına vurulan yük oranında ya
kendisinden hiç beklenmedik şekilde bu görevleri başarıyla
yerine getirerek kendini aşıyor yada bu yükün altında ezilerek
"eşek cennetini" boyluyor!
Evet, meydan boş kaldı ve
boşalan meydanda it - uğursuz çifte telli atar oldu... Çünkü
değnek vesayet altında... Çünkü eşek olmak istemeyenler,
eşekliği kabul etmeyenler, mevcut güçlerini koordine edemeyecek
kadar bencil! Kimse ortak menfaatler uğruna durdukları noktadan
bir adım ileri veya geri atmak istemiyor. Yani tam bir Gordion
düğümü! Bir babayiğit lazım kılıcı çekerek bu düğümü çözecek!
***
26.02.2015
Perestroyka ve
Glasnost
Yüzlerce yıllık bir imparatorluğun
sonunu getirmişti... Rusya böyle çöktü... Gorbaçov sağ
olsun... Türkiye ve üç Y... Türkiye ve kör topal
demokrasisi... Daha çok demokrasi diye diye... Sonumuz
Rusya'ya dönecek... Henüz dümeni çevirebiliriz... Henüz(!)
***
27.02.2015
Bakmayın siz onların anlaştık dediklerine
Dün... Rusya'yı örnek göstermiştim... Bugün
Yunanistan'ı!
Ayrıntılarına girmek istemiyorum çünkü yine
uzunca bir makale olur... Yunanistan'ın Avrupa Birliğine
girmesi bir ihmaller zinciri... Ve Goldman Sachs isimli
uluslar arası yatırım ve danışmanlık şirketinin mali hesapları
türlü ama yasal "dalavereler" ile "düzenlmesinin" bir sonucudur!
Ancak hepimiz biliyoruzki yalancının mumu yatsıya kadar
yanar
Ne teknolojik, ne sanayi, ne ziraat, nede bilimsel
yönde herhangi bir atılımı olmayan ve kısır, sıcak paraya dayalı
bir ekonomiye sahip Türkiye... Eninde sonunda... Bunun
lami, cimi yok... Yolu Yunanistan'ın yolu olacaktır...
Çünkü sen istediğin kadar istatistikleri, hesabı - kitabı
ihtiyaca göre düzenlesen bile gerçekler eninde sonunda meydana
çıkar!
***
01.03.2015
Felsefi görüşler
İnsan ne zaman
gerçekten ölür? Seveni ve hatırlayanı, yarattığı veya
yaratmaya çalıştıklarından bir eser kalmayınca!
Peki, bir
toplum ve o toplumun oluşturduğu devlet ne zaman çöker veya
ölür? Eğitimin ilkelerindendir... Öğretmek veya aktarmak
istediğin bir şeyi anlaşılamıyorsa... Ya aktarmaya
çalıştığında yada eğitmende bir sorun vardır... Nefret
ölümsüzdür ve nesilden nesille aktarılır... Adalet ve
özgürlük temeli üzerine büyüyen bir toplumu, öyle kolay kolay
hiç bir şey sarsamaz. Ancak toplum adalet ve özgülüğe olan
inancını yitirmeye başladığı oranda önceleri çökmeye başlayarak
sonunda ölür!
Türkiye Büyük Millet Meclisi... Türkiye
Cumhuriyetinin milletvekilleri... Türkiye Cumhuriyetini
temsil eden sizlersiniz... Bizlerin, yani halkın sesi
sizlersiniz... Sesiniz çıksın... Dünyaya haykırın, Türkiye
Cumhuriyeti ölümsüzdür... Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk... Ve arkadaşları, dünden bugüne
şehitlerimizin kanı ile sulandığı bu topraklar...
Ölümsüzdür... Sesiniz çıksın... Dünyaya haykırın, Türkiye
Cumhuriyeti ölümsüzdür diye!
*
Ne günlere kaldık
Barışın hüküm sürdüğü
günlerde oğullar, babalarını... Savaş zamanlarında analar
ağlarken, babalar oğullarını gömer.. Sabah kalkıyoruz...
Erdoğan ve Öcalan'la... Öyle ki... Gece yatağımıza onlarla
giriyoruz... Ve birileri analar ağlamasın diyerek bize bunu
yutturmaya çalışıyor... Ne günlere kaldık... Hırsızlarla,
katillerle yatıp - kalkar olduk(!)
***
05.03.2015
Anam mısın,
babam mısın?
Ulan pezevenk... Senin işin
gücün yok mu? Dolar rekor düzeylere erişmiş… Gençler
tırım tırım iş ararken… Ülke teröriste, bölücüye, dinciye
teslim edilmişken… Çarşı – Pazar el yakıyorken… Sana ne
benim sigaramdan? Reşit bir insan olarak… Seni… Benim
şahsi işlerime burnunu sokmaktan men ederim!!!
*
Müsait
Beraber yürürüz bu yollardan…
Toplum müsait… Kanunlar müsait… Başımızdaki “hükümet”
müsait… O halde… Durmak yok… Bu yolda kadın öldürmeye
devam!
*
Kahve
Kahveyi sever misiniz?
Biliyorum, Türkiye denince çay akla gelir ama... Mesleğimin
bir getirisidir kahve... On - on beş fincan kahve, iki paket
sigara(!)
Hele Türk kahvesine hiç dayanamam...
Yakında... Bu zihniyet Tük kahvesinden, Türk kelimesini
çıkarmaya çalışırsa hiç şaşırmam!
*
Av mevsimi bittiğinde
Av ve avcı…
Kadın ve erkek… Biri kaçarken diğeri kovalar… Yakalama,
sahip olma, şevk ve azimdir itici güç… Kadın olsun erkek
olsun, av mevsiminde bakımlı, çekici ve dikkatlidir!
Hayat bu… Papazın her gün pilav yemediği gibi… Avcıda çoğu
zaman muradına eremez… Ama pes etmeyi de aklından geçirmez…
O kaçtıysa… Yerini alacak başkası gelir… Ve av mevsimi…
Avlanma, o heyecan devam eder!
Uzatmayalım… Şans
avcının yüzüne güldüğünde… Rahatlar, gevşer, dikkati dağılır
ve bir süreliğinde olsa kendini koyuverir… İşte bu anlardır
birilerinin çıkıp da reklam arası dediği!
Kemalist değimi
bir İngiliz icadıdır… Ve izlemekte olduğumuz bu “muhteşem”
sahne… Bu akıl almaz senaryo… Oyuncular bu toprakların
çürük – çarık, kokuşmuş meyvesi bile olsa… Muhtemelen bir
İngiliz – Amerikan ortak yapımı!
Kemalist derler…
Atatürkçü derler… Ulusalcılar derler bizlere… Sanki… Bu
üç kavram arasında bir fark varmışçasına… Üççüde neticede
sonuna kadar mücadele demek!
Avcının pür dikkat olduğu…
Pes etmediği, kendini koyuvermeden… Şartlar ve imkânlar
dâhilinde yenileyerek, kendini halkına – vatanına adamak demek…
Çünkü bu küresel oyunun sonu… Back to the roots yani öze
dönüştür!
***
07.03.2015
Her şey olmuş
günah
Eskiler hatırlarlar... Ayıp diye bir
kavram vardı... Genel kabul gören ahlak kurallarına aykırı
davranışlara dikkat çekmek için kullanılırdı bu kelime. Günah
kelimesi ise dinen sakıncalı davranışları tanımlamak için
kullanılmakta(ydı)... Ey millet... Önce bir dilini
öğren... Kelimelerin anlamlarını öğren... Sonra günah mı,
ayıp mı karar ver!
Karar ver ki... Çoluk çocuk
doğruları öğrenerek büyüsün!
***
08.03.2015
Nokta
Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır ĞSavunma
hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır.
Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk
olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden
atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği
noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki
birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tâbi
olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı
koymaya mecburdur.ğ
Dün gece yine ağrılardan
uyuyamadım... İlaçların dozajını yükseltmem gerekiyor ama
daha 49 yaşındayım. Dozajı daha da yükseltirsem sonu
uyuşturucu(!) Onunda sonu, miktarı "her geçen gün" daha da
yükseltmek olacaktır. Anlayacağınız benim ki hayat değil. İşte,
yakın çevreme - ona buna ne kadar faydalı olabilirsem, ayakta
kalmaya çalışıyorum o kadar. Gece yarısı Steve Jobs (Apple)
biyografisini tekrar izledim ve bir anda kafamda dank etti!
Atatürk'ün ve Steve Jobs'un sözlerini bir araya getirdin mi,
ortaya bir tablo çıkıyor. Belki yetkili insanlara bir rehber
olabilir diye yazıyorum.
Steve Jobs'un sevdiğim, taktir
ettiğim sözleri... Bir gün bir sohbet esnasında şu cümleyi
kurduğu söylenir: "... Bir biriyle alakalı görünmeyen
noktaları birleştirmek... Ve bu birleştirilen noktaların meydana
getirdiği gücü, "yeniliği" pazarlamak. İnsanların ihtiyacı
olmadığı halde bu yeniliğe ilgisini*... "
Bir tarafta
biat kültürü ile yoğrulmuş, sorgulamaktan - düşünmekten uzak >>>
bir <<< kitle öte tarafta darmadağın, bu "güce" nasıl karşı
koyabileceğini, ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmeyen
insanlar. Herkes durduğu noktadan taviz vermek istemiyor.
Güzel (!) O halde Atatürk'ün ne dediğini bir daha okumakta
fayda var... Ve sonra Steve Jobs'un sözlerini düşünmek gerek.
* Steve Jobs başarısını bu taktiğe bağlamaktadır
***
09.03.2015
Atatürkçüler,
Kemalistler, ulusalcılar öldü diyenlere
Ulusal
egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir,
taç ve tahtlar yanar, mahvolur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
***
10.03.2015
Sanat ve Frau
Kühn
96 yaşında... Yaşayan tarih desek
yeridir... Ailesinden, eşinden, dostundan hayata kalan hiç
kimse kalmadı... 20 - 25 senelik dostluğumuz var... Bundan
bir kaç ay öncesinde laf döndü dolaştı... Ortadoğu’nun tarihi
eserlerine, özellikle ama Fransız ve İngiliz "tarih
hırsızlığına" geldi!
Kadıncağız: “Londra’ya, Paris’e
getirmeyip de ne yapacaklardı? “Siz” bu tarihi eserlerin
değerini bilmezsiniz ki!” dedi.
Önceleri içimden çok
kızmıştım ona ama… Aklıma IŞID, Taliban ve tabii Recep
Tayyip gelince… Kadına yerden göğe kadar hak verdim,
neyimize sahip çıkabildik ki tarihimize sahip çıkabilelim…
Yukarıda bir delik… Aşağıda bir delik… Ye, iç, sıç…
Dönem, dönem bu durum değişse de… İstisnalar kaideyi bozmaz!
*
Herkesin elinde bir cep
Gelecek
satırlara öncelikle bana yakın olanlar kızacak ama... Durup
bir an için bile düşünecek olurlarsa eğer... Bana hak
vereceklerini düşünüyorum... Adam sende ne düşünüp
duruyorsun... Kim kızarsa kızsın, kim darılacaksa darılsın!
Evet, günümüzde herkesin elinde bir cep... Bir kesmiyor
artık... Kapının önünde iki araba, bilmem kaç çift ayakkabı,
bir o kadar manto... Adı üzerinde evlenen evleniyor...
Hele birkaç tane çocuğun varsa yandın... Her haneye elektrik,
ısıtma, gıda, beyaz eşya, ıvır zıvır... Nede olsa anandan
saraylı çıkmışın... Mobilyanın en pahalısı, en ağırı
olmalı... Sonra konu komşu ne der? Masraflara yetişmek
için hababam çalış... Yine de yetmiyor, yetmiyor işte(!)
Çok değil... Aradan yarım yüzyıl bile geçmedi...
Ataların, gelin - kaynana kurardı siniyi ortaya... İki tabak
bir düzine kaşık, top top somun yani başında... Herkes
salardı kaşığını tarhanaya! İnsanlar bir yerde oturur, bir
yerde - bir arada yer, bir yerde ısınırdı... Dolayısıyla
masraflar birer kez yapılırdı... Ama artık "adam" oldun...
Birey oldun değil mi?
Ne batılı olmayı becerebiliyoruz...
Nede doğulu... Bir karar ver artık sen nesin, kimsin? Ya
batılı gibi birey ol, ona göre yaşa, kendi hayatının
sorumluluğunu üstlen... Aile dediğini unut... Yada doğulu
ol(!) aile kavramını yaşat... Hastalıkta, sıkıntıda, dert ve
kederde, hüzün ve ölümde... Doğum ve sevinçte ailem
dediklerinle birlikte ol!
Sakın ama sakın... Şimdi
yaptığın gibi iki arada - bir derede kalma!
***
11.03.2015
Aynı evde iki
yabancı gibi
Bundan 40 belki 50 yıl önce
birbirini görmüş, beğenmiş ve evlenmiş... Çoluğa çocuğa
karışmış... Bunca yıl hayatın zorluklarını birlikte
göğüslemiş... Birlikte ihtiyarlamış insanlar... Ne oldu da
şimdi iki yabancı gibi aynı evin içeresinde yaşıyorsunuz?
Düşman kardeşler gibi birbirinizin kuyusunu kazmaya
çalışıyorsunuz(!) Aşkınızın, sevginizin meyvelerini
birbirinize karşı adeta silah gibi kullanmaya çalışıyorsunuz.
Karşındakine saygını yitirmeye başladığında...
Sevgide yavaş yavaş yok olmaya başlıyor... Saygını yitirme...
Eski dost düşman olmaz der atalarımız!
***
12.03.2015
Churchill
Batı dünyasının gelmiş geçmiş en büyük siyasi “dehalarından”
biri… Emperyalizm denen kavramın adeta vücut bulmuş hali…
Atatürk… Kendisine sınırlarını göstermişti… Buraya kadar,
bir adım daha fazlasını atamazsın dedi… Atamadı da!
Rahmetli nineni… O gün bu gün namus dediklerini…
İngiliz’in, Fransız’ın, İtalya’nın ve Yunan’ın altından alan…
Atatürk ve silah arkadaşları… Ve binlerce isimsiz kahraman…
Sen bu insanlara dil uzatmaya utanmıyor musun?
Sen…
Nasıl bir namussuz, şerefsiz, ahlaksız insansın ki… Bu
kahraman, vatanseverlerin itibarını “ayaklar altına” almaya…
Onların kan, akıl ve alın teriyle… Yoktan var ettiğini
yıkmaya kalkıyorsun?
Başaramayacaksın… Ben ve benim
gibi düşünenler, bizlerin yetiştirdiği evlatlar yaşadığı sürece
başaramayacaksın… Bu toprakların birlik ve bütünlüğünü
yıkamayacaksın!
*
Odisseas
Süleyman Demirel'in unutulmaz
bir sözü vardır: "Demokrasilerde çareler tükenmez. Dün
dündür, bugün bugündür"
Odisseas... Kurnaz Yunanlı
diye tarihe geçmiştir... Bizans oyunları ise efsanevidir…
Yunan, borç batağından çıkamayınca çareyi Alman devletinin yunan
toprakları üzerindeki mallarına el koymakta bulmuştur. Daha
doğrusu bunu yapmakla tehdit etmektedir, amaç İkinci Dünya
Savaşı esnasında Almanların verdiği zararı tahsil etmektir. Bu
malların arasında Goethe Enstitüsü de vardır. Görünüşte kültür
enstitüsü olan ama bazen “kuşkulu” faaliyetlerde de bulunabilen
bir kurum.
*
Her gün, bir gün
Bugün İnternette devlet
yasaklarına karşı dayanışma günüymüş... Özellikle Çin'de bazı
blokçuların sayfalarına girişler yasaklı... Dünya çapında
bazı gazeteciler bu yasakları delme girişiminde... Düşünce
özgürlüğü... Tüm despotların korkulu rüyasıdır... Yaşasın
insanlık onuru... Yaşasın insanların hürriyeti... Kimse...
Ama hiç kimse beynime zincir vuramaz... Düşüncelerimi,
hayallerimi, arzularımı gasp edemez!!!
***
Bilmem nesini bilmem ne ettiğimin dünyası
Yıllardan beri dilimin döndüğü kadar tam da bu durumu
anlatmaya çalışıyorum.
Ameliyat öncesi dükkânı kapatmak
zorunda kaldığımda maddi bakımdan gerçekten büyük sıkıntılar
yaşadık. Onlarca senedir müşterimiz olan bazı Almanlar bize
gelerek borç para teklif ettiler. Dikkatinizi çekerim, müşteri.
Müşteri olma dışında herhangi bir samimiyet yok! Keza ben
bilmiyorum tabii, annem anlatıyor... Kaza sonrası, akın akın
Alman, Türk ve diğer milletlerden insanlar gelerek üç - beş
herkes imkânına göre yardım ve para teklif etmişler.
İnsan olmak... İnsani duygulara sahip olabilmek ne dine, ne
ırka, ne renge bakar... İnsan olmak için insan olmak yeter.
Eskiden müşterimdi... Borsacı, hali vakti yerinde. Aile,
ne bileyim dışarıdan görebildiğim kadar tam bir uyumlu tablo.
Her şey yolunda... Demin geldi, gözleri yaşlı... Elimi
uzattım tokalaşmak için sert bir şekilde kendine doğru çekerek
kapıdan dışarı çıkardı. "Biliyor musun mide kanseri olmuşum"
Yok arkadaş... Bu dünyada rahat, huzur diye bir şey yok, yok,
yok!
***
13.03.2015
Başı bırak,
gerekirse kıçını da açar!
Başlık için peşinen
özür dilerim… Ama gerçek bu!
Bugün Almanya’da eğitim
kurumlarındaki başörtüsü genelgesi… Anayasa mahkemesi
tarafından geçersiz sayıldı… İnanın… Almanya, başını
açmayanlar sındırışı edilecektir diye diretse… Bu başını
göstermelik örtenlerin >>> hepsi <<<… Başı bırak, gerekirse
kıçını da açar!
Not: Samimi dini duygular ile hareket
edenler bu kitlenin dışındadır çünkü onların giyim ve kuşamı
bile bu zibidilerden çok farklı
*
Hırsız, diktatör özentisi, ahlaksız, yalancı ve ütüne birde
namusuz... Unuttuğum bir şey kaldı mı? Genci hemen serbest
bırakın!!!
***
14.03.2015
Demokrasi
dediğin işte böyle bir şey
"Bizim" zibidiler...
Ama özellikle Cumhurun hırsızı... İleri demokrasi diye ne
olduğu belirsiz bir şey tutturmuşlar, bu yollarda beraber
gidiyorlar. Nasılsa seçmenin bir kısmı dünyadan bir haber!
Dün Almanya'nın Wuppertal kentinde "miting" günüydü...
Faşisti, birlikte - barış ve huzur içeresinde yaşamak - açık
toplum isteyenler ve... Selefiler... Üç miting aynı günde,
aynı kentte - merkezinde... 1000 kadar polis gösteri ve
toplantı özgürlüğünün koruyucusu olarak sokaklarda... Kent
kilitlendi, esnaf için dün kara gündü... Polis sözcüsüne
soruldu: "şart mıydı, üç birbirine tamamen zıt göstericilerin
ayni gün şehri kilitlemesi" diye... Polis sözcüsü:
"Anayasamız gereği herkes toplanma ve görüşlerini ifade etmekte
özgürdür. Şiddete başvurulmadıktan sonra müdahale etme hakkımız
yok"
Vallahi... Ne yalan söyleyeyim... Demokrasinin
ilerisi değil, demokrasinin kendisi... Anayasanın temel
ilkeleri bana yeter!
*
Ihr macht einen großen Fehler
Ich bin
Moslem... Ich lebe seit mehr als 47 Jahren unter euch...
Und ich rate und empfehle euch aus Tiefstem herzen...
Vorsicht bei gewissen Entscheidungen... Der Prophet Muhammad
riet seinen Anhängern... Trotz ihres Glaubensbekenntnisses
sich ihrer Umgebung anzupassen... Ihr habt es hier in der
Regel nicht mit aus tiefster Seele empfundenen gottgläubigen
Menschen zu tun, sondern mit Menschen, die die Religion für ihre
politischen Vorstellungen ausnutzen wollen. Das beste Beispiel
ist und bleibt die derzeitige Regierung in der Türkei.
Türkçe tercümesi:
Büyük bir hata yapıyorsunuz
Müslümanım... 47 senedir aranızda yaşıyorum... Tüm
samimiyetimle ifade ediyorum ki, aldığınız bazı kararlarda
dikkatli olun. Peygamber efendimiz bile, Müslüman olmalarına
rağmen ümmetine yaşadıkları yere uymayı tavsiye etmiştir.
Karşınızdakiler genelde samimi dini duygular ile hareket eden
insanlar değildir. Daha çok dini siyasi görüşlerini hayata
geçirmeye çalışanlardır. Bunun en güzel örneği ise şu an
Türkiye'deki iktidardır.
***
15.03.2015
Orospu karı
yemekleri II
Dünyaya kadın olarak gelseymişim
eminim çok cilveli bir sürtük olurdum... :) Bugün orospu
karı yemeklerinden iki tarif vermek istiyorum... Birincisi...
Bildiğiniz sigara böreği gibi görünse de... Türk, Yunan ve
Çin "ortak" yapımı bir Dayday böreğidir. Evdekiler, bayıldı.
Hani yemede yanında yat cinsi vardır ya... İşte öyle bir şey!
Perşembeyi Cumaya bağlayan gece saat üç suları... Her
zamanki gibi fırladım yataktan... Televizyonda Yunanistan'ı
ve ekonomisini gösteriyorlar, ilgimi çekti izlemeye başladım.
Bir ara laf döndü dolaştı hayvancılığa ve yoğurda geldi. Yunan
yoğurdunun koyun sütünden ve süzme koyun sütünden bir kilo
yoğurt elde etmek için dört kilo koyun sütüne ihtiyaç
duyulduğunu biliyor muydunuz?
Koyun yoğurdu ve kıymadan
bir börek tarifi verdiler... Görüntü muhteşem... Malzemesi
bize uyuyor, aklıma hemen çok sevdiğim Çinlilerin benzer bir
böreği geldi. Almanya'da Frühlingsrolle diye geçiyor...
Türkçeye tercüme edecek olursak "ilkbahar sarması" diyebiliriz,
tamamı sebzeden... Tabii sağlıklı her türlü yiyeceği "ret"
etiğimden aklıma bir kompozisyon geldi!
Sabah doğru
çarşıya... Süzme Yunan koyun yoğurdunu nerden bulacaksın?
Süzme inek yoğurdu aldım (dikkat en az %10 yağlı süzme olması
şart).. Bildiğiniz harç hazırladım, ben tarifi 320 gram ile
bir kilo arası kıyma için veriyorum. Denemelik olacağı için
kasaptan 250 gram kıyma istedim, 320 oldu. Boş ver dedim...
Malzemeler:
Kıyma... Birer tane biber kırmızı ve
yeşil... Bir kahve kaşığı tuz... İki soğan tercihen bir
kırmızı bir beyaz... İki avuç soya fasulyesi... iki yemek
kaşığı süzme yoğurt (dikkat 1 kiloya kadar iki kaşık. Fazlası
kıymayı sulandırıyor) Bir paket hazır üçgen yufka!
Orospu karı böreği olduğu için ben her şeyi iri kıyım
doğradım... Ve bir tava kullandım (bulaşık çıkmasın diye)
Harcı kavurun, kıyma kavrulmasına yakın soya fasulyesini ekleyin
ve bir iki dakika daha kavurun. En sonunda iki kaşık yoğurdu
ekleyin. Sigara böreği gibi sarıp kızartın.
Püf noktası:
Süzme yoğurta bulunan yağ lezzet veriyor. Onun için süzme yoğurt
şart!
Devam edecek...
***
16.03.2015
Neo Osmanlının lale devri
Zevk ve sefa
devri diye anılır Lale devri... 12 yıl sürmüştür, 1718'den
1730'a... Şüphesiz... Bu dünyada baki olan Allahtan
başkası değildir... Ve insandan olan, insani olan her şeyin
bir sonu vardır!
Yıprandılar... Hırsızlıklar, yalan -
dolanlar, sahtekârlıklar, rüşvet, adam kayırma ve paraleller
ile... Seçim yaklaştı... Ve başörtüsü denen 1 metre
karelik bez parçasına yine dört elle sarıldılar... Nasıldı?
hah, buldum... Ey kurban olduğumunum bez parçası sen nelere
kadirsin!
*
Kadının fendi 15+6=16 damat masada kaldı
Alman haberlerine konu oldu... Türkiye'de yayınlandım
bilmiyorum... Hindistan'da görücü üslü evlenecek bir çift...
Gelin adayına damadın fotoğrafını gösteriyorlar... Tamam
diyor, tahsilli bir kız... Tahsilli bir koca istiyor
haliyle... Nikah günü gelinin yanına başkası oturuyor...
Gelin imzayı atmadan damada soruyor... "15+6" ne eder diye...
Damat 16 deyince kız masadan kalkıyor(!)
Ey bu milletin
fedakar kadınları... Kökeniniz neye dayanırsa dayansın...
Sizler bu kültürün evlatlarısınız... Bu milletin kadınları
yalnız fedakar değildir... İffetine de sahip çıkar...
Aklına da! Bu zihniyete karşı baş kaldırmak, bu gidişata dur
demek... Hem kendiniz hem de sizden doğacak kız çocuklarınıza
karşı boynunuzun borcudur!
***
17.03.2015
Bir fırının öyküsü ve çıkarılacak dersler
33 senelik dükkân sahibiyiz… Oturduğumuz yerde… Annem
dükkânı açtığında bu işi yapan bizden başkası yoktu… Yıllar
içeresinde aynı işi yapmak için... Bize rakip olmak,
elimizden müşterileri almak için ne dükkânlar açıldı… Açıldı
ve kapandı!
Köyün yerlisi… Belki 40, 50 senelik bir
fırın… Son beş – on senedir sinek avlar olmuştu… Çünkü bir
rakip gelmiş… Dükkân ardına dükkân açıyor ve çok ama çok iyi
işliyordu… Ürünleri gerçekten çok lezzetliydi… Ama süreç
içeresinde kalitesini düşürdü!
Eski dükkân sahibi 6 ay
kadar öncesi fırını başka bir zincire sattı… Arkadaş ister
inan ister inanma… Sabahları fırının önünde kuyruk dükkândan
sokaklara taşıyor!
Bizim dükkânımız… Allaha çok şükür
akmasa da bizi namerde muhtaç etmedi!
Kısadan hisse…
Su uyur, düşman uyumaz… Kaliteyi düşürmeyeceksin…
Karşındakinin insan olduğunu, ona insan gibi davranman
gerektiğini asla unutmayacaksın… Zaman ve mekân şartlarına
göre, kendini kaliteyi düşürmeden, yenileyeceksin… Sen… Bu
devletin kurucu partisi olabilirsin… Ama sen bu partinin
ilkelerine sahip çıkmazsan… Birileri gelir ve yerini
doldurur!
***
18.03.2015
Çanakkale
Gazeteler, köşe yazarları... Söylenecek her türlü söz
söylenmiş, yürekte O duyguyu hissetmeyene zaten bugünün, Atatürk
ve arkadaşlarının, akan kanın, gösterilen fedakârlığın önem ve
ehemmiyetini anlatamazsın. Anzak torunları bile dedelerini
düzenli olarak rahmet ile anarken bizim soysuzlar yalan üzerine
yalan üreterek bu kahramanları aşağılama çabasında. Bu yüzden
ben bir şey yazmayacağım, bir tek sorum var: Bir toplum 100
yıl içeresinde gerçekten bu kadar değişebilir mi? Yoksa
hepimizin yüreğinin bir yerinde... Acaba bu ruh hala yaşıyor mu?
*
İyi yapıyorlar, vallahi iyi yapıyorlar
Bugün Frankfurt'ta... AB Merkez Bankası açılışı
yapılacaktı... Şiddet hiç bir şekilde ve hiç bir gerekçeyle
onaylanamaz ama... Vahşi kapitalizm... Adı ütünde vahşi
başka dil anlamaz(!)
*
Camiden çıkıyorlar adam öldürmeye
Tunus
da... Cami çıkışı fanatik şeriatçılar insanlara saldırdı...
21 ölü... Ve bunlara sorsanız Müslümanız derler... Merak
ediyorum... Bu heriflere Camilerde ne öğretiliyor?
***
19.03.2015
Sen dincisin
ben dindar
İnsanın gerçekten zoruna gidiyor...
Daha düne kadar Kasımpaşa sırtlarında tecavüz edecek eşek
arayanlar... Bugün çoluk - çocuk, yandaş - yoldaş, hep
birlikte... Milletin A'sına koyuyorlar!
Bu nasıl bir
iş? Anlamadım gitti arkadaş!
*
Başta oğlum olmak üzere geleceğin tüm genç
siyasetçilerine
Bugün oğlum eğitim hayatında
önemli bir adım daha attı... Üniversite bünyesinde 6 hafta
staj şart koşuluyor... Hessen eyaleti bazında çok önemli bir
toplantıda... "Önemli" bir siyasetçinin ilgisini çekmiş...
Yanında "çalışma" teklifi almış(!) Heyecandan konuşamayacak
kadar etkilenmiş koca herifim... :)
Bir babadan...
Yıllardır siyasetin çeşitlerine bizzat şahit olmuş birisinden
bir kaç naçizane öğüt... Biraz olsun kafanız çalışıyorsa...
Gençliğin verdiği esneklik ve girişkenlikle... Gençliğin özü
yeni fikirlerle... Kısa zamanda kariyer merdivenlerini üçer
beşer çıkma ihtimaliniz yüksektir... Ancak... Eriştiğiniz
mertebede gözü olanlar, sizi çekemeyenler başta olmak üzere...
Geldiğiniz noktadan ayağınızı kaydırmak isteyenler olacaktır...
Unutmayınız ki yüksek - yüksek mevkilerde rüzgar sert eser...
Temeliniz sağlam olmasa... Sırtınızı dayadığınız kaya
yeterince korunak sağlamıyorsa... Yani arkanız sağlam değilse
o mevkide tutunamazsınız... Çünkü yüksek - yüksek mevkilerde
güneş inanılmaz sıcak ve parlak olur... Ikarus misali yere
çakılırsınız.
***
20.03.2015
Samimiyetin
sınırları
Genelde insanlarda ama özellikle biz
Türklerde bir hastalık var ki... İnsana illallah
dedirtiyor... Her zaman olmasa da, beşeri ilişkilerin olağan
bir sonucudur samimiyet... Ancak insanlar arasında samimiyet
olsa bile... Her şeyin bir haddi, huduttu, sınırı vardır...
İnsan dediğin, her halükarda kendini bilmeli... Ve sınırları
zorlamamalıdır!
*
Ben gamlı baykuş
Biliyorum... İnsan
her zaman ciddi olmamalıdır... Ama insanın içindeki güneş
sönmeye yüz tutmuşa... Yüzü de, sözü de o güneşten,
aydınlıktan uzak oluyor!
Ben gamlı baykuş olarak...
Tüm oturan öküzlere sesleniyorum... Kalk... Kalk ayağa ve
diren... Gelmişine, geçmişine, geleceğine sahip çık!
***
21.03.2015
Yeter artık,
Allah - Peygamber aşkı için yeter artık deyin
Bilmiyorum yabancı basını takip ediyor musunuz? Ediyorsanız
eğer... Dikkatinizi çekmiştir... Daha beş dakika önce
Alman televizyonunda... Iman hatipler, alevi vatandaşlarımıza
zorunlu din dersi, 700 okulun ZORUNLU imam hatibe çevrilmesi
konu oldu!
Buna benzer İngilizce veya Almanca haberlerde
neler neler konu ediliyor... Özellikle AK-Saray ve
merdivenlere dizilen ve sözde geçmişin askerini canlandıran
soytarı gösterisi... Adamlar artık ağzını bıraktı kıçıyla
gülüyorlar!
Hiç kimsenin... Ama hiç kimsenin bu
milleti bu denli aşağılamaya, aşağılatmaya - alay konusu yapmaya
hakkı yok!
*
Atatürk’ün evlatları
Evladı Osmaniye
uluslararası konjonktüründe yardımı ile bastırdı… Atatürk’ün
oğulları da, kızları da apışıp kaldı… Hele askerlerini hiç
sormayın… Meğer topu ama en azından Kurmay subaylarında
tavşan kadar yürek yokmuş… Heriflerin birde üstüne üstlük bir
demokratlığı tutu ki… Saraylı pezevengin ileri demokrasisi
solda sıfır kaldı!
Neticede… Türkiye… Kahpelerin,
orospu çocuklarının, yüreksiz tavşanların eline kaldı… Artık
para... Din, iman ve namus oldu… Hem de öyle bir oldu ki…
Binlerce insanın katili mahpushaneden ahkâm keser oldu… Ancak
buna bile şaşırmamak lazım… Burası Türkiye, yüce mahkemenin
tespiti ile irticanın odağı olan bir parti… Hırsız bir
başbakan… Hırsızların imparatoru olan bir Cumhurbaşkanı
tarafından yönetilen bir ülkede… İrili – ufaklı hırsızlar da
söz sahibi olur… Katillerde!
*
Aldatılana aldanma Mehmet
Bu cennet
vatan için ölüme giden sen değil misin Mehmet? Şehitlik
mertebesine erdiğinde… Senin ardından gözyaşı döken annen,
baban, kardeşin, yavuklun değil mi Mehmet? Şehit olup da
ardında bıraktıklarına dilenciye sadaka verir gibi maaş
bağlayanlara, senin ölümüne sebep olan tetikçilerin çete başı
ile müzakere edenlere aldanma!
Bu vatan için kolun,
bacağın koptuğunda… Seninle birlikte, seninle her gün ölen
senin sevdiklerin değil mi Mehmet? Kanınla, canınla,
kahramanlığınla… Ananın ak sütü gibi sana helal gazi
unvanını ve bu milletin sana minnetinin ifadesi olan gazi
maaşını bile bir şekilde gasp edenlere aldanma! Aldatılana…
Aldanana ahmak derler Mehmet!
*
Siyasal Islama dur demek lazım, hemen!
Yemen elden gidiyor... Ortalık fena karışacak!
*
Bizi kalbimizden vurdunuz
Ama...
Öldürmeyen Allah öldürmüyor işte... Hala yaşıyoruz...
Kendimizi toparlayınca kökünüze kibrit suyu dökeceğiz...
Sözümüz, söz!
***
22.03.2015
J. W. Von
Goethe’nin Faust eserinden
Goethe’nin çok
sevdiğim bir sözü vardır: “Hier bin ich Mensch, hier darf ich
sein”
Türkçeye tercüme edecek olursak: Burada insanım,
burada insanca varlığımı sürdürebilirim
Tabii kesin bir
şey diyemem ama öyle inanıyorum ki rahmetli Atatürk’ün de
hayalinde insanların, insanca yaşayabileceği, varlıklarını
sürdürebilecekleri bir toplum ve ülke vardı. Gel gör ki yoktan
var edilen bu ülke ne hallere getirildi!
Saygıdeğer
Hanımlar ve Beyler, Çok kan aktı… Çok gözyaşı döküldü…
Çok insani dram yaşandı ve yaşanıyor… Bir savaşı bitirmek
başlatmaktan çok daha zordur!
Ve… Böylesine büyük ve
hayati bir meselenin altından hırsız, arsız, yalancı ve
dolandırıcıların kalkması mümkün değildir!!!
*
Kur’an’da aldatışlar ve aldanışlar arasında dikkat çekilenler,
küçükten büyüğe doğru şöyle sıralanabilir… Yaldızlı-süslü
laflarla aldatma, aldanma. (En’am, 112) Beldelerde egemenlik
kurmak, gezip dolaşmakla aldatma, aldanma. (Ali İmran, 196;
Gafir, 4) Dine sokulan uydurma ve iftiralarla aldatma,
aldanma. (Ali İmran, 24; Enfal, 49) Hurafeler, uydurmalar,
anlamını bilmeden okuyuşlarla aldatma, aldanma. (Hadid, 14)
Sefil-rezil yaşayışla aldatma, aldanma. (Ali İmran, 185; En’am,
70, 130; A’raf, 51; Lukman, 33; Fatır, 5; Hadid, 20) Allah
ile aldatma, aldanma. (Lukman, 33; Fatır, 5; Hadid, 14) *
Aldatış ve aldanışın en yıkıcısı, Allah ile aldatma’dır.
Kur’an’da şöyle buyuruyor: Sakın, aldatıcı sizi Allah ile
aldatmasın! * İnsanoğlunun en kahırlı bunalımları,
Allah’ın araç yapıldığı aldatıştan kaynaklanan bunalımlardır. En
zehirli zulümler de, bu aldatıştan doğar. En kalıcı, en yıkıcı
bozgunlar, bu aldatışın vücut verdiği bozgunlardır. Tarih buna
tanıktır. * Kur’an’daki “Allah ile aldatılmayın” ihtarına
rağmen, Türk halkı dinine olan derin saygısı yüzünden Allah ile
aldatılıyor. * Allah ile aldatmak; dinimizi, çıkar,
koltuk, baskı, egemenlik aracı yapan bir sanayi koludur. İşin
esası bakımından, ne dini vardır, ne de imanı… Onun dini imanı,
Tanrısı, ibadeti, hep çıkarıdır, hesabıdır. Allah ile aldatanlar
dokunulmaz, eleştirilmez bir “tahakküm teolojisi”
oluşturmuşlardır. Türkiye’de bu teolojiyi egemen kılmak
istiyorlar. * Bu bir Haçlı-İngiliz siyasetidir. Atatürk bu
şeytani siyaseti, taa 1920’de dünyaya tanıtıyor. İngilizlerin
siyasetinin “İslam’ı İslam’la yok etme siyaseti” olduğunu ilan
ediyor. * Türkiye’de bugün dayatılan tez, Allah ile
aldatma veya “siyasal İslam” tezidir. Atatürk’ün mirası, bütün
ihtişamına rağmen, bir tez olmaktan çıkarılmış bulunuyor. İç ve
dış hıyanetler, Türkiye’ye oynanan bu oyunda, ne yazık ki,
başarılı olmuştur. Türk siyasetinin, imansızlıkları, gafletleri,
dalaletleri, nefsaniyetleri, ciddiyetsizlikleri,
tutarsızlıkları, kirlilikleri, işi bu noktaya getirdi.
Atatürk’ün mirasını yeniden tez yapabilmenin ilk şartı, işi
buraya getiren “Allah ile aldatma” siyasetine son vermektir.
* Allah ile aldatma zulmünün en ağırları, kadın ve kadın
hakları konusunda işlenmektedir. Türkiye’de bugün kadın,
özellikle örtünme meselesinin istismarı aracılığıyla, Allah ile
aldatan zümrelerin temel sömürü aracı olarak öne
çıkarılmaktadır. * Türkiye’de sosyal devleti çöküşün
eşiğine getiren sebeplerin başında, Allah ile aldatanların
yarattığı “sadaka kültürü” ve bu kültürün yarattığı “sömürü
merhametçiliği” gelmektedir. AKP iktidarı, bu yıkıcı sebebin
saltanat dönemini temsil etmektedir. Allah ile aldatanlar, iane
çadırlarıyla yetinecek bir toplum özlemektedir. * BOP’un
temel hedefi, Ortadoğu’da İsrail’den daha büyük devlet
bırakmamaktır. Yaşadığımız günlerin ABD ve AB’sinde, Türkiye’yle
ilgili ilk hedef, Türk Ordusu’nu etkisizleştirmek olarak dikkat
çekiyor. Laikliğe saldırıyı emperyalizmin Haçlı kurmayları
kotarıyor. Müslümanlar, burada sadece taşeronluk yapıyor.
Türkiye’yi Allah ile aldatma zehrinin panzehiri, ancak, İslam’ın
gerçeği içinden çıkarılabilir. * Nedir bu derseniz…
Profesör Yaşar Nuri Öztürk’ün “Allah ile Aldatmak” isimli
kitabından alıntılardır. * Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet
Sezer, bu kitabı okuduktan sonra Profesör Yaşar Nuri Öztürk’e
telefon etmiş ve “bu kitap Cumhuriyet’in manevi manifestosudur”
demişti. Aynen katılıyorum… Cumhuriyet’e dair, Nutuk’tan sonra
yazılmış en değerli kitaptır. * Ve, hani şimdilerde Tayyip
Erdoğan hepimize “şapşal” muamelesi yaparak “aldatıldım” filan
diyor ya… Bu kitabı okumasını tavsiye ediyorum! * Okusun
ki… Yaldızlı-süslü laflarla yalan söylemenin, iftira atmanın,
milletin parasıyla gezip tozmanın, gösteriş yapmanın, şatafatın,
hırsızlığın, yolsuzluğun, koltuk şehvetinin, şahsi çıkar
hesaplarının, fakir fukara istismarının, baskı düzeni kurmanın,
dini-imanı siyasete alet etmenin, Allah ile aldatma’nın Kuran’a
aykırı olduğunu görsün. Okusun ki, aldatılmasın!
Yilmaz Özdil Sözü 22.03.2015
*
Bir yerden patlak veriyor be arkadaş
Hiç
hoşlanmam... Aslını ve yaşını inkar edenden... Hadi
hanımlarda bir yere kadar su götürüyor da... Erkeğin yaşını
gizleme çabalarını asla hoş görmem mümkün olmuyor!
Saçını, bıyıklarını, kaşını boyatırsın... Ellerindeki,
yüzündeki kırışıklar seni ele verir... Hadi diyelim
kırışıklıklara ve beyaza "çare" buldun... Bu sefer yürüyüşün,
hareketlerin seni ele verir... Uzatmayalım... Yani sen ne
kadar çabalasan da... Bir yerden patlak veriyor be arkadaş!
Aslında... Bu hayatin her alanı için geçerli bir kural...
Siyaset içinde... Eninde sonunda bir yerden patlak veriyor be
arkadaş!
***
23.03.2015
Beraber
yürüdük biz bu yollarda
Yolun sonu...
Yassıada, yağlı urgan!
*
Bebek
Sizi bilmem ama ben uyuyan bir
bebeğe baktığımda... Huzuru, mutluluğu, masumiyeti
buluyorum... O kadar bıktım ki kavgadan, gürültüden, kahpe
feleğin cilvelerinden... Bebeklerde aradığımı buluyorum!
Pezevengin evlenmeye de niyeti yok ki... "Baba evlenmek
istiyorum" dese... Dünden tezi yok hemen evlendireceğim!
Hayatımız orospu karı hayatına döndü... Kavga, gürültü,
bağrış - çağırış, sürekli bir tedirginlik... Her şey çabuk -
çabuk, her şey para, her şey menfaat... Orospu karı
yemekleri... Orospu karı siyaseti... Orospu karı
haberciliği... Orospu karı tezgâhları... Ve orospu karı
yaşamı(!)
Huzur istiyorum... Mutluluk istiyorum...
İstikrar istiyorum... Çok mu istiyorum, bilmem ki?
***
24.03.2015
Çok özür
dileyerek yazıyorum
Yıllardan beri dilimde tüy
bitti... şu görüntüye bir bakar mısınız... Yiyorlar
birbirlerini... Mahalle karılarını geçtiler... Yakında
orospu karıları da geçerlerse hiç şaşırmayacağım!
Bu ne
ya? Tiksindim, midem bulanıyor... Kusmamak için kendimi
zor tutuyorum!
***
Windows 10 ve Kriptoloji üzerine
2015
yaz aylarında Windows 10'un satışa başlanması olasıdır...
Profesyonel açıdan Windows 2000'den sonra en "güvenilir" ve
"sorunsuz" çalışan işletim sistemi olması beklentisi çok
yüksek*. Windows 7, 8 ve 8.1 kullanıcılarına update üzerinden
ücretsiz sunulacağı yazılmakta. Buraya kadar olağan bir durum
gibi görünen manzara, Microsoft'un >>> korsan <<< 7 ve üzeri
sistemlere de bu update olanağını sunması olacakmış(!?) Ancak bu
sunuş yasal anlamda bir "korsanı kabullenme" olarak
algılanmamalıymış**. Bu olanaktan faydalanmanızı öneririm.
Gelelim Türkiye'ye... Herifler kedi - köpek oyunu
oynasalar da... Böyle bir seçmen kitlesi ile... Ve böyle
bir "muhalefet" ile seçime girdikten sonra tekrar iktidara
gelmeleri olasıdır. İhtimaller arasında saray filozofunun
muradına ermesi de vardır... İşte bu yüzden bizlerin iletişim
kanalarımızı açık tutmamız daha da büyük bir önem kazanmaktadır.
Kassel ve Siegen üniversitelerinin ortak bir çalışmasını sizlere
önermek istiyorum:
CrypTool
Temel tüm şifreleme
sistemlerinin bir yandan öğretildiği öte yandan uygulamalı
olarak deney yapabileceğiniz bir yazılım***.
https://www.cryptool.org/en/
* Windows yanında piyasada
bulunan istisnasız her işletim sisteminin o veya bu şekilde
sorunları vardır. ** Büyük bir ihtimalle bu hamle ile
rakiplerine darbe indireceğini sanıyorum *** Şifrelenen
şifreleniyor
***
25.03.2015
Hayata kalmak
için ölü taklidi yapmak
Ezelden beri canlılar
hayata kalabilmek için ölü taklidi yapmaktadır… Bu, kendinden
güçlü düşman karşısında… Gerçekten ölmemek, yok olmamak için
etkili bir strateji olarak nesilden nesile sürdürülür… Ve
yaşam… Öyle veya böyle… Hiç akıl almayacak yerlerde bile
kendine bir alan açabilmektedir… Yani hayat bir şekilde devam
eder!
Buraya kadar doğal… Buraya kadar bir nevi tabiat
kanunu olarak tabir edebileceğimiz durum siyasete gelince
geçerliliğini kaybediyor. Çünkü siyaseten ölü taklidi yapmak
süreç içeresinde gerçekten yok olmaya giden yoldur.
Açıkçası, Kılıçdaroğlu Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisini
mezara götüren kişi olarak tarihe geçme aşamasındadır.
Eski Yunanda bile… Demokrasi… Büyük düşünürler tarafından
eleştirilmiştir çünkü demokrasi dediğin bir fahişe* misalidir…
Ağzı güzel laf yapan… Parayı bastıran… Düdüğü çalar!
*Sayın Çakır, yukarı ki satırları okuduysanız eğer lütfen
yine tenkit etmeyiniz bu bir benzetmedir. Karşıt cinsten bunlara
oğlan denir. Ama daha iyi anlaşılabilmesi için bu kelimeyi
kullanmayı tercih ettim. Her hangi bir cinsiyet ayrımı
yapmadığımı ayrıca belirtirim.
*
Ey Tayyip gel gör devlete saygınlık, şahıssa saygı,
insana saygı nasıl olur
Baştan söylüyorum...
Kimse sözlerimi yanlış anlayarak o veya bu tarafa çekmesin...
Ne yazıyorsam o!
Sanki dünyada ilk defa uçak kazası
oluyor... Sanki dünyada ilk defa insan ölüyor... Sanki
kazalarda ilk defa çocuk veya genç ölüyor(!)
Ölenlere
Allahtan rahmet, ailelerine sabır dilerim... Ama... Gir
haber ajanslarına, Google, Yahoo'ya, diğer arama motorlarına...
Avrupa başta olmak üzere taa Asya'ya uçak şirketlerinin
sitelerine... Hepsi bir şekilde taziyelerini, üzüntülerini
ifade ediyor... Bırak dünyada Türk'ün saygınlığını... Ulan
Osmanlının bile vardıysa eğer saygınlığını yerle bir ettin!
Bir devletin saygınlığı... Saraylarla, Camilerle değil...
İnsana, insanlığa sağladığı katkılarla ölçülür!
*
PR
Public Relation... Üzerindeki
parlak yaldızlar dökülmeye başladıkça... Gerçekler meydana
çıkar!
*
Çok yaptın be Recep
Dinden imandan söz
edip durursun... Osmanlıya hayransın ama Osmanlının
hatalarından ders çıkarmayı bilmemişin... Atatürk'ü düşman
belemişin ama onu hiç anlamaya çalışmamış, onun eserlerinin
değerini hiç bilmemişsin... İnsanlar sana teveccüh
gösterdikçe sen ne oldum budalası olmaya başlamışın... Eline
güç vermişler... Gücü iyiye, güzele, doğru olana
kullanamamışsın... Okulda sana boşuna paytak dememişler be
Recep!
Çok yaptın be Recep... Atatürk ve arkadaşları
kurmuş... Ondan sonra gelenler... İnsan olmanın, onurun,
izzetinefsin bedelini ödemeye hazır, az olanı çoğaltmaya
çalışırken... Sen kendi onurunla yetinmeyip bu yüce milletin
onurunu da ayaklar altına almışsın... Bugün Soner Yalçın ne
güzel tarif etmiş yazısında... Atatürk hep yapmış,
yüceltmiş... Sen hep yıkmış ama yapamamışsın!
İtiraf
et Recep... Beceriksizsin! Becerebildiğin tek şey...
Bunu da yüksek bir başarıyla yaptığını yazmalıyım... Bu
gariban milletin, fakir - fukaranın sahip olduğu milli
serveti... Çok ustaca çaldın... Milleti öyle bir kandırdın
ki... İnsanlar sana haram olanı neredeyse helal edecek...
Bravo doğrusu bravo!
Ah be Recep... Bilmez misin
düşmez kalkmaz bir Allah... Bir gün gelir o güvendiğin
yüksek, yüksek dağlara kar yağır... Güvendiğin o dağlar,
sığındığın o liman... Seni yolda bırakır!
Genç
demedin... İhtiyar demedin... Önüne geleni silindir gibi
ezdin... O silindir... Bir gün senin üzerinden de geçecek!
Çok yaptın be Recep... Senin sonun darağacı olacak!
*
Breh, breh, breh
İnsanlar tatilden veya
bir iş seyahatinden geliyor... Takdiri ilahi mi demek lazım
bilmiyorum... Bir uçak kazasında yaşamlarını yitiriyorlar...
Alman ve Fransız başbakanları... Olay yerinde geriye
kalanlara taziyelerini bildiriyorlar ki... Ardından basın
açıklaması yapsınlar!
Bizde... İnsanlar çoluğuna -
çocuğuna ekmek götürebilmek için... Yerin yedi kat dibinde
pisi pisine ölüyorlar... 150 değil... 301 insan ekmek için
ölüyor... Ve geriye kalanlar... Aileler, sevenleri üstüne
üstlük birde dayak yiyorlar!
***
26.03.2015
Hangi Osmanlı?
Yine sözlerime sizlerden özür
dileyerek başlamak istiyorum...
Ama...
İnsanı zorla pis pis
konuşturuyorlar......
Ne küçüğünü nede büyüğünü
bilebiliyorsun...
Tekrar, tekrar özür dileyerek içimi
dökmek istiyorum.
Evet, hangi Osmanlı?
Evlat-ı Osmaniye diye sokaklara
dökülüyor...
Bileme kimin askerleriyiz diye
g.tlerini yırtıyorlar!
İyi güzelde...
Hangi Osmanlının askeri...
Hangi Osmanlının evladısınız?
Ben size benim kiminle guru
duyduğumu...
Kiminle övündüğümü, kimin
neslinden geldiğimle gurur duyduğumu ilan etmek istiyorum!
Geçmişten bugüne
geldiğimizde...
Selçuk Beyin, Osman Gazinin, Şeyh
Edebali'nin, Fatih Sultan Mehmet'in ve daha nicelerine…
Ki, Fatih Sultan Mehmet'in
hayranıyım, bilgisine - kültürüne, adam gibi adam olmasına!
Yani Kanuni Sultan Süleyman'a gelene kadar tüme
büyüklerimizin torunu olmakla övünüyorum. Ancak Kanuni
Sultan Süleyman'ın bazı konularda takındığı tavır ile
gittikçe Osmanlıdan soğumaya başlıyorum. Ve geçmişime
baktığımda karanlık gökyüzünde yıldız gibi parlayan Atatürk
ve arkadaşlarını görüyorum onlarla da iftar ediyor, böyle
insanların “torunu”, aynı toprakların, kültürün insanı
olmaktan gurur duyuyorum. Evet, insanız ve insan olarak
istisnasız hepimiz hata yapabiliriz…
Ama insan olarak yozlaşmamak,
yobazlaşmamak gerek!
Açın tarih kitaplarını…
Hep aynı yazar okumadan, değişik
kaynakları da ele alarak inceleyin…
Ve düşünün!
Göreceğiniz gittikçe yozlaşan, sevk-ü sefaya dalan
"insanlar" olacaktır. Avrupa’da matbua makineleri toplumun
bilgilenerek ilerlemesini sağlarken, Osmanlı bu ve benzeri
gelişmeleri özellikle ama askeri alandaki gelişmelere
sırtını çevirmiştir. Akılları başlarına geldiğinde ise iş
işten çoktan geçmişti. Ben böyle insan müsveddelerinin
torunu değilim ve asla onlarla övünemem. Gelelim yakın
tarihimize…
Bu insan müsveddelerinin son
temsilcisi Vahdettin…
Ve Vahdetinden sonra gelen, eski
iştihamın özlemini geçken tiplere…
Adnan Menderes ile başlayan ve son
örneği Recep Tayyip Erdoğan’a…
Bunlar tarif ettiğim Osmanlının
torunları değil, Vahdettin’in sol taşağından düşmüş…
Vatan haini, menfaatperest
insanlardır. Hayalperest zavallı tipler ve artlarından koşan
acınası insan yığınları.
***
29.03.2015
Koy torbaya nasılsa hepsi koyun, korkma(!) ve son kale Türkiye
Nasılsa hak - hukuk bilende, tanıyanda yok…
Din, iman, Allah, Peygamber birer sözden ibaret…
Koy torbaya…
Kafana göre yönet, ihtiyaçlarına göre düzenle…
Nasılsa hepsi koyun, korkma(!)
Uzun zamandan beri kafamı meşgul eden bir soru var…
Acaba diyorum…
ABD’nin, Sovyetler Birliğine karşı oluşturduğu yeşil kuşak
projesi…
Putin’in azizliğine mi uğradı?
Siyaset böyle bir şey işte…
Dün düşman olan bir an sonra dost veya tam tersi
olabiliyor…
Bundan uzun yıllar önce ne demiştik…
Iran, Irak, Suriye sonunda Türkiye…
İran’da duvara tosladılar, uğraşıyorlar ama henüz bir yol
bulamadıkları için eski bir özdeyişe yöneldiler: “Bükemediğin eli
öpeceksin”…
Irak, kahpeliğin kitabını yazarak Saddam mı devirdi ve
anasının bilmem nesini gördü…
Suriye öyle bir direniyor ki, şimdilik amaçlarına
ulaşamayacaklar gibi gözüküyor…
Ve son kale Türkiye…
Diğer kaleler düşmeden Türkiye’nin
kolay yutulur lokma olmadığını biliyorlar!
Temel anlamda üç olasılık var…
Ya İslam coğrafyasında emperyalizme
ve sömürü düzenine karşı gerçekten bir tür uyanma var, ya da Rusya
kendisine karşı oluşturulan “savunma duvarını” AB(D) aleyhine,
dincileri kullanarak, çevirmeyi başarmış ve AB(D)’ye karşı bir tür
zırh gibi kullanmaya başladı. Veya son ihtimal olarak “yeni dünya
düzeni” çerçevesinde kendi toplumlarını daha tepkisiz yönetebilmek
için Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra, tüm bu gelişmeler yeni
bir düşman yaratma çalışmaları.
Suriye ve Iran örneğinden de anlaşılacağı gibi halk
desteğini almış bir düzen veya siyasi lider öyle kolay kolay
değiştirilemiyor. Ayrıca bölgesel ittifaklarda öyle yabana atılacak
türden değil!
***
30.03.2015
Kaçınılmaz sonun anlamsız geciktirilmesi
Arkadaş…
Ha
bugün, ha yarın…
Hapisse mapise girerim diye korkma…
Girsen
bile orada çok kalmayacaksın…
Çünkü
seni, bazı yandaş ve yoldaşını mutlaka asacağız…
Ha
yarın, ha bugün…
Ama
birgün mutlaka!
***
31.03.2015
Müebbet
İnsanoğlu arada da olsa atasözü dinlemeli…
Genelde…
İnsan denen varlığın kafasındaki saçlar boşuna ağrımaz…
Tabiri caiz ise…
Her bir beyaz saç teli, olumlu - olumsuz bir tecrübenin eseri!
Ve yine insan denen varlığın…
En amansız cellattı insan…
Ama…
İnsan denen cellattan daha da merhametsiz olan…
Vicdan!
Ey insan…
Ömür boyu vicdan azabı duyacağın şeyi yapma…
Bu müebbet muhasebesinin sonu yok…
Ebedi cehennem azabı misali…
Son pişmanlık fayda etmez!
***
01.04.2015
Molla deyip
geçme
Dün akşam ilgimi çeken bir belgeseli
izledim... Konu Irandı... İran'da molla yönetimi altında
öncelikle insan... Ama özellikle kadın!
Nasıl söze
başlasam bilmem ki... Bugün ki Iranlalar büyük bir
medeniyetin tortuları... Molla dahi olsalar... Bu
medeniyetten bir şeyler kapmışlar... Yemin ediyorum...
Bizim zibidilerden, görgüsüz, sonradan görmelerden... Hem
vallahi, hem billahi... Daha medeni, daha çağdaş bir görünüm
sergiliyorlar!
Allah kimseyi sonradan görme yapmasın!!!
***
02.04.2015
Afgan
İlk defa sizden bir şey rica edeceğim, gelecek satırları
lütfen okuyun!
Bir tanıdıkla öğle yemeği için bir Türk
restorana gittik... Oradan geleli on – on beş dakika oluyor…
Gittiğimiz yer öyle doluydu ki iğne atsan yere düşmeyecek
şekilde... Garson önden biz arkasından restoranda
ilerliyoruz... Neyse cam kenarında uzun bir masada bir çift
oturuyordu... Yanlarında karşılıklı iki yer boş, orayı
gösterdi... Garsonun yer göstermesine rağmen beyefendiden
müsaade isteyerek oturduk... Erkek, kot pantolon – gömlek,
kafasında bir kep. Yani gayet spor giyinmiş… Eşi olduğunu
tahmin ettiğim hanımefendi ise üstünde koyu mavi bir hırka…
Altında açık renk bir bluz, ayağında kot pantolon ve başı
örtülü… Gayet uyumlu hanım, hanımcık bir görüntü veriyordu…
Başımızla selam verdikten sonra masaya oturduk… Bir, iki
dakika geçmeden… Önce erkek ardından kadın Almanca hoş
geldiniz dedi… Böyle bir davranışa yıllardır tanık olmadığım
için önce şaşırdım, sonranda çift ilgimi çekti… Çatalı,
bıçağı tutmaları, ses tonları, hal ve hareketleriyle… Nezaket
kurallarına mükemmel bir şekilde hâkimdiler… Bu nazik
davranışa gereken yanıtı verdikten sonra herkes kendi içine
döndü… Biz sohbete onlar sohbete daldılar… Beli belirsiz
ama hayatımda hiç duymadığım bir dil ile konuşuyorlardı…
Ancak elimde olmayan nedenlerden dolayı göz ucuyla ara ara çifti
izlemeye başladım… Nefret ettiğim ve kesinlikle hoş
görmediğim bir davranışı kendim yapıyordum… Ancak, orta yaşlı
insanlar olmalarına rağmen öyle şefkat ve sevgi dolu bir
sohbetleri, birbirlerine öyle nazik jestleri vardı ki, inanın,
kendimi alamadım!
Bizden önce sipariş verdikleri için
garson bir süre sonra elinde bir tabak masaya geldi… Kısa bir
tereddütten sonra, tabağı erkeğin önüne koydu… Garson masadan
uzaklaştıktan sonra erkek tabağa hiç dokunmadan kadına sundu…
Kadın yine nazik bir el hareketiyle tabağı almak istemedi…
Zaten bir – iki dakikaya kalmadı ikinci yemekte geldi… Bir
süre sonra bizim yemeklerde gelince herkes yemeğe başladı…
Yemek arası verildiğinde dayanamadım ve erkeğe yönelerek sorum:
“Nereden geliyorsunuz?” “Afganistan’dan!” Tanıdığım da
dayanamadı: “Çok güzel Almanca konuşuyorsunuz” dedi… Akabinde
kadın: “İnsan yaşadığı yere uyarak, diline >>> hakim <<< olmalı”
diyerek tanıdığıma cevap vermiş oldu!
Kısadan hisse:
Yıllardır benim yazdıklarımı okuyanlar öyle sanıyorum ki zaten
biliyorlar… Ne olduğunun, kim olduğunun benim için hiç bir
önemi yok! Ne insan ne cinsiyet ayrımı yaparım… İlk ve tek
dikkat ettiğim şey karşımdaki insan mı değil mi(!) Bir masada
üç Müslüman bir Hristiyan, hem de ne Hristiyan, gerçekten Allah
yolunda iyi bir insan! Bunlarda Müslüman… Bizdekilerde
Müslüman… Ama acaba hangisi İnsan?
*
Dijital veraset
Ölüm... Birçok insan
için kabus anlamı taşımaktadır. Üzerine konuşulmasından,
düşünülmesinden hoşlanmaz. Onunki sesiz bir kabulleniştir ve
ölüm ona "uzaktır" (!) Halbuki ölüm hayatın, var olmanın,
itikatlı bir insan için yok olmadan belki başka bir boyutta,
başka bir dünyada devam etmenin yoludur. Ve O ölümden korkmaz!
Benim öyle bir derdim yok... Ölüm, hayatımın bir
parçası ve sürekli yoldaşım... Belki bu yüzden bu konuda >>>
zamanında <<< yapılması gerekenleri yapmak, üzerine düşünüp -
yazmak bana zor gelmiyor. Sorumlu bir insan olarak ölümü de
düşünerek gereken tüm tedbirleri zamanında almış bulunuyorum.
Ancak bir bilişimci olarak... Sizler hatırlatmak
istediğim bir mesele var. Çağımızda insanlığın büyük bir bölümü
artık ardından yalnız maddi miras bırakmıyor. Maddiyatın yani
sıra dijital "değerlerde" bırakmaktadır ve ölümünden sonra bu
"değerlerin" ne olacağını, kime bırakılacağını düşünmesi
gerekiyor.
Daha iyi anlayabilmeniz için konuyu biraz
açacağım... Çektiğiniz veya yayınladığınız bir fotoğraf, bir
makale veya herhangi başka bir dijital veri üzerinde, şayet
"eser" sahibi sizseniz telif hakkınız bulunmaktadır. Ölümünüzden
sonra bu hak kim(ler)e intikal edecek? Veya mesela Facebook,
Twitter, e-Mail hesaplarınız ne olacak? Dijital şifrelerinizi,
sertifikalarınızı ölümünüzden sonra kime emanet edeceksiniz? Bu
konular üzerinde hiç kafa yordunuz mu?
Almanya'da bile bu
konuda yasama muğlak ve gevşek davranarak toplumu bağlayıcı
kanunlar çıkarmamış durumdadır. Bu yüzden yaşadığınız yerin
kanunlarını incelemeniz ve ona göre tedbir almanızı tavsiye
ederim. Mesleğimde olduğu için benim bu konuda ardımda
bırakabileceğim birçok şey var.
Bu yazıyı fırsat bilerek
dijital verasetimi de açıklamak istiyorum:
Eğer maddi
veya manevi herhangi bir değeri varsa... 1. Yazdığım ve
yazacağım siyasi veya toplumsal makalelerimin tümü Türk
milletinin malıdır. Herhangi bir One Click Hoster veya
benzerleri tarafından maddi veya ticari menfaat sağlamak için
kullanılamaz. 2. Fotoğraflar, çizimler ve dijital grafikler,
derlemelerimin özellikle ama Cumhuriyet Kronolojisi ve 1919'dan
başlamak üzere günümüze kadar süre gelen, seri, gazete arşivim
başta olmak üzere bugüne kadar yazdığım ve gelecekte yazacağım
yazılımların tüm hak sahipleri yasal mirasçılarım olan eşim ve
oğlum; onlar bu haktan faydalanmak istemedikleri taktirde kız
kardeşimin ve onun çocuklarınındır.
Önder Gürbüz
02.04.2015 Almanya
*
Boşuna bekleme bu hasta ölmez
Osmanlı
için "hasta adam" tabirini kullandınız... Ölmedi... Üstüne
üstlük Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğdu... Doğdu,
gelişti, serpildi... Bu sefer bu yeni Türkiye'nin...
Türkiye Cumhuriyeti devletin kurucusuna ve arkadaşlarına...
Onun, onların fikirlerine, maddi ve manevi mirasına sardınız...
Yetmedi çünkü tedbirliydiniz... Türlü belalar, senaryolar
üreterek kaleyi içten fetih etmeye kalktınız... Ama...
Unutmayınız ki... Anadolu kardeşliği, Anadolu kültürü o kadar
köklü bir "tutkal" ki... Bu milleti bölmeye, bu aziz vatanı
parçalamaya kudretiniz asla yetmeyecek... Bu "hasta" ölmez...
Boşuna beklemeyin!
***
06.04.2015
Türkiye'nin
hali
Herkes gelecek seçimlerde ne olacak diye
kendine sorduruyor... Türlü türlü analizler piyasaya hakim...
Bence bu seçimin sonuçları şimdiden belli... Aslında zahmet
edipte seçime gitmeye bile değmez... Bu seçimin sonuçlarını
diğer seçimlerde olduğu gibi... Küstahlık ve "cesaret"
belirleyecek(!)
***
07.04.2015
Zübük'lerden
kim korkar?
Okuyan, düşünen, vatan ve millet
sevgisi dolu bir yürek... Baskıdan, tehditten hiç korkar -
yıllar mı? Bu millet özgürlüğü için can vermiş, kan
akıtmıştır... Sizin gibi zibidilerden... Zübük'lerden hiç
korkup, tırsar mı?
Bozuk musluk, tıkanan lavabo misali...
Musluktan damlayan her damla... Eninde sonunda lavabonun
taşmasına neden olacaktır... Süre dolmak üzere...
Yaptıklarınızın hesabı önünüze konulacak... Bakalım altından
nasıl kalkacaksınız?
***
08.04.2015
Müneccim boku
yemedim ama
Kibarcası müneccim sakızı çiğnemedim
ama... Bu "öngörüde" bulunmak için kahin olmak veya çok zeki
olmak gerekmiyor... Tarih bilgisi yeterli!
Zübük
toplamış muhtarları konuşuyor... Konuşsun bakalım... Dünya
çapında... Tarihte halk... Tüm zorbaların, diktatörlerin
başına saraylarını yıkmıştır... Bununda akıbeti aynı
olacak... Ne AK Saray kalacak ne Erdoğan(giler)!
*
Kiss
Yok... Sizin aklınıza gelen
değil... Kaldı ki internetten kimi öpecektim? Tamam...
İhtiyarladık ama sanal alemde, sanal öpücükler atacak kadar da
bunamadım!
Bilim henüz internet üzerinden tat ve duyu
alma sorununu çözemedi... Çalışmalar yoğun ama öyle sanıyorum
ki, bir süre daha bu tür "hazlardan" mahrum kalacağız(!)
Madem söz bilişimden açıldı... Bilişimin şaşmaz iki kuralını
birlikte hatırlayalım:
1. Never change a running system
2. Kiss
Birinci kurallı Erdoğan'a atfen ikincisini
ise beceriksiz, pısırığa göre siyaseten yorumlayacağım.
Evet... Never change a running system Çalışan bir sistemi
kurcaladın mı... Başına akla, hayale gelmez dertler
açarsın... En iyisi mi sen, kak götünü otur bir kenarda...
Sen paytak Recep bu kurulalı çiğnedin ve bunun bedelini
ödeyeceksin. Bedel ödemeye hazır olduğunu da biliyorum
"Kefenimizi giydik" lafları boşuna söylenmedi. Ve bu kefeni
büyük bir zevk ile bizler sana giydireceğiz. Bu böyle biline!
Hem sonra senin yaptığın hiç bir şey düzeltilemez değildir.
Büyük Atatürk bu sistemin temellerini iyi atmıştır.
Gelelim yenilikçi soytarıya, almış eline -yeni- baltayı koca
çınarı devirmeye çalışıyor. Allah akıl dağıtırken sen hangi
kuburda debeleniyordun? Bu Cumhuriyetin kurucu partisinin
içini o kadar boş mu sandın ki, bir - iki hamleyle yıkılsın?
Bak... Sana KISS kısaltmasının bilişimde ne anlamlar
taşıyabildiğini buradan yazacağım: Keep it simple, stupid.
Keep it simple [and] stupid Keep it short and simple
Keep it simple and smart Keep it simple and straightforward
Keep it safe and sound Keep it sweet and simple Keep
it small and simple Keep it simple and safe Keep it
strictly simple Keep it sober and significant
*
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu
Bir
iki gündür dikkatimi çekiyor... Bir Allah'ın yazarı - çizeri
de konuya değinmedi ya... Milletvekili adayı olabilmek için
bürokratlar tek tek istifa ederken... Bir zamanlar...
Istıfa etmeden hem başbakanlığı hem de Cumhurbaşkanlığını
birlikte yürüten Padişah I Mahvedin neden hak, hukuk, kanun
tanımıyor? Benim bildiğim kanunlar istisnasız herkes için
geçerli (değil mi yoksa?)
*
Sahi kayıp trilyon, deniz feneri, kol saati, ayakkabı kutuları,
vesaire, vesaire , vesaire ne oldu?
*
Kardan adam oluyor da, kardan kadın neden olmuyor
Öğrenciler kardan kadın yapmış... Bir kadın öğretmen
öğrencileriyle poz vermiş... Kaymakamlık idari soruşturma
açmış... İyide... Bu kadın düşmanlığının sebeplerini
anlamakta zorlanıyorum... Ulan... Her türlü hayvani
içgüdülerini bir kadın ile yaşıyorsun... Bayram - seyran
kadın eli öpüyor, yaşlı kadınlara saygıda kusur etmiyorsun...
Bu kadın düşmanlığı neden?
***
09.04.2015
Kendinize hep
sorduğunuz soru
Neden hep bu herifi seçiyorlar?
İşte yanıtı: Öküzü adam sandıkları için!
*
Eyüp Gökhan Özekin
"Olmasaydı da
olurduk" fikrinin "babası"... Doğrudur... O, olmasaydı da
olurdu... Ancak ninesini bir Fransız'ın mı, Yunanın mı yoksa
bir İtalya'nın mı becerdiğini kolay kolay bilemeyecekti(!)
***
10.04.2015
Siz daha
uyumaya devam edin
Dün çok önemli bir gelişme
yaşandı... Alman medyası bu haberin önemine istinaden gereken
önemi verirken... Bence Türk medyasında yansımaları
geçiştirme şeklindeydi!
Genelde AB(D) ama özelde Merkel
siyaseti gereği AB(D) toplumunu birtakım gelişmelere hazırlama
operasyonunun bir adımı daha atıldı. Küçük bir şey gibi
görünse de C. Bayık vasıtasıyla PKK'nın Alman halkından,
geçmişte gerçekleştirdikleri şiddet eylemleri için özür dilemesi
önemlidir(!) Bu PKK'nin siyasallaşma eğiliminde atılmış bir
adım daha olarak görülmelidir. Ve sözüm ona "çözüm sürecin"
denen olayda bağımsız Kürdistan'a giden bir adım daha olarak
değerlendirilmelidir. Adım adım gerçekleşen bu uzun vadeli
planın ne yazık ki baş aktörlerinden biri olan Almanya, kadim
Türk - Alman dostluğuna büyük bir darbe daha vurmuştur.
Sizlere sesleniyorum... Din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin
sizlere... Recep Tayyip Erdoğan denen baş hırsıza... AKP
denen talan partisine ve tüm vatan hainlerine dur deyiniz...
Önümüzdeki seçim son fırsat... Ondan sonra çok geç olacak!
*
Namussuz pezevenk
Savcı öldürüldü...
Görüntüler teröristi, terörü "özendiriyor" gerekçesiyle
yasaklandı... Hatta Google, YouTube vesaire bir günlüğüne de
olsa erişim engeline takıldı... İyide... Bu devleti
"yönetmekle" sorumlu olanlar >>>bizzat<<< teröristle müzakere
masasına oturunca neden bir şey olmuyor?
*
Ben terörist değil anarşistim
Ya arkadaş
ne büyük başım varmış... Millettin ayağı takılsa benden
biliyor... Kaldı ki... Terörist ile anarşist arasındaki
farkı bilmeyen asla muhatabım olamaz!
Millet gider
Mersine... Ben mutlaka giderim terine(!)... Aykırı adamım,
hep böyleydim, hep böyle kalacağım... Atası çoban olanla işim
olmaz... Ama bu aynı zamanda çobanı aşağıladığım anlamına da
gelmez!
İnsandır davam ve insanların oluşturduğu toplum!
Böyle gelmiş böyle gider… Az okumuşlukla, çok okumuşlukla
ilgili değildir… Hatta görgü ve geleneklerin bile çoğu zaman
önemi yoktur… İnsan… Toplum içeresinde sürü psikolojisinin
etkisine girer… Ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek
toplumun içeresine “erimeye” gayret gösterir… Bu… Tabiat
ananın tüm canlılara ortak kıldığı hayatta kalma refleksidir!
Toplumlar istisnasız koyun misalidir… Ve bu koyun
sürüsüne çoban(lar) gerek… Ancak… Toplumun dışında ama
sürekli yakın temas sağlama çabasında olanlarda vardır…
Bunlar kurtlardır… Toplumdan koparabildiğini kar sayar!
Birde çobanın, koyunların kadim dostu vardır… Çoban
köpekleri… İnsanın hayvanlar âleminde en eski dostu köpek…
Toplumlarda köpek kelimesi genelde aşağılamak, küfür etmek için
kullanılsa da… Bu, bu dört ayaklı dosta büyük bir
haksızlıktır… İşte bu çoban köpekleri sürünün etrafında
sürekli gezinerek… Koyun sürüsünü tehlikelerden ama özellikle
kurtlardan korumaya çalışır!
Ben mesela… Ailemin çoban
köpeğiyim… Sürekli etraflarında, sürekli gözüm üstlerinde…
Kuzucukları, koyunları tehlikelerden koruma çabasında… Keza…
Mensubu olduğum toplumları da gerektiğinde uyarmaya çalışırım…
Bu kimi zaman Alman, kimi zaman Türk toplumu olabiliyor… Ben
buyum… Ne fazlası, ne eksiği!
*
Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na
Düttürü düt,
düt düt, düt, dü, d, ... Geberseler de kurtulsak!
***
11.04.2015
Oyumun rengini
açıklıyorum
Yazdığım ve yazacaklarım haliyle
beni bağlar... Ama öyle inanıyorum ki... Gelecek
cümleleri gerçekten sülalem adına kaleme alabilirim!
Sülale boyu... "Doğma - büyüme" Cumhuriyet Halk
Partiliyiz... Atatürk ilke ve inkılapları yaşam tarzımızın
birer parçası... Toplumun koyduğu kurallara, kanunlara...
Atatürk ilke ve inkılapları ile çatışmadığı sürece saygılı olur,
uymaya çalışırız... Kur'an-ı Kerimde yazılana inanır, mümkün
mertebe ona göre yaşamaya çalışırız... Çünkü Atatürk ilke ve
inkılapları kesinlikle Kur'an-ı Kerimde yazılı olan ile
çatışmaz!
Bilime, Fen'e... Gerçekten bilgili, kültürlü
insana saygıda kusur etmez, söylediklerini dikkate alırız...
Adam gibi adam ile yetinmez... İnsan gibi insan olduğuna da
dikkat ederiz!
İçim kan ağlasa da... Oyumu KESINLIKLE
Yeni Cumhuriyet Halk Partisine vermem, veremem... Çünkü bu
partinin başına geçenlerin Atatürk ilke ve inkılapları ile
uzaktan yakından bir ilgisinin kalmadığını yeterince gözlemleme
fırsatımız oldu. Yeni Cumhuriyet Halk Partisinin izlediği
istikamet benim hedeflerime ters!
Bu yüzden... Türk
siyaset sahnesine baktığımda arda kalan tek parti var...
Atatürk... Çağdaşlaşma... Çağdaşlaşma derken geçmişinde
sahip çıkan... Vatan - millet diyen... Ve bunda samimi
olduklarına inandığım... Oyum Vatan Partisine!!!
***
Seçimler öncesi hırsızın marifetlerini hatırlamakta
fayda var
https://cablegatesearch.wikileaks.org/search.php
***
13.04.2015
Sonunda arda
kalan
Hepimiz biliyoruz ki... Para geldiği
gibi gider... Yine gelir, yine gider... Güzellik kalıcı
değildir... Her şey sağlık ile başlar... Kuşkunun fazlası
bazen ölümcül olabilir... Bazen ise şüpheler insanın hareket
alanını kısıtlar... Her şeyin azı karar, fazlası zarar...
Sonunda arda kalan ailen ve gerçek dostlar!
***
14.04.2014
Başlığı
dünya çapında üç yüzün üzerinde “şubesi” ve yılda düz hesap 30
milyar € cirosuyla bir şirketten “ödünç” aldım. Ürünlerini kendi
değimleriyle “democratic design” ile üretiyorlarmış!?
Konu bu
şirket değil…
Konumuz
sanayileşme, demokrasi, liberal ekonomi ve sözüm ona demokratikleşen
toplumların sömürü düzenine nasıl “alet” edildikleri ve tabi
cingözler!
Bunu için öncellikle bazı kavramlara bakmamız gerekecek. İnsanlığın
sanayi devrimi ve bu devrimin hala süregelen evrimleriyle “uzlaşma”
çabalarını anlamamız zaruridir. Bu zaruret bazı gelişmelere bakış
açımızı değiştireceği gibi, bir takım gelişmelerin “doğal”
sonuçlarını da anlamamızı kolaylaştıracaktır. Bugün “çağdaş
insanlık” sanayi devrimi 4.0 evresine girme aşamasındadır. Ve
insanlığı öyle görünüyor ki güzel günler beklemiyor! Her türlü
devrimin kaçınılmaz sonucu olan sosyal değişimler ve buna bağlı
bireyin yaşam tarzının değişmesi her zaman bireyin lehine
gelişmiyor.
Bugünlerde pazarlamacılar, akılı tezgâh(tarlar,) sanayide söz sahibi
olanları Industry 4.0’a ikna etme çabasındalar. Birçok insan sanayi
devrimini okuldan kalma bilgileriyle 18. Yüzyılın bir evresi olarak
görürken, gerçekte yaşanan aşamalarının farkında bile değiller çünkü
içine doğduğumuz ve ömrümüzün sonuna kadar parçası olduğumuz düzen
bunu gerektiriyor.
-
Genel hatlarıyla 1712 – 1850 arası yaşanan sosyo – ekonomik
gelişmeler ve birtakım icatlar ile sanayi devrimi başlamıştı1.
Bugün bu evreye Sanayi 1.0 denmekte.
-
18. Yüzyılından 19. Yüzyılın başlarına kadar yaşanan gelişmeler
Sanayi 2.0 olarak değerlendirilmektedir.
-
Ve bela her zaman geliyorum demez! Dünyanın başına bir taraftan
inanılmaz imkânlar sunarken bireyin, birey yolu ile toplumu3
değişmesine vesile olacak gelişmeler 19. Yüzyılın ortalarına doğru
başlayacak ve bu gelişmeye Sanayi 3.0 denecektir. Bir düşünün, Karl
Mars’ın 1867 yılında yayınlamaya başladığı Kapital isimli yapıtta
yazdıkları günümüzde dahi geçerliliğini korumaktadır. Bu açıdan
bakıldığında insanın ve insan işgücünün sömürüsü tüm hızıyla
sürmektedir. Richard Morley (1969) ve Odo J. Struger bugün
tanıdığımız sanayinin gelişmesine Programlanabilir Mantiksal
Denetleyici (PCL)
Modicon
084 adı altında “Solid – State Sequential Logic Solver” endüstriye
sokarak durdurulamaz gelişmelere yol açmışlardır. Dünya artık
değişmiştir ve asla eskisi gibi olması mümkün değildir.
20. Yüzyıl bu ve benzeri çok önemli gelişmelere4 ev
sahipliği yaparak 21. Yüzyıl ve Sanayi devrimi 4.0’a kapıları
aralamıştır.
İnsanoğlunun sanayileşme tarihinde kısa bir gezinti yaptıktan sonra
günümüze gelebiliriz. 19. Yüzyıl sanayi devriminin ve buna bağlı
toplumsal sancıların etkileri günümüze kadar sürmektedir. Belki
farkında olmayabilirsiniz ama sanayi patronlarının maliyeti
düşürerek, kârı arttırdıkça artırma faaliyetleri başta çevreye,
eninde sonunda ama insana ve topluma – insanlığın zararınadır. Çünkü
aklınıza gelebilecek her açıdan dengeler bozulmuş veya bozulmaya
başlamıştır.
İnsan
işgücünün gittikçe teknolojik gelişmelere kurban edilmesi, eninde
sonunda toplumsal bir infiale yol açması kaçınılmaz olacaktır.
Yediğimiz içtiğimizden tutun, giyimimizden, izlediğimiz –
okuduğumuza, hatta düşüncelerimize kadar her şey bu faaliyetin bir
kurbanıdır. Bilinçaltı çalışmaları ile yönlendirilen insan kendi
açgözlülüğünün kurbanı olacaktır.
Örnekler
mi istiyorsunuz? Buyurun…
7 milyar
insan…
Tek yumurta ikizlerinin haricinde birbirimize benziyor muyuz?
Halliyle ortak özelliklerimiz var ama
her birimiz karakteriyle, yüzüyle, parmak iziyle farklı farklı birer
canlıyız. Peki, her gün düşünmeden çiğneyip geçtiğiniz toprağın bile
bir kaç metre ara ile mikro – biyolojik özellikleri açısından
farklılıklar arz ettiğini, aynı tür ağaç olmasına rağmen, mesela
elma ağaçları, her bir ağacın kendine özel DNA karakteristiği
taşıdığını biliyor muydunuz?
Ve
gözünü para hırsı bürümüş kimi insan…
Maliyeti düşürmek için genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO)
üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırarak piyasaya sürmektedir. Bahane;
bu kadar insanı bu kadar kısa sürece ve en önemlisi bu kadar ucuza
başka türlü besleyemeyiz(!) Sizce bu doğru olabilir mi? Evet, bir
beslenme ve içecek sorunu şüphesiz baş gösterecektir. Ama bu sorunu
çözmenin başka yolları gerçekten yok mu?
Yoksa
sorun salt maliyet ve kâr oranına indirgenebilecek kadar “basit”
midir?
Ve bu
“düşünce(sizliğin)nin” itici gücü, “tüm” dinamiği Amerika Birleşik
Devletidir. Kâr ve kazanma güdüsü öylesine ikna edici, o kadar cazip
bir nedendir ki, geçenlerde Avrupa Birliği bile, tüm tepkilere
rağmen, bu güdüye ve ABD baskısına yenik düşerek GDO’su
değiştirilmiş ürünlerin Avrupa Birliğine ithal edilmesine izin
vermiştir. Yani almayacağınız ABD öncülüğünde küreselleşen bir
dünyada para kazanmanın, yani ticaretin önünde sınır kalmamıştır(!)
Peki, durum gerçekten böyle midir?
Bunu daha iyi anlamak için gelin ben size Yunanlıların demokrasiye
nasıl ve hangi sebeplerden dolayı eriştiklerini kısaca anlatayım ki
konumuza dönebilelim. Eski yunanda, Yunanlılar küçük küçük beylikler
demeyelim de şehirlerde organize oluyorlarmış. Bu şehirlerin en
güçlülerinden biri de Atina. Ve özellikle Atinalıların gözü Anadolu
topraklarındaymış. Sorun o toprakların o zamanlar Pers hanedanının
egemenliği altında olmasıymış. Atinalıların Persler ile çatışması
güç dengesi açısından oldukça zormuş. Atinalılar düşünmüş taşınmış
ne yapabiliriz diye, ara ara çatışmaya giren Yunanlılar halkın her
kademesinden insanlarmış ancak bugün bile geçerliliğini koruyan bir
sınıflandırma o zamanlar bile hâkimmiş. Alt, orta ve üst sınıf, yani
fakir, orta halli ve zengin insanlar. Toplumun en büyük kısmını,
bugün olduğu gibi fakirler oluşturuyormuş. İyide savaşa gidecek
insanların çoğunluğu fakir ise onları nasıl savaşa motive (dürtü)
edersin?
Para vererek, kaynağı nereden
bulacaksın? Zenginden isteme? Zengin parasını o günde bugünde fakire
vermekten hoşlanmaz!
Çareyi fakiri alınacak kararlarda söz sahibi yapmakta bulmuşlar.
Anında paraya gerek yok, gerekirse demagoglar (lafebesi, lafazan)
sayesinde halk yine istenildiği şekilde yönlendirebilir.
Biz yine
kaldığımız yerden devam edelim…
Evet,
durum gerçekten böyle değildir çünkü insan dediğin, bazen bile olsa,
haksızlığa karşı durma, haksızlığa – adaletsizliğe başkaldırma
özelliğine sahiptir. Bu yüzden birçok şeye kılıf hazırlamak
kaçınılmazdır. Bu kılıfların etkililerini gösterebilmesi için ise
bazı koşulları yaratmak gerek. Bunların başında insanı kimliğinden,
tüm tanıdığı bildiği değerler manzumesinden soyutlamaktır gelir ki,
insan istenilen kalıba sığsın, istenilen sonuçlara en verimli
şekilde ulaşılsın. Bu çalışmanın iki ayağı vardır. Kendi toplumsal
iç dinamiklerine ve hedef alınan topluma karşı. Kendi iç
dinamiklerini, toplumu hazırlamanın en kolay yolu gerçek veya farazi
bir düşman yaratmaktan geçer. Yani bir tehdit unsuru oluşturulur. Bu
“tehdit” toplumu bir arada tutarken gelebilecek iç ve dış tepkilere
karşı hazırlar. Hedef alınan toplumdaki çalışmalar daha
meşakkatlidir ve zaman ister. Hedef alınan toplumu hazırlamanın yolu
ise çelişki yaratarak kendini, gelmişini ve geleceğini
sorgulamasından geçer. Kendini sorgulayan ister insan, ister toplum
olsun geçicide olsa bir “kimlik” bunalımına girer. Toplum
mühendislerinin beklediği andır bu an!
Gerekli müdahalelerle, bu suni bunalım artırılır. Ve öncelikli hedef
toplumu bir arada tutmaya yarayan değerlerdir. Dil, din, kültür veya
salt milli bilinç gibi! Bu değerler manzumesi toplum tarafından
ciddi şekilde sorgulanmaya başlamasıyla “sınırsız, deli para
kazanmanın” önü açılmaya başlar. Artık ne insan nede toplum perde
arkasında dönen dolapları, gerçekleri sorgulayacak, nede görecek
durumdadır. Çünkü insan ve toplum kendisiyle ilgilidir ve başka
şeylere vakit ayıracak veya ilgilenecek durumda değildir. Konuyu
toparlayacak olursak, idrak edebileceğiniz gibi aslında demokrasi,
ta başından beri büyük kitleleri, köpeğin önüne atılan kemik misali
bir oyalama ile yönetme sistemidir. Çünkü karar alıcılar dünde,
bugünde toplumsal inancın aksine azınlıkta kalan zümrelerdir. Büyük
kitleler daha öncede ifade ettiğim gibi demagoglar sayesinde
istenildiği, gerektiği şekilde yönlendirilebilir5.
Gelelim demokrasilerde ekonomik sisteme. Adı ne olursa olsun ister
parlamenter, ister başkanlık, ister parlamenter monarşi, ister
sosyal demokrasi, ister doğrudan demokrasi veya temsili demokrasi.
Bir şekilde kenarından köşesinden veya ortasında, arz – talep ile
“kapitalist” sistemin “selam” veriyor. Mesele tüm bu saydığım
sistemlerde devletin, piyasayı denetim ve yönlendirme görevini ne
denli hayata geçirerek ciddiye aldığı ile ilgilidir. Misal liberal
ekonomilerde ilke, devletin mümkün olduğu kadar piyasalara müdahale
etmemesi ve bireysel girişimciye özgür girişimcilik hakkı
tanımasıyla ilgilidir. İşte tam bu arz – talep, özgür girişimcilik
ve devletin denetim görevini ciddiye almaması durumunda6
vahşi kapitalizm değdiğimiz insan işgücü sömürüsüne kapılar ardına
kadar açılıyor. Konuyu buraya kadar getirdiğimiz için müsaadenizle
bir parantez açıp vahşi kapitalizm çarkının işleyiş ve çarkın
dişlilerine bakalım. Bu çarkın işleyebilmesi için odağında rüşvet
verenin ve alanın olması lazım. Rüşvet veren konumunda olan
girişimci7 (cingöz) ve ilgili girişimin denetiminden
sorumlu olan devlet görevlisi. Bu ikilinin yansıra bu ilişkiden
nemalananlarda olabiliyor. İşte bu rüşvet yumağı Soma Madden Faciası
gibi olaylara sebebiyet verebiliyor. Cingözlerin kolu devlet
bürokrasisinde ne kadar yukarıya uzanabiliyorsa, cingözler o denli
pervasız ve insan hayatına, emeğine saygısız olabiliyor. Buna birde
Türkiye Cumhuriyetindeki gibi siyasete “doğrudan veya dolaylı”
yolardan bağlı hukukta eklenince gerisini izah etmeme gerek bile
kalmıyor8. Bazı özel durumlarda ki, bunun dünya çapında
az örneği vardır, mesela Şilili Augusto Pinochet veya en son
örneklerinden >>> Türkiyeli <<< Recep Tayyip Erdoğan. Burada
“paranın muslukları” yukarıdan aşağıya doğru açılır. Yapılan
yolsuzluklar, hırsızlıklar, her türlü ahlak dişi davranışlarla
kazanılan büyük paralar genelde, aşağıdan yukarıya doğru verilen
veya alınan >>> “komisyonlar” <<< ile kazanılır. Vurgunun hacmi ne
kadar büyük olursa alınan komisyon o oranda artar. Unutulmamalıdır
ki, iyi bir pazarlamacının en büyük özelliği, şahısları bir araya
getirerek komisyonunu aldıktan sonra kenara çekilmesidir. Böylelikle
ellerini kirletmez; çünkü o, sadece insanlar arası arabuluculuk
yapmıştır. Tabii böyle bir durumun siyasi ahlak açısından kabulü
farklı bir alanda tartışma konusu olabilir. Kapa parantez! Kaybeden…
Her zamanki gibi; üretici ve tüketici olurken arabulucular köşeyi
dönüyor!
Görülebileceği gibi ekonomik sistem mükemmel bir şekilde birbirine
uyumlu, birbirine bağımlı bir şekilde çalışıyor. Bilinçaltında
yaratılan sözde ihtiyaçlar ve sanayi tarafından ürünlere
yerleştirilen kasıtlı “son tüketim” tarihleri sürekli bir gelir
kaynağı teşkil ederken insanın bitmek tükenmek bilmeyen arzuları bu
kaynağın enerjisini oluşturuyor. İyi’de ne zaman kadar?
Dünyanın kapasitesi sınırsız değil ki, ne petrol, ne ham maddeler,
ne su, ne gıda her şeyin bir sınırı var, her şey bir gün gelecek
tükenecek! Ortadoğu’da eskiden petrol en değerli maddeydiyse, artık
ve gelecekte artan önemde su olacaktır. Ortadoğu’yu besleyen su
kaynaklarının önemli bir bölümü Türk topraklarında. Çağdaş
teknolojinin olmazsa olmazı nadir toprak elementlerinin çok büyük
bölümü Çin toprakları üzerinde. Gelecekteki savaşların artan sayıda
“ham madde” savaşları olacağını söylemek için kâhin olmak
gerekmiyor.
Ve
çağımızın aynı zamanda nimeti ve laneti olan…
Mesafe
ve zamanın sayesinde kısaldığı, her şeyin birbirine bağlandığı,
birbirinden bağımlı olduğu ağlar! Önümüzdeki zaman biriminde iş
hayatının vazgeçilmelerinden olacak…
Smart
Factory ve Cyber-Physical Systems’ler!
Sanayi
devrimi 4.0 çağına hoş geldiniz
1. Bu
icatların başında James Watt tarafından –verimliliği– arttırılan
buhar makinesi gelir.
2.
Üretim hatlarının devreye girmesi, elektriğin üretimde enerji
kaynağı olarak kullanılması (doğru hatırlıyorsam ilk defa 1860’da
İspanya’da kullanılmaya başlanmıştır) , telefonun icadı gibi
gelişmeler bu evrenin belirleyici ögelerindendir
3.
Dikkatinizi çekerim bu yöntemi “toplumsal bir devrim” amaçlayan tüm
taraflar kullanmaktadır.
4.
Bu Yüzyılın bence en dikkat çekici icatları arasında transistor
gelir. Transistorlar sayesinde teknoloji gittikçe küçülmeye ve
verimliliği artmaya başlamıştır.
5.
Bakınız günümüz Türkiye’sine
6.
Bakınız günümüz Türkiye’sine
7. Her
girişimci ticari ve siyasi ahlak yoksunu değildir. Girişimcilik
başka bir şey cingöz girişimciler başka bir şeydir
8.
Siyaset, ticaret ve hukuk üçgeni Türkiye gibi ülkelerde iktidar,
yani yasama çoğunluğunu elinde bulunduranların Ahlaksızlıkları ile
birleşince “yandı gülüm, keten helva”

PDF
***
15.04.2015
Soru
Annesini telefon ile uykudan kaldıran... Ve...
"Anne, ağabeyim bana hep aptal diyor, ben aptal mıyım?" diye
sorana... Ne demeli bilmem ki?
Ben bu soruyu...
Dünya alem okusun diye bu köşeden yanıtlamak istiyorum...
Hatta, yanıtlamak zorundayım!
Sevgili kardeşim...
Dünyaya geç gelmene rağmen hep başıma dert oldun... Sen evden
bir çıktın... Eve iki diye geri döndün... Çocukların 365
günün ortalama 300 günü bizde... Başımın üstünde yerleri
var... Ancak "dert" birken iki oldu!
Ve sen...
Oldum olası inekçiydin... Ama inekçi olmak ille akıllı olmak
anlamına gelmez... Daha çok senin dayanma gücünü ve gayretini
gösterir... Saftın, hala safsın... Saf olmak, arı olmak,
insanlık vasıfları arasında en güzellerinden biridir... Ancak
saf, saflığından dolayı karşısındakini kendi gibi bilir...
Hayatın gerçekleri ise çok farklıdır... Tecrübe ise esastır!
50 senelik hayat mücadelemde... Aklına gelebilecek her
türlü pisliği gördüm... Acı sefaleti de... Şuursuz
zenginliği de!
Ben sana aptal diyorsam... Bir takım
olaylar karşısında ve burasını vurgulayarak yazıyorum...
Bazen... Edindiğim tecrübelerin bedelini ağır ödediğim
içindir... Bu yüzden Allahtan niyazım... Allah... Ne
seni, ne aileni kötüyle karşılaştırmasın... Sen hep benim
"aptal" kardeşim kal(!)
***
16.04.2015
Buna da şükür
Kaç gündür manşetlerden düşmüyor... AK Saray, hırsız ve
ailesi için yeni yapılan konut... Yok hamam, hela altın
kaplamaymış miş ... Ya heriflerin aklına som altının içine
sıçma... Som altından yapılma küvetler içeresinde banyo
yapmak gelseydi halimiz nice olurdu?
*
Cicim ayları bitince
-Ne olmuş, ne
olmuş? -Ananın bilmem nesi olmuş(!) -Ölmüş anamı
karıştırma, söyle ne olmuş - ne olmuş? -Oturan öküz, her
lafın peşinden koşacağına kalk bir işe yara (...) ...
-Manda boku, işe yaramaz herif - otur yerine!
Beşeri
ilişkilerde... Bu ve benzeri diyalogları... Bir süre
sonra... Büyük bir arzu ve aşk ile başlayan ilişkilerde bile
duymanız mümkündür!
Hatta öyle ki... Canım, cicim
aylarından sonra gelen sıçım ayları... 50 senelik bir
beraberlikten sonra bile başlayabiliyor... Ancak 50 sene
sonra gelen sıçım ayları insana daha ağır koyarmış(!)...
Bu anlattıklarım gerçek hayattan ve tecrübelerle sabittir.
Son olarak, kısadan hisse: En iyisi mümkün olan en kısa
sürede sıçım aylarına geçerek, acısıyla - tatlısıyla, gündelik
hayatı birlikte yaşamak
*
Ulan arkadaş bu kadın milletinden vallahi billahi
korkmak lazım
Sıçan, örümcek vesaire
gördüklerinde avazları çıktığı kadar bağıranlar... Konu
güzellik olunca birden bire Arslan kesiliyorlar... Uzakdoğulu
kadınlarda son moda olan bir güzellik yöntemini geçenlerde
televizyonda izleyince midem döndü... Hanımefendiler koltuğa
yatıyor, saatlerce yüzlerinde salyangoz gezdiriyorlar...
Salyangoz yada namı diğer sümüklüböcek sözde ciltlerini
güzelleştiriyormuş.
Seansı sadece 180 $
Ne desem
acaba... Allah akıl fikir versin!
*
Hayatın içinden
1960'lar... İkinci
dünya savaşının tüm dehşetini yaşamış... Yıllarca Nazi rejimi
için Fransa'da tercümanlık yapmış... Nazilerin insana, yaşama
hakkına - bakış açılarını her açıdan görmüş... Ama özellikle
Nazilerin kadına davranışlarına bizzat şahit olmuş birisi!
İtalya'nın Milano kentinde bir kilisenin önünde...
Nazi
subayları ertesi gün için hazır olmasını, sabah erken yola
çıkacaklarını söylerler. Ertesi sabah saat 6 sularında
karargâhın önünde beklemeye başlar, birkaç kilometre ötede
Fransız belediyesinde, belediye başkanı ve yerleşmenin ileri
gelenleriyle bir toplantıya gireceklerdir. Hava kapalı, yağmur
yağdı yağacak. Subaylar saat yediye doğru kapıda belirirler,
şoför arabayı kapının önünde hazır ederek subayların merdivenden
inmesini beklemeden arka kapıyı açar. Subaylar arabanın yanında
belirdiklerinde sağlam bir topuk selamı çakar. İki subay arka
koltuğa yerleşir, yanlarında iki kişinin daha sığabileceği kadar
yer vardır. Şoför yanındaki koltuk boştur. Kadın, subaylardan
biriyle göz göze geldiğinde "ben ne olacağım" gibi bir hareket
yapar. Subay: "Uzak değil, arabanın yanında yürü" der(!)
Araba kadının yetişebileceği bir hızla yola koyulur. Bu arada
yağmur yağmaya başlar.
Yılardan 1950'ler, yer Almanya...
Evli bir kadının, erkeğin izni olmadan çalışması yasaktır. Evin
reisi erkektir ve bu uygulama ancak yıllar sonra
kaldırılacaktır.
Kadın merakını yenemeyerek kilisenin
içeresine girer... Kilisenin camları, freskolar
cezbedicidir... Dona kalır, nereye bakacağını şaşırmış bir
halde etrafında gördüklerini adeta hafızasına kazımaya çalışır.
Kilise büyüktür ve o, bir şapelden diğerine gezmeye başlar.
Birden bir el çıplak omuzlarına dokunur. Orta yaşlı bir adam
kadına İtalyanca söylenmektedir. Kadının İtalyancası yetersizdir
ama adamın kendisine söylendiği her halinden belidir. Birden
30'lu yaşlarda genç ve yakışıklı bir adam sahneye çıkar.
Sırtındaki ceketi çıkararak kadının omuzlarına dikkatlice koyar.
Söylenen adamın yüzünde bir gülümseme belirir ve sesiz sedasız
yanlarından ayrılır.
Centilmence davranışı ile adeta
şövalye ruhlu bu adam kimdir?
Olaylar o kadar çabuk
gelişmiştir ki kadın ancak kendisine teşekkür etme fırsatı
bulur. Ve kaderin cilvesine bakın ki... Adam tüm ailesini
Nazi kapında yitirmiş bir Yahudi çıkar. Ailesi onu çok geç
olmadan Amerika'ya yollamış canını öyle kurtarmıştır. Ve o,
şimdi bir Alman kadınını öfkeli ve bağnaz bir İtalya'nın elinden
alarak insanlığını göstermiştir.
Bu anlattıklarım
gerçektir. Ve tüm anlayanlara atfedilmiştir.
***
20.04.2015
Kuşku
Neden 24 Nisan'da... Başka bir gün değil? Neden 5
Mayıs, 18 Haziran veya başka herhangi bir gün değil de 24 Nisan?
23 Nisan 1923'e herhangi bir şekilde atıfta mı bulunmak...
Türkiye Cumhuriyetinin ilanı ve hemen ertesine gelen "sözde
büyük felaket" arasında bir bağ kurmayı mı amaçlıyorsunuz?
Sizler... Saygıdeğer Beyefendiler, cici hanımlar...
Sizler ne kadar baskı kurmaya çalışırsanız çalışın... Böyle
önemli bir iddia >>> hiç bir neden veya gerekçeden dolayı
kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde ispatlanmadıktan sonra <<<
bir iddia olmaktan öteye geçemez. Ve ispatlanamayan bir iddianın
hukuki hiç bir değeri yoktur! İşte bu yüzden yukarıda sözde
büyük felaket kelimelerini tırnak içeresine almış bulunuyorum.
Şu anda iktidarda olan sözde hükümet yıllar öncesi,
seçim "kazanmış olsa" bile değişik nedenlerden doyalı günümüzde
meşruiyetini yitirmiş durumdadır. Bu yüzden oluşturduğunuz baskı
neticesinde bu "hükümetten" bu konuda taviz almış olsanız bile,
resmi ve tüm Türk milletini temsil eden bir hükümet kurularak bu
konuda - çok taraflı ve uluslararası usul ve hukuka uygun-
bilimsel araştırmalar yapılmadıktan sonra tarafımızdan hiç bir
hukuki mesuliyet kabul edilmemektedir ve kesinlikle
edilmeyecektir. Bu bilimsel çalışmanın neticesi lehte veya
aleyhte olsun Yüce Türk Milleti tarihi sorumluluklarından,
mesuliyetlerinden kaçınacak bir millet asla olmamıştır, bundan
sonra da olmayacaktır:
Not: Değişik millet hükümetleri
tarafından bugünün "soykırım" olarak tanınması hukuki bir zemin
yaratma çabalarından başkası değildir. Ancak yine de "ufak" bir
ayrıntı var ve bilindiği üzere şeytan ayrıntıda yatmaktadır.
İspat!!! İspatlayamadıktan sonra iddia ötesine geçemez!
***
21.04.2015
Üç kuruş
Yıllarca üç kuruşluk adamlara devlet teslim edersen olacağı
bu... Sorun.. Üç kuruşluk adamların yerine talip olanların
beş kuruşluk adam olmaları... Yok mu memlekete altın lira
değerinde adam?
*
Operasyonla gelen, operasyonla gider
Sizi bilmem ama ben Kemal Kılçdaroğlu'nun nasıl "meşhur"
edilerek CHP başkanlık koltuğuna oturtulduğunu hala unutmadım.
Birlikte hatırlayalım, İki bölümlü operasyonun ilk ayağı Dengir
Mir Mehmet Fırat'ın "belge ve bilgilere" dayanan "temizleme"
olayıydı. Sonradan patlak veren Deniz Baykal'ın uygunsuz
görüntüleri ve istifası bu cibilliyetsize CHP'nin kapı ve
pencerelerini ardına kadar açtı. Netice Y-CHP diye ne olduğu
belirsiz bir parti(!)
***
22.04.2015
Mesele
soykırım değil, mesele 21. Yüzyıl eşiğinde (…)
Bazı “güvendiğim” kaynakları okuyunca… Biraz düşünülerek,
bazı birbirleriyle alakasız gibi görünen konuları ama özellikle
kimi ülkelerin “milli mesele” haline getirdikleri, “Ermeni
soykırım” iddiası çerçevesinde uzun ve kısa süreli olmak üzere
menfaatlerini belirli ve birbirleriyle bir ilintiye sokunca…
Bende öyle bir izlenim oluşuyor ki… Sanki mesele sözde “büyük
felaket” diye adlandırılan sözde “Ermeni Soykırımı” değil de 21.
Yüzyıl eşiğinde bu topraklara düzenlenecek bilmem kaçıncı haçlı
seferiymiş gibi geliyor(!)
Bilindiği üzere haçlı
seferinin itici gücü Vatikan’dı… Papa, meselenin özünde
genelde para yatmasına karşın, toplumu harekete geçirmek için
dini duyguları suiistimal ederek insanları galeyana getiriyordu.
Dün işe yarayan bu yöntem bugün içinde etkisinden hiç bir şey
kaybetmiş değildir. Yazılı ve görsel basında yer alan haberlerde
Ermeni kökenli vatandaşlarımızın Hristiyan kimlikleri öne
çıkarılarak, genelde dünya ama özelde Avrupa toplumu muhtemel
gelişmelere hazırlanmaya çalışılmaktadır. Atatürk
milliyetçisiyim diyen insanların görevi ise bu çirkin ve
menfaatperest oyunu bozmaktır. Tarihi gerçekleri saptırarak
farazi iddialarla konuyu gündemde tutmanın amacı, meselenin
zaman aşımına uğramamasıdır(!)
Türkiye Cumhuriyetinin
konuyu uluslararası bilim heyetine taşıma gayretleri ve karşı
tarafın bunu ısrarla ret etmesi bu aşamada çok önemlidir.
Özellikle Almanya’da “bir – iki gündür” yaşanan bu konuyu tanıma
eğilimi de çok önemlidir çünkü unutulmamalıdır ki Osmanlı
İmparatorluğu ve Almanya o dönemde müttefikti. Talat Paşanın
günahını, Osmanlı İmparatorluğunun gafletini bugünlerde
sırtımıza yüklenmeye çalışılması en hafif tabiriyle hakkaniyetli
değildir!!!
Ama gerçekten acı olan... Kürt kökenli
vatandaşlarımızı temsil ettiğini iddia eden bazı "ileri"
gelenlerin kalkıp Ermeni katliamından dolayı, ataları namına,
mağdur torunlarından özür dilemeleridir. Haliyle bir devletin
öncelikli görevleri arasında din, dil, ırk gözetmeksizin TÜM
vatandaşlarının mal ve can güvenliğini sağlamaktır. Ancak bu,
günümüz teknolojisine rağmen bugün bile tam anlamıyla
gerçekleştirilememektedir. Kaldı ki böyle bir ütopyanın birinci
dünya harbi esnasında gerçekleştirilebilmesi mümkün olamazdı.
Zamanında Ermeni vatandaşlarımızın bir kısmının Rus ve
muhtemelen Fransız telkinlerine kanarak kendi komşusunu
katletmesi, Türk ordularını çete savaşlarıyla Rus ordusu önünde
zayıf düşürülmesini sağlamak vatana - kendi milletine ihanet
değildir de nedir? Unutulmamalıdır ki günümüzde bile böyle
ihanetlerin cezası ölümdür. İddialarda yer alan ölüm vakası
sayıları ise hangi "bilimsel" verilere dayandırıldığı kaynak
gösterilmediği için fazlasıyla kuşkuludur.
Yukarıda
yazdıklarımdan böylesine üzücü olayları inkar ettiğim izlenimi
çıkarılamaz. Kuşkusuz iki tarafı da üzen ve hala unutulmayan,
unutturulmayan olayların vuku bulmuş olması olasıdır. Ve yaşanan
her ölüm, gereksiz ve bir ölüm fazlasıdır.
*
Cephe
Cephede kazanıp masada kaybeden
biz... Son on üç senedir cephe mücadelesi vermeden...
Teslimiyet bayrağını çekenler kimler?
*
Türkiye'de öyle insanlar var ki
Türkiye'de öyle insanlar var ki... Oy için... Kendi
anasını, karısını veya kızını... Alemin herifinin altına
yatırmaktan çekinmez... Onlar için... Oy için her türlü
yol ve yöntem mubahtır... Maalesef acı gerçek bu... Cok
yazık sana Türkiye'm, çok yazık!
*
Ermeni kızı Karin
Gençlik tabii...
Kan fokur fokur... Cepte para, altında araba... Umurunda
mı dünya? Gelsin kızlar, gitsin karılar!
Hayır...
Ben ırkçı değilim... Tam aksine Anadolu medeniyetine, Anadolu
insanlığına, Anadolu kardeşliğine inanlardanım. Benim için
karşımdakinin dilinin, dininin, ırkının hiç bir önemi yoktur.
Beni ilgilendiren; insan mı ona bakarım. Öyle ki en samimi
dostlarımdan biri Yılmaz adında bir Ermeni'ydi. gırtlak gırtlağa
soykırım meselesini tartışmışlıgımız vardır. Buna rağmen
dosttuk, uzun yıllar oluyor birbirimizi gözden kaçıralı,
dostluğumuz ise en azından benim açımdan baki!
Tıpkı...
Karin'e karşı his ettiklerim gibi... Neredeyse otuz yıl
oluyor... Masumane flörtün dışında bir şey geçmedi
aramızda... Ama Karin... Hem hafızama, hem kalbime
kazıldı!
***
23.04.2014
Soykırım
iddialarına... Kutlu doğum haftası soytarılıklarına...
Kısacası... Tüm engelleme ve saptırma çabalarına karşın...
23 Nisan... Türkiye Cumhuriyeti... Ve Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'ü unutturamayacaksınız!
Sizlerin yetiştirdiği...
Sizlerin etkisi ve telkini altında kalan... Kindar ve de çok
"dindar" gençlere rağmen... Bu milletin... Anadolu'nun
evlatları... Ne Peygamber efendimizi... Ne Gazi Paşayı
unutacak... Ve Türkiye Cumhuriyetini... Al bayrağımızı...
Tüm kültürel değerlerimizi... Gelecek nesillere olması
gerektiği gibi aktaracaktır!
Atatürk ve arkadaşlarının
torunları... Kin ve nefretten uzak... Atatürk ilke ve
inkılaplarına bağlı... İnsanca ve kardeşçe birlikte
yaşamanın... Hak ve hukukun yolunu mutlaka bulacaktır!
O günler gelene kadar ise... Ne iç nede diş baskılara
boyun eğmeden... Doğru bildiği... Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'ün göstermiş olduğu yoldan... Bir milim dahi
sapmayacaktır... Bu böyle biline... Bu böyle tarihe
yazıla!
*
Ananızın bilmem nesi
İnsanı pis pis
konuşturuyorlar... Her sene aynı tiyatro... ABD başkanı,
o - bu soykırım diyecek mi, demeyecek mi... Ne lan bu?
Tarihi gerçekler... Birilerinin iki dudakları arasından
çıkacak sözlere mi bağlı? Türk milleti... Türkiye
Cumhuriyeti Devleti bu kadar mi aciz?
Desen ne olur,
demesen ne olur? Gerçekler neyse o... Yürüüü inek arabası,
ense tıraşını görelim!!!
*
İşte Anadolu
İster Türk, ister Kürt, ister
Ermeni, ister Laz, ister Çerkez, ister ne olursan ol...
Ama önce dinle...
Gözlerini kapa ve bu ezgilere kulak
ver......
Eğer yüreğinde bin bir türlü
dalgalanma, hüzün, yas ve de mutluluk...
Gözlerinde yaş his etmezsen...
Ya sen bu toprakların evladı
değilsin...
Yada bu toprakların evladı olmana
rağmen duygu yoksunu bir zavallısın(!)
*
O, en kolay yöntemi seçti
Kalp kırmak
kolaydır... Kırıp dökmek her zaman kolaydır... Yoktan var
etmek... Kırılanı tekrar onarmak... Hele kırılan gönüllü
tamir etmek... Zordur be dostum... Tamir ettiğini sanırsın
ama... İzi mutlaka bir şekilde kalır!
Sevgi...
Bağların en güçlüsüdür... O, en kolay yöntemi seçti...
Ayırdı, böldü - bölüştürdü... Kırıp döktü... Kan aktı
kan... Buna rağmen ata yadigârı söz der ki... Zaman her
şeyin ilacıdır... Af etmek büyüklüktür... Anadolu
terbiyesi bunu gerektir... Sevgi... Bağların en
güçlüsüdür!
***
24.04.2015
Vay Allahsız,
Peygamberiz tepsi vay. Sen bana direnirsin ha?!
Malum uykuyla aram yok... Tavuklarla yatar, horozlardan >>>
önce <<< kalkarım... Öğrencilik yıllarımdan kalma alışkanlık
işte... Yıllar sonra fabrika ayarlarıma döndüm!
Aradaki fark, ihtiyarlık... Tabi kazadan kalma sağlık
sorunları da ihtiyarlıkla birlikte arttı... Eskiden gecenin
sessizliğinde ders çalışırdım... Ancak artık gözler görmüyor,
hafıza ise can çekişiyor... Işın yoksa okuduğunu tekrar
tekrar oku... Jeton geç düşüyor ne yaparsın?
Anlayacağınız can sıkıntısı... Hanım bugünlerde kadınlıktan
istifa ettiği için yemek işi bana kaldı... Dün akşam orospu
karı lahmacunu* yaptım.. Afiyetle yedik... Hanıma,
bulaşıkları bırak ben hal ederim dedim... Gece yarısı
kalktım... Kendime güzel bir kahve, bulaşıkları bulaşık
makinesine... Tepsi kaldı ortada(!)
Uleen ben senin
tepsi gibi... Ama ne yaparsın söz verdik... Arkadaş...
Annem sağ olsun kız kardeşim gelene kadar... 12 sene beni
kız gibi yetiştirdi... Evde her türlü işi yapabiliyorum...
Dikiş dahil, nefret ettiğim ütü!
Tepsideki lekeler
inanılmaz bir dirayet ile bana ve tele, süngere direniyor...
Tepem attı mı önümde kimse durmasın... Ya ben öleceğim ya
o... O kadar yani... Bu artık benim ve tepsi arasında bir
mesele oldu... Ya ben öleceğim ya tepsi...
Anlayacağınız... İzzet-i nefs meselesi!
Baktım olacak
gibi değil... Ölecek olan benim... Eğildim... Açtım
lavoba altındaki dolabı... İlk elime geçen fırın temizlemede
kullanılan sprey... Hah dedim yanıkları temizleme...
Muhtemelen yüzümde geniş bir gülümseme... Koyarsın tepsiyi
lavobanın ortasına... Sıkarsın spreyi Allah ne verdiyse...
İçimden bitti bu iş dedim... Sen kaybettin oğlum, Önder
kazandı... :)
Tepsiyi kenara koydum... İlaç önce
bir kire işlesin dedim... Lavabo ilaçtan bembeyaz... Sorun
yok... Su ve bez hal eder... Birde ne göreyim...
Gözlerime inanamadım... Hanımlar dikkat(!) Tip dahil,
teknolojide birçok "icat" tesadüf eseridir... Lavabo...
Sanki çarşıdan yeni alınmış... Pırıl, pırıl, ışıl - ışıl!
Bilmeyenlere duyurulur... Ben mesela bilmiyordum. :)
*Tarifini bir ara veririm.
*
Cehaletimden ötürü özür diler,
ithamımdan dolayı utanç duyduğumu özellikle belirtmek isterim
Hrant Dink...
Hiç şüphesiz bu toprakların öz
evlatlarından biri...
Kendisine saygım sonsuz.
...
Kontrol etmedim...
Ama rahmetlinin sözlerinden şüphe
duyacak durumda da değilim!
http://www.cnnturk.com/…/t…/hrant-dinkin-kaleminden-24-nisan
*
Türkiye'nin eli çok fazla zayıfladı
Dün
akşam Alman Cumhurbaşkanı... Bugün Alman parlamentosu...
Genel hatlarıyla 1915 olaylarını "soykırım" olarak niteledi!
Dikkat çeken... Tüm partilerin bu konuda "tam" bir uzlaşı
içeresinde hareket etmesidir... Hükümet "soykırım" ifadesini
yumuşatmaya çalışsa da... Böylelikle Türkiye'nin eli
fazlasıyla zayıflamış durumdadır... Ama Türkiye için...
Bu ithamdan, bu zan altında bırakılmaktan... Kurtulmanın
yolları tamamen kapanmamıştır... Yeter ki akıllı politikalar
üretebilsin!
Gerçekten üzücü olan... Cem Özdemir gibi
soysuzların... Böyle has has konularda havlayabilmesidir!
***
25.04.2015
Çakır Emine
Rahmetli babaannemin lakabı... Üzülerek ifade
etmeliyim ki... Hala bazı meseleler söz konusu olunca...
Millet olarak kafamızı, deve kuşu misali, kuma gömebiliyoruz...
Tehlikenin var olduğu bilincinde ama biz tehlikeyi görmediğimiz
taktirde, tehlikenin de bizi görmeyeceğini sanarak(!)
Bu... Hayatın gerçeklerine... Meselenin tabiatına ters bir
durumdur... Gerçekçi olarak... Sorunlara gerçekçi çözümler
üretmediğimiz sürece kaybetmeye mahkumuz!
Kendinize neden
babaannemin lakabını başlık olarak seçtiğimi sorabilirsiniz...
Çünkü Çakır Emine'nin hayatı... Bizim hayatımız... Belki
bir gün, aynı başlık altında kaleme alırım... Ancak lakabı
başlık olarak seçmemin nedeni başka... Dedem...
Gümülcineli... Öz be öz Türk... Konuyu ayrıntılarıyla
yazmayacağım... Birinci dünya savaşının kargaşalı günleri...
Dedem ve babaannem evlenirler... Babaannem, babama hamile
kalır... Dedem Yunan tebalı olduğu gerekçesiyle Yunanistan'a
geri sürülür... Yıllarca Türkiye'ye geri dönemez... Ne
resmen, ne kaçak... Çakır Emine rahmetli halam ve babamla
ortada kalır(!)
Demem o ki... Geçmişte de, günümüzde
de o kadar çok siyasi hata yapılıyor... Bir konu etraflıca ve
>>> sonuna <<< kadar düşünülmeden o kadar çok kararlar alınıyor
ki... Ceremesinde, çilesinde suçsuz, günahsız insanlar
çekiyor!
***
26.04.2015
Bu ne kin, bu
ne nefret?
Türkiye'de akrabalarım teyze oğlu
için kindar derler... Aman Allah'ım, söyle kindarmış - böyle
inatçıymış... Eh insan beterin beterini görmeyince, göz
önündekini bir şey sanır!
Beni izinden izine tanıyor,
biliyorlar... Sert mizacımdan dolayı zaten adım çıktı da,
birde benim bu taraflarımı tanımaya başlasalar sanırım teyze
oğlu solda sıfır kalır. Bunları neden mi yazıyorum? Çünkü
unutamıyorum... Bana yapılan iyiliğinde, kötülüğü de asla
unutmam... Kendinde en nefret ettiğin tarafın ne diye
sorsalar... Tam da bu tarafım derim!
Yazdıklarımdan ve
daha yazacaklarımdan hiç bir zaman kendimi soyutlamadım
Siz(ler)e karşı bir eleştiride bulunuyorsam eğer... Bu aynı
zamanda benim içinde gereçlidir!
Çuvaldızı kendine,
iğneyi başkasına batır diye boşuna söylememiş atalarımız...
Önce kendi kapının önünü temizleyeceksin ki... Sokağın
kirinden dolayı komşuna kızabilesin!
Ne zamandır sizleri
izliyor, yazdıklarınızı anlamaya çalışıyorum... Kendimce,
amatörce analizler yapıyorum... Tabii salt Facebook'ta değil,
daha benzeri ve daha da önemlisi herkesin giremediği Dark Net
sayfalarında. Evet, Dark Net bir tane değildir, değişik Dark
Net'ler vardır, bilişim, radikal görüşlerin sarf edildiği
siyaset, pornografi, yasa dişi ticaret sayfaları vesaire
vesaire... Hepsinin ortak yanı... İnsanların hoşgörüden,
anlayıştan, empati duyabilmekten gittikçe uzaklaşması... Ne
oluyoruz arkadaşlar? Dostlar, ne oluyor bize? Atatürk
milliyetçisine... Anadolu kültürüne hiç yakışan tutumlar
mıdır bunlar? Bu ne kin, bu ne nefret?
Yok
Ermenilerden nefret ediyormuş... Yok Kürtler şöyleymiş,
böyleymiş... Yok dinciler, yok laikler, yok şu, yok bu!
Allah bile kulunu af ederken... Sen... Kim oluyorsun?
Ortak bir gelecek için... Gördüğünü, görmemek...
Duyduğunu, duymamak... Bazen ise geçmişi görmemezlikten
gelerek... Nokta koyabilmek lazım!
*
1915 olayları, hukuki açıdan neden Soykırım olarak
nitelenmez
Başlı başına uzunca bir makalenin
konusudur... Ancak meselenin bam teli "herkes tarafından
anlaşılabilecek kadar basittir"... Bu konuda uzun uzadıysa
ahkam kesecek değilim... En önemli noktasına değinerek...
Dost ve arkadaşların eline "önemli" bir gerekçe... Ve savunma
aracı vermek istiyorum!
Kim kimi... Neden... Hangi
şartlar altında öldürdü, katletti bu yazının esasını teşkil
etmemektedir!
Azınlıklar ve soykırım ifadesinin
tarihçesi oldukça gerilere gider... Evet, insanoğlu var
olduğundan beri... İnsan denen varlık birbirini öldürmüştür,
öldürmektedir... Savaş geçmişte de, günümüzde de, gelecekte
de olacaktır... Ve maalesef suçsuz günahsız başta kadın ve
çocuklar olmak üzere... İnsanlar ölecektir!
Hukuken...
Soykırım ifadesinin ardında yatan birilerinin*, başka
birilerini** >>> kasıtlı <<< beli bir plan ve program
çerçevesinde topluca imha etmesi anlamını taşımaktadır. Bu
soykırımın vesile ve nedenleri farklı olabilir. Maddi veya
manevi menfaat, kin, nefret gibi. İddia edildiğinin aksine, en
azından benim bugüne kadar okuduklarımda Osmanlı devletine ve
hukuki mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyetine kasten Ermeni
kökenli vatandaşlarını öldürdüğüne dair bir kanıt
sunulamamıştır. Tabi benim okumamış olamam hiç bir şey ifade
etmez. Ancak Türkiye Cumhuriyetine karşı 1915 olaylarında
yaşanan ölümlerden dolayı bir kasıt kanıtlanamadığı sürece
soykırım ifadesi yersiz ve hukuki hiç bir zemine
dayanmamaktadır.
Daha iyi anlaşılabilmesi için Almanya'yı
örnek vermek istiyorum... Videolar, toplu mezarlar, toplama
kampları, gaz odaları, fotoğraflar, olayı bizzat yaşamış
şahitlerin ifadeleri ve burası Türkiye'yi ilgilendiriyor zamanın
dış temsilcilikler tarafından toplanan ve ülkelerine yollanan,
arşivlenen istihbarı bilgiler. Tüm bunlar yoğun bir şekilde
Almanya'nın önüne konunca Almanların inkar etme şansları
kalmamıştır. Türkiye'nin önüne konan böyle kanıtlar mevcut
mudur?
* Bu genelde devlet gücünü elinde bulunduran ve o
devlet adına hareket eden ** Bu genelde azınlıkta kalan
devlet gücüne nazaran daha zayıf konumda olan veya kendi adına
devlet gücüne sahip olmayan
***
27.04.2015
1915
olaylarında öncelikli olarak kuşkuya yer bırakmayacak şekilde
kanıtlanması gerekenler
Dünkü yazımda
da ifade ettiğim gibi ölümcül vakalarda kasıt hukuken çok
önemlidir. Toplu ölümlere geçmeden önce, daha iyi
anlaşılabilmesi için, bireysel öldürme olaylarına bakalım:
Kriminolojide öncelikle neden aranmaktadır. Filen
gerçekleşen öldürme olaylarında neden en azından fiil kadar önem
taşımaktadır. Örnek olarak tecavüze uğrayacak bir kadının
kendini savunma amacı taşırken, eylemi gerçekleştirmeye çalışanı
öldürmesi olarak gösterebiliriz. Burada gerçekleşen ölüm ve
tecavüz olmasına karşın nefsi müdafaa söz konusudur. Ve eğer bir
ceza verilecekse >>> neden <<< hafifletici sebep olarak
değerlendirilir. Öldüren her zaman öldürme fiilini kasıtla
gerçekleştirmiyor, örnek olarak kendimi gösterebilirim; 1989
yılında yaşanan olayda eşim ve evladımı kaybettim, kasıt var
mıydı, hayır, kendim aylarca komada yattım buna rağmen eşim
üzerinde otopsi yapıldı. Belki ben önceden öldürdüm ve kaza süsü
verdim diye. Ve talihsiz olay kaza olarak kabul edildi. Bunun
yani sıra öldürmeye azim ettirenlerde vardır, bunlar olayı
gerçekleştiren kadar kanun önünde suçludur. Çünkü sebep
olmuşlardır, örnek olarak namus cinayetlerini gösterebiliriz.
Umarım bu konu yeterince anlaşılmıştır. Gelelim Almanya ve
Hitler dönemine, daha Hitler iktidara gelmeden "Mein Kampf"
isimli yapıtında Yahudilere karşı kin ve nefret söylemleriyle
dikkati çekiyordu. Yani ileriki yıllarda bu kin ve nefret
söylemlerinin fiili icraata dönüşeceği belliydi (işte tamda bu
yüzden dünyanın neredeyse her ülkesine halkı kin ve nefret
söylemleri ile galeyana getirmek suçtur. Bu sebepten dolayı
Recep Tayyip Erdoğan diğer suçlarının yanı sıra bu yüzden de
yargılanacaktır).
Gelelim 1915 olaylarına:
-İddia:
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu olayların aydınlanmasında
samimi olmadığı, olayı zaman aşımına uğratmaya ve delileri
karartmaya çalıştığı. - İspatlanması gereken: Bu konunun
aydınlanmasında Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de menfaatine
olduğu, en azından ama toplumsal barış adına bunu gerçekten
istediğini, samimi olduğuna tarafları ikna etmek.
-İddia: 1915'de Ermeni halkına karşı soykırım gerçekleşmiştir.
Neden olarak Ermenilerin mal varlıkları ve Hristiyan dinine
mensup olmaları gösterilmektedir. -İspatlanması gereken:
Varsa böyle bir durum bunların münferit ve Osmanlı Devleti
hükümeti tarafından kasıtlı, bir program ve plan dahilinde
gerçekleştirilmediğidir.
-İddia: Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetleri, Türk milletinin gerçekleri öğrenmesinden çekinmesi
- İspatlanması gereken: Bunun böyle olmadığı, hükümetler
tarafından düzenlenecek değişik etkinliklerle, halkı
bilgilendirmek namına bu savın çürütülmesi.
- İddia:
Hrant Dink cinayetinin günümüze kadar sürüncemede bırakılması
Türk milletinin Ermeni vatandaşlarına karşı hala açıkça
düşmanlığını göstermektedir. - İspatlanması gereken: Tüm
yönleriyle şeffaf bir yargılama ve Türk milletinin ırkçılığa
karşı olduğunu gösteren ve gerekirse yeni veya mevcut kanunların
yeniden düzenlenmesiyle altının çizilmesi.
- İddia: Türk
milletinin gerçekler dile getirildiğinde bunu inkar yoluna
giderek "anlamsız" küskünlükler yaratması. - İspatlanması
gereken: Daha önceleri de defalarca dile getirmeye çalıştığım
gibi önce insan sonra millet olarak gerçeklerle yüzleşmeyi
öğrenmeliyiz. Salt bu konuda değil, birçok yönden bir hayal
aleminde yaşadığımız yadsınamayacak bir gerçek!
-İddia:
Başta Alman, Amerikan, İsveç, Danimarkalı hemşire, diplomat,
doktor, gazeteci, askeriye ve misyonerlerin kaleme aldığı ve
Osmanlı İmparatorluğunun vasiyetini ama özellikle Ermeni
halkının durumunu gösteren raporlar. - İspatlanması gereken:
Osmanlı İmparatorluğunun soykırım kastı taşımadan vaziyete hakim
olmadığını gösteren belge ve bilgilerin açıkça paylaşılması.
Özellikle bu şahit ifadelerinin ve aynı zamanda sübjektif
değerlendirmelere dayanan "kanıtların" çürütülmesi kaçınılmaz ve
zaruridir.
-İddia: Tecrit esnasında Ermeni halkına
trenlerde, çöl geçerken vesaire "refakat" eden devlet
görevlilerinin bunu fırsat bilerek Ermeni halkını soyması,
işkence etmesi, başkaca tehditlere karşı korumaması, aç
bırakması, tifo hastalığına yakalanmalarına rağmen gereken tıbbi
müdahalenin yapılmaması ve hatta kendi elleriyle öldürmesi.
-İspatlanması gereken: Bunun böyle olmadığı, olduysa bile
münferit olaylar olarak görülmesi gerektiği. Planlı, programlı
ve kasıtlı olmadığıdır.
-İddia: Tüm bu olayların
planlanmış olduğu -İspatlanması gereken: Planlamanın
olmadığı, savaş kargaşası, sorumluların basiretsiz -
beceriksizliği ve bürokrasinin iflazı
-İddia: Tüm Anadolu
bir tek mezarlık, başka bir ifadeyle mezbaha görünümünde
ihtiyar, kadın, çocuk ve hatta bebek demeden insanların ölüme
götürülmesi -İspatlanması gereken: Açıkçası böyle bir iddia
karşısında neyi ispatlayabileceğimizi, neyi ispatlamamız
gerektiğini bilmiyorum
-İddia: 20. Yüzyıl başlarında
altı ilde toplam iki milyon Ermeni'nin Anadolu'da yaşadığı.
-İspatlanması gereken: Doğru hatırlıyorsam eğer Osmanlı
İmparatorluğunun arşivleri tarihi İskenderiye kenti
arşivlerinden sonra dünyada kapsamı açısından ikinci geliyor.
Durum böyleyken bu iddiayı çürütmek çok zor olmasa gerek. Netice
itibarıyla Osmanlı kayıtlarına göre ne kadar Ermeni'nin
Anadolu'da yaşadığı ortaya çıkması gerek.
-İddia: Ermeni
toplumunun Hristiyan olmalarından dolayı Osmanlı tarafından
ikinci sınıf vatandaş olarak muamele görmesi, dini inançlarından
dolayı bazı özel hakların tanınmasına karşın daha yüksek
vergilere tabii tutulması, kısmi bir özerklik tanınmasına karşın
Müslümanlar karşısında hukuken ayni haklara sahip olmaması.
-İspatlanması gereken: Tarihi bilgilerim beni yanıltmıyorsa eğer
aksini ispatlamamız mümkün olmayacaktır.
-İddia: 1895'de
yüksek vergilendirmeye ve Müslümanlarla aynı haklara sahip
olmamalarından dolayı yaşanan ve 200000 Ermeni'nin canına mâl
olan Ermeni "isyanı" -İspatlanması gereken: Kendinden menkul
-İddia: 1908'de yaşanan Jön Türk devrimiyle "Türkiye
Türklerindir" ideolojisi çerçevesinde Osmanlı toprakları
üzerinde "safkan" Türk toplumu yaratmak. 1912 yılında yaşanan ve
ağır toprak kayıplarıyla neticelenen olaylardan Osmanlı
Hristiyanlarını sorumlu tutmak. Bu ırkçı yaklaşımın başını
çekenler Enver, Talat ve Cemal Paşalar. -İspatlanması
gereken: Yanılıyor olabilirim tabii, inkâr etmenin kime ve neye
faydası olur?
-İddia: Türk milletinin ezeli hastalığı;
Şovenizm ve maalesef kendini dev aynasında görme, kendini
olduğundan farklı gösterme -İspatlanması gereken: Öyle
inanıyorum ki bu konuda inkar hiç bir işe yaramaz, tam aksine
artık gerçekçi olmanın zamanı geldi de geçiyor bile!
-İddia: Rus ordusunun 1914 kış aylarında Osmanlıya saldırması,
iki orduda Ermenilerin savaşmasına rağmen; Jön Türklerin bunu
fırsat bilerek iki Hristiyan tarafın birleşerek Osmanlıya karşı
durmaları ve o muharebenin bu yüzden kaybedilmesi
-İspatlanması gereken: Bana bazen öyle geliyor ki sanki onlarca
yıl sonra yaşanacak Yahudi soykırımının gerekçeleri (kin,
nefret, kendi beceriksizliğinin sorumluluğunu ak koyun - kara
koyun misali başka kitlelere yüklemek, diğerlerinin çalışkanlık
ve akıl ile elde etikleri maddi manevi başarının kıskanılması)
bu olaya da yansıtılmak isteniyor. Bilmiyorum bu nasıl ve hangi
deliller ile ispatlanabilir.
-İddia: Van meselesi, Türk
ordusunun Van'da direnen Ermeniler ile çatışması ve bu
çatışmanın Rus ordusu Van'ı ele geçirdikten sonra nihayete
ermesi -İspatlanması gereken: Ciddi deliler ile saldırının
nedenlerinin ispatlanması
-İddia: Osmanlı hükümetinin
savaş meydanlarından yüzlerce kilometre uzakta yaşasalar bile
>>> tüm <<< Ermenileri kendi sahneye koydukları senaryolarla
(Ermenilerin Türk köylerine saldırmasını örnek verebiliriz) zan
altında bırakarak topluca tecritte "bahane" üretmeleri. Salt
bunun için Ermenileri ismen anmadan kanuni düzenlemeler ile
casusluk faaliyetinde veya işbirliğinde bulunan yerleşim
yerlerinin İmparatorluğun başka bölgelerine sürülmeleri
-İspatlanması gereken: Bunun böyle olmadığı. Bu savın tamamen
hayal ürünü olduğu
-İddia: 24-25 Nisan'da İstanbul'da
tutuklanan 850 "aydın". Aralarında on Piskopos, 40 doktor,
10 avukat -İspatlanması gereken: tutuklama gerekçeleri
-İddia: Amerikalı büyükelçi Henry Morgenthau (1913-1916)
"...diplomatik nezaketin gereklerini yerine getirdikten sonra
Talat Paşa bana dedi ki; Ermeni meselesinde size bu konuda
görüşlerimizi bildirmek istiyoruz. Ermenilere karşı tavır
almamızın üç nedeni vardır: ---Birincisi, Türkiye sayesinde
zenginleştiler ---İkincisi, kesin olarak Türkler üzerinde bir
hakimiyet kurarak kendi devletlerini kurmaya kararlılar.
---Üçüncüsü, düşmanlarımızı resmen cesaretlendirerek Kafkaslarda
hezimete uğramamıza neden oldular ve yenilgimizin ana
sebeplerinden biri onların takındıkları tavırla izah edilebilir.
Bu yüzden aldığımız kesin karara göre daha bu savaş bitmeden
Ermenileri etkisizleştirmemiz gerekecek -İspatlanması
gereken: Bu cümlelerin gerçekten söylenip söylenmediği
24 Mayıs 1915'de Fransa, Rusya ve İngiltere tarihte ilk defa
Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilere karşı yaşananları İnsanlığa
karşı işlenen suç olarak niteleyeceklerdir.
"...bende
öyle bir izlenim oluştu ki, sanki Talat Paşa Türkiye'nin
kayıtsız şartsız diktatörüdür... Zamanın birçok güçlü devlet
adamıyla röportaj yapmama karşın, Talat Paşa, Berlin ve cehennem
arasında en güçlü, en görkemli kişiliğe sahipti..."
Amerikalı gazeteci Samuel S. McClure 1915-1916
"...Tutuklanan Ermeni erkekleri tahtalar arasına sıkıştırılarak,
ayakları at misali çiviler ile sabitlendikten sonra sakalları,
kaşları, parmaklarındaki tırnakları, dişleri söküldükten sonra
baş aşağı asılıyorlardı.. Birçoğu öldüler ama bazıları tüm bu
işkencelere rağmen hayatta kaldılar ve biz böylelikle bu
yaralanmaları görebildik...." Alma Johansson Muş'ta İsveç
misyon hemşiresi 1901-1916
"...Birçok Müslüman Türk ve
Arap gözyaşlarını saklayamadan, başlarını çaresiz sallayarak,
tüm bunların devlet büyüklerinin emriyle gerçekleştiğine
inanamayarak..." Alman öğretmen Martin Niepage Halep
1913-1917
"...Bir kaç gündür şehirde bir dedikodu
ağızdan ağıza yayılıyordu ama biz, bu söylentiye
inanamıyorduk... Ta ki 28 Haziran 1915'de tüm Ermenilerin şehri
5 gün içeresinde terk etmeler gerektiği resmen duyuruluncaya
kadar...Bu emrin o zamanın şartları altında gerçekten ne demek
olduğunu tasavvur bile edemezsiniz... Düzenlenecek bir toplu
katliam bile bu sürgün emrinin yanında insancıl kalırdı, bir
katliam karşısında her zaman bazılarının bu katliamdan kurtulma
şansları vardır ama bir sürgün toplu ölüm demek..." Leslie
A. Davis Amerikan konsolosu 1914-1917
"... Salt Ermeni
olmak tutuklanmak ve sürgüne yollanmak için yetiyordu, devlete
karşı bir suç işleyip işlemediğine bakılmaksızın..." Oskar
Heizer Amerikan konsolos 1915-1917
"Tüm halkı, Ermeni
soykırımından dolayı suçlayamayacaklarını, halkın "Ermeni
katliamından" habersiz - haberdar olsalar bile bunu
onaylamadıklarını, katliama katlanmak durumunda kaldıklarını,
birçok devlet memurunun İstanbul'dan veya üstlerinden gelen
emirleri yerine getirmek istemedikleri..." Alman sıhhiyeci
subayı Armin T. Wegner 1915-1916
Devamını
okumak için...

***
28.04.2015
Cehennem ateşini
körükleyen elbet bir gün bu ateşin kurbanı olacaktır
*
Türkiye
Ortadoğu bataklığına açılan
kapı... Türkiye, son on üç senedir lanetlilerin hüküm
sürdüğü, hurafelerin, batıl inançların yaşayanlar üzerinde güç
sahibi olduğu ve gölgelerin can alırken büyük servet sahibi
olduğu ülke!
*
Ermeni soykırım iddialarıyla yakından ilgilenmek isteyenler için
güzel bir kaynak
Afyon Kocatepe Üniversitesi Açık Erişim
Sistemi http://acikerisim.aku.edu.tr:8080/xmlui/
Google'de biraz arasanız hemen bulursunuz HOŞGÖRÜDEN YOL
AYRIMINA ERMENİLER 4 cilt yaklaşık 2000 sayfa Yayına
hazirlayan Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Doç. Dr. Şakir BATMAZ
Yrd. Doç. Dr. Gülbadi ALAN
*
Eyyy Tayyip senin şu çılgın projeler ne oldu?
Millet boşuna ağzını bırakıp kıçıyla gülmüyor sana... Bak
haberlerden yeni geçi... Danimarka deniz altından Almanya'ya
karasal bağlantı kurmak için 18 Km'lik tünele onay verdi...
18 Km... "Senin" Avrasya tünelin ne kadardı? 5,4 Km...
Eloğlu yaparken sen hayal kurmaya devam et!
***
29.04.2015
Ben ne
Ermeni'yim, nede Ermenilerin avukatı
Şu dünyada
öyle insanlar var ki... Eşek sudan gelene kadar dövsen...
Tekme tokat girişip, üstüne çıkarak zıp zıp zıplasan... Hatta
oturup lıkır lıkır kanını içsen... Yüreğin... Yine
ferahlamaz, yine ferahlamaz!
Ya arkadaş... Bu nasıl
bir zihniyettir ki boş - boş lakırdılarla... Hiç bir dayanağı
olmayan iddialarla gün geçirsin... Yetmedi birde bu
lakırdılara inanacak bir araba dolusu, affedersiniz, öküz
bulsun?
Ben ne yaptım? Ne yapmaya çalışıyorum?
Ermeni soykırımı oldu - olmadı benim yanıtlayabileceğim bir soru
değil... Bazı fikirlerim var, yok değil ama kanıtlayamadığım
şeyi de ulu orta anlatacak kadarı aklımı peynir ekmekle yemedim.
Öyle karşı tarafın dediklerini bilmeden soykırım olmamıştır,
yoktur demek kolay!
İddialara deliller ile yanıt vermek,
iddiaları çürütmek her babayiğidin harcı değildir! Okumadan,
dinlemeden neyi yanıtlıyorsun sen?
***
30.04.2015
Nasıldı?
Tamam hatırladım... İşçiler kardeş, patron kalleş..
Hadi patron kalleş diyelim... İşçilerin kardeşliği... Hani
hep deriz ya, kardeşiz diye... Nerede bu kardeşlik? Yarın
1 Mayıs... Acaba diyorum... Bizim kardeşliğimiz, düşman
kardeşlik olmasın?
*
Pamir
Küçük Pamir'i hatırlarsınız
muhtemelen... Mahkeme karar almış, anneye - babaya ceza
yok... Allah zaten cezaların en fecisini kesmiş... Bu
karar gösteriyor ki hala vicdan sahibi hakimlerimiz var!
*
Hayat böyle
Yok teyzeciğim, hayat böyle
değil... Hayatın böyle olmadığını gösteren bunca ülke
varken... Sen neden böyle olduğunu kabulleniyorsun?
Misal yaşadığım Almanya... Daha yetmiş yıl önce yerle bir
edilmiş bir ülke... Bugün dünyanın ekonomik devlerinden...
Günahım kadar sevmem Merkel'i... Ama kadın ülkeyi öyle bir
yönetiyor ki... Hayali değil, gerçek ekonomik rekorlar
kırılıyor... Tamam... Orta sınıf diye tabir edilenler
burada da gittikçe eriyor ama... Toplumu derinden etkileyecek
kadar değil... Ya Türkiye?
Çarşıyı - pazarı benden iyi
bilirsin... Mutfaktaki tencereyi nasıl kaynattığını da bir
sen bir Allah bilir... Bak bayramda seyranda bırak
torunlarına, çocuklarına harçlık vermeyi... Kesecek hayvan
bulamıyorsun... Peki, neden biliyor musun?
Oy
verdiğin, ülkeyi iyi yönetsinler diye seçtiğin insanlar...
Bakma aslında bunlara insan bile denmez... Üretmeden
tüketmeyi, kendi el emeği ile yapmadan hazır almayı... Senin
cebini değil kendi ceplerini... Senin çoluk çocuğunu değil
kendi çoluk çocuklarını, ta gelin ve damatlarına kadar
düşündükleri için... Sen cebindeki üç kuruşla, her şeyi
pahalı alıyorsun... Ülkeyi soyup - soğana cevirdiler...
Sen hala bunlara oy verecek misin?
*
Vicdan
Yok... Yok ben vicdanı ile
cüzdanı arasına sıkışanlardan değilim... Varsa cüdanda bir
şeyler, vicdan... Yoksa eğer vicdan azabı kazanır!
*
Sormak lazım
Ulen Tayyip... Dünya
aleme haddini bildiriyorsun... Sen haddini biliyor musun?
*
Çılgınlık mi desem cinnet mi, Türkiye ve AKP
Ruh ve sinir hastalıkları kalıtsal olabiliyor... Merak
ettiğim acaba çılgınlık veya cinnet halinin... Bulaşıcılığı
olup olmadığıdır... Gerçi atalarımızın "üzüm üzüme baka baka
kararır" demesi böyle bir olasılığa imkan tanıyor ama...
*
Kendini sevmek ömür boyu sürecek bir romantizmin
(duygusal eğilim) başlangıcıdır*
Allah biliyor
ya... Olabildiğimce insanlardan uzak kalabilmek için yıllar
önce bilişimi seçtim... Psikoloji, sonralarında özelde toplum
psikolojisi, insanlardan uzak durmak isteyen bir kişi için ne
kadar önem taşıyabilir?
Aslında yanıtı çok basit...
Hiç bir önemi olmaz... Ancak... Bilgisayarların insanlar
tarafından kullanıldığını akıl edemedim... Bilişimin özel bir
alanında ömrümü geçirdiğim için bazı temel psikolojik eğitimler,
stajlar zorunlu olmuştu... Zorla köpek ava gider mi?
Konudan sıkıldım, boğuldum ama... Zaman içeresinde siyaset
ile yakından ilgili olduğum için toplum psikolojisine merak
sardım!
Bundan yıllar önce Recep Tayyip Erdoğan için
Ambivalenz "teşhisi" koymuştum... Tabi ki doktor değilim...
Haliyle psikoloji biliminin derinliklerinin yakınından bile
geçmedim... Ve özellikle psikolog hatun kişilerden her zaman
çekindim... Çünkü hem hatun hem de psikolog oldu mu... Ve
erkeğin beyni başka bir tarafına kaydımı... Tecrübelerle
sabit, hiç mi hiç şansın yok!
Yani anlayacağınız
benimki... Zamanını ciddi bir mevzuyla geçirirken,
ciddiyetten uzak amatörce bir uğraş!
Ama,,, Konulan
bir teşhise ciddi itirazım var... Bir doktor, Recep Tayyip
Erdoğan için Narsisizm (özseverlik) teşhisi koymuş...
Zamanında okumuştum... Tıbbi terimi aklıma gelmiyor...
Narsisizm'in bir "üst" seviyesi var... Recep Tayyip Erdoğan'a
o teşhis bence daha çok uyuyor!
Not: İçinizde bu terimi
bilen bir Tıpçı varsa ve bana terimi hatırlatırsa çok sevinirim.
*Oscar Wilde
***
02.05.2015
izm
Komünizm Kapitalizm Marksizm Faşizm Bürokratizm
Şovenizm Materyalizm Izim de izim!
Benim için asıl
olan iki izm vardır: 1. Kemalizm 2. Hümanizm
***
04.05.2015
Haddini bil yukarıda senden büyük Allah var
İnsan ne oldum budalası olmayacak... Şımarmayacak...
Yolundan sapmayarak tevazu sahibi kalacak... Allah verdiği
gibi almasını da biliyor!
Rahmetli babasına hayatımı
borçluyum... Ailece ağır, gerçekten çok ağır sağlık sorunları
yaşıyorduk hala yaşıyoruz... O olmasaydı, ben şimdi
olmazdım... Makineleri çoktan kapatmışlardı... Rahmetli
babası da kendisi de, türüne az rastlanır nadir doktorlardan!
Ben bir diyeyim siz iki, üç diye düşünün... Yaklaşık bir
dönüm... Koca koca çam ağaçlar arasında üç katlı bir >>>
malikâne <<< Muayenehanesi kendine ait... Üç katlı, tam
donanımlı en az 600 metre kare kullanım alanı olan bir bina...
Salt iki binanın maddi değeri >>> en azından <<< 1,5 - 2 milyon
€... Başka taraflarda hanlar, hamamlar, bankada gani gani
para!
Nerden mi biliyorum... Doktorumuz ama özel bir
münasebetimizde vardı!
Baba öleli yıllar oldu...
Oğlu... Wiesbaden'in beli başlı hastanelerinden birinde
operatör... Babasının muayenehanesinin başına geçti...
Yıllarca gayet normal olan... Birden bire sapıttı... Ben
dahil tüm müşterileri tek tek kaybetti*... Kumar ve içki...
Ne han kaldı ne hamam!
Bugün bana telefon etti...
Yardımına ihtiyacım var lütfen gel... Yapma - etme, yok,
ısrar edince kalktım gittim... "Gelirken bana iki bira bir
votka getirir misin" diye sordu... Daha öncelerinde bana bir
iş yüzünden borcu vardı... Babasının hatırına ses
çıkarmamıştım... Şimdi birde içki götür... Aldım
içecekleri gittim yanına... O kos koca muayenehane darma
dağin... Kendisi tekerlekli sandalyede... Üstü başı
perişan... Hayırdır doktor? Muayenehaneyi kapatarak...
İzmir'e taşınıyorum... Orada çalışacağım(!)
Bu
haliyle dilenciye benzeyen... Hangi hastalara bakacak
bilmiyorum... Gerçekten çok iyi bir doktordu... Ne hale
geldi... Servetin alası vardı... Beş kuruşsuz kaldı!!!
Yazık... Gerçekten çok yazık... Allah kimseyi bu
durumlara düşürmesin.
*onun yüzünden en az on yıl geç
emekli oldum
*
Kime inanalım?
Basına bakarsan...
Gazeteler, köşe yazarları, Halk TV, Ulusal Kanal falan...
Hele kamuoyu yoklamaları... AKP yandı, bitti, kül oldu...
İyide... Bunca rezalet, hırsızlık, rüşvet, soygun, yalan ve
talandan sonra... Heriflerin haline bakarsan gayet
sakinler... Seçimleri kaybedecek ve sonrasında hesap verecek
adamın hali böyle mi olur?
Geriye kalıyor iki olasılık...
Ya seçimler cepte keklik... Yada hesap sorulmayacağından
eminler(!)
*
Kim ne derse desin
Yurtdışı oylarını
yine garantilediler... Nasıl mı? Herifler milletin ruh
halini, duygu ve düşüncelerini... Ama özellikle ne denli
menfaatperest olduğunu o kadar iyi anlamışlar ki... Davul
tozu - minare gölgesi... Almanya vaatleri ile oyları
garantiledi(!)
***
05.05.2015
Şiir
Bu sabah haberlerde izlediniz mi bilmiyorum? Hani bir
şiir vardı, camiler miğfer, minareler süngü diye... Hani dini
siyasete alet etmekten hapis falan yatmıştı... Bilmemenin
doğurduğu... Devletin en üst kademesine geçtiği için hiç
çekinmeden... Korkmadan... Kalabalığın önünde ayni şiiri
dilendirdi!
Oku bakalım... Dini siyasete alet et
bakalım... Ne zaman kadar?
*
İnsanlık demokrasiye kavuşmasını savaşa borçludur
Bilmeyenler* için... Savaş mücadele demek,
kanının - canının son damlasına kadar... Mücadele etmeyen,
mücadeleden kaçınan... Baştan savaşı kaybetmiş sayılır!
*bana inanmayan kendi araştırıp öğrensin
*
2015 seçimleri, patronlar ne diyor ama özellikle dış
yatırımcının yaklaşımı nedir?
Son on sene
içeresinde miras yedi tavırları ve dış yatırımcıya yönelik faiz
uygulamaları, kanuni düzenlemeleriyle Recep Tayyip Erdoğan denen
ne olduğu belirsiz canlı... 400 milyar Dolar yatırım
yaptırmayı başardı(!) Tabii bu bir başarı sayılabilirse...
Çünkü kimse 400 milyar Dolar yatırımı babasının hayrına
yapmaz... Kaç 400 milyar Doların yurtdışına çıktığına da
bakmak lazım!
Neyse hedeflenen yüzde 4 büyüme
gerçekleşmeyecek gibi... Dış analistlerin verileri 2,5 - 3,5
civarında... Ama tüm tarafların ortak kanısı... Bu
gerginlik ortamının daha fazla sürdürülemeyeceği...
Kutuplaşma siyaseti hem siyasi hem ekonomik olarak
erişebileceği... Türkiye Cumhuriyetinin kaldırabileceği son
noktaya gelmiş olması!
***
06.05.2015
Ben kafamı
bilmem ne yapayım
Çünkü bizler hala helal, alın
teri falan dediğimiz için... Başlık... Biraz terbiyesiz
oldu, özür dilerim... Ama devamını okuduğunuzda, vurgun nasıl
yapıldığını öğrendiğinizde... Her halde başlığı da, beni de
mazur görürsünüz(!)
Bir ilaç... Kutusu 33 bin 875 TL
Avrupa'da kutu fiyatı 1785 €... Çarp düz hesap üçe...
5355 TL!
33875 - 5355=28520 TL kutu başına cepte(!)
Ondan sonra millete helal, haram... Namus, Kur'an, iman, imam
hikayeleri anlat... Vay benim saf Müslüman din kardeşim,
vayyyyyy!!!
Seni ayakta düzüyorlar haberin yok.
*
Türk tipi başkanlık sistemi alaturka tuvalet işine
benzer
Tamam... Hemen itiraz etmeyin....
Son tıbbi araştırmaları bende okudum... Alaturka tipi
tuvalette hacetini gidermek... İnsan vücut yapısı açısından,
alafranga tuvalete nazaran daha sağlıklıymış(!)
Ancak...
Kabul edersiniz ki... İnsan alafranga tuvalete daha rahat
oturuyor, kendini daha iyi his ediyor... Bu açıdan
bakıldığında... Türk tipi başkanlık sistemi... Rahatsızlık
verecek... Yetmedi... İnsanlar kendini eskiye nazaran daha
mutsuz ve kötü his edecek(!)
*
İtiraf etmeliyim ki
Her zaman ister
faşizm... İster şovenizm olsun bana itici gelmiştir...
Haliyle Türk kimliğimle, milletimle, kültürümle, dilimle gurur
duymuşumdur... Hele Gazi Mustafa Kemal Atatürk benim için
başlı başına bir kıvanç kaynağıdır!
Ama... İnsandan
olan... İnsani olan her şey ham meyveye benzer... Nerede
insandan olanda... Mevla'mın ahengi, uyumu...
Mükemmeli... Nerede o lezzeti?
Bu yüzden bana ister
faşizm, ister şovenizm yavan gelir!
***
07.05.2015
Mesele
Gırtlağına kadar çamura battığında... Burnun
pis kokulardan nefes alamayacak duruma geldiğinde... Gözlerin
yaşanan sefaleti görmeye dayamadığında bile... İnsani
vasıflarını koruyup, insan evladı olarak kalabilmekte!
Dostlar, arkadaşlar, kardeşler... Bu toplum gittikçe
insanlığını yitirmeye başladı... Yapılan yorumlara,
paylaşımlara baktıkça... Kinin, öfkenin, nefrettin,
şiddetin... Ekilen tohumların... Filizlendiğini görerek
içim kan ağlıyor!
Soruyorsunuz neden bu kadar yazıyorsun
diye... Atatürk bu vatanı ve milleti... Türk gençliğine
emanet etti... Ben çocuklarımın kin ve nefret ortamında
değil... Sevgi ve şefkat ile birbirlerine kenetlendiği...
Düşüncelerin özgürce telaffuz edilebildiği bir ortamda
yetişmelerini istiyorum!
Bu dünyada... Kinin, öfkenin,
nefrettin, şiddetin dışında da... Bir şeyler olabileceğini,
binlerce yılda gelişen bazı değerlerin... Hoşgörü ve
özgürlüğün farkına varmalarını istediğim için yazıyorum!
***
08.05.2015
Muhtemel bir
tuzağa düşmemek için azami dikkat
Ve sonunda
baklayı ağızlarından çıkardılar... Eğer verilen haberlere
inanabilirsek:
-Toprak talepleri yokmuş... -Toprak
taleplerini Türkiye dilendiriyormuş... -Ermeni Soykırımını
Osmanlı yapmış, Türkiye Cumhuriyeti neden bunu üstüne
alıyormuş(!)
Yıllar önce, gerçekten belki on beş, yirmi
sene oluyor çok değerli bir yazarın kaleminden okumuştum. Bu
konuda yazdığım son yazılarda da dilendirmeyi düşündüm ama
hafızama güvenemediğim için yazmamıştım. Dün söz konusu
haberleri dinleyince kadar. Tekrar "olduğu gibi" hatırladım.
Gazi ve İsmet paşalar kaybedilen savaşın ardından ilk barış
konferanslarında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin, çöken
Osmanlı İmparatorluğunun >>> hukuki mirasçısı olmadığını <<<
kabul ettirmişti. Böylelikle ödenmesi gereken önemli tazminat
miktarlarından Türkiye Cumhuriyetini kurtarmıştı. Artık
gerçeklerin tüm yönleriyle ele alınmasının zamanı gelmiştir. Bu
konu bir daha açılmamak üzere kapanması lazım. Ancak böyle
adımların ciddi bir devlet yönetimi gerektirdiğini de
unutmayarak.
***
7 Haziran sonrası
Hiç ihtimal vermiyorum
ya... CHP seçim kampanyası ve dillendirilenleri ile bir
iktidar değişikliği... Eskeza gerçekleşecek olsa bile...
İvedilikle toplumsal barışın, adalete olan inancın... Gelir
adaletsizliğindeki korkunç uçurumların kapatılması gerek!
Umudum yok... Ama başta Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi...
Tüm bu gidişatta sorumluluk taşıyanların... Abdullah Öcalan
denen soysuzun... Yargılanarak... Asılması...
Cesetlerini de... Bu yüce milletin topraklarını daha fazla
kirletmemeleri için... Mariana çukurunda batırılması gerek!
***
AKP mitingleri
Nasıldı? Paralel, CHP
ve HDP... İndir bindir paralel!
Allah, Peygamber aşkı
için... Elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin... Bu vatanı
kim yönetiyor?
AKP... Başbakan koltuğunda: Ahmet
Davutoglu... Cumhurbaşkanlığı koltuğunda: Recep Tayyip
Erdoğan... Sizi tutan mı var?
Paralel de paralel...
İndir bindir paralel... Paralel aşağı, paralel yukarı...
Tut pezevenkleri kulağından getir Türkiye'ye... Seni tutan mı
var?
Ha evinde Arslan... Sokakta sıçansan bilemem
tabi!
***
Elemtere fiş, kem gözlere şiş Kül fakiriyiz
Elhamdülillah!
Allaha çok şükür... Evde çoluk
çocuğun sağlığı yerinde... Alacaklı yok ki kapıya dayansın...
Tek borç bankaya... O da bir kaç seneye kalmaz, Allah'ın
izniyle bitecek... Anlayacağınız, kendi yağımızda kavrulup
duruyoruz... Ancak... Bir konuda kül fakiriyiz(!)
Haaa, salt biz miyiz kül fakiri olan? Yok, artan sayıda
etrafımda gözlemlediğim bir durum... Taaa Türkiyelere
kadar... En azından büyük şehirlerde sıkça gözlemlemeye
başladığım bir olgu!
İyi gün dostunu ne eyleyim...
Kötü günümde bana elini uzatmadıkça? Yerinde bana iki çift
tatlı yada acı söz söylemedikçe(!)
Evet, yuvarlanıp
gidiyoruz çok şükür... Ama yardıma ihtiyaç duyduğumda elini
uzatan bir Allah'ın kulu yok... Elemtere fiş, kem gözlere şiş
Kül fakiriyiz Elhamdülillah!
***
10.05.2015
Başta kara Mediha'mım
olmak üzere tüm annelerin bugünü kutlu olsun. Aslında değil bir
gün, 365 günü anneler günü olsa, yine de sizlerin hakkını
ödeyemeyiz. Bu yaşta bile canım acısa yine ilk söz anne oluyor,
iyi ki varsınız, Allah hepinize sağlıklı, mutlu ve bereketli
ömürler versin
*
Bekaretimi evlene kadar koruyacağıma dair (...)
Başlığa bakarak sapıttı mı bu herif demeyin... Hele
anneler gününde böyle şeyler yazılır mı diye hiç sormayın...
Tam sırası, çünkü anneler kendi tecrübelerinden faydalanarak
kızlarına (...)
Amerika Birleşik Devletleri...
Bilindiği üzere Avrupa'ya nazaran sofu sayılır... 1990'lı
yıllarından günümüze gittikçe artan bir sayıda, "değişik" bir
törene şahit oluyor. Öyle garip bir tören ki "çağdaş" Avrupalı
bu töreni anlamakta zorlanıyor. Gerçi söyle 25-30 yıl geriye
gidip kendi okul çağımdaki kız - erkek ilişkilerini
düşündüğümde, bugünlere nazaran gençlik bu konuda çok farklı
düşünüyordu. Bugünlere nazaran çok daha özgür ve "çılgın"
hareket ediyordu. Artık cinsellik konusunda Avrupa gençliğinde
de "geriye" dönük bir değişiklik gözlemlemek mümkün. Ama bunun
ayrıntılarına sonra değiniriz. Önce şu garip törene bir bakalım:
Buluğ çağına giren genç kızlar, babalarının eşliğinde,
gelinliğe benzer bir elbiseyle bu törene katılıyorlar. Şahitler
ve davetliler önünde babalarına karşı bekaretlerini evliliğe
kadar koruyacaklarına dair söz veriyorlar. Gerçi araştırmalar bu
sözü verenlerin yüzde 80'ninin bu söze sadık kalmadıklarını
gösteriyor ama olsun(!)
Şimdi tüm bunları, tam da bugün
neden yazdığımı kendinize sorabilirsiniz. Hani hep birlikte 77
milyon şikâyet ediyoruz ya, hani birbirimizi beğenmiyoruz ya...
Kim kimi neden beğenmediğini, kabul etmek istemediğini bilemem
ama bildiğim aslında kendimizi, kendimize şikâyet ettiğimizdir.
Çünkü öyle veya böyle hepimizin bu çarkın birer dişlisiyiz.
İster Ortadoğu, ister Türkiye, ister Avrupa veya Amerika, Asya
hepimiz yalnızca insanız. Duygu ve düşüncelerimize,
zaaflarımıza, ihtiraslarımıza yenik düşen insanız!
Not:
Hani hep paralel de paralel diye, paralel dansı yapanlar var
ya... Hani belki kendinize sormuşsunuzdur paralel neden
Pennsylvania'da diye... Amerikalıların sofuluğu ama özellikle
Pennsylvania'da Mormonlar'ın varlığı ile daha rahat hareket
edebildiklerine inanıyorum. Belki şaşıracaksınız ama muhafazakâr
dedirdiğimiz insanlar bazı konularda dinler ötesi birlikte
hareket edebiliyorlar. Dünya çapında, kültüre ve dini inançlara
bakmaksızın insanlık bazı öz değerleri tekrar keşfetme yolunda.
Hayırlısı olsun.
***
11.05.2015
Bırak şimdi
emekliye ikramiyeyi, sen bir tek söz ver yeter!
Oyum CHP'ye... Ama Y-CHP'ye değil... Cumhuriyet Halk
Partisi dururken... Beni başka partilere oy verme durumunda
bırakma!
Senden tek söz istiyorum... Erkek sözü...
Adam sözü... "Ben ve başkanlık koltuğunda oturduğum parti
Atatürk ilke ve inkılaplarına bağılıyız, bu inkılapların yeniden
yorumlanmasına gerek yok çünkü ilke ve inkılaplar zamansızdır"
de... Oyumda... Canımda... Kanımda... Cumhuriyet
Halk Partisinindir!
Her ihtimale karşı, ne olur ne olmaz
ben sana bu ilke ve inkılapları tekrar hatırlatmak istiyorum:
Cumhuriyetçilik Halkçılık Milliyetçilik Laiklik
Devletçilik İnkılapçılık
Ulus devlet, tam
bağımsızlık, ulusal egemenlik ve çağdaşlaşma hedeflerine
sadakatini bildir, meydanlardan bunu açıkla... Dünya alem
buna şahit olsun!!!
*
Bir yazdım, pir yazdım
Anında olumlu -
olumsuz tepki aldım.. Arkadaşlar sizlere bir şey sormak
istiyorum, hani bu soru bir durumu izah etmek içindir...
Allah aşkına... İnsan, neden seni seviyorum cümlesini
duymaktan bıkmaz? Hatta aralıklar ile de olsa tekrarlanmasını
ister?
İnsan psikolojisiyle ilgilidir... İnsan bir
durumun teyidini ister... İnsan iltifatlara ve beğenilmeye
açtır... Çünkü insan doyumsuz ve unutkandır!
Allah
aşkı için... K. Kilçdaroğlu değil mi... "Yeni" söylemini
ortaya atan... Evet, Cumhuriyet Halk Partisinin başkanıdır...
Ama... Birinin ağzından nasıl "ben Türk'üm" kelimesini
duyamazsanız... Diğerinin ağzından da, haberleri ciddi
şekilde takip etmeme rağmen; en azından Atatürk ilke ve
inkılaplarına bağlılığını duymadım. Tam aksine bağlılığını teyit
eden ve bunu kamuoyuna bildirenler CHP saflarından dışlandı.
Demek ki neymiş? İnsan beli aralıklarla da olsa nasıl
seni seviyorum cümlesini duymak istiyorsa... Bir parti
başkanından da o partinin temsil ettiği ilkeleri duymak ister(!)
Ben... Yeniye karşı değilim... Ancak yeni... Bir
yapının temellerini "dinamitlemeye" kalktığında karşı dururum!
*
Seçim sistemi ve yüzde on meselesi
13
yıldır seçim kaybediliyor... Nedenleri muhtelif... Ancak
son bir - iki seçimdir bir çağrı yapılmakta... Bu çağrıyı
önümüzdeki seçim için tekrarlamakta fayda var... AKP
"iktidarı"... Ve hırsızların bir numaralı İmparatorundan
kurtulmak isteyenler... Gerçekten Recep Tayyip Erdoğan'dan...
O bet sesinden, söyleminden, o tiksinti verici görüntüsünden
bıkanlar...
>>> Particiliği bir tarafa bırakarak <<<
Seçim bölgelerinde >>> muhalif <<< en güçlü adayı
desteklemelidir... İnsanların bunu - sorunsuz -
yapabilmesinin önünü de... Muhalif partiler bir adayda
anlaşarak seçmene bildirmesinden geçer!
***
12.05.2015
Kedi - ciğer
meselesi
Kedi ciğeri alana kadar... Mırnav,
mırnav... Bacak arandan geçer, ... Bacaklarına sürtünür...
Kısacası her türlü yolu dener ki... Senin gönlün olsun!
Ciğeri kaptı mı, ara ki bulasın... Siyasetçi ki,
istisnaları da vardır... Kediye benzer... Oyu aldı mı, ne
söz kalır nede vaat... Anlayacağınız ciğeri vermeden, yani
oyunuzu vermeden... Işı sağlama alın!
Ne hırsız, ne
arsız... Hele yüzsüzü yanınıza bile yaklaştırmayın... Ar
damarı çatlamışların ne sözüne ne sıfatına itibar etmeyin!
Siz tencereyi zor kaynatırken... Alt tarafı patates
alamayacak durumdayken... Saraylarda oturan, sanki kendi alın
teriyle almış gibi özel jetlerle dünyada fink atanlara artık dur
deyin!
*
Ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü
Her
insan topluluğunda iyisi de vardır kötüsü de... Kimse
kimsenden üstünde değildir... Hatta öyle inanıyorum ki her
insan yüreğinin bir köşesinde... Küçük ve masum bir çocuk
misali... İyilik, koruyup - kollama ve acıma duygusunu
beraberinde taşır!
Daha önceleri defalarca dile
getirmişimdir... Eski Arap'ı severim... Kültürü ve bilimi
ile insanlığa sayısız değerler katmıştır... Ama bugün Arap
coğrafyasına baktığımda... Boş gözlerle bakıyorum... Hiç
bir katma değeri olmayan, sefil hayatlar... Ve bu sefaletin,
kim ne derse desin, başlıca nedeni... Dört elle sımsıkı
sarılmış, sarmaş dolaş cehalet!
Ve birileri çıkıp...
Millet bir tanesini nasıl doğru dürüst besleyip, okutacağım diye
düşünürken... Üç tane diyor... Üçte yetmez beş olsun
diyecek ama herkes onun gibi hırsız değil ki... Söylemeye
çekiniyor!
Lafı uzatmayalım... Göğsümü gere gere
dünyanın dört bir tarafında… Ben Atatürkçüyüm… Atatürk
milliyetçisiyim derim, diyorum zaten… İster inanın ister
inanmayın… Kendini bilen, az buçuk mürekkep yalamış eloğlu
dönüp de sormaz bile… Nasıl Atatürkçü, ne demek Atatürk diye…
Gel gör ki aynı eloğlu söz konusu Osmanoğulları olduğunda…
Anında ağız değiştirebiliyor… Neden?
Çünkü birileri
yalan söylüyor… Birileri tarihi gerçekleri saptırıyor!
Yukarıda söz konusu olan birilerine sorsanız… Osmanlı
söyle, Osmanlı böyle… Hakkı, adaleti, dini özgürlüklere
varana kadar… Öf,öf, öf… Osmanlı neymiş de biz
bilmiyormuşuz veya… Kaç yüz yıl Osmanlı boyunduruğu altında
kalmış Yunan, Bulgar, Yugoslav ve daha niceleri… Onca zamanda
bunun farkına varamamış… Bu insanlar herhalde algı sorunu
yaşayan beyin özürlüleriydi(!) Yoksa neden ikide birde irili,
ufaklı isyan çıkarmışlardı ki?
Osmanlı o kadar hoşgörü
sahibiydi ki… Kendi din kardeşleri, ayni kitaba inanan
insanları… Farklı mezhepten oldukları için bile (…)
Ve üzerinde güneşin batmadığı iddia edilen başka bir
imparatorluğa bakalım… 193 ülkenin 53 hala gönüllü olarak bu
“imparatorluğun himayesinde”… Dikkatinizi çekerim 2015
yılındayız… Internet çağında, bilgi ve birikimin “herkese”
açık olduğu bir dönemde… 53 bağımsız ülke “ortak” bir geçmiş
ve gelecek için… Bir şekilde bir arada… İlginç olan bu
ülkelerin birçoğu bir zamanlar sömürgeydi!
Osmanlı
torunlarına sormak lazım… Madem Osmanlı sizlerin insanlara
anlattığınız gibiydi… Neden Osmanlı, bir İngiliz kadar
olamadı? Neden günümüzde bile bir zamanların sömürgeleri…
İngiliz’e, İngiliz Kraliçesine bağlılıklarını bildirme
ihtiyacı his ediyor?
Nerede… Nerede senin ah o kadar
bağlı olduğun, din kardeşin Araplar? Nerede onların Osmanlıya
bağlılıklarının ifadesi… Mekke’de… Osmanlıdan kalan son
kaleyi (Ecyad), tarihi eseri yıkan Suudiler değil miydi?
***
14.05.2015
Bu sefer milli
iradeye pisi pisi yetmeyecek
Duydunuz mu bilmem?
Yurtdışında yaşayan vatandaşlar oy vermeye başladı... Seçim
sandıklarının sakladığı... Ve belirli kişilerde olması
gereken anahtarların yedekleri çıktı!
Bence hiç zahmet
edip seçime gitmeyin... Pisi pisiler olmazsa... Yedek
anahtarlarla nasılsa hal edecekler(!)
*
7 Haziranı 8 Hazirana bağlayan gece ama en geç resmi
sonuçlar açıkladığı gün
Türkiye... Mahşer
gününü andırmalı!
Üçüncü dünya savaşı çıkmışçasına...
Can pazarı yaşanıyormuşçasına... İnsanlar... Çoluk -
çocuk, ihtiyar, genç, kadın - erkek sokaklara dökülmeli!
Benden söylemesi... Zamanında hazırlığın yapılması gerek...
Çünkü... Hırsızların en ahlaksızları kol geziyor!
***
15.05.2015
Bardak
meselesi veya… Meğer memlekete insandan çok hayvan
varmış(!?)
Masanın üstüne bir bardak su...
Kimisi bardağı dolu görerek, öyle olduğunu iddia eder... Bir
başkası bardak ağzına kadar dolu değil diyerek itirazda bulunur!
Yani "meşhur" Zeki Alasya, Metin Akpınar komedisindeki
gibi... Hasip ile Nasip meselesi... Maksat muhalefet
olsun... Kim haklı, kim haksız beli değil… Çünkü ikisi de
kendi açılarında doğruyu söylüyor!
Hâlbuki cisim ortada!
Somutu bir taraf ederek… Soyut ile uğraşıyoruz…
Tecrübenin her türlüsü, ister olumlu – ister olumsuz değerlidir…
Yeter ki ders çıkarmasını bilebilelim!
*
Mağaradan çıkıp adam oldum sananlar
İnanın başka bir millete bu yoğunlukta gözlemleme imkânım
olmadı... Kendi milletimi hor gördüğümden değil... Bilakis
girişimci ruhlarını taktir etmeme rağmen... Böyle rezilliğe
dayanmak, sessiz kalmak mümkün olmuyor!
Türk ile iş
yapmam, hatta Türk müşterileri eskiden geri çevirirdim...
Artık emekli oldum da böyle dertlerim kalmadı... Eğitimlisi,
eğitimsizi... İşten anlasın, anlamasın... İnsanın başına
Ordinaryüs Profesör kesiliyor!
Hani bunları yazıyorum
ama... Kendimi bu durumdan soyutlamıyorum... Benim
avantajım bilişimci olmam ve istediğim bilgiye çok kısa zamanda
erişmem... Ve gözlerimin ise artık tarayıcıya benzer işlev
görmesinden geliyor... İlgi alanım geniş olduğu, ufkumu
kısıtlamadığım için... Birçok konuya el atıyorum... Ama
genel hatlarıyla "doğru" bilgi aktardığıma azami dikkat
ediyorum!
Adamlar nerden geliyor, evvelden ne iş
yapıyorlardı bilmiyorum... İnşaat alt yapısıyla ilgili, almış
eline kürek ve kazmayı... Bir - iki iş makinesi... Ne
plandan haberi var, ne konudan... Ama sorsan bu işlerde onun
üstüne yok... Su, elektrik, kanalizasyon, telekomünikasyon...
Ne ararsan var 1 - 1,5 metre ayağının altında, planlı -
projeli... Mesele planı - projeyi okuyabilmekte, çalışmalar
esnasında nelerin gerekebileceği, ne kadar hafriyat
çıkabileceğini kestirmekte!
Ama sorsan bu işlerde onun
üstüne yok...
*
Paçalarından akıyor
B.k mu arasın, başka
türlü pislik mi? Her türlüsü mevcut ve paçalarında akıyor...
Ama onlar el alemin kadınlarının başıyla, orasıyla - burasıyla
uğraşıyor... Yetmiyor... Kaç çocuk yapacaklarına...
Hangi şartlar altında dünyaya getireceklerinde karar veriyor!
Ve tüm bunları yaparken... Başörtülü bacılar vurgusu
yapılıyor... Benim başım kel mi?
Hodri meydan...
Bundan sonra "benim" başı açık bacılarıma söz söyleyenin alnını
karışlarım... G.tün yiyorsa, birazcık erkeksen... Çık
karşıma, başı açık bacılarımın iffetine dil uzat!!!
*
Sana mi kaldı 99
Bir kulağımızın
arkasını becermedikleri kalmıştı... Çok şükür, yakında bunu
da yaparlar... Onlarda, bizde rahata kavuşuruz(!)
İnsanı pis pis yazmaya zorluyorlar... 99 kişinin altından
kalkıp yine de namus abidesi olanlar... Sizlere ve
pezevenklerinize sesleniyorum!
Başı örtülü ya... 99
kişinin altından kalkıp gelse önemi yok!*
Başı örtülü
ya... Her seferinde iman nikâhı kıyarak, 99 kişinin altına
yatsa önemi yok!
Yakın çevremde yaşanmış iki olay...
Yurtdışında yaşayıp da böyle olaylara... Uzaktan yakından
şahit olmamış insan az olsa gerek... Rahmetli zamanlarında,
aynı dönem evlenmiştik... Ailece görüşüyorduk, bir aralar
birbirimizden koptuk... Yıllar sonra karşılaştığımızda eşi
kendi arzusuyla kapanmıştı... Bana ne dedim onlar yollarına,
biz yolumuza... Aradan beş - on sene geçiyor ve duyuyoruz
ki... Arkadaşım, eşini başkasıyla yatakta yakalamış(!) O
dönemlerde tanıştığımız başka yeni evli bir çift... Bu sefer
başı açık... Evlenmek nasıl Allah'ın emriyse, anlaşamayınca
ayrılmakta öyle... Uzatmayalım... Boyunca oğulları var
ama... Evli bir adamla birlikte(!)
Yani... Ahlak,
din, namus dediğin... Başını örtmekle olmuyor... İnsan,
yürek, vicdan ve akıl işi Ahlak, din, namus dediğin!
Sana
mı kaldı milletin ahlak polisi olmak?
*Tövbe ederek
"temiz" bir hayata dönenleri tenzih ederim
*
Bu kadarı da fazla artık
Herifi padişah
yaptılar... Gülüp geçtik... Herifi dünya lideri ilan
ettiler... Bizi bırakın, dünya ağzını bıraktı kıçıyla
güldü... Herifi peygamber ilan ettiler... Kendimize hırsız
peygamber olur mu diye sorduk... Herife Allah'ın vasıflarını
yakıştırdılar... Tövbe üzerine tövbe ettik... Herifin
götüyle bile uğraştılar... Kılı mılı oldular, iğrendik...
Ama... Bir yandaşın sayfasında ne göreyim istersiniz?
"Erdoğan ne yapmış diye soranlara, Ferhat olup daği deldiğini"
anlatıyor... Her halde bolu daği tünelini demek istiyor...
Yapmayın beee... Bu kadar yavşaklık sizlere bile yakışmıyor!
***
16.05.2015
AKP bir yanlış
yorumun neticesidir
Dilde olan… Atatürk…
Türkiye Cumhuriyetini kurdu!
Şüphesiz doğru bir ifade…
Ama daha doğrusu Atatürk liderliğinde Türkiye Cumhuriyetinin
kurucuları O ve arkadaşları… Dünde, bugünde, yarında siyaset
dediğin bir ekip işidir!
Türkiye Cumhuriyetinin
kurucuları… Öyle inanıyorum ki… Türk toplumunun yapısını
ve tarihini de dikkate alarak… Milletin… Siyasi temelini
cumhuriyetçi, demokratik parlamenter sistem üzerine
oturtmuşlardır! Neden? Aslında Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını dikkate almadığınızda bu soruya
doğru yanıt vermeniz pek mümkün olmayacaktır.
İsterseniz
gelin beraber bu ilkelerden ikisini irdeleyelim… Halkçılık…
Bence önde gelen ve kesinlikle dikkate alınması gereken
ilkelerin başında geliyor… Halk, yani merkezinde insan olan
nesne… İnsan… Doğusundan - ölümüne sürekli bir değişime
uğrayan varlık… Varlık ve varlıklar için yapılan siyaset…
Halkın, halk tarafından halk için yönetimine soyunanların…
Nasıl varlık hayatı boyunca bir değişime uğruyorsa…
Siyasetlerini de zamanın şartlarına ve halkın gereksinimlerine
göre… Zaman zaman yeniden ayarlamaları gerekir!
Soruyorum*… Bu sizce şimdiye kadar siyasetçiler tarafından
ama özellikle Atatürkçü geçinenler tarafından dikkate alınmış
mıdır? Gerçekten halkın gereksinimleri gözetilerek, zamanın
şartlarına göre gerekli tedbirler alınmış mıdır? Yoksa katı ve
yanlış bir siyasetti sözde Atatürkçülük diye mi savunmuşlardır?
Geçelim…
İkinci ilke devrimciliktir… Bence,
yanlış düşünüyor olabilirim, devrimcilik ilkesi halkçılık
ilkesinin devamı niteliğindedir ve yine halkın daha geniş
kapsamlı ihtiyaçlarını gözetmektedir. Bu ihtiyaçlar ekonomik
gereksinimlerden tutun eğitime kadar, çağdaş gelişmeleri halk
menfaatine uygun yurdumuzda hayata geçirmeyi içerir.
O
halde… Atatürk ilke ve inkılaplarını olması gerektiği gibi
hayata geçirerek… Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devletinin devamını pekâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında parlamenter bir sistem ile yürütmeye devam edebiliriz.
Yeter ki… Halkın, halk tarafından halk için
yönetimine soyunanlar… Kendi menfaatlerini için değil…
Halkın menfaatlerini doğrultusunda hareket etsin!
*
Rahmetli Bülent Ecevit tarafından dikkate alınmaya
çalışılmıştır. Bu yüzden zaten halk, kendisine Karaoğlan
lakabını takmıştır
*
Sayın hırsız mı, Sayın katil mı?
Sayın
kelimesinin de içini boşalttılar... Hırsız da, katilde Sayın
oldu... Ve bu garabet duruma itiraz eden, ettiğine -
edeceğine pişman ediliyor... Halbuki demokrasilerde...
Herkes anayasanın çizdiği çerçeve sınırlarında hukuk önünde
eşittir... Ve aynı haklara, görevlere sahiptir... Gayet
tabii ki devlet içinde sorumluluğu alan veya devlet adına görev
yapan insanlara yasalar bir takım farklı hak ve yükümlülükler
getirmiştir. Ancak ilke eşitlik ilkesidir!
***
17.05.2015
Ayağını denk
al
Geçtiğin her sınır, kart ile yaptığın her
alış – veriş, her telefon konuşman, yanından geçtiğin her baz
istasyonu, yolladığın her faks, yazdığın her mail, ziyaret
ettiğin her site, her tıklaman, arkadaşın…
Sınırsız
kapasiteye sahip ama kesinlikle güvenlikli olmaya bir gücün
elinde(!)
Ayağını denk al
*
Dünya dönüyor, dünya ile birlikte insanda dönüyor
İnternetin de yardımıyla dünya ve dünya ile birlikte…
Dünya çapında ekonomik sistemlerde değişime uğramaktadır…
Kapitalizm, Komünizm, Sosyalizm ve liberal ekonomilerden…
Sessiz, sedasız, çoğu zaman fark edilmeyecek şekilde… Dünya,
Sharing Economy yani işbirliği yapan topluluklara dönüşmektedir…
Bu ekonomik sistemin odak noktasında Common Open Access yani
ortak açık erişim bulunmaktadır*!
Bugün biliyoruz ki
tekerleğin icadı Sümerlilerden çok önce gerçekleşmişdir1. Buna
rağmen bir buluşu yeniden, geliştirerek tekrar tekrar “icat”
etmede insanın üstüne yoktur. Yukarıda kısaca, önümüzdeki zaman
biriminde bizleri bekleyen muhtemel ekonomik gidişattı gözler
önüne sermeye çalıştım. Ekonomik sistem ile birlikte siyasi
sisteminde değişmesi olasılıklar arasındadır. Çağımızda devlet
denilen soyut kavramın somut gücü, vatandaşlarına hizmetin her
türlüsünü götürebileceği gibi, aynı güç yanlış ellerde,
vatandaşları üzerinde baskı ve şiddette uygulayabilmektedir. Bu
yüzden demokrasilerde yürütmenin yanı sıra yasama ve yargı
mekanizmaları bu gücü dengeleyici unsurlar olarak vardır2. Bunun
anlamı böyle bir sistem içeresinde, kayıtsız - şartsız maddi
veya siyasi gücü elinde bulundurulanların bile
yargılanabileceğidir. 1970’lerde dünya çapında halk tarafından,
halkı yönetmek için seçilmiş 35 demokratik hükümet vardı.
Bugünlere geldiğimizde dikkatinizi çekerim 193 devlet içeresinde
bu sayı 110-115’e kadar yükselmiştir. Son yıllarda bu konuda
bir gerileme kaydetmek mümkün olmasına rağmen bu son derece
olumlu bir gelişme olarak görülmelidir. Afrika’da bile artık
gelişen bir orta sınıf görmek mümkün olmuştur.
Çağdaş
batılı demokrasilerde artık insanlar salt neyin söylediğine
değil, nasıl söylendiğine de dikkat etmektedir. İnsanlar,
siyasal sahne üzerinde yer alan “oyuncuları”, yaptıklarını,
yapmak istediklerini sorgulamaya başlamıştır. Bu köklü bir
değişimdir. Hatta batılı toplum içeresinde kimileri3 var ki bu
kadarıyla yetinmeyip, siyasal sahnenin kendisini sorgulamaya
başlamıştır.
Günümüzde birçok hükümet veya ekonomik,
siyasal sistemler bütünü4 kendi toplumlarını yaratılan suni veya
gerçek tehditler ile bir arada tutmaya çalışmaktadır. Bunların
başında 11 Eylül, İslamofobi, ekonomik mülteci akımları başı
çekmektedir. Bu durum hükümetlerin gücünü değil bir durum ile
başa çıkamayacak kadar güçsüz olduklarını göstermektedir.
Türkiye’yi bu konuda “güzel” bir örnek olarak görebiliriz. Somut
bir tehdidin olmamasına rağmen… İkide birde tekrarlanan darbe,
ekonomik istikrarsızlık, bölünme, irtica gibi kavramlar ile
toplum sindirilerek baskı altında tutulmaktadır(!)
Bir
şeyi değiştirmek istiyorsanız eğer, öncelikle bu değiştirmek
istediğiniz şeyi iyi anlamanız gerekiyor. Söz konusu güç
olduğunda… Mesela devlet gücü ve bu güç bir baskı
oluşturuyorsa, bu gücün karşısına mutlaka başka bir güç,
dengeleyici unsur olarak dikilecektir. Gösterilen direnç bu güç
tarafından alt edilmeye çalışılsa da zamanımızda bu artık pek
mümkün olmamaktadır5. Çünkü gelişen teknolojinin ve artan bilgi
birikimiyle yoğrulan gençlerindir artık yarınlar. Farklı düşünce
yapılarıyla kendilerine, yine farklı yarınlar
hazırlayacaklardır. Yaratılan bu farkındalıklar kimileri
tarafından mevcut sisteme karşı bir tehdit olarak
algılanmaktadır6.
Mevcut demokratik sistemler
vatandaşlarına belirli oranda güvence vermeye çalışırken, kendi
içlerinde bir çelişki (paradoks) yaratmaktadır. Çünkü
yaratılmaya çalışılan güvence aynı zamanda bireyin
özgürlüklerini de kısıtlayabilmektedir7. Bir sorunu
görmemezlikten gelmek, aldırmamak o sorunun çözümüne katkıda
bulunmaz. Tam aksine sorun, zamanla büyüyerek altından
kalkılamayacak haller alabilir. Dünyamızın neredeyse hiç bir
bölgesinde saf kan bir ırk bulunmamaktadır. Farklı dünya
görüşleri, farklı ırklar – kültürler, farklı yaşam tarzlarını,
en azından şimdilik, bir arada barındırmanın en iyi yolu
demokratik sistemlerdir. Tüm bu farklılıkların getirdiği
“çatışma ortamını”, hoşnutsuzlukları “dile” getirmenin
geleneksel yöntemi meydanlarda toplanarak siyasi sorumluların
dikkatini çekmektir.
Ancak günümüzde protesto etmenin
başka yolları da vardır. Ben mesela yazarak ve yayınlayarak
hoşnutsuzluğumu dile getiriyorum. Geleneksel demokrasilerde
dikkati çeken, artan sayıda eleştirilerin dillendirilmesidir. Bu
Amerika Birleşik Devletlerinde de böyledir Avrupa’da da!
Ancak demokratik değerler manzumesinin ön koşulu bilinçli,
bilgili ve sorumluk taşımaya hazır insandır. İnsan kalitesi
düştükçe toplumun, yaşanan demokrasinin de niteliği düşmektedir.
Dolayısıyla… Özetlemek gerekirse… Türkiye’de AKP
güçlü değildir… Muhalefet partileri yetersiz ve güçsüzdür!
Demokrasi tarif edilemez, demokrasi yaşanır, demokrasi
mükemmeliyetten uzaktır, demokrasi belirli bir çerçeve etrafında
sürekli bir değişim içeresindedir ve yukarıda tarif edilen insan
niteliklerini önkoşul olarak kabul eder.
* Bu konuda
Jeremy Rifkin’in yayınlamış olduğu kitapları tavsiye ederim
1. Son arkeolojik bulgulara göre 2. Kuvvetler ayrılığı ilkesi
3. Edward Snowden, Julian Assange, Chelsea Manning gibi 4.
AB(D) veya uzak doğu ekonomik birlikler gibi 5. Mesela Gezi
Park direnci gibi 6. Bakınız Türkiye Cumhuriyetinin ilanından
bugünlere kadar yaşanan gelişmelere 7. Mesela güvenlik
kameraları
*
Dün yazmaya fırsat bulamamıştım
Recep'çiğim... Mısıra bak... Sonunu gör!
*
Boşuna ümitlenmeyin
Gerçekler farklılık
arz etse de... Ne yapıp yapacaklar ve bu seçimi
"kaybetmeyecekler"... Seçim güvenliği, daha da önemlisi
seçmenin oyunun hiç bir güvenliği yok... YSK dahil kozlar
heriflerin elinde... Peki, ne yapacağız?
Mutlaka
yurtdışından "bağımsız" gözlemci davet edilmeli... Ve sandık
görevlileri işlerini çok ciddiye almalıdır!
***
18.05.2015 Suçun itirafı
http://www.gurbuz.net/Turk/Mursi%20Erdogan%20idam.mp4
*
Sahi neden?
Yıllardır bu konuda araştırma yaparım ama bugüne kadar üstün
körü cevaplar dışında tatmin edici bir sonuca ulaşamadım...
Kafamı kurcalayan soru:
Kutsal din kitaplarında...
Onca olayın, felaketin anlatılmasına karşın... İbret alınması
gereken onca vaka dile getirilirken... Neden uzaktan -
yakından dinozorlardan söz edilmez?
Hemen hak dinler ve
kutsal kitapları insanlar için diyerek kestirip atmayın...
Atmamanız gerek çünkü felaketin "her türlüsü" bu kitaplarda
tarif edilirken böyle bir olaydan bahis edilmemesini çok
garipsiyorum.
*
Grup
psikolojisinin kıskacında
Psikolojide Dunning –
Kruger etkisi diye tarif edilen… Ehliyetsiz kişinin kendi
veya karşısındakinin bilgi ve/veya yeteneklerini yanlış
değerlendirmesi… Türkçemizde >>> cahil cesareti <<< diye de
tabir edilir(!)
İster eğitimli, ister eğitimsiz olsun…
İnsan sosyal bir varlık olarak bulunduğu çevrenin etkisinde
kalır… Kimileri buna >>> mahalle baskısı <<< da der… Ancak
cahil insan biat kültürünün etkisi altında… Sormadan,
sorgulamadan… Birde çevresinin yönlendirmesine maruz
kaldığında… Kahpeler… Yüzde 49’da alır yüzde 75’de!
*
Siyasi parti
başkanlarının söyleşilerini televizyonlarda dinledikçe
Bende... İster istemez söyle bir kanat oluşuyor...
Suni döllenme ile bir yerlere gelenden hayır yok!
Bu
vatanın gerçek evlatları o koltuklarda oturup çalışmaya
başlamadıktan sonra... Durmak yok, aynen devam(!)
***
19.05.2015
Beyin ölümü ve organ nakli
Tatsız bir
konu... Kimse ölümü düşünmek istemez... Kimse ölümü
kendine veya yakınına da yakıştırmakta istemez... Ve yine
yazacaklarımla kimseyi tesir altında bırakmakta istemem...
Ancak dikkatinizi bu konuya çekmek istiyorum çünkü tıp
dünyasında bu konu yine tartışılmaya başlandı.
Çok
düşünmüşümdür... Kendimde olsaydım, aklım - başım yerinde
olsaydı... Acaba zamanında oğlumu hayatta tutan makinelerin
kapatılmasına izin verimiydim!
Nitekim aynısını rahmetli
babamda yapmıştım... Baş hekimi makineleri kapatmaya kalkarsa
mahkemelerde süründüreceğimi söyleyince, gerçekten sonuna kadar
gereken yapılmıştı.
Son araştırmalara göre, tabi doktor
değilim, aktarırken hata yapabilirim... Beyin ölümü
gerçekleşen insanın bilinçaltının... Bir şeklide hala
çalışmaya devam ettiği tespit edilmişmiş... Organlar zaten
çalışan kalp sayesinde taze oksijenli kan ile ihtiyaçları
karşılanıyor... Sorun... Ahlaki açıdan beyin ölümü
gerçeklesen insanın gerçekten ölmüş sayılıp sayılamayacağı. Ben
kendi adıma şu kararı aldım:
İçimde sağlam, başkasıyla
paylaşabileceğim bir şeyler kaldıysa bile... Gerçekten ölümüm
tespit edildikten sonra olduğum gibi toprağa verilmek istiyorum.
Neticede, Mevla'm gerek görseydi... Bir şekilde insan yedek
parça depoları da oluştururdu... Nokta
***
Dada ve 19 Mayıs
Bu konuda bugün hiç bir
şey yazmayacaktım... Ama beş dakika önce dada aradı, her
halde televizyonda izledi... Merak etmiş... Bugünün ne
anlama geldiğini soruyor... Gerekenleri anlattım... Dada
ve dayday'ın bayramını da kutladım tabii!
Hiç şüphem
yok... Türkiye Cumhuriyetinde böyle milyonlarca evlat
yetiştiriyorlar... Hiç kimse... Bu dünyadaki hiç bir güç
ve kudret... Kalplerimizden ne Atatürk sevgisini nede vatan
millet sevgisini silemeyecek!!!
Atatürk'ü ayrıca anmamıza
da gerek yok... O ve eserleri kalbimizde... Mirasının ağır
yükünü severek omuzlarımızda taşıyoruz zaten... Hepinizin
Gençlik ve Spor bayramı kutlu olsun!
*
Ben bu vakıf ve bağış işinden bir şey anlamadım
Bilal oğlan yapıyor... Ondan esinlenerek bende yapayım
dedim... Ağır engeli "patronlar" vakfını kurdum... Bizim
isçilere dedim... Bundan sonra buradan para kazanmak
istiyorsanız... Vakfa kazancınızın yüzde onunu
bağışlayacaksınız(!)
Yanaşmıyorlar... Abi yapma etme
bak örnekleri falan var diyorum... Yanaşmıyorlar... Bir
yerde yanlış yapıyorum ama nerede?
Acaba Bilal oğlana
yazsam... Bir kurs murs açıp o engin bilgisini para karşılığı
bizlerle paylaşır mi?
***
20.05.2015
İşte budur!
İhtiyar, genç tüm
vatanseverlere selam olsun... Atatürk ve arkadaşlarını...
Türkiye Cumhuriyetini... Vatan, millet sevgisini
unutturamayacaksınız!
Siz yıkmaya çalışacaksınız...
Bizler tekrar ayağa dikeceğiz!
*
Öyle yada böyle HDP (BDP) Recep Tayyip Erdoğan'ın
kaderini tayin edecektir
Kahin olmak
gerekmiyor... HDP yüzde onun altında kaldığında oylar
AKP'ye... HDP yüzde onu geçerse AKP - HDP koalisyonu kesine
yakın bir olasılık(!) Moruğun partisini unut... Y-CHP
bunca olaya rağmen K.K. değimi ile yüzde 30-35 civarında
olacakmış ve birde buna utanmadan seviniyor! Vatan Partisi,
söylem doğru - eğleme fırsatı olmadı henüz ama D. P. başında
olduğu sürece eğleme fırsatı da olacak gibi görünmüyor. Geriye
ne kalıyor?
Al başını vur duvara Türkiye'm!
*
Geldiğimiz nokta itibarıyla
Avaz avaz ne
diye bağırıyordu? Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanıyım...
Ne yapacaktı? Diyarbakır'ı Ortadoğu'nun yıldızı... Bunları
söyleyen kimdi... Recep Tayyip Erdoğan... HDP, BDP gibi
partiler Kürt milliyetçiliğinin... Ayrışmanın, bölücülüğün
odağında değil mi? Tam merkezinde! Demirtaş'ın sözüne
nereye kadar güvenirsin diye sorsalar... En fazla... İki
adim ötesine gitmem!
Yandı götüm dediğin anda.... Çok
geç kalmış olacaksın!
***
21.05.2015
Yazmayayım diyorum, olmuyor! Götümden çatlayacağım
Uydu
merkezinin açılışını yapıyorlar... Geçen gün doğru
hatırlıyorsam İspanyada Türkiye için deneme uçuşu yapan askeri
uçak düşmüştü... Alman haberlerinde kazanın nedenini bir iki
gün önce açıkladılar... Yazılım hatası!
Askeri
tesisatını dışarıdan alıyorsun... Aldıklarınla savaşa girecek
olsan... "Ulusal" değişiklikler yapmış olsan bile...
Yazılımlarda bakalım her türlü arka kapıyı (backdoor) buldun mu?
Herif düğmeye basmasıyla senin askerlerinin ruhuna El Fatiha!
Atom santrali kuracaksın teknoloji dışarıdan... Uydu
merkezi kuruyorsun, teknoloji dahil her halde elemanlar bile
dışarıdan... Uydunun, atom santralinin yazılımı dışarıdan...
Gün gelecek... Dışarıdan birileri ananı, karını, kızını,
bacını... Dışarıdan, dışarıdan becerecek... Sen hala
anlamamazliktan geleceksin!
*
İki gram beyin sahibi herkese sesleniyorum
Profesör konuşuyor... Bilim insanlarına, akademisyenlere,
mürekkep yalamış ve biraz olsun düşünüp sağduyu sahibi olan
herkese saygım vardır. Ama "ün" ve unvan sahibi olmasına
rağmen bilerek, kasten yalan söyleyenden midem bulanır!
Neymiş 81 ille Üniversiteyi AKP getirmiş(!) Tek kelimeyle...
Çüşşş!!!
Konuştukça batıyorsunuz... Gerçekler ile
hayalleri, yalanları artık birbirinden ayıramayacak
durumdasınız!
Lütfen... Hepinizden rica ediyorum...
Oy verirken AKP dışında kime verirseniz verin... Ama artık
kesinlikle bu Aa Kaa Peee'ye vermeyin!
*
Yok mu?
Hırsız çıkmış yine başörtüsü
edebiyatı yapıyor... Yok mu bir Allah'ın kulu...
Sevabına... Artık millet bir kafasını dinlesin diye... Şu
Emine'nin donunu kafasına geçirsin... Belki utanır da susar
artık(!)
***
22.05.2015
Mahallemizin
kadını - kızı, mahallemizin namusu
Dün "Yok mu?"
başlıklı yazıma vatandaşın tepkisi bayağı bir kafamı yordu...
Vatandaşı anlamaya çalıştım... Ne his ediyor, o tepkiyi neden
verdi diye... Vardığım sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum!
Doğru veya yanlış bir analiz mi... Açıkçası bilmiyorum...
Ancak başlıkla yakından ilgili olduğuna eminim!
İnsanları
yalın bir şekilde iki tipe ayıracak olursak... Yüzeysel
kişilik ve derinlik sahibi insan neticesine varırız... Bu iki
insan tipi yetiştikleri ortamın ve aldıkları eğitimin
ürünleridir!
Yüzeysel kişiliğe sahip insan...
Görüşleriyle ve hayat tarzıyla tek boyutlu bir varlıktır...
Bu varlığı dünyamızda ilk canlı, tek hücreli organizmalara
benzetebiliriz... Derdi... Karnını doyurmak ve üremektir!
Halbuki dünya, bilindiği üzere birden fazla boyutludur...
Ancak bu varlığın bunları görmesi mümkün değildir... Tıpkı
tüm insanların ortak özelliği olan kızılötesi ışığı görememek
gibi bu varlıklarda yapıları itibarıyla hayatın akışını basite
indirgerler çünkü bakış açıları ancak buna müsaade eder. Bu
yüzden bu insanlara yaklaşım çok farklı, onlarında
anlayabileceği düzeyde ve dilde olması gerekir. Bu tür bir
iletişime sokak dillide diyebiliriz.
Doğrudur... Tüm
hak dinlerinin bununla birlikte dikta rejimlerinin dışında,
insan tarafından icat edilen toplumsal yaşamı denetleme ve
düzenleme sistemleri bireyleri sosyal sorumluluk almaya "davet"
eder. Ancak... Ve sorunda kanımca burada başlıyor; hayat
dediğimiz salt siyah ve beyazdan ibaret değildir! Bu tür "tek
hücreli organizmalar" ama siyah ve beyazdan başka bir şey
görmezler, görseler bile "bununla mi uğraşacağım" diyerek
görmemezlikten gelir, çevrelerindeki insanlarında kendilerinin
gibi olmasını tercih ederler. Durum böyle olunca, mesela
Kur'an-ı Kerimde bahsi geçen yaşadıkları toplum içeresinde
sorumluluk alma vazifesini de yine kendilerine göre siyah -
beyaz yorumlarlar. İçgüdüsel olarak sorumluluğu ne hikmet ise
bacak arasına indirgemelerine bir izah bulamamakla birlikte bu
ilginç durum hepimizin aşina olduğu trajikomik durumlara meydan
verir. Mahallenin namusu bazı namus bekçilerine emanet edilir!?
Size, elalemin namus bekçiliği görevini kim, hangi hakla
verdi?
Cahil cesareti ile durumdan vazife çıkaranlara
zamanında dur denmediğinde, yüz bulan zamanı geldiğinde astarını
da isteyecektir! Nitekim de yaşayarak şahit olduğumuz gibi böyle
olmaktadır. Halbuki hak dinlerinde sosyal sorumluluk almak;
kendinin dışında insanların can ve mal güvenliğine de sanki
kendi mal ve can güvenliği söz konusuymuş gibi dikkat etmek, zor
durumda olan - dara düşen insana yardım elini uzatmak. Gerekirse
fiziki güç açısından daha zayıf durumda olan bir kadına yardımcı
olmak anlamındadır. Bu örnekler haliyle çoğaltılabilir ancak ne
demek istediğimi anladığınızı sanıyorum. Bildiğim kadarıyla hiç
bir hak dininde toplu günah olmadığı gibi toplu sevapta yoktur.
Günah da, sevapta bireyseldir.
*
Türkiye konuşur... Elalem yapar!
Çılgın projeler... Yüz yılın projesi... "Bizim" güzide
siyasetçilerimiz sallayıp duruyor... Yok(!) Bu konuda yok
birbirlerinden bir farkları!
Konuyla ilgilenenlere
Kore'yi örnek vermek istiyorum... New Songdo City Türkiye
konuşur... Elalem yapar!
***
23.05.2015
Abdest ve
ötesi
Tayyip… Senin gücün gözün gördüğü ufka
kadar… Ben… Senin ufkunun ötesinde yaşıyorum… Zihnim
hür… Düşüncelerim hür… Bedeni derdest1 edebilirsin…
Ama Allah’ın bana bahşettiği duyularımı ve beynimi asla
etkileyemesin!
Hak dinlerinde… Temizlik… Güzel
ahlak kadar önemlidir… Galat-ı meşhurdur2… İnsan,
temizliği maddeten ve manen anlamalıdır… Önemli olan manevi
temizliktir… Bedenen kirlide olsan, yürek temizse…
Allah’ın huzurunda duaların mutlaka duyulacaktır!
Toprakla kirden arınabilir misin? Belki… Üstün körü, ütün
körü temizlik mi olurmuş? Hele Allah’ın huzuruna çıkmaya
niyetliysen!
Ama Allah sana bu imkânı tanımış…
Anlaman, anlayabilmen için… Sana yasakladığını, açlıktan
öleceğine yiyebilirsin diye buyurmuş… Cihadı dahi ikilemiş…
Büyük ve küçük cihat diye… Büyük ise nefisle mücadele!
O halde… Abdest ile bedenini temiz tutun say… Müslüman
olan mesela… Güzel bir kadın gördüğünde… Yüreği…
Düşünceleri kirlenirse ne olur?
Sen Kadını sarıp –
sarmalasan da… Yüreğin ve düşüncelerin kirli olduktan sonra…
Şevk ve serveti hayatının odağına koyduktan sonra… Beş vakit
namaz öncesi… Beş vakit abdest alsan da neye yarar?
1
ele geçirme 2 Herkesin doğru bildiği yanlış
Yazarın
notu: Bence vaftiz olmakta abdest almak arasında manevi bir
bağlantı var. İkisi de insanın tanrı önüne arınarak çıkma
gayretinin birer göstergesidir.
***
25.05.2015
Street
Credibility*
Şunun şurasında ne kaldı? Ancak
umudum yok(!)
Bildiğim tek şey... Her şey gibi...
Gün gelecek ve AKP'de tarihin tozlu sayfalarına karışacak...
Bildiğim tek şey... Muhalefet liderinin bile bunca yapılana
rağmen... Vatana, millete ihanete varan olaylara rağmen...
Sorumluları asmayacağı sözünü vermesi... Bildiğim tek şey...
Bir hukuk devletinde, su sızdırmayacak deliler sunulduğunda...
Vatana, millete ihanetin ölümle cezalandırılabileceği...
Avrupa Birliği ölüm cezasına karşıymış... Yürüüü... Ense
tıraşını görelim!
* Siyaseten, sokak diline hakim,
siyaseten sokaklara hakim. Vatan - millet kavramını sokaklara
hakim kılamadığımız sürece, Türkiye'de herkesin yaptığı yanına
kar kalacak.
*
A benim geri zekâlı evladım
Yavrucuğum... Sizler daha dünyaya gelmeden ben sabahlara
kadar şifre hackliyordum... Sizler daha ananızın memesine
yapışıkken, ben, bilişim güvenliği üzerine tezler tasarlıyordum!
Haliyle... Internet üzerinden sitemi hacklamaya
çalışabilirsiniz... Neticede benim denetimimin dışında...
Sunucu providere emanet... Ancak ben... Piyasanın en
iyileriyle çalışmağa alışkınım!
Kaldı ki... Sitelerimi
HTML dışında programlamam... Bilmez misin HTML'e saldırı
alanı son derece kısıtlı?
***
27.05.2015
Cihan padişahı
birinci kıçımın kenarı
İmamın orduları…
İmamların öcü… Karayılanlar tarafından zehirlenmiş kitleler…
İmansız, içi boşaltılmış bir Müslümanlık… Türkiye’nin hali!
Bilmiyordum yeni öğrendim… Ailede ağır hastam var…
Ameliyat masasından kalkması, Allaha kalmış… Doktor ümitsiz…
İstanbul’da uzman başka bir operatör doktor çok daha ümitli
konuşmuş… Dayıma dedim, oraya kaldıralım… Bir hastane,
diğer hastanenin tahlillerini kabul etmiyormuş… Tüm tahliller
yeniden yapılmalıymış, buda gereksiz iki hafta kadar zaman
kaybıymış… Durum acil, ölüm kapıda… Maksat Sosyal
Sigortaları söğüşlemek!
Yeni Türkiye gerçeği işte budur!
*
Lafı güzaf
El âlem yapar… AK Parti
hayal satar!
*
Görüntü kirliliği
İstanbul’dayım…
Hava kasvetli… Sıcak desem, değil… Hava koşullarına alışık
değilsen… Nem benim gibi kalp hastaları için ölümcül
olabiliyor!
Adım atmaya halim yok… Ancak yapılması
zorunlu işler var… Tükenen güç… Ahval sormuyor!
İstanbul… Oldum olası yaşanacak bir kent değildi… Trafik
karmaşası çekilmez bir hal almış… Kalabalıklar adeta bireyi
yutuyor… Öğütüp yok ediyor… Seçim için her köşe başına
asılan parti bayrakları… Flamalar… Kenti boğuyor…
İnsana nefes almaya imkan birikmiyor!
***
29.05.2015
Eyyy kadın,
söyle
Sen aklını peynir ekmekle mi yedin?
Herif senin üstüne kuma alacak… Sen veya kumanın hiç bir
kanuni hakkı olmayacak… Herif istediği gibi sizi kullanacak…
Söyle sen aklını peynir ekmekle mi yedin?
Söyle kadın…
Konuş… Sen aklını peynir ekmekle mi yedin? Yavrunu,
küçücük kızını… Kuzunu… Hayvanın altına nasıl
yatıracaksın? O hayvanın, kuzunun bedenide… Ruhunda
yapacağı tahribatı bir hayal etsene… Söyle kadın… Konuş…
Sen aklını peynir ekmekle mi yedin?
Seçime bir kaç gün
kala… AYM’nin kararı utanç vericidir… Din dediler, iman
dediler… Seni köle ettiler kadın… Söyle kadın… Konuş…
Sen aklını peynir ekmekle mi yedin?
***
31.05.2015
Refah varsa
huzurda gelir
Mesele adil paylaşımda… Mesele
işbirliğinde… Mesele ortak bir hedef uğruna birlikteliği
sağlayabilmekte… Mesele ulvi hedef uğruna özveride
bulunabilmekte!
***
01.06.2015
At gözlüğü
Yaş 50… İçimdeki çocukta benimle birlikte ihtiyarladı…
Her geçen sene… Yeni tecrübeler, her yeni tecrübe bir adım
daha olgunluk(!)
Hayat… Olanla yetinmenin garabetini
öğreti… Duraksama bir tarafa… Yetindikçe, iki adım geri –
bir adım ileri gidiyorsun… Hâlbuki… Almanların deyimi ile
“Das beste ist gerade gut genug!” Yani en iyisi… Ancak
yeterlidir!
Yetindikçe… Acıdıkça, acınacak hale
düşüyorsun… Kendinden istediğin, hayattan beklediğin…
Arzuların… Ufkunun sınırlarını zorlamalı… Zorlamalı ki
içindeki hırsın kıvılcımları sönmesin!
Biri hırsız…
Ama biat etmeye, boyun eğmeye, yetinmeye alıştırılmış insanların
güvenini kazanmış… Halkın en azından bir kısmının gözdesi…
Ne yaparsan yap, ne söylersen söyle güveni sarsamıyorsun(!)
Diğerine… Bir zamanlar Gandi Kemal diyorlardı… Yok,
efendim bilmem kaç kardeşi varmış… Hepsi ameleymiş…
Kendisi hırsız değilmiş, dürüstmüş… Ne mutlu ona… Kendi,
ailesinin şerefi… Ama hırsızla mücadele edecek… İnsanları
ikna edecek yeterlilik gösteremiyor!
Sen… Kötünün
iyisiyle yetindikçe… Tablonun bütününü değil yalnız bir
kısmını gördüğün sürece… Etrafına at gözlüğü ile bakmaya
devam ettikçe… Sen yetersize, hırsıza, kalitesize teveccüh
gösterdikçe… Ölçün, çıtan kısıtlı oldukça… Sen
isteklerinde tevazu gösterdikçe… Gelip… Tepene çıkan…
Seni aldatan, kandıran… Ağzına s.çan daha çok olur!
*
Ömrün güvencesi var mı?
Vatandaş
soruyor... Neden başkanlık sitemine karşısınız?
Bu
dünya Sultan Süleyman'a bile kalmamış... Erdoğan'a mı
kalacak? Kanuni nerede, Tayyip nerede...
Hadi diyelim
ki sen haklısın vatandaş... Tayyip başkanlığa layık... Her
türlü güç, her türlü yetki başkanın elinde... İyi de...
Tayyip dünyaya kazık mı dikecek? Bu soytarının vadesi hiç mi
dolmayacak? Bu herif öldükten sonra ne olacak? Bunu hiç
düşündün mü?
İşte bu yüzden başkanlığa hayır diyorum!
***
Alışmadık, alışmayacağız
Neymiş millet
siyasal simge türbana kamusal alanda alışmışmış... Sen öyle
san... Devlet dairesinde... Kamusal alanda, özel
sektörde... Bizler türbana alışmadık...
Alıştırmayacaksınız da!
Kimsenin... Samimi dini
duygularla hareket eden kardeşlerimizle bir alıp veremediği
yok... Baş illa bağlanması gerekiyorsa... Bağla... Ama
siyasallaştırılmış yumurta kafalı olarak ortalıkta dolaşma...
Yıllar önce yazmıştım... Milli bir kıyafet modeli gerekli...
Bu ihtiyaç dünden bugüne daha da acil bir gereksinimdir!
Aslında bu model uzun süreden beri var... Anadolu kadının,
tarlada - toprakta böyle bir meselesi yok... Mesela şehirli
hanımlar Osmanlı sarayından esinlenebilirler... Veya
hepimizin kabulü olan... Babaanne modelinin gerçekten suyumu
çıktı?
Hepinizin kandili kutlu olsun!
*
yiğitlik üzerine
Meydan kavgasında...
Bildiğim yiğitler teke tek dövüşür... Arada onun bunun
yumruğu gelir ama... ilke teke tektir... AKP kahpe
kavgasında... yiğitlikten eser yok... Baş borazan bir
ilde... Padişah bozuntusu, özenti... diğer bir ilde oy
avcılığında!
Gariban muhalefet... halini hiç sorma(!)
***
03.06.2015
Mustafa
Nasıl insanlarsınız sizler? Sizleri anlamam mümkün değil!
Mustafa “belgeselini” izlediniz mi bilmem… Bu ısmarlama ve
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü… Olduğundan farklı gösteren
rezaletin altına kim imza atmıştı? Can Dündar!
Ne
oluyor size? Bir zamanlar Türk Silahlı Kuvvetler diye bir
kurum vardı… Adamların birden bire demokratlığı tutuğu gibi…
Sizlerde şimdi bilmem ne havarisi kesildiniz… Sanki 12
seneden beri anlayamadınız… Bu bilmem nenin çocuğuna…
İzlediği yolda destek olduğunuz sürece sırtınızı sıvazlar…
Sonra yarı yolda bırakır!
*
Emine’yi Kılıçdaroğlu ile karıştırdı galiba
Ne tuvaletmiş ama… Bir gün bu zavallı piyonu savunacağım
aklıma gelmezdi ama… Hayat böyle bir şey işte… Emine…
Ne çabuk unuttu… Ömründe az mı tuvalet temizledi…
Gerekirse… İnsan ekmek parası kazanmak… Veya evinin,
çoluğunun – çocuğunun sağlığı için tuvalette temizler… Bu
ayıp değildir… Ayıp olan bunu başkasını aşağılamak için dile
getirilmesidir!
Not: Emine örneğini verdim çünkü genelde
kadındır evin temizliği ile ilgilenen. Ben mesela gerektiğinde
evimde bu işi de yaptım, gocunulacak bir şey değil.
*
Namahrem
Altın jübilelerini*…
İyisiyle, kötüsüyle doldurmuş… Bir yastığa baş koymuş
insanlar!
Bu yazacaklarım Türkiye’nin her hangi bir
yerinde… Her gün defalarca yaşanabilecek bir vakadır…
Eşlerden erkeğin arkaya kalması tersinden daha kötü bir
durumdur!
Ama öyle olduğunu farz edelim… Arda kalan
erkek olsun… Eşini, hayat arkadaşını... 50 senede eşinin
her santimetre karesini tanımaya fırsat bulan… Hayat
arkadaşını son yolculuğunda… Ebediyeti karşılayacağı kabrine
yatıramıyor… Neden? Çünkü namahrem sayılıyormuş… Peki,
mevtayı toprağa yatıran adamlar… Rahmetlinin helalîsi mi
sayılıyor?
Bu nasıl bir mantık? Bu nasıl bir anlayış?
*evliliğin 50 yıl dönümü
*
Var mı?
Baba ocağı… Ana kucağı gibisi
var mı?
*
Türk’sen Türklüğünü bil
Lafla peynir
gemisi yürümez der atalarımız… Türk’sen Türklüğünü
bileceksin… Her şeyden evvel… Türk dediğin… Dürüsttür…
Merttir, yüreğinde kahpeliği barındırmaz… Güçlüdür…
Özgürlüğünü yaşamak için feda etmesi gerekse, ölümü tercih eder…
Ezilse bile, zincire vurulsa dahi… İçindeki özgürlük
dürtüsü onu hürriyetine kavuşturur… Türk… Hayata kalma
azmiyle ünlüdür… Simgesi boşuna bozkurt değildir… Kurt,
hayatta kalma becerisiyle tanınır… Efendidir… Terbiye onun
küçük yaştan ölüme kadar refakatçisidir… Türk kadınının
iffeti asla sorgulanamaz… O ne yapması gerektiğini… Erkeği
ile ölmesini de bilir… Türk… Dili ile… Örf ve
adetleriyle bir bütündür… Saygı Türk için esastır!
*
Madem minareler süngü
O halde Türk
süngüsünü tercih ederim… Dikkatinizi çekti mi bilmem?
İstanbul’un bazı semtlerinde özellikle yeni yapılan camilerde
minareler… Arap minarelerini andırıyor.
Hani bu
herifler Osmanlı torunuydu… Nerede atadan kalma… Kalem
gibi zarif minareler, nerede?
Arap özentisi, iğrenç
mahlukatlar!
*
Imanım gevredi
Başlarım böyle bekârlık
sultanlıktır zırvalarına... Tamam iyi tarafları gerçekten var
ama... Bulaşık yıkamaktan imanım gevredi... Orospu karı
yemeği de yapsam... Tencere, tava yine çıkıyor... Yok
arkadaş... Ya hatunu yedeklemek lazım, yada onunla Türkiye'ye
gelmek lazım!
***
04.06.2015
Yurtdışı
Türkler kaçıncı sınıf vatandaş?
Akıl almaz bir
iddia…
“…Yurtdışında yaşayan bir insan Türkiye
gerçeklerini nereden bilecek…Bu insanların oy vermesi sence
doğru mu?... ”
Bunu söyleyen Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayan bir vatandaş, ne desem bilmem ki? Bizler bilgi ve
fikir sahibi değiliz ki(!)… Bizler bilmem kaç TV kanalı
vasıtasıyla Türkiye’deki gelişmelerden haberdar değiliz ki(!)…
Bizler bilmem kaç gazete vasıtasıyla Türkiye’deki
gelişmelerden haberdar değiliz ki(!)… Bizler bu ülkenin
pasaportunu, kimi zaman gururla – bazen utançla* taşımıyoruz
ki(!)… Çünkü… Biz insan değiliz ki(!)…
*Mesela bir
yerden bir yere gitmek için vize uygulamaları
***
05.06.2015
Uzaylılar her
yerde
Çok şükür... Kazasız belasız evime
döndüm... Hayatımda tek başıma geçirdiğim en zor 10 gün...
Çok fenaydım... Anlaşılan artık yaşında verdiği etkiyle...
İklim değişikliklerine öyle kolay kolay adapte
olamayacağım... İzin güzel bir şey ama insanın evi gibisi
olmuyor!
Düzenin... Alıştığın ortam... Mesela
İnternete giriş hızın... 50000 MB/s burada... 7 MB/s
Türkiye'de... Hele cep telefonuyla internete girenleri
anlamam mümkün değil... Ceple internet mi olurmuş? Olduğunu
biliyorum tabii... Ama benim işim değil!
Her "izin"
sonrası olduğu gibi... Bu senede Türkiye'de sosyal ve
siyasal izlenimlerimi not etmek istiyorum... Üç tespit:
1. İnsanlar büyük oranda ekonomik sıkıntı içeresinde. Her
zamankinden fazla bu sefer göze çarpıyor. İşsizlik çok önemli
bir konu. Ekonomik sıkıntı had safhada. Seçimlerde bu sıkıntı
belirleyici olabilir. 2. Gençler arasında bilgi ve
bilinçsizlik ama özellikle doğru dürüst eğitim almamışlar
arasında daha da artmış. Bu konu kendi içeresinde bir
değerlendirmeye değer. Önümüzdeki günlerde TAV başlığı altında
yayınlamayı düşünüyorum. 3. Ve son izlenimim, uzaylılar artık
her yerde. Yumurta kafalı süprüntüleri artık İstanbullun en
nezih semtlerinde de görmeniz mümkün. Bu olgu düşündürücüdür.
***
06.06.2015
Büyük bir
olasılıkla bu iş azınlık hükümeti ve 1 yıl içeresinde yeniden
seçime gider
Ne yapıp yapıp bu seçimleri
kazanmaları lazım... Her yol mubah... Ancak koalisyon
olasılığına rağmen RTE görevi yine AKP'ye vermeye
çalışacaktır...
Turkey-2015-Election-Prospects
http://www.gurbuz.net/Turk/Turkey-2015-Election-Prospects.pdf
Kaynakça:
http://www.jamesinturkey.com/elections/turkeys-general-election-2015/rolling-average/
http://www.jamesinturkey.com/elections/turkeys-general-election-2015/


*
Yarın
Umarım sağduyu kazanır...
Umarım insanlarımız "tek adam" zalimliğine son verir...
Umarım yapılanlar, hırsızlıklar cezasız kalmaz... Umarım ki
bazı "istihbarat" sitelerine göre MHP veya HDP sözlerinde
durarak AKP ile bir koalisyon hükümeti kurmaz... Umarım bu
ülke Kasımpaşa rezilliğine bir son verir!
*
Katı Kemalizm'den ılımlı Islama
Altı
ilke... Evrensel değere sahip altı ilke... Uygulandığında,
gerçekten bu ilkelere sahip çıkıldığında... Önce insana sonra
topluma faydalı ilkeler!
Günümüze gelebilen üç Hak
dini... Hepsinin ortak tarafı, özü... Ahlak sahibi
insan... Allah'ın kelamı... Uygulandığında, gerçekten bu
önerilere gönül kapısı aralandığında... Önce insana sonra
topluma faydalı!
Ve bizler... Ne Atatürk
ilkelerine... Nede Allah'ın kelamına sahip çıkabildik...
... Yıllardır uygulanan... Atatürk namına içi
boşaltılmış... Kas katı, yüreksiz... Bir Atatürkçülük(!)
Yıllardır uygulanan... Allahü teâlânın önerilerinden çok
uzak... Allah namına içi boşaltılmış... Yüreksiz ve
akılsız... Bir Müslümanlık(!)
İkisi de yanlış...
İkisi de bana çok uzak!
*
Küçük, küçücük meselelerin insanlarıyız vesselam
Ne alaka... Kız kardeşimin evinde
trabzanlar* kırmızı... Ustaya sordum... "Bunlar boyanır
mı?" "Yok! Plastikten, boya tutmaz. Yaptıran her halde
Aleviydi(!)" Haydaaaaaaaaaaaaaaaa... Her halde kızılbaş
terimi aklına gelmişti ustanın!
Ömrümüzü böyle ufacık
tefecik meselelerle tüketiyoruz... Hayatımız, tüm
enerjimiz... Böyle incir çekirdeğini doldurmayacak konularla
dolu... Yok sen Kürt'sün, ben Türk... Yok sen Alevisin,
ben Şii... Yok sen Yahudi'sin, ben Müslüman... Ne bu ya?
Hepimizin özünde, bir yerlerde... Anası sarımsak,
babası soğan yatmıyor mu?
Özünü inkar eden... Kendini
olduğundan farklı gösteren... Bu yüzden başına olmadık işler
gelen... Bu zihniyet değil mi?
*Merdivenlerde
tutunduğunuz yer
***
07.06.2015
???
Önemli oranda oy kaybına uğramış olsalar bile... Yine en
çok oyun bu parti üzerinde toplanacağını tahmin etmek zor
değil... Şüphesiz tarih Bahçeliyi kınayacaktır...
Kılıçdaroğlu denendiğinde ise... Değerlendirmenin çok daha
acımasız olacağı... Bu vebalin faturasının ona
çıkarılacağına... Üst üste seçim kaybeden buna rağmen koltuğa
yapışan insan müsveddesi olarak anılacağına şüphem yok!
Bu seçimden sonrada koltuğunu boşaltmazsa... Bu adamın bu
topraklarda yatacağı yer yok demektir!
*
Seçiyorsunuz, seçiliyorsunuz ama neye göre?
Türkiye'de,
milletvekili, koltuk sayısı D'Hondt sistemine göre
hesaplanıyor... Bunu biliyor muydunuz?
Daha ayrıntılı
bilgi için: http://tr.wikipedia.org/wiki/D%27Hondt_sistemi
*
Türkiye
Tencere, tava hazır mı?
Terlikleri dolaba... Ayakkabılar kapının önüne!
Sokaklara dökülmeye hazırlanıyor musunuz?
*
Kılıçdaroğlu istifa!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
*
HDP'yi bilmem ama bundan sonra MHP'ye dikkat
Bu ilk olmaz... Oy dağılımı böyle devam eder...
Koalisyon ihtimali doğarsa... MHP'ye dikkat(!)
*
Gitti, gitti, gitti
Başkanlık elden
gitti... :)
*
Göbekçik
Hep birlikte bir göbekçik
atalım :)
*
Seçimin kazananı HDP
Bölücülük kastı
taşımayan tüm HDP seçmenlerini kutlarım... Bizlerin
yapamadığını... Birlik ve beraberliğin güzel bir örneğini
göstermiş oldunuz.
*
Bu iş neye benziyor biliyor musunuz?
Farz edelim ki K.K. bir kadın olsun... Dünyadaki SON kadın...
Ve ben onlarca yıl kadın yüzü görmemiş olsam... Yine K.K.'nin
yüzüne bakmam... Tenezzül etmem!!!
*
Affedersiniz
Recep Tayyip Erdoğan'a açık
mesaj:
Eyyy Recep... Milli irade dedin... Başkanlık
istiyorum... 400 milletvekili istiyorum... İstiyorum da
istiyorum... Dedin de dedin... Sonunda... Aldın mı
babayı?
*
Neyi merak ediyorum biliyor musunuz?
Acaba... Bilal oğlan... Şimdi AK Sarayda yandı kıçım diye
oda oda dolaşıyorumdur?
*
Gelin
Ayağın yere bassın...
Çuvaldızı kendine, iğneyi başkasına... Uyan gaflet uykusundan
diye AKP seçmenine seslenen sen... Kendi gözlerini açsan iyi
olur!
Seçim üzerine seçim kaybeden... Bir - iki puan
artışı zafer diye ilan eden... Ve bunun peşinden giden sen...
Kendini neden avutup durursun? Hadi geçen seçimde Y-CHP'nin
bir bölüm oyu MHP'ye gitti dedin... Eyvallah... Bu sefer
HDP diyorsun... Asıl sen uyan gaflet uykusundan!
AKP
ile Y-CHP arasında 16 puan... Bu iş neye benzer biliyorsun
aslında sen... Oynamasını bilmeyen... Gelin yerim dar
dermiş, uyan gaflet uykusundan!
***
08.06.2015
Tartışmanın faydası
yok! Kaybeden Türkiyeliler - kazanan Türk milleti oldu. Ancak
DAHA yolun başındayız, rahatlamak - gevşemek yok, Tayyip ve
zihniyetini YOK etmeden bu tehlike geçmemiştir. Yapılanların
faturasını henüz önüne koyamadıktan sonra; daha hiç bir şey
kaybedilmiş veya kazanılmış değildir!!!
*
Bahçeli
Erkeksen... Birazcık olsun
şeref ve haysiyet sahibiysen... Verdiğin sözü unutma!
*
Dün göstermiş olduğunuz sağduyunun şerefine Türk
milletine armağanım olsun
Türkiye Cumhuriyeti
Tarihi Kronolojisi 1923 - 2010 v.2
Tam 1300 sayfa...
PDF formatında, içiriği aranabilir nitelikte... Maalesef
eklerini henüz yayınlayamıyorum... Olmayan enerjimin
tümünü... Uzun bir süredir ailevi sorunçuklara harcamak
durumundayım... Ama bu Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
Kronolojisi çalışmalarıma ara verdiğim anlamına gelmez.
Çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Bundan bir süre önce zamanı
geldiğinde sizlerden yârdim isteyeceğimi söylemiştim. 100
binlerce aranabilir içerikken söz ediyorum. Oğluma vasiyetimdir,
yayınlayamadan ölürsem oğlum bu çalışmayı sürdürecektir.
Her şey... Tüm uğraşımız önce çocuklarımızın geleceği...
Sonra bizlerin rahat, refah ve huzur içeresinde yaşayabilmemiz
için.
Tüm Atatürk milliyetçileri önünde saygıyla
eğiliyorum
Önder

Indir
*
Demek ki neymiş?
Türkiye gibi
demokrasisi ve halk bilinci az gelişmiş ülkelerde bile...
Demokrasinin... İstenildiğinde inilip - binilebilecek bir
vasıta olmadığı görülmüştür... Çünkü... Demokrasinin,
demokratik bir toplumun kuralları vardır... Ve herkes,
istisnasız herkes bu kurallara uymak zorundadır!
Demokrasinin en belirgin özelliği... Şeffaf, denetlenebilir
ve hesap sorulabilir olmasıdır... Eyyy geleceğin
Tayyipleri... Bu size ders olsun!
*
Aşk insanın gözünü kör etmemeli
Söylemesi kolay... Gerçekleştirmesi çok zor... Bizzat
tecrübelerle sabit bir durum... Maalesef... Sevgi,
sevdiğinin hatalarını, yanlışlarını görmemezlikten gelmeyi
beraberinde getiriyor!
Bir gözün kapalı olsa bile...
Diğer gözünü daha da açacaksın!
Al Recep Tayyip Erdoğan'ı
vur Kemal Kılıçdaroğluna! Tayyip'e aşık olsan bile...
Kılıçdaroğlunu sevsen bile... Aşk gözünü kör etmemeli...
Sevdiğinin doğrusunu da - yanlışını da görebilmelisin!
*
MHP
Seçim başarısını Bahçeli hanesine
yazmak yanlış olur... Neden mi? Artan o bir - iki puan...
Paralelin desteği de ondan!
*
Almanya uçuyor
Almanya aldı başını
gidiyor... Bir ekonomik rekordan diğerine koşuyor... Ve
koalisyon hükümetiyle yönetilir... Büyük koalisyon hükümeti
ile!
Mantık bunu emrediyor... Zor günlerde...
Ülkenin büyük siyasal oluşumları... Vatan millet diyerek...
Bir araya gelerek, kafa kafaya vererek ülkenin sorunlarına
şifa olur!
At gözlüklerini bir tarafa bırakırlar...
Küçük küçük meseleleri değil tablonun bütününe bakarlar... El
ele, omuz omuza verip, ülkenin dertlerine derman olurlar!
Bilmem anlatabiliyor muyum?
*
Hedef
İki... İkisi de Atanın
koltuğunda oturuyor!
Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi...
Yandaş ve yoldaş dahil... Cezalandırıldığını göreyim...
Yeni hedefim... Sensin Kılıçdaroğlu şimdiden bilesin...
Senin o koltuğu boşalttığın anı görmeden... Bana rahat -
huzur yok!
Bir uşağı... Başka bir uşak ile
değiştirdikten sonra... Bu dava benim için kapanmamıştır!
***
09.06.2015
Ülkede pezevek
bir tane - iki tane değil ki
Oldum olası uç
noktalardan nefret etmişimdir... Çünkü bir tarafın ya duvar
yada uçurumdur... Kendi kendine manevra alanını
kısıtlıyorsun... Halbuki siyaset veya ülke menfaatleri
gerekli hallerde hareket sahası isteyebilir!
Böyle uç
noktalardan örnekler vermek gerekirse... Her şeyden evvel
kafatası partilerini vermek gerekir... Misal BDP, MHP gibi...
Veya aşırı sağ veya sol uçlar... Örneğin Vatan Partisi gibi,
adı güzel - kendi güzel, ilkeleri güzel bir parti... Buna
rağmen, gönül bu partiden yana olsa da el, oy vermeye gitmiyor!
Enteli, danteli bir kenara bırakır... Eldeki "malzemeye"
bakarsak bu "malzemeden" bir b.k olmaz diyemeyiz... Çünkü
kendimiz bu "malzemenin" birer parçasıyız... O halde var
olanı en güzel şekilde değerlendirmenin yolunu aramalıyız!
Kısır döngüler... Kısa vadeli menfaatler peşinde koşan
sözde parti liderleri... Koltuk, makam, mevki, ün ve unvan
sevdasıyla... Ulvi hedefi gözden kaçırıyor... Bulundukları
makama getirilme sebeplerini unutuyorlar... Millet ve vatanın
menfaatleri her şeyden önce gelir... Uzlaşı gerekiyorsa...
Ülke menfaatleri bunu emrediyorsa... En uç noktalar bile bir
masa etrafında toplanmalı, gereğini yerine getirmelidir!
*
İki Abdullah bir darağacı ve Recep Tayyip Erdoğan
Bir Abdullah'ın sesi bu aralar pek çıkmıyor... Diğeri
yine ötmeye başladı... Kayıp trilyon... Deniz Feneri
davası ve daha niceleri unutulmadı... Unutmadık,
unutmayacağız, unutturmayacağız... Binlerce insanın...
Bebeklerin... Kanı yerde dururken... Elbet bir gün
gelecek... Iki Abdullah - bir Erdoğan o darağacında
sallanacak!
*
Bu arada
Deprem kapıda... Rant uğruna
en olmadık yerlerde "Kentsel dönüşümü" gerçekleştiren...
Milletin evini - barkını başına yıkan... Bu "düzenlemede"
sırada olanlar unutulmamalıdır!
Evet, yeni düzenlemeler
gereklidir... Özellikle İstanbul'da... Ama yeni kurulacak
hükümet ki... Umuyorum CHP - MHP ve HDP koalisyonu olur...
Bu duruma el koymalı ve gereğini en düzgün şekilde yerine
getirmelidir.
*
Cehaleti yönetilebilir kılmak
Demagogların eline bırakılmamalıdır... Cehaleti bugünden
yarına yok edemeyeceğinize göre... Cehalete ayak uydurmak
istemediğinize göre... Cehaletle yaşamak zorunda kalmamak
için... Cehaleti yönetebilmenin yolunu aramalı... En
azından ama bu durumu kontrol altında tutmaya özen
göstermeliyiz!
*
G.t korkusu
Onlar Erdoğan'ı
korumuyorlar... Erdoğan'ın topun ağzına sürülmesi demek...
Gerisinin de çorap söküğü gibi gelmesi demek... Yani bir nevi
nefsi müdafaa... Strateji ona göre belirlenmeli... Ve
fatura ona göre hazırlanmalıdır!
*
Recepçiğim
2023 hayallerin suya mı
düştü? Yok yani... Kendinden o kadar emindin... O kadar
pervasız konuşuyordun... Kindar ve de dindar bir gençlik
istiyordun... Tüm o çılgın projelerin ne olacak şimdi?
*
AK Saray
Önerimi tekrarlamak istiyorum:
Atatürk Orman Çiftliğine yakışan bu binanın Milli kütüphaneye
dönüştürülmesidir. Cehalete karşı, tek adamlığa karşı, despotizm
ve diktatörlüğe karşı --- ibret-i alem --- için ebedi bir anıt
ve içeriği ile (yani kitapları ve bu kitaplardaki bilgiler ile)
cehalete karşı şifa olması dileği ile!!!
*
Sağlıklı bir toplum yapısı
İçin sağlıklı
ve geniş tabanlı bir orta sınıfın oluşması gerek... Siyasi
açıdan böyle bir yapıya sahip toplum bir çok farklı görüşü
hazmedebilir... Dincisinden tutun ateistine... Sağcısından
tutun solcusuna kadar içinde "sorunsuz" barındırır!
Ekonomik refaha erişen bir toplumda... Cehalet söz konusu
olmaz çünkü eşit bir eğitimin zemini... Böyle toplumlarda
olağandır!
Türkiye Cumhuriyeti ve bu toplumun
insanları... Demokratik reşitliğini, geçte olsa
gösterebilmiştir... Tüm samimiyetimle inanıyorum ki...
Yıllardır Türkiye Cumhuriyetinde eksikliğini his ettiğimiz Türk
solu... Cumhuriyet Halk Partisinin... İşlevini tam
anlamıyla dolduramadığı sosyal demokratlığına rağmen...
Kendini Gezi olaylarında hissettirmiş... Tezahürünü ise
seçimlerde HDP'ye oy vererek göstermiştir... Bu açıdan
bakıldığında... Bir musibet bin nasihatten değerlidir
özdeyişi bir kez daha haklılığını ispatlamıştır!
*
Kimse Türkiye adına çalışmıyor
Biliyorum
henüz çok erken... İnşallah sezilerim beni yanıltır... Ama
öyle görünüyor ki... Bu zibidiler kolay kolay
anlaşamayacak(!)
*
Paralel aşağı paralel yukarı
Çarşı pazar
el yakıyor... Çoluk çocuk evde işsiz güçsüz oturuyor...
Paralel aşağı paralel yukarı.. Millet senin paralelinle mı
uğraşacak?
Not: Fethullah Gülen sakın avuçlarını
ovuşturma, sevinme... Gerçekten milliyetçi bir hükümet
gelsin... Seni kulağından tutup Türkiye'ye getirmesini
bilir... Ondan sonra başına gelecekleri sen düşün!
*
Sağır mısın be adam?
Sen nasıl bir
Allahsız, Peygambersiz belasın ki... Bunca seçim yenilgisine
rağmen hala Atatürk'ün kurduğu partinin başındasın... Derhal
istifa et!
Rezil rüsva oldun... Bu kadar yüzsüzlüğü
nasıl hazmediyorsun anlamak mümkün değil... Kemal
Kılıçdaroğlu... Kaldır o b.k g.tünü o koltuktan!
*
K.K.'ya karşı durduğum için tepki veriyorsunuz
En doğal hakkınız... Herkes fikirlerini söylemekte
özgürdür!
Ama Allah, Peygamber aşkı için elinizi
vicdanınıza koyarak söyleyin:
Kendisine neden Atatürk'ün
ilkelerine sahip çıkmadığı, neden ulusal düşünceye gereken önemi
vermediği sorulduğunda verdiği yanıt: Aç adama bunları
anlatamazsınız, ekonomi...
Artık kusura bakmayın RTE'den
alıntı yapacağım... Eyyy Kemal Kılıçdaroğlu, millet atanın
peşinden yalın ayak - başı kabak, yarı aç - yarı tok ölüme
gitti, ölüme!!! Var mı bunun ötesi... Var mı ölümden
ötesi? Sen bu milleti ne sandın?
Sen hangi yüzle hala
o koltukta oturuyorsun? Y-CHP derhal olağanüstü kongreye
giderek bu zibidiyi cehennemin dibine yollamalıdır!
***
10.06.2015
Beyaz (AK)
işkence*
Herkesi AKP'ye ama özellikle Recep
Tayyip Erdoğan'a karşı uzun süreli psikolojik işkenceden
tazminat davası açmaya davet ediyorum. Daha etkili olması için
bir araya gelerek toplu dava açılması, bireysel davalardan hem
daha ucuz hem daha etkili olur kanısındayım.
*Bu terim
benim icadım değil ABD'nin uyguladığı psikolojik bir işkence
yöntemine verilen addır
***
11.06.2015
AKP'ye
sesleniş
Ne oldu, oldu... Gün bugündür...
İçinizdeki çürük elmaları ayıklama zamanıdır... Recep Tayyip
Erdoğan'dan başlamak üzere temizlenin... Aklanın... Sonra
bu devletin, milletin partisi olduğunuzu... Demokrasiyi,
tahammüllerini, devlet geleneklerini... Bu devletin
kurucusuna, bu vatan için kanını - canını feda edenlere saygılı
olduğunuzu gösterin!
Birliğin - beraberliğin gereklerini
yerine getirin!
Unutmayın sepetteki tek çürük elma...
Diğerlerinin de çürümesine vesile olur!
*
Kemal Kılıçdaroğlu istifa(!)
*
Berlin
Günlerden beri yazacağım, fırsat
olmadı... Hani birileri var ya... İlla dinci olduklarını,
illa >sözde< Müslümanlıklarını dışa vurma ihtiyacı his edenler..
İşte onlardan biri... Berlin idaresinde görevli, mahkemeye
başvurmuş... İlla görev başında "inancı" gereği başını
örtmeliymiş... Tabii örtüş şekli türban... Yani yumurta
kafalı*, uzaylı.. Amirleri ısrarında devam ettiği taktirde...
Kendisini "iç hizmetlere" alacaklarından söz ediyorlar ki...
Yerden göğe kadar haklılar... Onun inançları gereği başını
örtme hakkı varsa... Devlet dairesine gelen ve bu inancı
paylaşmayanında bu görüntüye >maruz< kalmama hakkı var!
Demokrasinin gereği, tahammülleri de budur zaten... Bu
yüzden kamusal alanda dini simgelerin yeri yoktur... Hele
devlet kurumlarında hiç yoktur!
*Şule baş namı diğer
siyasi simge türban
*
Ayyyyyyyyyyyy, çok şükür(!)
Korkmuştum... Arsız hırsız... 17-25 Recep yine
televizyonlarda konuşuyor... Günlerden beri telaşlanmıştım...
Eğri oturup doğru konuşalım... Elbirliği ile asalım...
Ama... Onsuz siyaset bayağı bir yavan olacak(!) :)
***
12.06.2015
Tezat, tezat,
tezat veya Allah insana neden akıl vermiş ki?
Vallahi billahi röntgenci değilim... Mesleğimin bir
getirisi... Çoğu insan gibi... Çevreme bakar - kör
değilim... Bilişim mimarisi, güvenliği pür dikkat ister...
Bir hatanız yüzbinlere, milyonlara... Hatta bazı durumlarda
telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olabilir!
Öğle
yemeği için Rüdesheim'deyim... Almanya'nın turistik açıdan
dünyada en tanınmış yerleşim yerlerinden biri... Her zaman
gittiğim restorandayım... Siparişim gelmiş ben tam aç kurt
gibi yemeğe saldıracağım... Bir koku... Sanırsınız ki
cennet bahçelerinden kopup gelmiş, sizin burnunuza değmiş*...
Bu kadar güzel yani... Gayriihtiyari başımı kaldırdım...
Ana, buda ne böyle... Karalar içeresinde, kafadan aşağı -
yerleri süpürürcesine siyahlara bürünmüş dört hatun. Ameliyat
sonrası hareket edememeden dolayı çok kilo aldım, benim iki
katım niteliğinde birde adam var yanlarında!
Yanımdaki
masaya oturdular... Şimdiye kadar kadınları arkadan
görmüştüm, şimdi karşımda oturuyorlar... Bilmem bilir misiniz
veya farkına vardınız mı? Genelde Arapların ama özelde Pers
kadınlarının... Gözleri, kaşları ve kirpikleri çok güzel
oluyor... Kadınlardan biri peçeli... Üçünün başı kapalı
ama ufaktan saçları gözüküyor1... Üçünün yaş ortalaması 20 -
25 civarı olsa gerek... Allah şahidimdir... Aklımdan en
ufak kötü bir düşünce geçmedi2... Ancak güzeli severim,
hayranıyım... Ağzı açık ayran budalası gibi güzel olana
bakarım... Bu bir kadın, erkek, eşya, araba, tabiat veya
herhangi bir şey olabilir... Önemli olan estetik olması!
Neyse kızlardan birinde öyle bir kirpikler var ki... Ok
olmuş yürek delip geçiyor... Kaşlar jilet misali yüreği lime
lime ediyor... Gözler kömür karası lime lime edilen yüreği
her an pişirmeye hazır... Allah bazısını özene bözene
yaratıyor!
Erkek garsonu çağırıp siparişi veriyor...
Aradan kısa bir süre sonra bin bir gece masallarına taş
çıkartacak bir sofra döşeniyor. İnanın ömrümde gerçekten çok
lüks restoranlar dahil bir çok yerde yemek yedim ama Avrupa'da
böyle masa döşetildiğini görmedim3. Aslında bir Avrupalı gözüyle
bakıldığında görgüsüzlük denilebilecek nitelikte. Neyse...
Kızlar ve adam o tabak senin bu tabak benim, şu balıktan - bu
makarnada, aman ha bu salatadan bana da bırak, şu pizzanın
tadına bakayım, karidesi bitirme falan yemeğe koyuldular. Benim
gözüm çarşafa bürünmüş peçeli hatunda. Ne yapayım, hayatımda
peçeli birsinin yemek yiyişini görmemişim. Merak ettim tabii...
Kadın durdu durdu... Baktı olacak gibi değil, peçeyi
çıkardı... Başladı yemeğe(!)
İnsanın aklına ister
istemez şu soru geliyor... Nerde kaldı ar? Nerde kaldı namus?
Bu nasıl perhiz, bu ne lahana turşusu?
*Cennetin çiçek
bahçeleri ancak bu kadar güzel koksa gerek. Alman, İngiliz,
Japon falan olsa parfümün markasını öğrenip hemen hanıma
alacaktım 1 Bizim zibidiler gibi adını bilmediğim genelde
siyah veya beyaz renkte başörtüsü altına takılan bir paçavra var
ya... Bunların böyle bir derdi yok başları kapalı ama gözü
kesinlikle rahatsız etmeyen estetik bir görüntü veriyorlar
2. Oğlum yaşında çocuklar 3 Açık - kapalı büfeden bahis
etmiyorum
*
Bugün 5. gün
Kemal Kılıçdaroğlu derhal
istifa et!
*
Neden anlamamakta ısrar ediyorsunuz?
Bırakın A-Ka-Pe'den, Recep Tayyip Erdoğan'dan hesap sormayı...
Bu zibidi sürüsü kendi kıçını toplayabilirse oturup şükredin!
Sözüm hepinize, istisnasız hepinize... Bu fırsatı bir
daha kolay kolay yakalayamayabilirsiniz... Şans dediğiniz,
zamanda fırsatları değerlendirebilmeyi bilebilmektir!
Köhnemiş düşünceler, Nuh nebiden kalmış görüşler ile daha nereye
kadar... Söyleyin, nereye kadar gidebileceğimizi
düşünüyorsunuz?
Öngörü sahibi olmayan, zamanında gereken
tedbirleri almayan... Siyasi partiler ve sözüm ona
liderleri... Bu insanlar maslahatgüzarlıktan yani vasiyeti
idare etmekten başka bir şey yapmıyorlar… Türk toplumunu
değil bir adım öteye taşımak… Tam aksine gittikçe
geriletiyorlar!
Farlı bir şekilde izah etmeye çalışayım…
Siyasi bir partinin asli görevleri arasında muhtemel gelişmelere
karşı hazırlıklı olmak ve >zaman< kaybetmeden gelişmelere göre
önceden alınan tedbirleri yürürlüğe koymaktır! Soruyorum…
Seçimlerin yapılacağı beli miydi? Evet… AKP’nin iktidar
olacağı belli miydi? Ufakta olsa bir ihtimal olamayabilecek
bir durum ile karşılaşılabilirdi… AKP dışında iktidar arayışı
olabilir miydi? Evet! Eğri oturup doğru konuşalım… Ana
muhalefet partisi bile alabileceği oyu ancak %35 olarak görüyor
muydu? Evet! O halde tek başına iktidar olma ihtimali var
mıydı? Hayır! Koalisyon ihtimali öngörülebilir miydi?
Kesinlikle evet!
Neden zamanında tedbir alınmadı???
Bu >bunak< heriflerle Türkiye bir yere varamaz… Anlayın
artık… Bu adamların yerine genç dinamik vizyon sahibi
insanlar gelmedikçe Türkiye’de hiç bir şey değişmez!
*
Milliyetçi Hareket Partisinden kim hesap soracak?
Tarih(!)
Tarih sorsa ne yazar? Biz öldükten sonra
çocuklarımız bütün gerçeği öğrense bile... Bize şu an için
faydası yok... Bu hesap hem şimdi, derhal sorulmalı!!!
***
13.06.2015
Kambur
Bugün itibarıyla seçimlerden çıkalı 6. gün oluyor...
Henüz ne bir netice, ne bir umut ışığı var!
Biliyorum
sabah sabah böyle başlamak iyi değildir... Bu yüzden
sizlerden çok özür diliyorum... Ama, yazacaklarımdan ben
sorumlu olmadığım kanısındayım... Sözlerime bir beddua ile
başlayacağım:
Vatan - millet için çözümsüzlüğü çözüm
gören... Vatan - millet menfaatlerini kendi ikbali için göz
ardı eden... Vatan - millet namına çözüm üretmeyi ret eden...
Uzlaşmasını - konuşmasını bilmeyen... Kendi sabit fikirleri
dışında her şeyi ret eden... Tüm siyasete soyunanları,
özellikle ama siyaset sahnesinde liderlik konumunda - söz sahibi
herkesi ve onların yedi ceddini lanetliyor, hepinizi Allaha
havale ediyorum!!!
Bu tatsız başlangıçtan sonra sözlerime
devam etmek istiyorum... Bu bir hayal mi bilemem... Ancak
gerçekleşmemesi içinde çok büyük engellerde görmüyorum...
İnsan istedikten sonra, gerçekten istedikten sonra her şeyi
başarır... Koca dağları bile devirir!
Siyasetçi
dediğinin ufku geniş olur, diğer insanlardan geniş...
Siyasetçi dediğin ifadeleriyle kendi hareket alanını kısıtlamaz,
vatan - millet menfaatleri için her zaman açık bir kapı
bırakır... Sayın Süleyman Demirel'in ifadesiyle...
Demokrasilerde çareler tükenmez!
İnsanın sırtında
taşıdığı kambur, insanın hareketliliğini kısıtlar... Bu
"özür" insanın elinde olmadan Allah'ın taktiridir ki... Her
şeye rağmen insan bununla yaşamasını bilir, acıda olsa
öğrenir... Bazı kamburları ise... İnsan kendi isteği ile
veya toplumun telkini ile sırtına yükler... İşte böyle
kamburlar Allah'ın taktirine karşın... Sırttan fırlatılıp
atılabilir... Tabii gerçekten istendiği taktirde!
Örnek vermek gerekirse... Türk siyaset sahnesinde uzun
zamandan beri veya başarısızlıklarına rağmen... G.tleri
liderlik koltuğuna yapışanlar... Adıyla sanıyla Devlet
Bahçeli veya Kemal Kılıçdaroğlu... Keza... Kürt kökenli
vatandaşlarımızda Abdullah Öcalan'ı doğal lider görenler gibi...
Bu kamburları sırtımızdan atabilsek... Bak gör... Bu
vatan, bu millet nasıl hareketlenip şaha kalkacak!
*
Tayyip'e dikkat
Hala öğrenemeyenlere bir
hatırlatma... Bu zibidi ne diyorsa... Siz tam tersini
anlamalısınız!
Bu sessizlik hayra alamet değil...
Dikkatli ve en olmadık şeye hazırlıklı olmakta fayda var!
*
Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış
Olsun!
Aslında yok birbirinizden farkınız... Hadi
MHP seçmenini mazur görelim, AKP - MHP seçmeni birbirine çok
yakın... Da... Sizlere ne oluyor? Hem AKP seçmenini
kınayacaksın... Takıldı g.t kılları Recep'in peşine gidiyor
diyeceksin hem de kendin hiç sorgulamadan, düşünmeden K.K.'nin
kıçına takılacaksın(!)
Hatta AKP - MHP seçmeninden daha
riyakar olacaksın... Onlar... Hiç olmazsa Atatürk'e,
ilke ve inkılaplarına karşı çıktıklarını açık açık söylüyorlar!
Ben bu kadar ikiyüzlülüğe dayanamıyorum artık.
*
Gerçekler
Gecenin zifiri karanlığında
gölge gibidir… Göz görmez… Ama nasıl en karanlık gecenin
ardından bile güneş doğuyorsa… Ve güneş doğarken cücelerin
gölgeleri bile olduğundan uzun görünüyorsa… Gerçekler
ilelebet kendini saklayamaz... Yeter ki sen gerçekleri görmek
iste… Gözlerini aç ve gölgelerin kendini gösterdiği o kısa
anı bekle!
***
14.06.2015
Ulan Recep, hala piçlik peşinde misin?
Yeter artık... Rezil herif... Hala Cumhurbaşkanını halk
yüzde 52 ile seçti iddiasındasın(!) Tıpkı AKP'yi halkın
yarısı seçtiği gibi değil mi?
Gördük işte halk oyunun
peşinde oldu mu... Seçim sistemine rağmen götünün üstüne
oturtur seni!
Sözde muhalefet... İthal dinci yerine
adam gibi bir adam karşına çıkarmayı başarsaydı... Sen bok
alırdın yüzde 52'yi!
*Değerli okuyuculardan argo tabirler
kullandığım için özür dilerim... Ama bilirsiniz...
Herkesin nabzına göre şeker!
*
Kadın, temizlik ve tertip
İnsan...
Başlı başına bir muamma... Psikolojisiyle, yapısıyla,
karakteriyle... Buna rağmen bazı ortak özelliklerimiz var
ki... Bunları bilir, dikkate alırsan, insan dediğinle fazla
sorun yaşamaz... Çok fazla sükûtu hayale uğramazsın... Biz
erkekler için kadın değini zaten anlamanın imkan ve ihtimali
yok... En azından ben böyle düşünüyorum... Çoğu zaman
anlamak bile istemiyoruz çünkü kapasitemizin ötesinde bir
varlık... Mesela, ne zaman neden ağladığını anlayabilene aşk
olsun... En iyisi mi boş ver, takma kafana!
Buna
rağmen kadınsız olmuyor... İlla kadın... Sözüm sizlere
gençler... Bir kadının temizlik yapacağı tutarsa eğer...
Sen, en iyisi mi araziye uy... Uy daaa... Bir hatun
gerçekten temiz mi değil mi nereden anlarsın? Bunu anlamanın
bir kaç yolu var... Eski bir değimdir... Anasına bak
kızını al... Gerçeklik payı olan bir cümle... Evine
gittiğinde... Mümkünse arada bir haber vermeden...
Çaktırmadan dip köşeye bak, özellikle ama tuvalete ve mutfağa...
Kendisine, üstüne, saçına başına verdiği öneme dikkat et...
Bir bardak su iste, bardağı tutuşuna, sana sunuşuna, bardağın
duruluğuna bak... Bir bahaneyle dolaplarını aç ve bak...
Veee... Bak burası çok önemli... Eğer arabası varsa,
arabanın dip - köşe temizliğine bak... İnan...
Tecrübelerle sabit, hem de bir - iki kadında gözlemlenmiş bir
olgu değil... Çok, gerçekten birçok kadında dikkatimi
çekmiştir... Bir kadının arabasının içi de temizse... Ve
aradığın diğer özelliklerde varsa o kadını kaçırma!
*Not: bu cümleler kimin için yazıldığını sanırım anlamışsındır
SEN :)
***
15.06.2015
Çocuk
İyi aile çocuğu var… Yaramaz çocuk var… Uslu çocuk
var… Büyümüş de küçülmüş çocuk var… Ele avuca sığmayan
çocuk var… Sokak çocuğu var… Şımarık çocuk var... Var
Allah var… Ama bir tür çocuk var ki… Dünya yansa…
Etrafı tarumar olsa… Ar – namus elden gitse… Umurunda
olmaz… Çünkü onun kırmızıçizgileri… Şartı – şurtu vardır…
Onu ne insan, ne toplum… Ne vatan, nede millet ilgilendirir…
Çünkü merkez kendisidir ve evren onun ekseni etrafında döner…
Menfaatperesttir, bencildir… O bir orospu çocuğudur!
Çocukların beyni, rüzgârlı bir yerde yakılmış bir muma
benzer, ışığı hep kararsızdır (Friedrich Nietzsche)
Siyasetçi… Çocuktan beter olursa bunun bedelini herkesle
birlikte nesiller öder!
***
16.06.2015
Demokraside
sınıf atlamak
Kasımpaşalı ileri demokrasinin...
Türkiye'yi nerelere götürdüğünü hep birlikte görüyoruz!
Şimdi öze dönme vaktidir! Bu ülkenin kurucu ilkeleri
etrafında kilitlenme vaktidir! Demokrasinin sandıktan çıkan
"milli iradeden" ibaret olmadığını görme vaktidir!
Demokrasi... Şeffaf, hesap sorula bilir, tanıdığı her imkana
>sorumluluk< yükleyen, çoğunluğun değil çoğulculuğun esas
alındığı, bilgili ve bilinçli bir toplum gerektirdiği bir
yönetim biçiminin olduğunu, "herkes" tarafından anlaşılması
kaçınılmazdır. Çoğulculuğun tabiatında yatan farklı görüşleri
bir çatı altında toplama vaktidir. Buda ancak ve ancak uzlaşma
kültürünün gelişmesiyle gerçekleşebilir. Kuru kalabalık...
İlkesiz - seviyesiz, kaba insanlar ve siyasetçilere teveccüh
gösterilmemeli... Hele etraflıca düşünülmeden sonuçları
kestirilemeyen siyasete... Hiç müsaade edilmemelidir artık!
Kavganın, gürültünün - patırtının yerini... Saygı ve
hoşgörü çerçevesinde anlaşma almalıdır... İşte böyle bir
ortam yaratmayı başarırsak demokraside sınıf atlarız!
*
Ödün ve özveri üzerine
Türk dil kurumuna
göre ödünün anlamı: Uzlaşmaya varabilmek için hak, istek veya
savlarının bir bölümünden, karşı taraf yararına vazgeçme,
ödünleme, ivaz, taviz Özverinin ise: Bir amaç uğruna veya
gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi
çıkarlarından vazgeçme, fedakârlıktır.
Ve baş tacı
analarımız... Bu iki kelimenin vücut bulmuş hali değil de
nedir? Haliyle... Babada üzerine düşeni yapma
gayretinde... Ama illa anadır özveride bulunan, ödün veren!
Kendini bilen insanın hali bir başka olur... Bu
yüzden erkekte olsa siyasetçi dediğin anaç olmalıdır... Ama
erkek nadiren anaç olabilir, bunu başarması neredeyse
imkânsızdır... İşte salt bu olgu bile göstermektedir ki...
Kadın... Mutlaka daha çok siyasete el atmalıdır!
*
Mürit, yandaş ve de yoldaş
Herifler
sizi göklere çıkardı... Haşa Allah, Peygamber ilan etti...
Sizlerde kendinizi bir b.k sandınız!
Mursi'ye idam
onaylandı... Sıra size de gelecek... Ve milyonlar bu
sahneyi sevkle seyredecek!
***
17.06.2015
Bu gidişle asıldıklarını göremeyeceğiz
Işın en üzücü yanı... Bırakın asılmayı... Korkarım
yaptıklarının hesabını verdiklerini de göremeyeceğiz! Neden?
Çünkü hesap sorabilecekler bilmem nelerinin derdinde de ondan!
*
Sağduyuya davet
İstisnasız kim olursa
olsun... Yani Recep Tayyip Erdoğan dahil... Bu ülkenin
başına geçenler... Ama yaptıklarını beğenelim,
beğenmeyelim... Bu ülke için faydalı olduğunu sandıkları >en
az< bir çivi çakmışlardır!
Bizlere düşen... Özellikle
ölmüşlerin ardından kötü konuşmak olamaz... Bu ne
inançlarımıza ne bizlere yakışır!
Gerçekçi olmak, zor
zanaattır!
*
Siyasi dengeler değişiyor, kartlar yeniden dağıtılıyor
kimsenin umurunda değil
İki gündür pür dikkat
paylaşımlarınıza bakıyorum... Tık yok!
Çok ilginç bir
milletsiniz vesselam... Herkes görünürde milliyetçi, dindar,
futbol sever ve siyasetle yakından ilgili... Görünürde(!)
Mesela dini konular ikiye ayrılır... Dünyevi ve ahiret...
Keza siyaset... Siyasette genel hatlarıyla ikiye ayrılır...
İçişleri ve dışişleri... Yani madalyonun hep iki yüzü
vardır(!)
Ama sizler... Sırf bir tarafına bakmayı
tercih ediyorsunuz!
Amerika Birleşik Devletleri eski doğu
blok ülkelerine ağır silah ve 5000 asker yerleştireceğini
açıklayalı birkaç gün oluyor, dün Putin atom silahlarında
yenilik yapılarak füze kalkanlarını etkisiz kılacağını açıkladı.
Yani yeni bir soğuk savaş kapıda!
Dikkatinizden kaçmış
olabileceği düşüncesiyle bu kısa açıklamadan sonra... Hadi
sizi kırmayayım... At gözlüğümüzü takarak salt Türkiye'ye
bakalım... Böyle bir durumun Türkiye için "avantajlarına"
bakalım... Kendi gizli gündemi olan dincilerin işi bitti...
Yeşil kuşağı fes ediyorlar... Tunus, Mısır, Türkiye gibi
ülkelerde bu zibidi sürüsüne ihtiyaç kalmadı artık...
"Eskisi" gibi AB(D) sözünden çıkmayacak... Çok fazla
milliyetçi, ulusal çizgide olmayan idarelere ihtiyaç var...
Ve tabii güçlü ordulara!
Soğuk savaş olgusuyla karşı
karşıya kaldığımız bu günlerde... Dilim Türk demeye varmıyor
ama... Türk Silahlı Küvetlerine ve muhtemel gelişmelere
dikkat!
***
18.06.2015
Şirket
Öncellikle bu mübarek günlerde oruç tutan tüm insanların
manen yanında olduğumu söylemek isterim. Allah ibadetlerinizi
kabul etsin, bu çok uzun oruç süresinde sizlere dayanma gücü
versin, Allah yardımcınız olsun! Ve... Lütfen oruç
tutmanın ne anlama geldiğini... İbadetin >>>özünün<<< ne
anlam taşıdığını bu uzun süre içeresinde... Tekrar, tekrar
hatırlayalım... Müslümanlığı, dini inançları siyasete alet
edip içini boşaltanlara bu mübarek günlerde teveccüh
göstermeyerek YETER ARTIK diyelim.
Ellerinde Kur'an-ı
Kerim, dillerinde Allah ve Peygamber... Ama yürekleri
imansız, akılları fikirleri dünyevi maddiyatta!
Profesör... Azınlık hükümeti kurmayacaklarını... Bir
koalisyon ortağı bulup... Şirket kuracaklarını açıkladık...
Var mı bunun ötesi? Devlet nere... Şirket nere? Devlet
dediğin şirket mantığı ile yönetilebilir mi? Devletin aslı
görevi maddi kazanç sağlamak olabilir mi?
Canım, civanım
Profesör... Okumuş Profesör olmuşsun ama... Ne insan, ne
adam olabilmişsin... Başbakanlık koltuğuna da emaneten
oturmuşsun... Kendini rezil ettiğin yeter gayri!
*
Tabiat ve Allah
Dün bahçeyle uğraştım...
Eller kadın eli mübarek... Kalem - kitap tutmak... Ve
klavye tuşlarına basmaktan başkaca bir şey "görmemişler"...
Bahçe işi gibi "ağır" işlere yakışmıyorlar... Çimleri
biçmeden bahçeye uzun uzun baktım... Çimlerin yansıra arada
yabani otlarda var... İngiliz çimi istesem, yabani otları
temizlemem gerek... Yabani otlar... Çim için gerekli
güneş enerjisini ve topraktaki besin maddelerine ortak...
Kaldı ki tek tip görüntü... İnsana, bir şekilde düzen ve
buna bağlı güven duygusu veriyor... Yani bir nevi
üniforma... Ancak Mevla'm bunu uygun görmemiş... Ne
tabiatta nede insanda!
Yaradan... Neyi yaratıysa
gerekli gördüğü için yaratmış... Tabiat dediğimiz ise buna
uymuş... Biri dışında... Artık içimizdeki şeytan mı desem,
insan mı desem bilmiyorum... Yabani ot, "faydalı" bitki için
zararlı da olsa... Bir işlevi olduğu için yaratılmış...
İnsanın zararlısı cahil olanıdır... Faydalısı, dilinde değil
gerçekten yüreğinde Allah’ı beraberinde taşıyan, okumuş – bilge
insan... Biri olmasa diğeri de olamaz!
Müslüman olan
bilir... Allah... Emretmiştir, oku diye... Bilir...
İncil'de - Tevrat'ta yazılanı da dikkate alması gerektiğini!
***
19.06.2015
Y-CHP lideri
ve devlet adamlığı gereği özveri
MHP liderine
başbakanlığın teklif edilmesi bir kez daha göstermiştir ki...
Çıkmayan candan umut kesilmez!
HDP'ye kayıtsız şartsız
PKK uzantısı diyenler... Bu gibi gelişmeleri de
gözetmelidirler... Allah bile insana birden fazla imkan
sağlarken... İnsan dediğin nedir ki bu kadar katı olsun...
Herkes... İkinci bir şansı hak eder... Umarım HDP bu şansı
kullanarak Türkiye partisi olduğunu göstermeyi başarır!
*
Dedikodu
Bu yaşa nasıl oldu da geldim
bilmiyorum... Salağım desem doğru olur... Saflık var, hem
de öyle az buzda değil, tanıdığımdan asla kötülük beklemem...
Buna rağmen buradayım, yaşıyorum! Allah'ın himayesiyle...
Doktordan yeni geldim... Ömrüm boyunca onca doktor
görmüşlüğüm var ama üçünün yeri başka... Toprağı bol olsun,
birine hayatımı borçluyum... Bir diğerine 25 sene sonra
ameliyat olmama... Ve tesadüfen tanıştığım ev doktorum, şu an
ayakta durabiliyorsam, iki satır bir şeyler yazabiliyorsam,
bunu, onan borçluyum!
Muayenehaneye girdim... Bugün
cuma, saat 12'de kapatıyor... İçeride in - cin top oynuyor...
12'ye on beş dakika var, aklıma bir şey gelmedi... Eşi yan
odadan çıktı, doktoru sordum, karısına seslendi... Doktorla
birlikte odaya geçtik... Reçete ihtiyaçlarımı sıraladım, beli
doktor çok sıkkın... Aramızdaki samimiyete istinaden sordum:
neyiniz var doktor? Sormamla birlikte bir çağlayan misali
boşaldı!
Acırsın evine alırsın... Ya karına, ya kocana
yada malına göz diker... Acıma... Gelir dükkana sana iş
sorar... Gariban görürsün alırsın işe, çekirdekten
yetiştirirsin... Kendine özgüveni geldi mi, biraz palazlandı
mı... Tam karşına yada yanı başına dükkan açar... Acıma!
Ailemden ilk olarak öğrendiklerim arasında...
Kimsenin yuvasını yıkma, ekmeği ile oynama... Yuva yıkanın
yuvası olmaz, ekmekle oynayanın eli ekmek tutmaz!
Doktorun gözleri dolmaya başladı... Ağladı ağlayacak...
Herhalde birisi öldü dedim... Başladı anlatmaya: Bir zamanlar
birlikte çalıştığım baş hekim komşu köyde muayenehaneye açmış.
Eh ne var bunda diyecek oldum fırsat vermeden devam etti.
Eczacılarla anlaşarak benim dükkânı kapattığım dedikodusunu
yaymaya başlamışlar. Kafama dank etti, neden muayenehanede inin
- cinin top oynadığı!
Dedikodu illeti... Ne okumuş
nede cahil insan ayırt ediyor... Hele erkeğin dedikoducusu...
Kadına rahat beş basar!
Bilmem anlatabiliyor muyum?
***
22.06.2015
AKP 2.0
Biliyor musunuz... Belki de dünyanın en ilginç ülkesinde
yaşıyoruz(!)
Herkesin kafasına göre takıldığı... Hak,
hukuk, kanun tanımadığı... Adalet denen olguyu kendi eline
aldığı... Bencilliğin had safhaya vardığı... Ve artık...
Hırsızlığın, arsızlığın, yüzsüzlüğünde revaçta olduğu bu
ülkede... Benim açımdan en vahim olan nedir biliyor musunuz?
Vurdumduymazlık... Allah'ın hepimize bahşettiği aklı
kullanmamak... Düşünmemekte ısrarcı olmak!
Tamam,
hayat bu... Herkes değişik nedenlerden dolayı yüksek tahsil
yapmamış olabilir... Yol, yordam bilmeyebilir... Ama,
Allah Peygamber aşkı için... Kulakta mı sağır? Gözde mi kör?
***
23.06.2015
MHP ne yapmaya
çalışıyor?
Kusura bakma Leonardo... Çorbayı
soğutmam lazım... Olmuyor, yapamıyorum... Gelişmeleri
izledikçe milli şuurumuzu sorgular oluyorum!
Bunak...
Aklı sıra "çözüm süreci" denen ne olduğu... Ne amaçladığı
belirsiz gelişmeleri... HDP ile koalisyona girmeyerek
engelleyeceğini sanıyor... Halbuki atı alan Üsküdar'ı çoktan
geçti... Kendine milliyetçi diyor ama kendi ikbalinden
başkaca bir şey düşündüğü de yok... Çünkü senaryo gereği
"çözüm süreci" öyle veya böyle bir şekilde devam edecek...
Bakınız Kemal Kılıçdaroğlu denen soytarıya ve izlediği siyasi
çizgiye!
Doğrudur... Bende aynı fikirdeyim "Kürt
sorunu" diye bir şey yok... Ki bu bir Alman ifadesidir...
Türk milletinin bir demokrasi, adalet ve gelir dağılımında bir
eşitlik sorunu var!
Muhalefette kalmayı tercih edermiş...
Çünkü elini taşın altına koyacak yürek yok... Siyaseti bir
nevi oyuncak olarak görüyor... Ve siyasette kalite anlayışı
Çinli... Türkiye'nin düştüğü vahim duruma Fransız!
Kendine milliyetçi ama kafatasçı demeyen... Ulusal bilince
sahip... Atatürk ilke ve inkılaplarına sözde değil özde
bağlı... Ortak bir geleceğe inanan... Tam bağımsız bir
Türkiye ilkesine gönül veren herkesi... Bu bunakları protesto
etmeye davet etmek istiyorum!!!
*
Maksat, dostlar alışverişte görsün
Türkiye Cumhuriyetinin çok partili döneme geçmesinin üzerinde
yarım asırdan fazla bir zaman geçti. Çok partili dönem demek;
farklı görüş ve ilkeler etrafında toplanan insanların bir araya
gelerek, kendi görüş ve ilkeleri çerçevesinde bir çatı altında
toplanması, bu görüş ve ilkeleri siyaset meydanında "doğru"
olarak savunması ve ülkeyi yönetmeye talip olması demek. Bu
sistem iki binli yıllara kadarda iyi kötü çalıştı. Ne olduysa
iki binlerden sonra bir siyasi oluşumun siyaset sahnesine
çıkmasıyla oldu(!) Bugüne kadar ülkeyi yönetmeye talip olan
oluşumlar birden bire bu taleplerinden vazgeçtiler.
Anlamadığım... Madem ülkeyi yönetmek, fikirlerinizi hayata
geçirmek gibi bir niyetiniz yok... Ne b.k yemeye seçimlerde
iktidara meydan okuyor... İnsanlara sözde umut oluyor,
insanları aldatıyorsunuz? MHP muhalefette kalmalıymış...
Ananın bilmem neresi!
Seçimden seçime, toprak misali oy
erozyonuna uğrayan... Bırakın millete, kendisine ve partisine
hayrı olmayan uğursuzun yüzsüzlüğü de çabası(!)
Ah...
Yok ki eli sopalı birileri... Bu heriflerin döve döve aklını
başına getirsin.
*
Sustukça
Çocuklar ağlaya ağlaya, düşe
kalka büyürler... Yaşlılar ise uyuya uyuya ölürlermiş!
Karşındaki sen sineye çektikçe, sustukça tepene çıkar...
Azdıkça azar, kudurdukça kudururmuş!
Sen... Sustukça,
sineye çektikçe... Seninle birlikte toplumda siniyor...
Sen sustukça Gezi ruhu ölüyor!
Susmadım...
Susmuyorum... Susmayacağım!
*
Aradığım ama bulamadığım siyasetçi tipi
Neden yoklar artık?
Atatürk gibi yapıcı… Ecevit gibi
dürüst… Kamran İnan gibi olgun, bilgili ve tecrübeli… Onur
Öymen gibi vatansever… … … …
Atatürk saydığım ve
saymadığım nice özelliklere sahip bir liderdi. Rahmetle anıyor,
hürmetle kendisi ve eserleri önünde eğiliyorum. Başkaca
insanları da saymam Türkiye Cumhuriyetinin daha nice cevherleri
olduğunu göstermek içindi. Neden böyle cevherleri
yetiştiremiyoruz artık?
***
24.06.2015
Senarist
Asimetrik psikolojik savaşın devamını* yaşadığımız bu
günlerde... Senaryo gereği yine kafalar allak bulak...
Kimse önünü göremiyor!
İstihbarat örgütlerine yakın
siteler... Daha seçim öncesi bir AKP - HDP koalisyonunu
öngörüyordu... Senaryo bu ya... BOP senaryosunda milletin
direncini ama özellikle Atatürkçü gençliğin direnme kabiliyetini
yanlış hesaplayanlar bu sefer daha temkinli. İnsanım, yanılıyor
olabilirim ama bana öyle geliyor ki a, b veya c planı tutmayınca
çekmeceden başka önlemler paketini çıkardılar.
Daha
seçim gecesi ve ertesi sizleri MHP ve Erdoğan'a dikkat diye
uyarmıştım... Özellikle Erdoğan'ın sessizliğini...
Fırtına öncesi sessizlik diye yorumlamak yanlış olmaz... Şu
anda şahit olduğumuz >>>tiyatro<<<... Bana göre Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarını... Olası bir HDP destekli veya
ortaklı büyük koalisyona hazırlama aşamasıdır... Cumhuriyet
Halk Partisinin... AKP ile bir koalisyona girmesi çok ama çok
büyük tepkilere vesile olabilirdi... Ama bu karmaşada...
>>>Mecbur<<< kaldık maiyetinde karşılaşılacak tepki çok daha az
olacaktır... Böyle bir senaryo karşısında CHP'nin ruhuna
Fatiha okunacağı da KESINDIR!
*Elimde bu konuyla ilgili
çok güzel bir kaynak var, fırsat bulursam bir özetini yayınlarım
***
25.06.2015
Kendim ettim
kendim buldum
Güzel bir şarkıdır...
Yaşıtlarım muhtemelen hatırlayacaklardır... Bende...
Anısı büyük bir şarkı!
Karadır bu bahtım kara... Sözüm
kâr etmiyor yâre... ... Adı Emel'di... Platonik aşkım
Figen'den sonra hayatıma giren ikinci kadın... Yaş 17...
Görücü usulü oldu... Evlenecektik, söz kesildi... Ancak
evlenmeye müsait olmadığını anlamam uzun sürmedi... Güzeldi,
gerçekten çok şuh... Saçları ve gözleri kendini ele verdi...
Bir kadının karakterini anlamanın en güzel yolu... Onun
toplum içeresinde hareketlerine dikkat etmektir... Sözü
bozduk... Sevmiştim, o an dünya başıma yıkıldı… Okul
hayatıma kısa süre sonra nokta koydum… Ardan aylar geçti…
Gece yarısı telefonlar gelirdi… Ve bu şarkıyı dinletirlerdi…
Bu tecrübe ile görücü usulü birlikteliklere de nokta koymuş
oldum… Bundan sonra hayat arkadaşımı kendim seçecektim…
Kadın yönününden gerçekten çok şanslıyım... Ama başıma ne
geldiyse de kadın yüzünden gelmiştir… Yani kendin ediyor,
kendin buluyorsun!
Bu kısa girişten sonra gelelim güncel
meselelere… Başçalan dün açıklama yapma gereği duydu…
Cumhurbaşkanına saygısızlık, halka saygısızlıkmış vesaire… Ne
ekersen onu biçersin… Kendin eder, kendin bulursun!
https://www.youtube.com/watch?v=Xfvt8wzFPJU
*
165
Altı ayda 165 can... Hapis cezası
göz korkutmuyor... Kadın cinayetleri "tüm hızıyla" sürüyor...
Bir öneride bulunmak istiyorum... Başta çocuklara el süren,
tavuk keser gibi kadın kesip biçenleri... Hapis cezası yerine
hadım etmek lazım... Bu tip insanları gerçekten korkutacak
yegane yöntem olduğu inancındayım!
*
Pennsylvania nere Ankara nere
Helal
olsun koçum sana... Paralellerin hası, arslanım benim...
Teee Pennsylvania'dan sarılmışsın MHP'nin gırtlağına
istediklerini yaptırıyorsun!
Anlamadığım... Türkiye'de
hacının, hocanın ocağına kibrit suyumu döküldü de...
Ekmeleddin İhsanoğlu'nu... Türkiye Büyük Millet Meclisi
başkanlığına getirmek istiyorsun?
***
26.06.2015
Feleğin
Çemberi
Ömründe başına gelmeyen kalmaz... Çiğ
tavuğun başına gelmeyen senin başına gelmiştir... Sanırsın ki
feleğin çemberinden geçtin... Buna rağmen her insana nasip
olmaz feleğin çemberinden geçmek!
Halk değiminde feleğin
çemberinden geçen kadın fahişledir, orospudur... Benim
gözümde bu tür kadınlar asla fahişse veya orospu değillerdir...
Ben onlara hayat kadını derim ama orospu diyemem... Çünkü
para karşılığında bedenini "pazara" çıkaran hayat kadını...
Para karşılığında benliğini, ruhunu pazarlayan kelimenin tam
anlamıyla orospudur... Ve orospunun kadını olduğu kadar
erkeği de olur... Tıpkı pezevengi olduğu gibi!
Feleğin
Çemberi değimini sözlükten veya internetten araştırdığınızda...
Bu değime en uygun ama bana göre yetersiz açıklama söyle...
Güngörmüş, olgunlaşmış, tecrübeli, hayatın karşısına çıkardığı
her türlü zorlukla başa çıkabilen insan tipi. Eksik olan, ders
ve dayanma gücü, başka bir değişle her seferinde sıfırdan
başlayabilme kabiliyeti! Çünkü insan dediğin bir bakmışsın
göklerde, bir bakmışsın yerlerde. Olgunluk ders almış olmayı
içerir. Mesela insan tecrübeli olabilir ama insan gerçekten her
tecrübeden gereken dersi de çıkarabiliyor mu? Ancak ders
çıkarabildiği oranda olgunlaşmaya başlıyorsun!
Aslında...
Genelde her iki cins için geçerli olan... Özelde erkek
için çok önemlidir.. Bir erkeğin güngörmüş, olgun ve feleğin
çemberinden geçmiş olması... Bizim gibi ataerkil toplumlarda
başka bir öneme sahiptir Çünkü böyle bir insan önce kendisi
sonra çevresi için faydalı olabilir... Ders almak, alınan
dersi anlatabilmek, ders verebilmek kadar önemlidir!
Türkiye gibi "adam gibi adamların" çok olduğu ülkelerin ortak
kaderidir... Adam sandıklarına aldanmak... Erkeğin
orospusuyla yüz yüze gelmek!
Genel başkanım söyle, genel
başkanım böyle... Ya siz adam mı görmediniz, yoksa sözüm
meclisten dışarı... Aptala mı yatıyorsunuz?
Yine
Atatürk'ü örnek vermemek için... Aç kitapları oku, mesela
Washington'u... Churchill'i, Tito'yu, de Gaulle'u, Adenauer'i
vesaire... Oku da gerçekten feleğin çemberinden geçmiş
insanların... Vatanları - milletleri için ettiklerini,
katlandıkları fedakârlıkları, gösterdikleri zekâyı!
***
27.06.2015
Milleti
karıştırmayın
Neymiş millete gidilirmiş...
Neymiş millet karar verirmiş... Neymiş millet ana muhalefet
olmasını istemişmiş... Neymiş , neymiş , neymiş .. Çekin
artık şu kirli ellerinizi milletin üzerinden!
Millet...
Söyleyeceğini söyledi... Kararını verdi... Millet gereğini
yerine getirmeniz için size oy verdi... Sizi seçti!
Rezil herifler... Utanmaz - arlanmaz, yüzsüzler... Oturun
artık bir masa etrafına ve milletin gerçekten istediklerini
yerine getirin... Getiremiyorsanız... S.ktirin gidin!
*
İvedilikle
İnanasım gelmiyor ya...
Gönül bu, ota da b.ka da... Gönül istiyor... Hani bir
mucize gerçekleşse... Ve milli bir hükümet kurulabilse...
Ülkeye huzur gelse!
İvedilikle... Adalet, eğitim,
gelir adaletsizliği ve işsizliğe uzun vadeli çözümler
üretilebilse... Herkes istisnasız bilmem kaçıncı sınıf
vatandaş muamelesi görmek yerine... Bu ülkenin birinci sınıf
vatandaşı olsa... Hak ve hukuka güven tekrar inşa
edilebilse... Kavganın, gürültünün yerini huzur ve refah
alsa... Boş lakırdıların, saygısızlığın yerini ciddiyet ve
hoşgörü doldursa... Ah be gönül sana böylesi yasaktı... O
bir yolcu, sen bir hancı... Gördüğün en son yalancı... Çok
mu istiyorsun gönül?
Bilmem hatırlar mısınız? Eskiden
bir ekmek çaldı diye hesap sorulurdu... Başta 17-25
Recep'ten, ailesinden, yandaş ve yoldaşından hesap sorulsa...
Fena mı olur?
Bence uyuyor
https://www.youtube.com/watch?v=mhTCIKSIO0g
***
29.06.2015
Dananın
kuyruğu
Padişah efendinin kıçının altındaki
koltuk tutuştu... Halbuki... Türkiye'nin, senin, benim,
hepimizin telaşlanması... Oturup düşünmesi, çareler üretmesi
gerekir... Yıllardır üretmeden harcanan, ceplerde kaybolan...
Mirasyedi, hovardaca carcur edilen, karşılığı olmayan
paracıklar... Gün gelecek geri ödenmesi gerekecek!
Türkiye... Yunanistan olabilir mi? Bugün dananın kuyruğu
kopacak... Ve Avrupalı kültürel bağı olmayan Türkiye için...
Yunanistan'ı kurtarmak için harcadığı çabanın binde birini bizim
için harcamayacak!
*
İstanbul, eşcinseller ve polis
Kimsenin
haddine değildir bireyin özeline karışmak... Toplumda
birey... Toplumsal kurallara uymak, toplumsa bireyin özeline
saygılı olmak durumundadır... Ahlaki erozyon ise istisnasız
herkesi ilgilendirir!
Cinsel tercihler kişinin
tahammülündedir... Kim, neyi, nasıl, kiminle... Kimseyi
ilgilendirmemelidir, kendi dört duvarında, kapını kapadın mı...
Mahremdir!
Eşcinsel olduğunu giyim - kuşamınla,
tavırlarınla... Herkesin gözüne sokmak istercesine etrafta
dolaşırsan... Karşılaşacağın tepkiye hazırlıklı olman
gerekir... Avrupa'nın aksine... Coğrafyamızda durumunun
hoşgörüyle karşılanacağını beklemek ise... En hafif tabiriyle
saftiriklik olur!
Ve... En önemlisi... Durumunun
hukuki açıdan, medeni kanunlar ile korunması - tanınması...
Ama özellikle evlat edinme hakkı... Fazlasıyla kabulleri
zorlayacaktır... Bir düşün, böyle bir ortamda yetişen
çocuk... Bu çocuğun ileride... Yapma... Gözünü
seveyim, zorlama!
*
83 yaşında; "Türkler çok şanslı, iyi ki Atatürk'ünüz
var!"*
Savaşın civcivli yılları... Ortalık
kan gölü, her tarafta can pazarı... 12 yaşında Prusya'dan
Almanya'ya at arabasıyla kaçıyorlar... Yolda... Rusların
köylerini bastığını, babaannesi ve köyün papazını...
Öldürdüklerini öğreniyorlar!
Alman asıllı Prusyalı
gözleri yaşlı anlatıyor... 70 sene sonra köyüme gideceğim...
Çok özledim!
Dünyayı gezmiş... Arabistan'dan - güney
Amerika'ya kadar... Yıllarca Şili'de çalışmış...
Arabistan'ı, Afrika'yı karış karış gezmiş... Cehaletin ve
fakirliğin pençesinde Müslümanları görmüş... Ve diyor ki
"Türkler çok şanslı, iyi ki Atatürk'ünüz var!"
*Yarım
saat önce gelen bir müşteri
*
Diba modeli
Bana uyku haram...
İlaçları tam saat sabah 3.00 içtim içtim... İçmedim
dayanılmaz ağrılar ve tarifsiz bir halsizlik... İçtiğim
ilaçların etkisini göstermesi 12 saat kadar sürüyor... Ondan
sonra 6 saat kadar nispi bir rahatlama... Benim faaliyet
zamanım, kendime - etrafıma faydalı olabileceğim zaman birimi!
Gece kalktım... Televizyonda İngiltere'de yaşayan
Müslümanlar belgeseli... Şırfıntılar... Müslümanlığı
başörtüsüne indirgemişler... Bu cahil cühela sürüsüne gerçek
Müslümanlığı... Allah'ın kelamını, Peygamber efendimizin
öğretisini... Hurafelerden, yalan ve dolanlardan arındırılmış
olarak öğretmeden... Kimse rahat ve huzur bulamayacak!
Annem hep anlatır... Gençliğinde Diba modeli varmış...
Zamane modası, Pers şahının eşi... Diba topuzu, Diba
giyecekleri çok revaçtaymış... Tabiri caiz ise... Moda
gelip geçicidir... Gün gelecek... Geldikleri gibi
türbanlılarda sokaklardan kaybolacak... Kalıcı olan gerçek
iman, dinimizin özü olacak!
***
30.06.2015
Biri yer - biri bakar, kıyamet bundan kopar
Biraz güllelimi, ağlayalım mi bilmiyorum... Yeminle...
Hem vallahi, hem billahi bana çekmiş olamaz...
Gençliğimde ve ondan sonraki yıllarda... Hatun kişilerle,
dost çevresinde yediğim paraların haddi hesabı yok... Dedesi
- medesi keza... Kime çekmiş bilmiyorum!
Daha önceleri
de yazmıştım, bize yük olmamak için hem okuyor hem çalışıyor...
Tabii babaannesini, annesi arada beni tırtıklamadan da
edemiyor... :) Geçen sene oğlanı İstanbul'a izine
yolladım... Çekoslovakya'dan iki üniversite arkadaşıyla
İstanbul'da buluşacaklar... Doğru hatırlıyorsam biri
Brezilyalı diğeri Afrikalıydı galiba... Çok şükür dayalı -
döşeli ev var, sorun değil yani... Onlar Atina'dan bizimki
Frankfurt'tan yola çıktılar!
Giderayak... Oğlum bak
arkadaşların misafir, sen ev sahibisin dedim... Al şu parayı
çocukları gerektiği gibi ağırla... Havalimanına geldiğimizde
son anda aklıma geldi... Burak! Döndü bana baktı... Gel!
Koşarak yanıma geldi, gece uçağı olduğu için; al şu parayı da
taksi parası yaparsın dedim. Sıkı sıkıya da mutlaka taksiye
binmesini tembihledim. Herif... Taksiye binmemiş otobüsle eve
gitmiş... Galiba çocukların birinci haftasında da böyle bir
olay yaşanmış... Eniştesine anlatmış onlardan duydum...
Arkadaşlarıyla birahane gitmişler Beşiktaş'ta...
Arkadaşlarına bira kendine çay ısmarlamış... Eniştesi niye
kendine çay aldığını sorduğunda... Biranın tanesi 16
liraymış, çay iki liraymış, o üniversiteliymiş o kadar çok para
harcayamazmış... Eniştesine pes dedirtmiş(!)
Yarım
saat önce babaannesiyle konuşuyoruz... Söz oğlandan açıldı...
Sormuş oğlum paran var mı diye, varmış. Oğlum verdiğim para
çoktan bitmiş olması lazım demiş, kızlarla mizlarla dışarıya
çıkmıyor musunuz nasıl olurda hala paran olur diye sormuş...
Kızlar çok paraymış... O bir kıza bu kadar çok para harcarsa
mutlaka eşi olmalıymış!
Bak sen kerataya... İnce
hesaplar... Bilmem bilir misiniz? Varyemez amca...
Varyemez amcaya taş çıkartır pezevenk :) Bu heriften kesin
adam olur! :)
***
01.07.2015
K.K.
Kemal ismini severim... Türk Dil Kurumuna göre: Bilgi ve
erdem bakımından olgunluk, yetkinlik, erginlik, eksiksizlik
demekmiş... İnsan ismini taşıyabilmelidir... İnsan adına
layık olmaya gayret göstermelidir... Ben bunu bilir bunu
yazarım!
K.K. Baş harflerinden oluşan kısaltma insan
aklına Kemal Kılıçdaroğlu'nu getiriyor... Bende ise, nedendir
bilmem... K.K. Kahpe Kemal... Kaypak Kemal...
Kancık Kemal'i çağrıştırıyor!
*
Bunlar
Siyaset yapmıyorlar...
Orospuluk peşindeler!
*
Allah belanızı versin... CHP'nin de... MHP'nin de...
HDP'nin de... Daha doğrusu bu parti yöneticilerinin!
Halk AKP'ye hayır diyor... Ama bu bilmemenin çocukları AKP'ye
destek olmaktan başka bir şey düşünmüyor!
*
Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu Allah bizi afacan ölümlerine
getirsin... İnim inim inleyerek can verin!
*
Hesap vereceksiniz
Yok... Sanmayın ki
bu böyle devam edecek... Tek tek hesap vereceksiniz...
Askerinden - siyasetçisine... Bürokratından -
menfaatperestlere... Hesap vereceksiniz!
*
Allah'ım
Bu heriflere öyle bir bela ver
ki... Neye uğradıklarını şaşırsınlar... Bir daha ömürleri
boyu... Kıçlarını değil başkanlık koltuğuna her hangi bir
koltuğa oturtamasınlar... Sırtları yatak yüzü görmesin!
*
Satılmış herifler
Kendinizi,
benliğinizi, kimliğinizi kaça sattınız? Sattığınıza değdi mi
bari? Yazıklar olsun sizlere... Sütü bozuk, kanı bozuk
soysuzlar!
*
Y-CHP öldü
yaşasın CHP
K.K. ile "doğan" Y-CHP... Yine
K.K. eliyle öldürülecek!
Bize düşen bu tecrübeden gereken
dersleri çıkararak... Cumhuriyet Halk Partisine dört elle
sarılmak... Bundan sonra "başımıza" çıkaracağımız adamları...
Sık eleyip ince dokumak olacaktır!
***
02.07.2015
Affınıza
sığınarak yazıyorum
Son günlerde yaşadıklarımızı
da içine katarak... Yazacağım cümleyi en geniş anlamıyla
anlamanızı rica ediyorum... Parmak atan oldukça, parmağı
yiyende olacaktır!
*
Dereyi görmeden paçaları sıvama
Son
kurşunu atmadan... Devlet Bahçeli denen soysuza en
usturuplusundan son küfürü salamadan... Bir bekle... Daha
Y-CHP son sözünü söylemedi!
Not: Lider öngörü sahibi
olurdu değil mi? Lider her türlü ihtimali göz önünde
bulundurarak tedbir alırdı değil mi? Başkanım, başkanım
diyenler, liderin icraatlarına, zaferlerine bakmayıp menfaat
peşinde koşanlar... Hepinizi Allaha havale ediyorum! Türk, Türk,
Türk diyerek vatanı - milleti pazarlayan soysuzlar!!! Böyle
bir Türk olacağıma gebereyim daha iyi. Ne atadan ne Atatürk'ten
nasibini alamamış savatlılar!
***
03.07.2015
Maya buysa
şüphe etmek lazım
Bahçeli, “Ekranlarda, gazete
köşelerinde, uzatılan mikrofonlarda bize demokrasi dersi vermeye
cüret edenler önce vicdan, aidiyet ve ahlak imtihanından geçmeyi
denemelidir” dedi. Bahçeli MHP’nin Facebook hesabı üzerinden
partisine yönelik suçlamalara oldukça ağır bir üslupla cevap
verdi.
Bahçeli, “Ne ibretliktir ki, HDP’yi yok
saymamızdan rahatsız olanlar bizi eleştiri yağmuruna
tutmaktadır. Herkes meşrebine ve mayasına uygun konuşmaktadır.
Ekranlarda, gazete köşelerinde, uzatılan mikrofonlarda bize
demokrasi dersi vermeye cüret edenler önce vicdan, aidiyet ve
ahlak imtihanından geçmeyi denemelidir. Bizim kimsenin aklına
ihtiyacımız yoktur” dedi.
Hep iddia ettim... İddia
etmeye de devam edeceğim... Bu bunaklar kenara çekilmedikten
sonra Türkiye'de hiç bir şey değişmez!
Vicdanım rahat
çünkü vatan ve millet diyorum... Aidiyetim şüpheye mahal
vermeyecek kadar açık... Ahlaki yapımdan en ufak bir şüphem
yok ama bunun taktiri beni tanıyanlara... Meşrebim belli, öz
be öz Türk evladiyem... Mayama gelince senin mayandan daha
kaliteli olduğuna eminim!
*
Bu millete Atatürk çok... Erdoğan az gelir... Sizler AKP
ve Erdoğan gibi hırsızlara... K.K. ve D.B. gibi bunaklara
laiksiniz... Sizler tüm bu yaşananları sonuna kadar hak
ediyorsunuz!
*
Ve iflas
Resmen Yunanistan borçlarını
ödeyemiyor... Daha önce sırada başkaları var ama...
Türkiye'de bu durumlara düşebilir(!)
***
04.07.2015
Yunanistan örneğinden ders
Günlerdir
ekonomi dalından bilim adamlarını izliyor, okuyorum... Dünya
sermayesi dün Yunanistan'ın resmen borçlarını ödeyemeyecek
duruma geldiğini ilan etmesiyle bundan sonra ne olacak sorusu
daha da alevlendi!
Birçok bilim adamının ortak görüşüne
göre Yunanistan ortak para biriminden soyutlanarak tekrar
Drahmiye geçmesi, Yunanistan açısından büyük bir fırsat
olabilirmiş(!)
Bu fırsatın ne gibi imkanlar sunduğuna
geçmeden gelin kısa bir ekonomik Türkiye turu yapalım. Yıllardır
döne dolaşa dilendirmeye çalıştığım gibi badem bıyıklı arsız ve
yüzsüz hırsızlar, sözde dinciler Türk ekonomisini iflasın
eşiğine getirdiler.
Buraya dikkat!
Bunca
senedir... İthal samandan tutun işte tünenleri, köprüleri
yapabilecek kapasitede genç yetiştirmek yerine, kindar ve
"dindar" imam yetiştirmeyi uygun gördüler. Yetmedi
hayvancılıktan - tarıma, sanayiden hiç söz etmeyelim,
üniversitelerde uyguladıkları eğitim ve ekonomi modeliyle
Türkiye Cumhuriyetini körelttiler. Sıcak ve sanal paraya* dayalı
ithal ekonomisi, iç pazara yönelik "refah" algısını ucuz
krediler ve kredi kartlarıyla oluşturulan borç batağına
insanları sürükledikten sonra "kimse" işsizler ordusuna dikkat
etmez oldu. Halbuki bir devletin vatandaşları çalışacak,
üretecek ve bu üretime dayalı tüketecek ki düzen dönsün,
insanlar vergi ödeyerek devleti ayakta tutsun!
İşte
Yunanistan'ın önüne çıkan fırsat bu... Evet, zaman alacak,
çok ter ve emek isteyecek ama bu fırsat değerlendirilebildiği
taktirde Yunanistan uzun vadede refaha kavuşacak. Bakın
neredeyse ömrünün tamamını Avrupa'da geçirmiş, üst düzey
sayılabilecek ekonomik, siyasi ve akademik çevreleri izleme ve
gözleme fırsatı bulmuş bir insan olarak yazıyorum;
Avrupalılar hakkında çok şey söylenebilir, yazılabilir... Ama
özellikle son yıllarda akademik çevrelerde oluşan >>>
gerçekçilik <<< göz ardı edilemez!
Vahşi kapitalizm,
sermayenin doymak bilmeyen iştahı... Bu çevrelerde de büyük
rahatsızlık yaratmaya başladı. Birileri üretecek, ürettiğini
kalkınma imkânı tanımadığı başka birilerine dayatacak ve bu
düzen ilelebet böyle sürecek, öyle mi?
Evet, Yunanistan
fırsatı değerlendirerek bilimsel dalda, sanayisinde hamleler
yapabildiği oranda refaha kavuşacak!
*Borsa
*
İsyan; ben tavşan değilim!!!
Hanemde çok
şükür oruç tutanlar var... Malum nedenlerden dolayı ben oruç
tutmuyorum... Ancak oruç tutana büyük saygım var... Tamam
hafif yemekler olması gerek... Sebze - meyve eyvallah...
Ama kardeşim ben tavşan değilim ki... Otla - sebzeyle karnımı
doyurayım... Bayram gelse de, midem bayram etse!
*
Bir Bahçeli - Kılıçdaroğlu değerlendirme denemesi
Mesleğimin getirisi... Tedbir almak,
olasılıkları hesaba katmak... Şans ve tesadüf faktörünü
gözetmek... Perde arkasını görmeye çalışarak senaryo
üretmek... İnsanları istemeyerek de olsa bazen üzerek, zora
sokarak uyarmak... Tüm bunları severek, isteyerek, zevk
alarak yaptım... Ben ömrümde çalışmadım, hobilerimden birinin
gereklerini yerine getirdim... Üstelik emekli olana kadar 25
sene bunu için birde maaş aldım!
Azmetmek, inanç ve
emekle birleşince… Uğrunda ölünesi hedefe gittikçe
yaklaşırsın… Bu özellikle siyaset için geçerlidir…
Siyaset… Akıl, bilgi birikimi, tecrübe, öngörü ve analiz
yeteneği ile başlar… Girginlik ve bilek ile devam eder…
Uzlaşma kabiliyeti ile nihayete erer… Tüm bunlar olgunlaşma
sürecinin birer evresidir!
İster siyasi olgunluk olsun,
ister beşeri… Bir süreçtir ve bu süreç içeresinde kabiliyet
sahibi insan özeleştiride bulunur… Eleştiriye açık olur ve
gereken dersleri çıkarmaya çalışır!
İki bunak, bir
paytak... Yıllardır Türk siyaset sahnesine hakim...
İstikbalimiz bunlara emanet... Paytağı bir tarafa bırakalım,
o, bu denemenin muhatabı değil... Son TBMM başkanlık seçimi
açıkça şu gerçeği gözler önüne sermiştir... Ortak hedefler
uğruna bile olsa... Türk siyasetçileri sabit fikirlerden
milimetre taviz verecek kabiliyette değiller!
Bu büyük
bir eksiklik olmakla birlikte bu kişilerin siyasi olgunluğa
erişmediğini de gösterir. Yetmedi, siyaseti oyuncak yerine
koyan, mahalle karısı edasıyla laf ebeliğine soyunan bu
insanlara değil memleket, koyun sürüsü bile emanet edilmez!
Nitekim de böyle olmaktadır... Kendi yetersizliklerini,
aptalca inatlar ile perdelemeye çalışanlar ellerine geçen
fırsatları değerlendirememektedir.
Meziyet... Ortak
hedefler uğruna bir araya gelebilmenin yansıra, eşgüdümlü
(koordineli) uzun vadeli çalışma azim ve kararlılığında
olabilmektedir!
Ve bu ikisinde de birçok eksiğin yanında
yoktur.
***
05.07.2015
Sinek
Sinek küçüktür ama mide bulandırır... Mesela çorbada...
Ota da konar, boka da konar... Yapışkandır, yılışıktır,
rahatsızlık verir... Hele bir türü vardır ki, öggg... At
sineği... Atın kıçına yapışır, at kuyruk salar - kovalar...
O... Yine atın kıçına yapışır!
Genelde CHP, özelde MHP
at sineği gibidir... AKP'nin götünden ayrılamaz... AKP
kuyruk salar... CHP ve MHP dayanamaz yine AKP'nin kıçında
dolanır!
*
İncecik bir çizgidir bizim ki
Şeytan
ayrıntıda gizlidir derler... Bu ayrıntı bazen bir soğan zarı
kadar içe olabilir... Bu zar ince olmasına incedir ama yine
de soğanın katlarını birbirinden ayırır... Buna rağmen
soğanın kendisi bir bütündür!
Son günlerde artan sayıda
bir paylaşım içeriğinedir itirazım... Herkesin inançları,
soyu - sopu kendinedir... Doğrudur yanlıştır bunun taktiri
yine kişiye özeldir... Birey inançlarıyla, soyu - sopu ile
kıvanç duyabilir... Ne mutlu ona ama parçası olduğu bütünü
asla gözden yitirmeyerek!
Milliyetçilik bir anlamda
ulusalcılığı, ulusu içerir... Yurtsever büyük bir tutkuyla
milletini, yurdunu sever... Ait olduğu toplum, yaşadığı
toprak için her türlü özveride bulunmaktan kaçınmaz... Bunlar
duygulardır, insanın içinden - ta yüreğinin derinliklerinden
gelir... Ve incecik bir çizgidir bizim ki... Çizgiyi
aştığını anlamazsın bile çoğu zaman... Bir bakmışsın çizginin
öbür tarafındasın... Bu taraf görüştür ve bu görüşün adına
faşizm denir... Bu görüş kat'idir, katıdır, hoşgörüden ve
saygıdan uzak... Yüreğinin sesine kulak ver!
***
06.07.2015
### Dikkat ###
Dikkat ### Dikkat ####
Bir kaç zamandır
dikkatimi çekti ama mantıklı bir açıklama bulamıyordum...
Özetle diyebiliriz ki artık Facebook 19. yüzyıl ahlak anlayışını
ve siyasi sansürü algoritmalar ile hayata geçirmiş vaziyettedir!
Yazdığınız bazı paylaşımlar, resimler ve buna benzer
içerikler sebepsiz yere "kayboluyor" veya beğeni vs.
alamıyorsanız... Bunu yeni algoritmaya borçlusunuz(!) Yani
bir nevi oto sansür uygulanıyor, geçmiş olsun!
Erdoğan'ı
falan bir kenara bırakın... Bu diktatör özentisi solda sıfır
kalır... Bundan sonra >>> herkes <<< algoritmaların
boyunduruğu altına girmiş bulunmaktadır.
Neden mi?
Bilişim sanayisinin yazılmamış kuralıdır; birisi öncülük
eder diğerleri en kısa zamanda taklitte başlar!
Kaynak:
Almanya'nın saygın FAZ gazetesinin bugün tarihli baskısında
okuyabilirsiniz
***
07.07.2015
Bira ile rakı
arası ezilmişlik
Almancı, alamancı...
Ausländer, kanacke ve benzer ifadelerin bini bir para...
Kendi aramızda ise en ağrı... İthal damat veya ithal gelin(!)
Bizlere böyle derler, akılları sıra horlamak - aşağılamak
için... Düz hesap 5 milyon insandan bahis ediyorum...
Bunlardan 3 milyonu Almanya'da yaşıyor... Gerçekten yaşıyor
mu yoksa sürünüyor mu orası da pek beli değil ya, geçelim...
Eziklik... Genelde Türkün ama özelde yurtdışında yaşan
yurttaşın en büyük sorunu... Bu eziklik duygusundan bir türlü
silkinemiyoruz... Sahipsiziz... Hem anadan, hem babadan...
Yetim ve öksüzüz!
Doğrudur... Türkiye'nin dört bir
tarafından gelmiş bir yığın insan... Eğitim düzeyi son derece
düşük... Adab-ı muaşeretten olabildiğince uzaktı birinci
nesil... Böyle bir ikiliden yetişen çocuk... Yani ikinci
nesil görüş ve düşünceleriyle birincisinden çok farklı
olamazdı... İkinci nesil ile başlayan ufak tefek
"değişiklikler" üçüncü nesil ile özelikle Almanya'nın
asimilasyon politikasına uygun hale geldi!
Benliğimizi,
kimliğimizi unutturdular bize... Bunu zorla yapmadılar, çoğu
zaman isteyerek alet olduk... Örf ve adetlerimizi unuttuk...
Almanya'da yaşayan Türkler arasında boşanma artmış... Çoluk -
çocuk perişan, anadiline hakim değil kimin umurunda? Tıpkı
son yıllarda Türkiye'de yaşayarak şahit olduğumuz gibi...
Bizi, bizden uzaklaştırdılar... Zorla, zorlamayla değil...
Kendi rızamızla!
***
08.07.2015
Tedbir
Türkün lügatın da olmayan bir kelime... Halbuki tedbir
kelimesinin anlamı hazırlıklı olmak, önlem almak demektir...
Öfff böyle meşakkatli işler bizi bozar... Her şeyin bir
kolayı var değil mi? Allaha havale et gitsin... Çok
dindarız ya, kıça başa gelince mangalda kül bırakmayan bizler...
Peygamber efendimizin sözünü ne de güzel kulak arkası ederiz...
“Deveni önce sağlam kazığa bağla, sonra Allah'a tevekkül (güven)
et” Ey gidi koca Türk ey... Sevinçle, güvenle başına taç
ettiklerin sayesinde... Ne günlere kaldın, seni ne hale
getirdiler... Gün gelirde alacaklılar kapıya dayandığında...
Değil kıçındaki donu, koynundaki karıyı alıp dağa
kaldırdıklarında ... Veya gözünün önünde becerdiklerinde...
Aklın başına gelecek ama iş işten geçmiş olacak!
***
09.07.2015
Sirtaki
Ana tarafından atalarım çok, çok uzun süre önce İstanbul'un
Anadolu yakasında bir akıncı köyüne yerleşmiş orada yaşıyor.
Baba tarafından dedem 19. yüzyılın başında Gümülcine'den
Florya'ya gelip ikamete başlamış. Savaş yıllarında Yunan
tebaalı öz be öz Türk olmasına karşın Yunanistan'a geri
gönderiliyor. Bir sürü karışıklık, bir sürü hengame.
Anlayacağınız, üçüncü neslin çok ötesinde, ben "gerçek" bir
İstanbullu - Avrasyalıyım(!)
Artık sağır sultan bile
duydu... Yunanistan büyük mali sıkıntı içeresinde... Çok
okuyan ve düşünen bir insan bile olsanız, insansınız ve bazı
durumlarda ancak gözünüzle gördüğünüz, kulağınızla ile
duyduğunuz anda gerçeklerin farkına varabiliyorsunuz!
Yaygın kanıya göre... Yunanlı gününü gün eden, her fırsata
sirtaki oynayan bir topluluk... Gerçekler ise çok farklı...
Dün, Alman kültür kanallarından birinde konuyla ilgili bir
televizyon programını izledim ve inanın şok oldum(!)
İnsanlara acımakla birlikte, insanlar bir gerçeği dile
getirdiler ki... Allah milletimizi korusun! Her an
aynısı başımıza gelebilir.
Bir zamanlar orta sınıf diye
tabir edebileceğimiz insanlar çöplerde yiyecek arıyor. Kronik
hastalar paraları olsa dahi ilaç bulamıyorlar çünkü Avrupa
Birliğinden ilaç getirilemiyor ve buna benzer daha birçok
kıyamet sahneleri gösterildi. Yani kelimenin tam anlamıyla tam
bir felaket!
İhtiyar bir Yunanlı anlatıyor:
"Hayatım boyunca hep çalıştım. Emekli olma zamanım geldiğinde
bana 1200€ emekli maaşı alacağım söylendi. Kiracıyım! Yunanistan
iflasın eşiğine geldiğinde maaşımı yarı yarıya kestiler. Kiramı
ödediğim taktirde aç kalıyorum! Merkel'e kızmıyorum. O, halkını
düşünerek hareket ediyor, böyle davranmaya mecbur! Bizim
başımızdakiler yıllarca çaldılar..."
Ve Alman televizyon
kanalı ekliyor:
"Onlarca yıl Avrupa Birliğinden gelen
kaynaklar Yunan halkına ulaştırılmadı, insanlar bu paralardan
faydalanamadı, bu paralar bazı karanlık kanalarda kayboldu..."
Birileri... Az sayıda bazıları... Milyarları cebe
atarken, milyonlar aç kalıyor... Ben daha ne yazayım, sizlere
nasıl anlatayım bilmiyorum!
*
Bu yüzden Atatürk milliyetçiliğine vurgu yapıyorum, daha
güzel nasıl anlatılabilir?
Sağ-sol çatışırdı o
zamanlar… Dert şuydu: “Bayrağı kim daha çok seviyor?..”
“Ülkeyi kim daha çok seviyor…” “Cumhuriyeti kim daha çok
seviyor…” “Atatürk’ü kim daha çok seviyor…”
Türkiye’yi
paylaşamazdık kısacası… Kavga buydu… İstiklal Marşı’nı
söylerken bakardık; kimin boğazında damarlar patlayacak gibi ve
kim marşlarımızı söylerken gözleri dolu dolu?..
Böyle
midir milliyetçilik?…
Şu hale bak… Atatürk’ü silene
git yapış… Türkiye’yi bölüp “Kürdistan”ı ilan edene yanaş…
Bir milletin göz bebeği ordusuna kumpas kurana katıl… Şerefli
çocuklarını zindanlarda çürütene sarıl… Cumhuriyetimizi
paspas gibi ezene güç ver… Kışlalardan “Ne mutlu Türküm
diyene” sözünü silenlere… Milli bayramları, ulusal marşları
yasaklayanlara dayanak ol… Aman düşmesinler…
MHP’ye oy
verenleri, ya da MHP içinde dizine vuranları tenzih ederim…
Ama böyle değildi milliyetçilik…
Laiklik karşıtı,
ümmetçi, şeriatçı mıydı milliyetçi?… İşte; Atatürk’ün kurduğu
partinin “dinsiz” olduğu, MHP’nin geldiği yerin bir parti
yöneticisinin dilinden dışa vurumudur… Daha ne olsun?.. Bu
mudur Milliyetçilik?..
Türkiye’nin altını üstünü çalanlar
“dindar” parti… 13 senedir “Yetim hakkını çalmayın” diye
yırtınanlar da “dinsiz”… Öyle mi?..
Haliyle sen
“dindar parti” ile koalisyon kuracaksın… Belli…
Bizim
için en büyük “milliyetçi” Atatürk’tür… O “dinsiz” partiyi
kuran yani… Biz “Atatürk milliyetçiliğini” biliriz…
Tırnağı olamazsın…
Bekir Coşkun
*
Ama tiyatro yaptınız be(!) korunmasını bilmeyen haliyle
gebe kalır
Hem canım cennete, hem elim bilmem
neremde olsun istiyorsunuz öyle mi? Arkadaş... Ya ben
anlatmaktan aciz bir insanım, yazdıklarım tamamen anlaşılmaz...
Yada bazılarınız anlama özürlü!
Yok efendim...
İstanbul polisi, İtalyanlardan yazılım almışmış... Tüm
kişisel bilgilerinizi bilgisayarınızdan polis merkezine
aktarabilirmişmiş...
Yüzlerce defa yazdım... Affınıza
sığınarak... Çok yalın bir dil ile herkesin anlayabileceği
dil ile tekrar anlatmaya çalışacağım... Reşit insanlarız
değil mi? Hepimiz bir kadın ile erkeğin cinsel
birlikteliğinden >>> doğabilecek <<< sonuçların farkındayız öyle
değil mi?
Cinsel bir birlikteliğin... Uzun vadeli
"sonuçlarına" katlanmamak için değişik yöntemler var...
Prezervatif mesela... Şevkin - ihtirasın "bir anlık"
dalgınlığına veya imalat hatasına kurban olmayan için etkili bir
önlem. Yani hayat dediğin yüzde yüz garantili değildir, ufakta
olsa her şeyde olduğu gibi bu "işte de" ufak bir riziko var!
O halde... Sen gereken önlemleri aldığın taktirde neden
korkuyorsun? Bir tarafları yiyorsa... Sıkıyorsa benim
ağımda veya denetimimde bulunan bilgisayarlara... Bir şey
yapsınlar da göreyim!
Bilişim... Ama özellikle
güvenlik konularında esas olan gören göz ve gizliliktir... Üç
kişinin bildiği bir şey, ikisini öldürdüğün taktirde güvendedir!
Kaspersky... Bu yazılımın 100 kadar türevlerini buldu...
Yani bu İtalyan şirketinin ipliği pazara çıktı... Sen
korkuyorsan... Ya yaptığını yapmayacaksın yada önlemini
alacaksın!
Not: Gizlilik "abidesi" stuxnet Iranda uzun
süre keşf edilmeden işlevini görmüştü
***
10.07.2015
Suratında şeytanlar bilmem ne yapıyor
Sabah, öğle, akşam... Aç, şaşmaz mutlaka görürsün...
Dikkatle yüzüne bak... Göreceksin... Suratında şeytanlar
bilmem ne yapıyor!
Birde derler ki... Gözler ruhun
aynasıdır, halt etmiş bunu diyen... Suratına bak... Ruhunu
oku... Suratında şeytanlar bilmem ne yapıyor!
*
Lazım, lazım ama ne lazım?
Allah
büyüklerimizi ama özellikle ana ve babalarımızı başımızdan eksik
etmesin... Son zamanlarda, her halde kendim de
ihtiyarladığımdan olacak... İster istemez büyüklerimle daha
fazla haşır neşir oldum, olmak "zorunda" kaldım...
Gençlikte... Evet, değişik nedenlerden dolayı karşı cins
lazım... Tabiat kanunu(!)... Ama... İnsan dediğine esas
ihtiyarladığında hayat arkadaşı lazım... Vefalı elini, son
ana kadar bırakmayacak sıcacık bir el... Bir nefes, burukta
olsa bir tebessüm!
Erkeğin sona kalması kötü... Hem de
çok kötü... Kendimden biliyorum ve özellikle yaş geçtikçe...
Yalnızlık zor... Türkiye'ye zorunlu yalnız gidip geliyorum,
rezilim çıkıyor!
Yalnızlık Allaha mahsus derler...
Sevdiğinin, yoldaşının ömrü vefa etmedi... Yaşlılık zor,
yalnızlık dayanılmaz... Yalnız kaldın... Allah kapılara
baktırmasın... Allah cümlemize hayırlı evlatlar versin...
Bizleri yıkayıp - paklayacak, doyuracak, koruyacak ve
ilgilenecek... Sevgi, şefkat ve saygıyla bakacak evlatlar
nasip etsin!
*
Dağdan geldi, hakkıyla bağdakini kovuyor
Hayat görmesini bilene çok şey öğretir... Hep hayatın
olumsuz yöneylerini yazıyorum iktibası bırakmamak için bu
satırları "kaleme" alıyorum!
Bazılarımız görse...
Konuşmasına, Türkçesine bakarak... Salt aşağılamak için "ne
olacak Kürt karısı" der işin içinden sıyrılmaya çalışır...
Bende diyorum ki... Sen o Kürt karısına kurban ol!
Hiç
bir zaman saklamadım... Hep söylerim, yaşadığım müddetçe de
söylemeye devam edeceğim... Din, dil, ırk veya hangi millete
mensup olduğunun benim için hiç bir önemi yok... Benim dikkat
ettiğim tek şey insan evladı mısın, değil misin(!)
Elinden bal akıyor... Yemin ediyorum... On binlerce dolar
para kazanan aşçının elinden bu lezzeti yakalayamazsınız...
Böreği, çöreği, dolması, köftesi yok böyle bir şey... Bir
ordu erkeğin içine sal... Gözün ardında kalmaz... Her
kadın kocasının adını taşıyamaz!
Cahilmiş... Sen onun
içindeki cevhere bak... Öğrenme azmini gör, ondan sonra
konuş... Kılık kıyafeti yerinde değilmiş... Gerçekten bu o
kadar önemli mi?
Gerçekten önemli olan... İnsan evladı
mısın, değil misin sen ona bak!
***
11.07.2015
Sevgi
fedakârlık ister
Sanki ısmarlamışım... Ama
yemin ediyorum yazdıklarım "gerçek"... En azından Alman
televizyonunun yalancısıyım... Dün televizyonda bir haber
dikkatimi çekti... Olay Almanya'nın kuzey denizine yakın bir
kasabada geçiyor... Kız babası nesillerdir balıkçı... Bu
mesleği sürdürecek erkek evladı yok!
Genç kadın evlenmek
istediği adamı ailesiyle tanıştırmak için eve getirir... Baba
bakıyor bunlar ciddi ciddi evlenmeyi düşünüyor... Damat
adayına diyor ki:
"Kızımı sana veririm ama işini bırakıp
benimle birlikte balıkçı olursan! Yok, olmam dersen başka damat
adayı beklerim."
Genç çaresiz kabul ediyor... Ve
yıllardır kayınbabasıyla kuzey denizlerine açılıyor!
İnsanlığı... Sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, gerekli hallerde
fedakârlığı öldürmeyelim!
***
12.07.2015
Pedagoji ve
psikoloji üzerine
Her meslekte olduğu gibi
pedagojide her babayiğidin harcı değildir... Okuyabilirsin,
öğrenebilirsin ama icraatta gelince apışıp kalman an meselesi
olabilir!
Bilişimle pedagojinin ne ilgisi var diye
sorabilirsiniz... Vallahi bu mesleğe adımımı attığımda...
Hobim ile insanlardan uzak beni ve ailemi geçindirecek bir
kazanç alanı arıyordum... Bilgisayarlar, sonradan dahil olan
robotlar ilgi alanımın merkezindeydi... Akıl edemediğim bu
makinaların insanlar tarafından kullanıldığı... "Zorunlu"
olarak pedagoji ve psikoloji ile de ilgilenmem zaruri oldu!
Konuşmasını Allah rızası için bile olsa sevmem... Dün
kardeşim soruyor "Ağabey sen küçükken konuştuğun zaman sana bir
şey mi yatılarda konuşmuyorsun?" Yooo, vallahi billahi bir
şey yapmadılar, sevmiyorum o kadar :) Okuma, yazma o başka...
365 gün 24 saat!
Her ana - baba aynı zamanda da birer
pedagogdurlar... İyi veya kötü birer pedagog olduklarını ise
yıllar sonra anlıyorlar... Pedagojinin olmazsa olmazı
psikolojidir... Diplomalı eğitmen değilim ama bana bir şeyler
öğrenmeye gelenin de... Gerekirse kafasına vura vura...
Bazen ise şakayla karışık bilgileri beynine yerleştiririm...
Ve ister inanın ister inanmayın... Küçük, büyük...
Öğrencilerim, sertliğimden bazen şikâyetçi olsalar bile genelde
memnunlar!
Oğlumu hiç sınıfta kalmadan bu günlere
getirebildim... Bu benim başarım mı? Hayır... Öncelikle
kendisinin sonra onu emanet ettiğim pedagogların sayesinde bu
günlere geldik. Ben, sadece yönlendirdim ve denetledim!
İyi bir pedagog karşısındakinin "ruhunu okur", ona nasıl
yaklaşması gerektiğini kısa zamanda çözer!
Anneler,
babalar... Çocuklarımız bazen bizim yetersiz kaldığımız
alanlarda iyi eğitim almış, mesleğinde başarılı pedagoglara
ihtiyacı vardır. Gerekirse kendimizden özveride bulunarak
çocuklarımıza bu imkânı tanımalıyız!
***
12.07.2015
Nankör kedi
Bu yazım tüm ağabey ve ablalara atfedilmiştir...
Bilirsiniz bu dünyada nankör kediler ikiye ayrılır... İki
bacaklı ve dört bacaklısı vardır... Ben önce dört bacaklıdan
başlamak istiyorum!
Kardeşim daha doğrusu dayday
hayvanları çok sever... Bundan bir süre önce evlerine kedi
geldi, kedinin gelmesiyle muhabbet kuşlarının evden çıkması bir
oldu... Tabi hayvanları sokağa atacak halleri yok...
Çaresini benim başıma atmakta buldular... Yemesi - içmesi,
pisliği bir tarafa tüyüyle uğraş dur... Hayatımda en nefret
ettiğim şey kıl ve tüydür... Dayday hatırına katlandık!
Lafı uzatmayalım... Hürrem, kedilerinin adı. Dadayla
arası yok... Dada hayvana çeşitli eziyetler ediyor o da
fırsat buldukça tırmıklıyor... Yani al gülüm ver gülüm
meselesi... Beni ilgilendirmiyordu!
Ta ki...
Kardeşim, yeğenlerim ve kocası hayırlı bir nedenden dolayı
"babasının evine" gelene kadar. Bu babasının evi meselesine
ayriyeten değineceğim.
Arkadaş... Kardeşim ve
ailesinin başımın üstünde yeri var... Ama Hürrem neyin nesi
oluyor?
Çaresiz buna da eyvallah çektim... Hayvan
deyip geçmeyin, hem vallahi hem billahi bu canlılarında ortamı,
keyfi, alıştıkları bir düzeni var!
Kedi ilk günleri allak
bulak oldu... Ev aslında geniş, herkese yer var, kaldı ki
oğlan üniversiteye gideli odası boş... Kedinin karargâhını
banyoya kurdular, kedi maması felaket koyuyor... İlk günleri
eve girmemle birlikte midem alt üst... Ulan ben sizin
kedinizin de, sizin de gelmişini geçmişini (...) İnsan nelere
alışıyor, bende kokuya alıştım... Hayvan korka korka
ortalıkta dolaşıyor, çevresini tanımaya çalışıyor... Yeminle
kediye acımaya başladım... Hatta sevdim diyebilirim...
Yanlış anlaşılmasın hayvanları bende çok severim ama evin içinde
değil!
***
Kendi evlerindeyken... Değil
bedenini kafasını bile sokak kapısından dışarıya çıkarmazdı...
Ali (kardeşimin kocası) hayvanı bir gün bahçelerine çıkarmışta
kedi feryat - figan kendini eve atmış, dolapların arkasına
saklanmış!
Yani korkak bir ev kedisi... Kardeşiminim
de dediği gibi benim evime giren acil psikolojik tedaviye
ihtiyaç duyuyormuş. Ne olduysa Hürrem'de evime geldikten sonra
oldu... Kabak çiçeği gibi açıldı. Eve sokabilene aşk
olsun!
Ne hikmetse karnı acıktığında eşimin ayakları
etrafında dolaşır... Mirnav, mırnav... Hadi dadayı
tırmalıyor anladık, işi düşmedi mi bir tırmıkta benim hatuna...
Neyse günler böyle geçmeye başladı... Bir sabah balkon
kapısını açtım yerde bir tarla faresi ölüsü... Bilmem bilir
misiniz? Kediler "sevdiğine" hediye getirir..
***
Sağlık nedenlerinden ve hava alamadığım için bendeniz oturma
odasına taşındım. Ameliyattan önce neredeyse boğulama nöbetleri
geçiriyordum diyebilirim (Aort nefes borusuna baskı yapıyor,
Aort çapı 8,2 cm normali 2 cm civarı), ameliyat sonrası biraz
düzeldi ama hala küçük odalarda kalamıyorum. Psikolojik bir
nedenden dolayı değil kışın ortasında bile kan - ter içinde
kalıyorum (Klaustrophobie değil yani). Oturma odasında eksi 10 -
15 derecede oturuyorum. Sıcak neredeyse bayıltacak, aşırı soğu
bile sıcaktan daha iyi kaldırıyorum. Anlayacağınız benimki
yaşamak değil aslında canlı bir cesedimde durumu idare ediyorum
işte! Yatak odasında neden kalmadığımı ve gelecek hediyenin
neden bana getirilmiş olamayacağını anlattıktan sonra devam
edelim.
"Bizim" Hürrem işi azıtmaya başladı... Tüy -
müy ne bulursa evin içine getirmeye başladı... İçimden din -
iman gidiyorum ama bozuntuya vermiyorum... Ta ki bir gece...
Başka bir tarla faresini yatak odasına, yatağın üzerine bırakana
kadar... Aklı sıra eşime hediye getirdi, iyi niyetine diyecek
yok ama... Annem o fareyi görseydi kestirmeden tımarhanelik
olurdu, eşim keza... Bende sigortalar attı... Bu kedi
yarın sabah bu evden çıkacak!
Bir görecektiniz, gerçekten
görmeye değerdi :) Hepsinin suratından düşen bin parça...
Hele Dayday öf de öf... Ama emir demiri kesermiş derler!
***
Tadilat diyemeyeceğim... Kardeşimin evi sanki
bomba düşmüşte... Evden arta kalanı toplamaya
çalışıyormuşsun gibi... Bahçeleri diz boyu ot, ev toz
duman... Ancak bir - iki oda toplandı!
Neyse... Ben
ertesi gün sabah evden çıktım, dün akşam söylediğimi unutmuş
gibiydim... Daha doğrusu kedinin evden gideceğine dair en
ufak bir ümidim yoktu... Akşam eve geldiğimde... Kedi yok!
Herkes toplandı sofraya oturacağız kedi nerde diye sordum?
Kediyi kendi evlerine götürmüşler hem de sabahın köründe...
Herkes ama özellikle dayday üzgün... Sofra toplanıyor herkes
odasına çekilmek üzere aldı beni bir düşünce... Ya kediye bir
şey olursa... Ya kedi korkarsa, arkadaş aklıma gelmeyen
kalmadı... Ertesi sabah doğru kardeşimin evine... Tırım
tırım Hürrem arıyorum... Neyse bir köşeden çıktı, onu görünce
derin bir ohhh çektim... Ama hanımefendi bana hiç bir şekilde
pas vermiyor... Küsmüş... Hem de ölesiye!
Ben
çıkmak üzereyken kardeşim eve ders çalışmak üzere geldi...
Akşam bizde kedinin 1 saate yakın şikâyet ettiğini anlattı...
Allah bilir kendi dilinde neler, neler anlattı...
İnanmıyorsunuz değil mi? Ev hayvanları gerçekten hem
küsebiliyor hem de şikâyetlerini "dile" getirebiliyor... Bak
sen şu zilinin yaptığına... Benim evimde, "benim sayemde"
>>>benliğini<<< buldu... Kovulunca da küstü... Nankör kedi
ne olacak!!!
Devam edecek
***
14.07.2015
Seni görmek
bile ağlamak için başlı başına bir sebep
Yunanistan'a bakıyor seni düşünüyorum... 13 yılda yediler,
bitirdiler, sömürdüler seni... Yandaşa, yoldaşa, yabancıya
pazarladılar... Çaldılar, çırptılar... Seni uzaktan görmek
bile ağlamak için başlı başına bir sebep!
*
Hırsız arsızca konuşuyor, nasılsa milletin kendi
dilinden haberi yok
Herif hem kaçAK saray
yaptırıyor hem içinde oturuyor... Yetmedi Türkiye
Cumhuriyeti... "Yeni" cumhurbaşkanlığı makamını külliye
aşağı, külliye yukarı diye adlandırıyor(!)
Peki...
Külliye ne demek?
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre: Bir
caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret,
sebil, kitaplık, hastane gibi çeşitli yapıların tümüne verilen
ad.
Vikipedi söyle tarif ediyor (özet): Külliye, cami
ile birlikte hamam, medrese, mektep, imaret, türbe, kütüphane,
aşevi, darüşşifa, kervansaray, çarşı, tekke, zaviye binalarından
oluşan yapılar topluluğu. Külliye, İslam toplumunun vakıf hukuku
sistemi ve hayrat kavramını geliştirmesiyle ortaya çıktı.
Merkezindeki yapı camidir. Cami en az cuma namazlarındaki
zorunlu toplanma yeri olması yanında bir forum ve ilim, tören ve
müzakere merkeziydi. Külliye bu merkezi tamamlayan yapılardan
oluşur. Osmanlı Dönemi külliyeler açısından en ünlü örneklere
sahiptir. Külliye içinde ve dışında han, çarşı, fırın, değirmen,
mum imalathanesi, boyahane, sal-hane, bayram ve pazar yerleri
gibi ticaret amacıyla kurulmuş yapılardan elde edilen gelirler
külliye giderlerine ayrılırdı. Sosyal hizmet olarak üretilen
külliye kavramının temelinde halka parasız hizmet ilkesi vardır
*
Ne şehittir ne gazi bok yoluna gitti Niyazi
Hepimizin, her an karşılaşabileceği bir durum...
Trafikte, yolda, kahvede, kafede... İki kişi kavga ediyor...
Sen ayırmaya kalkıyorsun ve birisi sana bıçağı takıyor... Az
mı insan öldü bu yüzden... Az mı eş, yavuklu, çocuk ve ana -
baba, kardeş gözyaşı döktü bu yüzden... Ne şehittir ne gazi
bok yoluna gitti Niyazi!
Bilmem anlatabildim mi?
*
Benim bunda suçum ne?
Dünyaya ilk olarak
ben gelmişim... Benim bunda suçum ne?
Yıllar sonra
bana kardeş gelmiş... Benim bunda suçum ne?
Bu kardeş
kız olmuş... Benim bunda suçum ne?
Yıllarca kız diye,
ben ağabeyim diye işin yoksa koruyup kolla... Benim bunda
suçum ne?
Bekârlığımda... Kız kardeş değil mi? Bir
Ağabey olarak insan kardeşinden okkalı bir Türk kahvesi
isteyemez mi? Yıllarca bana tükürüklü kahve içirmiş...
Benim bunda suçum ne?
Gençlik hevesi çekmişim altıma
Porsche'yi... Bir sabah kalktım, araba boydan boya
çizilmiş... Sonradan öğreniyorum... Hanımefendiyi
yollamamışım bir gece öncesi gideceği yere o da arabayı
çizmiş... Benim bunda suçum ne?
Evlendim... Eşime
hediye aldığım zaman... Kaynanadır hadi kıskanmasın diye
anneye de al... Anneye alıp da görümceye almamak olur mu?
Benim bunda suçum ne?
Ben olmuşum 50... O kırkına
girecek... Hala kendisiyle yetmedi çoluğu - çocuğu ile
uğraşıyorum... Benim bunda suçum ne?
Söyleyin a
dostlar... Yok mu bu ağabeyler için bir çıkış yolu?
Benim... Tüm bunlarda suçum ne???
***
15.07.2015
### Dikkat ###
Dikkat ### Dikkat ###
Koalisyon Hükümetleri,
Koalisyon Protokolleri, Hükümet Programları ve Genel Kurul
Görüşmeleri
Henüz okumaya fırsatım olmadı... Ancak göz
gezdirebildim... Buna rağmen >>> çok değerli <<< bir çalışma
olduğu belli!
Siyaset ciddi bir uğraştır... Laf olsun
diye, menfaat sağlamak için, dostlar alışverişte görsün diye
yapılmaz... Hele yarım yamalak bilgilerle kahve köşelerinde
"tartışılsın" diye icat edilmemiştir!
Birinci cilt 986
sayfa
http://www.gurbuz.net/Turk/Koalisyon%20Hukumetleri%20I.pdf
İkinci cilt 1050 sayfa
http://www.gurbuz.net/Turk/Koalisyon%20Hukumetleri%20II.pdf
Üçüncü cilt 832 sayfa
http://www.gurbuz.net/Turk/Koalisyon%20Hukumetleri%20III.pdf
*
Külliye
Külliyenin ne anlama geldiğini
geçen günlerde irdelemiştik... Birlikte hatırlayalım...
Bir cami etrafında... Yani >>> merkezinde <<< caminin olduğu
"hizmet binalarının" tümüne verilen ad!
Bu zibidi neyi
temsil etme iddiasındaydı? Türkiye Cumhuriyetin,
Cumhurbaşkanlığı makamını... Laik bir devlete dini görüşlerin
merkezde yer alamayacağı için, ya bu zibidi yanlış makamı temsil
ettiği iddiasında, yada Türkiye Cumhuriyeti devleti resmen
laiklik ilkesini devre dışı bıraktı. Ama laikliğin devre dışı
kalması da söz konusu olamaz çünkü bu ilkeler manzumesinin en
azından büyük bir bölümü hala yürürlükte. Yani Türkiye tam bir
din devletine dönüşmedi, dönüştürülemedi(!)
O halde...
Bu hırsız, zibidi - zübük yanlış yerde, hala hayal peşinde!
*
Medyanın sosyal sorumluluğu
Bir önceki
yazımın nedeni CNN Türk kanalında yayınlanan bir haberdi...
Buna göre Zibidi - Zübüğün külliye kelimesini kullanmasını
"olağan" karşılasak da... İster yazılı, ister görsel basın
sosyal sorumluluğu ve Türkçemizi >>> doğru <<< kullanmak namına
son derece hassas olması gerektiği de açıktır!
Onun
düştüğü hatanın aynısına düşmek yakışık almaz!
Tüm
medyayı, buna webmasterlar da dahil olmak üzere bu konuda
gereken özeni göstermeye davet ediyorum.
***
Ziraat politikası ve sanayileşme
Güncel
Türkçemizde tarım sektöründen söz edilmektedir... Ancak bana
göre sektör kelimesi bu bağlamda yanlış kullanılmaktadır çünkü
bu faaliyet alanı çoktan sektör olmaktan çıkarak "dev" bir
sanayiye dönüşmüştür.
Çiftçi... Artık el emeği - alın
teri ile ürettiğinden geçinememektedir... Çiftçinin yerini
ağır sanayide olduğu gibi bazı büyük, çok büyük kuruluşlar
almıştır... Yegane hedefleri... Asgari maliyette ile
maksimum kazanç sağlamaktır... Ürün kalitesinin önemi
yoktur... Aynı durum hayvancılık içinde geçerlidir!
Bu
yüzden biyolojik tarım, biyolojik hayvancılık yine gündeme
gelmiştir... Ancak samanı, gübreyi ve hatta hepsinden
önemlisi tohumu bile ithal edecek duruma düşen Türkiye için
bunları konuşmanın, yazmanında pek bir anlamı yoktur!
AKP
sağ olsun... Padişahım kaçAK sarayında çok yaşa(!)
***
16.07.2015
Paspaye
Recep Tayyip Erdoğan malumunuz daha İstanbul belediye
başkanlığı döneminde AB(D) ile çok sıkı fıkı bir ilişki
içeresindeydi... Yetmedi değişik ve birbirinden değerli
araştırmacı yazar sayesinde biliyoruz ki bu ilişkilerde yabancı
istihbarat örgütleri de büyük rol oynuyordu... Gel zaman git
zaman... Türk siyaset sahnesine Kemal Kılıçdaroğlu diye Recep
Tayyip Erdoğan'dan daha az alçak olmayan bir varlık türedi...
Ve bu varlık Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisinin başına
getirildi... Hangi şartlar altında bu makamı işgal ettiği
sanırım hala hafızalardadır!
2015 yılı seçimler öncesi
değişik ama birbirinden kıymetli internet sitelerinde olası bir
AKP - HDP koalisyonuna dikkat çekiliyordu. Bu haberlerin,
bilinçli yalan haber olarak yayınlanıp yayınlanmadığını zaman
gösterecektir.
Zaten benim de niyetim bu konu üzerinde
durmak değil... Daha çok olası... Ve AKP - HDP
koalisyonundan çok daha tehlikeli muhtemel bir senaryoya
dikkatinizi çekmektir!
Recep Tayyip Erdoğan kadar olmasa
da Kemal Kılıçdaroğlu da insanlarımızın bir kısmının gözünü
boyamayı, daha doğrusu perdelemeyi başardı. Bunu nereden mi
biliyoruz? Başta sosyal medya olmak üzere değişik internet
sitelerindeki yorumlardan, dost sohbetlerinden, çevremizden(!)
Peki bu "kalın" ışık sızdırmaz perdelere ne gerek var? Var...
Çünkü... Hesap açık, hesap henüz kapatılmadı...
Hatırlarsanız birileri göğsünü gere gere Büyük Ortadoğu
Projesinin eş başkanıyım diye gerim gerim geriniyordu. Büyük
Kürdistan, Diyarbakır'ı Ortadoğu'nun yıldızı yapma, Büyük
Kürdistan'a Akdeniz'de sahil en azından ama liman hayalleri
henüz masadan kalkmış değil!
Öyle veya böyle... Bu
plan hayata geçirilecek, geçirilebilirse... Göstermelik,
dostlar alışverişte görsün misali IŞID ile "mücadele"... Ki,
Irakta Saddam Hüseyin'i, Libya'da Kaddafi'yi hatırlatırım...
İsteseler, menfaatleri gerektirse diğerlerinde olduğu gibi
IŞID'i çıktıkları yere geri sokamazlar mı sanıyorsunuz veya
bugünden çok daha etkisiz hale getiremezler mi? Birden bire,
onca zamandan sonra Iran ile anlaşmaya varılması... Tüm
bunlar tesadüf mü sanıyorsunuz?
Şu bir gerçek ki büyük
bir ihtimale birileri Recep Tayyip Erdoğan denen soysuzdan ve
AKP'sinden umduğunu bulamadı. Olduğundan çok daha kudretli
sandı... Ve... Kemal Kılıçdaroğlu ile Erdoğan'ın sırtını
kollamayı planladı... Devlet Bahçeli zaten bana dokunmayan
yılan bin yaşasın, dönen tekerleğime kimse çomak sokmasın
hesaplarındayken Erdoğan karşısında etkili ve tepkili olamazdı!
İyi polis, kötü polis misali... Birinin yolsuzlukları
diğerinin "namus abidesi" ilan edilmesiyle etkisizleştirilmeye
çalışılması çocuk kandırmacasından başka ne olabilir?
Hala... On üç sene sonra bile bu paspaye siyaset anlayışıyla
başarılı olabileceklerini sanıyorlar ya herhalde Türk milletini
olduğundan çok daha salak zannediyorlar. Ancak...
Gözlerimiz bir kartal kadar keskin... Duyularımız
hassasiyetlerinin doruk noktasında... Göğsümüzün iman...
Yüreğimizin Atatürk milliyetçiliği ile dolu olduğunu
unutuyorlar!
Gezi direnişinin başlaması... Erdoğan
saltanatının sonu oldu... Millet geçte olsa uyanmaya
başladı... AKP söylemi yerle yeksan oldu... Atatürk
gençliği, Atatürk milliyetçiliği... Türk milletinin Atasına
bağlılığı bir yere kadar oyunu bozdu(!)
Muhtemeldir ki...
Bilmem ne karısı gibi gerisini bir o yana bir bu yana sallayan
siyaset anlayışıyla milliyetçiliği, Türklüğü bir ret eden, bir
sarıp sarmalayan... Bu siyasetiyle oy kaybına sebep oldu.
Dolayısıyla bir AKP - HDP koalisyonu dikenli bir yola dönüştü.
Buna rağmen hedef asla gözden kaçırılmadı... Ve bu hedefe en
azından bugünün siyasi koşullarında ulaşmanın en uygun yolu...
Bu Cumhuriyeti kuran... Bu Cumhuriyetin yılmaz savunucusundan
faydalanmak olduğu kanaatine varıldı.
Hala
anlamadıkları... Anlayamadıkları... Bu millet geç uyanır,
aklı ya kaçarken ya s.çarken gelir... Ama bir ayağa kalıtımı
da önünde kimse duramaz... İster Çanakkale olsun ister Gezi
olsun bunun açıkça kanıtıdır... Hevesiniz kursağınızda
kalacak!
***
17.07.2015
Katolik misin?
Doktor akli sağlığını kontrol etmek için uzunca bir sohbet
başlatıyor... Taa ikinci dünya savaşı anılarından başlayarak
güncel konulara varana kadar geniş bir yelpaze içeresinde bu
sohbet gerçekleşiyor. Konu dine geliyor... Doktor soruyor:
"Katolik misin?" Yaşlı kadın cevap veriyor:
"Hristiyan'ım!" Doktorun yüzünde bir tebessüm ile "doğru
cevap" diyor!
Yüzümde soran, sorgulayan bir ifade görmüş
olmalı ki... Doktor bana da gülümsüyor... O an kafama dank
ediyor!
Bizleri ayrıştırmaya çalışan... Yok sen
Alevisin, yok sen sünnisin, yok sen şusun busun diyenin...
Anadolu hoşgörüsünü mezhep mezhep ayrıştırmaya çalışanın
aksine... Cümlenizin bayramını kutlar, esenlikler dilerim.
Önder
*
Almanya'da bayram
Tabii sırf Almanya'ya
özgü değil... Yurtdışı gurbetçilerinin hepsi... Hepimiz...
Bayramları böyle geçiririz... Buruk ve özlem içeresinde...
Buna rağmen öncelikle ailelerimiz yani çoluk çocuğumuzla...
Bazen eş ve dostla... Buruk ve özlem içeresinde!
***
18.07.2015
Yurtdışında yaşayan Türk gençlerine yönelik
Demin bir Türk genci geldi... Türkçesi berbat, ...yom
aşağı ...yom yukarı!
Dilinizi doğru dürüst telaffuz
(söyleyiş) etmek istiyorsanız... Çok basit bir kural var...
Yutma... Türkçede hangi kelimeyi söylersen söyle... İlk ve
son harfi vurguladın mı telaffuzun düzgün olur!
Telaffuz
Konuşma dilinde kelimelerin söyleniş biçimine telaffuz
denir'. Etkileyici bir konuşmada konunun içeriği kadar telaffuzu
da önemlidir. Güzel bir konuşmada vurgu ve tonlamanın doğru
yapılması kadar' kelimelerin doğru telaffuzu da önemlidir'.
Söyleyiş güzelliğini sağlamanın en önemli yollarından biri
Türkçenin ses dizgesini çok iyi bilmektir'. Türkçe konuşma
açısından büyük kolaylıklar' sağlayan özelliklere sahiptir. Bu
özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Türkçe
genellikle yazıldığı gibi konuşulur, konuşulduğu gibi yazılır.
- Türkçe ses yönünden zengindir'. - Türkçenin sesleri
gırtlaksı, burunsu olmadığı için hırıltılı bir' nitelik taşımaz.
- Türkçedeki ünlü ve ünsüzler rahat çıkışlı seslerdir. -
Büyük ve küçük ünlü uyumları telaffuzu büyük ölçüde
kolaylaştırır.
Telaffuz özelliklerinden biri de vurgu ve
tonlamadır. Konuşma ve okumayı canlandırmak için vurgu ve
tonlamaya dikkat edilmelidir. Vurgulamanın anlamı belirlemede
önemli bir işlevi vardır. Bir kelimenin anlam değişmelerini
belirtmede vurgudan yararlanılır. Gerektiği yerde vurgu ve
tonlama yapılmazsa ya da yanlış, eksik yapılırsa sözün duygu
değeri kaybolur. Ayrıca sesin, telaffuzun, söyleyişteki müziğin
ortaya çıkması gerçekleşmez.
Hiçbir alfabe bütün sesleri
göstermeye yetmez. İnsan gırtlağından onlarca farklı ses
çıkabilir ancak herhangi bir dile ait bir alfabe bütün sesleri
karşılayamaz. Örneğin Türkçede kullanılan üç çeşit "e" sesi
vardır. Bunlardan bir tanesinin alfabede karşılığı vardır.
Telaffuzun doğru ve güzel olabilmesi için bazı seslerin
kullanıldıkları sözcüklere göre değişebileceği de
unutulmamalıdır.
"Beş, ermiş" sözcüklerinde "e" sesi "i"
sesine yakın kapalı ve dardır. Telaffuz edilirken dudaklar' ve
çene açısı "i"de olduğundan biraz açıktır'.
"Şehit, elek"
sözcüklerinde daha açık bir sestir'.
"Erken, evde"
sözcüklerinde "e", "a"ya yaklaşan en açık "e"dir.
Duraklama
Ses çıkarmak için soluk almaya ihtiyacımız
vardır. Konuşurken hava ihtiyacını elde etmek için az veya çok
duraklamaya ihtiyaç vardır. Söz söylemenin doğallığı
çerçevesinde soluk alma ve duraklama gerekir. Soluksuz ve
duraklamasız bir konuşma monotonluk kadar anlaşabilme eksikliği
doğurur.
Okunan metinlerde durak yerleri çeşitli
noktalama işaretleriyle gösterilir. Bazı metinlerde noktalama
işaretleri yeterli olmaz. Bunun için okuma sırasında konunun
akışına göre duraklar oluşturmak zorundayız.
Konuşur ve
okurken durak yerlerine yeterince önem vermez sık sık kısa
duraklamalar yapmazsak, bol ve derin soluk alma ihtiyacı
duyarız. Bu da gürültülü soluk almamıza neden olur. Gürültülü
soluk alma bir kusurdur. Bunu önüne gerekli yerlerde yapılan
duraklarla geçilir.
Vurgu
Konuşurken veya okurken,
bazı hecelerin veya sözcük gruplarının diğerlerinden daha
baskılı, şiddetli ve yüksek sesle söylenmesine vurgu adı
verilir.
- Söze duygu değeri katar. - Dinleyicinin
dikkatini uyandırmak anlamın kavlanmasını kolaylaştırır. -
Sesi, söyleyişi, sözdeki ezgiyi canlandırır.
Vurgular
çeşitlidir; başlıcaları şunlardır:
- Cümle vurgusu -
Sözcük vurgusu
Cümlede anlamca en önemli sözcük, vurgu
ile belirtilir. Cümlede vurgunun kaynağı yüklemdir. Bu yüzden
yükleme en yakın sözcük vurguludur. Konuşmada ise istediğimiz
öğeyi vurgulamak kolaydır. Ancak yazarken vurgulanması gereken
sözcükleri yüklemin yanma yazmalıyız. Çünkü yazıda, yüklemden
uzak bir kelimeyi vurgulu okutacak hiçbir belirti ve kural
yoktur. Sadece uzun cümlelerde özne yüklemden uzak ise
vurgulanır çünkü fiilden sonraki en önemli unsur öznedir.
Dayıma o kitabı ben verdim. "Ben" sözcüğü cümlenin
vurgusudur.
İlk yağmur damlası dün düştü bu çorak
topraklara. "Dün" sözcüğü cümlenin vurgusudur.
Yürüyorum gurbeti gönlümde duya duya. Yüklem başta olursa
cümlenin vurgusu kendisi olur.
Koca Ali, bu kararı
duyunca ömründe ilk defa olarak sarsıldı. "Koca Ali" cümlenin
vurgusudur.
Sözcük Vurgusu
Türkçede kural olarak
vurgu genellikle sözcüğün son hecesindedir. İstisnalar hariç,
sözcüğe ekler getirildikçe vurgu son heceye doğru kayar.
Çiçek, çiçekçi Bu örnekte çiçek sözcüğünün vurgusu son
hecesindeyken ek alınca vurgu eke kaymıştır.
Bazen vurgu
sondan önceki hecelerden birinde olur. Bu tür istisna durumlar
şunlardır: Yer adlarında vurgu ilk hecededir. Ankara, Samsun,
İzmir...
Sonu -ya ile biten yer adlarında vurgu sondan
bir' önceki hecededir. Sakarya, Sibirya...
Zarf ve
bağlaçlarda vurgu ilk hecede olur. Önce, yalnız, ayrıca...
Ön sesle pekiştirilmiş sözcüklerde vurgu baştadır. Sımsıkı,
koskoca...
Dilimizdeki Arapça ve Farsça kökenli bazı
sözcüklerde uzun heceler vardır. Bu sözcüklerde vurgu uzatılan
hece üzerindedir. Katil, mukabil, zekî...
Türkçede bazı
ekler vurgusuzdur ve vurguyu önlerindeki heceye atarlar.
Bekleme, insanca, konuşmadan...
Alıntı
http://www.diledebiyat.net/dil-ve-anlatim-dersi/9-sinif-dil-ve-anlatim-dersi-konu-anlatimlari-ve-etkinlik-ornekleri/9-sinif-dil-ve-anlatim-dersi-telaffuz-konusu
***
19.07.2015
Doğan
zaruretten dolayı
Evet, cehalet "tüm"
kötülüklerin anası olabilir... Ama iyi eğitim almış olmak
ille kötülüklere karşı bir zırh olabilir mi? Veya iyi eğitim
almış olmak her derde devamıdır? Okul veya öğretmen dediğin,
insana >>> her şeyi <<< öğretebilir mi? Bu mümkün mü?
Atalarımız bile ne demiş? İnsan dediğin... İyi olur
Allahtan kötü olur kuldan bilirmiş!
Hayat... Ve
şüphesiz Allah'ın her bireye özel yazgısı... Yani alın
yazısı, kader dediğimiz... Değil midir bizi kaba hatlarıyla
yönlendiren... Ve yine insan değil midir zekâsıyla, acısıyla
- tatlısıyla yaşam tecrübesinden faydalanarak çizilen o kaba
hatta, inceden, yön veren? O halde... Yaşam en iyi
eğitmen, öğretmen ve birinci sınıf okul!
Yeter ki sen
zekanla, tüm duyularınla hayata dahil ol!
*
Evrensel bir kural
Değişmez!!!
Evrenseldir, nereye giderseniz gidin... İster geçmişte olsun,
ister gelecekte... Bizzat yaşayarak şahit olduğumuz gibi
şimdiki zamanda... Evrensel bir kuraldır değişmez!
Okumuş insan... Tahsili ile toplumun içeresinde bir yabancı
gibidir, sırıtır(!) Ve zor zamanlarda mesela savaş
zamanlarında... Soyut veya somut devrim başka bir deyişle
ihtilal günlerinde... İlk hedeftir, ya tutuklanır yada
öldürülür... Çünkü okumuş insan ışıktır, çevresini
aydınlatır... Ve bu ışık bir kez saçılmaya başlarsa kolay
kolay karalatılamaz... Bu yüzden, vakit henüz varken...
Söndürülmesi gerekir(!)
***
20.07.2015
Ey gidi
Makedon ey
Pers ordusu karşısında askerler
irkilir... Pers ordusu sayıca üstündür... Büyük Makedon
vaziyetin vahameti karşısında... Askerlerini
cesaretlendirmek için der ki: "Sizlerin gördüğünüzü bende
görüyorum... Ama onları yeneceğimizden en ufak bir şüphem
yok! Çünkü... Hiçbiriniz vaziyeti benim gözlerimle
görmüyor, göremiyor" Ve Büyük Makedon'un ordusu sayıca üstün
olan Pers ordusunu gerçekten yener!
Bazen insanlar bir
durum karşısında ümitsizliğe kapılırlar... Dünya başlarına
yıkılır sanki çözüm yok gibidir... Ama bu bakış açısına
bağlıdır... En ümitsiz anlarda bile hep bir çıkış yolu
vardır... Yeter ki çıkış yolunu görmesini bil Lider
dediğin... Aşikâr olan karşısında bile... Çözüm yolunu
bulan insandır!
*
Minare yıkılmış ama mihrabı yerinde
Zamanında... Yani gençliğinde güzel, kimi zaman şehvetli...
Yaşının ilerlemesine rağmen hala güzelliğini korumayı başarmış
kadınlar için kullanılan bir ifadedir. Ancak ben bu ifadeyi
İnternette çok sözü edilen, bazen, kimse kusura bakmasın,
abartılı bulduğum "faşizan bir milliyetçiliğe varan" bir durumu
tanımlama için kullanacağım.
Haliyle akla gelen soru
güzel bir kadın ile milliyetçiliğin ne alakası olduğu...
Sabır efendim, sabır... Öncellikle milliyetçiliğin dayandığı
kaidelere bakmamız gerek... Bir milleti diğer milletlerden
"ayıran" en belirgin özellik öncelikle kullandığı dildir!
Sonra... Kullandığı dil vasıtasıyla nesneleri karışıklıklara,
yanlış anlamalara sebebiyet vermeyecek şekilde düzgün bir
şekilde tarif ederek üreteceği eserlerdir. Bu eserlerin başında
mimari gelir, sanat dediğimiz ve en geniş anlamıyla burada
kullanılmak suretiyle devam eden… Edebiyat ile doruk
noktasına varan tüm eserlerin manzumesidir!
Bu manzumenin
tümüne bir topluluğun kurduğu medeniyet denir(!)
Açıkça
görülebileceği gibi dil tüm bu çabaların başında yer alır çünkü
medeniyetin temelidir. Süreklilik arz edebilmesi için dile, yazı
gerekir. Bir dilin fonetiğini en “düzgün” şekilde gelecek
nesillerde aktarabilmek için işaretler gereklidir. Medeniyette,
ticarette, harekette, berekette “düzgün” bir dil ve yazısıyla
başlar. Devamını ise dile ve yazıya getirilen kurallar belirler!
Neyse lafı fazla uzatmaya gerek yok… Biz yine güzel
kadınlara, milliyetçiliğe ve medeniyete dönelim. Haliyle uzun
bir zaman biriminde gelişen medeniyet yine o topluluğun insancıl
yanlarıyla da kaynaşmaya başlar. Biz bunlara örf ve adet,
gelenek ve görenekler* deriz. Ve insan alışkanlıklarının
esiridir. Hani derler ya “kuş yuvada gördüğünü yapar” diye işte
o mesele. Bu konuda önemli olan insanın aşırıya kaçmamasıdır.
Çünkü insanlar gibi toplumlarda yani medeniyetlerde sürekli
karşılıklı bir etkileşim içeresindedir. İnsan mensubu olduğu
topluluktan guru duyabilir, bu olağandır, yeter ki aşırıya
kaçarak diğer insanları, kurdukları medeniyetleri aşağılamaya
başlamasın.
Nasıl güzel bir kadın yıllar geçse de hala
eski güzelliğinden bazı şeyleri muhafaza edebiliyor ve insanlar
buna hayranlık duyabiliyorsa, medeniyetlerde eski ihtişamından
bazı eserleri günümüze kadar taşıyabilmiştir. Ülkemiz bu konuda
çok zengin olmasına rağmen, hep iddia ederim Türkiye dünyanın en
büyük açık hava müzesidir diye, toplumumuz bu zenginliğin ve
güzelliğin farkına varamamaktadır. Farkına varamadığı gibi büyük
bir olasılıkla bu eski medeniyetlerden etkilendiğinin de
bilincinde değillerdir. Nerelerden başlasam bilmiyorum ki
Hititlerden, Sümerlerden, Hristiyan havarilerine kadar bizi biz
eden o kadar çok “dış etkenler” var ki saymakla bitmez! Dünya
tarihine bu bakımdan imza atanlar arasında mutlaka Mısır, keza
Romalılar veya Yunanlılar gelir. Neden? Çünkü medeniyetlerinin
başlıca mimari veya sanatsal eserleri hala her açıdan hayranlık
uyandırmaktadır. Yine edebiyat alanındaki başarılarını kim
kanıksayabilir? Çağımıza geldiğimizde… Mesela Rus edebiyatını
sever misiniz? Neden Rus yazarlar dünya klasikleri arasında
yer alır?
Evet efendim… Medeniyet bir toplumun kendi
|