Herifin sayesin

 

| Hinweis | Home | Impressum | Download | Son Yorum |

| bir yanlış anlama ile her şey başlamıştı | 2007 | 2008 | 2009 | 2010| 2011| 2012|

 

 

10.04.2013

 

 

I’m back

 

Yazacağım, anlatacağım çok şey var…

Şimdilik şu kadarıyla yetinmek istiyorum:

 

Çok kötüyüm, ameliyat öncesinden çok daha kötü!

 

Ama nefes aldığımız sürece yaşıyoruz demek…

Yaşadığımız sürece yemeliyiz…

Yaşadığımız sürece içmeliyiz…

Yaşadığımız sürece ağlamalıyız…

Yaşadığımız sürece gülmeliyiz…

Yaşadığımız sürece çalışmalıyız…

Yaşadığımız sürece dinlenmeliyiz…

Kısacası yaşamın, yaşamanın gereklerini yerine getirmeliyiz!

 

Ama…

 

Yaşadığımız sürece zırva dinlemek zorunda değiliz!

Yaşadığımız sürece vatanın, milletin nasıl satıldığını izlemek zorunda değiliz!

Gereğini elbirliği ile yapalım.

 

Ben kendi adıma şartların el verdiği ölçüde bu gereğe elimden gelen katkıyı sunmaya hazırım ve yapıyorum da. Ne kadar kötü olursam olayım yine bir şeylerle uğraşıp vatanıma, milletime kısacası insanlığa faydalı olmaya çalışacağım. Verdiğim sözleri zaman içersinde yerine getireceğim (CrypText, CrypTex) gibi. Cumhuriyet Tarihi Kronolojisi 1923 – 2010 v2 en kısa zamanda yayınlanacak!

 

Şimdilik bir Atatürk milliyetçisinin isyanıyla yetinmek zorundasınız.

J

                                                                        ***

11.04.2013

 

Bir Atatürk milliyetçisinin isyanı II

                                                                        ***

19.04.2013

 

Efendi kendine gel

 

Öncelikle sorduğun bir soruya cevap vermek istiyorum!

 

CHP’liler rakıyı nasıl içer?

 

Genelde CHP’lilerin rakıyı nasıl içtiklerini bilmem ama ben bir CHP’li olarak, dört parmak rakıya iki buz parçası atar, buzlar erimeden rakıyı içerim. Erkeksen gel karşılıklı kadeh tokuşturalım. Tüh, unuttum sen dini kullanarak kulu aldatanlardansın. Açıktan açığa rakı içmemeni normal karşılamam lazım. Ancak eminim ki rakının neden saydam olduğunu bilirsin. Senin hayranlık duyduğun Osmanlı sarayı ve sofrasında (…). Neyse konumuz bu değil. Geçelim…

  

Kurduğun Partinin adı ve amblemi üzerinde çok düşünmüş olman gerek. Adalet ve kalkınma…

Ne güzel ilkeler!

Partinin simgesi olarak yanan bir ampul seçtin, doğaldır çağımızda kalkıp da mum veya idare lambası (gençler için gaz lambası)  seçecek değilsin tabii. Kamuoyu nezdinde zihinlerde aydınlığı, aydınlanmayı çağrıştırmayı umdun herhalde. Kaldı ki mum seçsen maazallah millet kim bilir neler düşünürdü (alevi vatandaşlarımdan özür diler beni mazur görmelerini dilerim).

 

Lakin…

Aydınlığı…

Aydınlatmayı bir tarafa bırak…

Ampul sönmüş demeyelim de, gücünü yitirmiş…

Karafatmalar, böcekler, itler meydanı boş bulmuş…

Ortalıkta fink atarken sen karanlıkta kalmışsın…

Denize düşen biçare gibi, yılana sarılırmış debelenip duruyorsun!

 

Bu kadarla kalsa yine iyi…

Adaletin terazisi şaşmış…

Kalkınma, sadaka ekonomisine dönmüş…

Yandaş ve yoldaş köşeyi dönerken – vatandaş yine yolda kalmış…

Uluslararası şirketler memleketin limanlarını, telekomünikasyonunu vs. satın almış…

Ülkenin doğasını, insanını ve hammaddelerini sömürmeye başlamış…

Ama bunlar seni ilgilendirmiyor tabii!

 

Kendime sormadan edemiyorum…

Acaba ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?

Gerçi ben kabul etmiyorum…

Ne seni nede Çankaya noterini…

Ama kendi ifadenle ve üstüne basa basa Türkiye Cumhuriyeti başbakanı olduğunu iddia ediyorsun!?

Madem kendini başbakan olarak görüyorsun…

Madem iddialısın…

Sorarım sana: Daha geçen gün televizyondan; …çekilsinler de nasıl çekilirlerse, çekilsinler. İster silahlarını mağaraya saklasınlar, ister gömsünler… diyebiliyorsun. Bre Allahsız, peygamberiz, vicdansız ve de ahlaksız insan…

Kendi menfaatin için…

Kendi isteklerini tatmin etmek namına…

Her şeyi ama her şeyi yapabiliyor, her şeyi göze alabiliyorsun da…

 

Bilmez misin insanoğlu çiğ süt emmiş!

Bugün hasmının isteklerini yerine getirdin…

Bugün uzlaştın (her ne demek ise)…

Akillerini sokaklara döktün (hepsi bir tarafa da Kadir Beye hiç yakıştıramadım)…

Ya yarın öbür gün bir terslik olursa…

Herifler yine gömdükleri, sakladıkları silahları çıkarıp tekrar kan akıtmaya başlarsa…  

Vay be, PKK başardı – biz niye başaramayalım diye başkaları meydanı doldurmaya kalkarsa…

O zaman ne diyeceksin?

 

Bre zındık!!!

Herhalde fazlaca kovboy filmi seyrettin…

Sen bu terör örgütünü ve mensuplarını Kızılderili mi sandın?

Her şey öyle kolay mı?

İşine geldiğinde “barış çubuğunu” çıkar bir iki tüttür…

”Zavallı” Kızılderililer “barış” adına savaş baltasını gömsün…

Sen Allah, Peygamber, din ve iman diyerek…

Darkwood ormanlarında baltalı ilah Zagor gibi ağaçtan ağıca sallanarak bu yolda devam et…

Öylemi?

 

Oğlum…

Muhatabım değilsin, asla senin seviyene inmem…

İnsanları kandırmam, aldatmam, hele kutsal değerlerini kullanarak…

Hedefime ulaşmaya çalışmam!

 

Çünkü…

Namus…

Bir kurumda…

Namus…

Bir siyasi çizgide…

Namus…

Bir kitlenin, zümrenin tekelinde…

Namus…

Bir ideolojide değil…

İnsandadır!

 

Ben ve benim gibi düşünenler…

Bu topraklarda doğduk ve bu topraklar gibi ölümsüzüz…

Milletin birlik ve bütünlüğüne inanırız…

Emeğe…

Akıtılan şehit kanına…

Dökülen gözyaşına…

Ve alın terine saygı duyarız…

Çünkü düşünen ve sağduyu sahibi insanlarız!

 

Bak hele…

Bir bak terbiyesiz…

Temsil ettiğin kitle, Vahidettin (Vahdettin, Vahidüttin) gibi bir vatan haininin ismi bile…

Farklı yazıyor, yazmalı ki…

VI. Mehmet’in değimiyle “koyun sürüsüne” çoban olasınız…

Varlığınızı ancak aldatmaya ve kandırmaya borçlusunuz…

Yalan mı?

   

Bana bak II. Vahidettin…

Bu işi iyi kıvırıyorsun, koca bir yalanın arasına bezenmiş bir kaç gerçek; yalanların en tehlikelisi – en inandırıcısıdır. Ben bunu bilirim, şüphesiz sende…

Ama herkesin bu gerçeğin bilincinde olup olmadığı konusunda ciddi şüphelerim var. İşte sen ve zihniyetin bu bilgi ve bilinçsizliği olanca genişliğinde kullanıyorsun.

Sınırsız özgürlük olamayacağı gibi…

Sınırsız hak ve ödev - görevde olamaz…

Çünkü konunun tabiatına aykırı, hayat dediğimiz şey acıyı da tatlıyı da içerir. Onun için güzeldir, onun için yaşamaya değerdir. Kasımpaşa kabadayısı gibi, zorbalıkla, zorlamayla, ittire kaktıra demokrasi olmaz. Hele ilerisi hiç olmaz!

Ben zaten ilerisinden geçtim, iktidara gelmeden önceki demokrasi anlayışına geri dönebilsek…

Yatıp, kalkıp şükür edeceğim. Bilirsin eski bir özdeyiştir: Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp!

Gel ben sana üç örnekte demokrasi ne demek anlatayım. Birinci örneği senin (tövbeler, tövbesi) Allah gibi taptığın, kıblenin yönü Washington’dan, ikinci örneği senin gibi zorba, senin gibi zalim, senin gibi gaddar ruh ikizinin ülkesi Almanya’dan ve en nihayetinde üçüncü örneğini de demokrasinin beşiği olan Yunanistan’dan vermek istiyorum.          

 

Devam edecek

                                                                        ***

20.04.2013

 

Amerika Birleşik Devletleri bağımsızlık bildirgesini hazırlayanlar öngörü sahibi insanlarmış*. Gelin bildirgenin bir bölümünü birlikte okuyalım:

 

ancak sürekli aynı amaca yönelik, uzun bir taciz (saldırı) ve zorbalık (ihlaller) silsilesi neticesinde, ulusu, mutlak bir despotizme (yönetim şekli olarak: zorba, gaddar, zulüm) sürüklemek niyetini açığa vurursa, o zaman böyle bir yönetimi yıkmak (devirmek) ve istikbalde güvenliğine yeni kefiller 

seçmek hakkı ve görevidir

 

Önce bunun ne anlama geldiğini irdeleyelim sonra Türk anayasası ve toplumsal durumuna bakalım. Bu uzun cümlenin anlamı: Bir yerde bir hukuksuzluk, bir yanlış varsa o zaman toplumu oluşturan her bireyin bu yanlış ve hukuksuzluğa karşı durma, direnme ve düzeltme hakkı ve görevi olduğunu hatırlatıyor. Batı toplumları, buna Amerika Birleşik Devletleri de dâhil uzun, sancılı ve kanlı bir süreçten geçmek suretiyle örgütlenebilmiştir. Bugün sivil toplum dediğimiz örgütlenme böylesi bir süreçten geçtikten sonra vücut bulmuştur. Geriye baktığımızda, genelde doğu özelde Türkiye toplumsal yapısı böyle bir süreç yaşamamıştır. Hala aşiret, ağalık sistemi ülkemizin belirli kesimlerinde hakimdir. Bunun neticesinde “farklı” önlemler almak zaruret haline geldiği için ve şimdi sıkı durun…

Çok tepki alacağımın farkında olarak dile getiriyorum ve umuyorum ki bu makalenin sonunda fikrinizi değiştireceksiniz.

 

Soruyorum Türkiye Cumhuriyetinde zorba bir yönetime, bir hukuksuzluğa, yanlışa karşı kaç tane kitlesel direniş sayabilirsiniz?

Elini taşın altına koyup insanları uyarma, insanları yönlendirme, insanları örgütleme görevini üstlenebilen kaç tane sivil toplum kuruluşu tanıyorsunuz?  

 

J  Tahmin etmiştim, Türk Silahlı Kuvvetleri iç hizmet kanunu 35. Maddesi bu yüzden vardır. Türkiye Cumhuriyeti sürekli bir İrtica tehditti altındadır. İrticaya karşı olmak dinsizlik olarak algılanmamalıdır. İrticaya karşı olmak gericiliğe, bağnazlığa, yobazlığa ve din kisvesi altında insanın sömürülmesine karşı olmak demektir!

Bugün sivil toplumun etkili olmadığı bir yerde, toplumu “korumak” toplumun sivil olmayan farklı kurum ve kuruluşlarına düşebilir. Öyle ya, bir haksızlığa, yanlışa karşı direniş örgütleyecek insanlar yoksa bunu örneğin Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetleri üstlenmiştir. Keşke buna lüzum olmasa ama var!

 

Kadim düşmanım…

İrticanın odağı, aldatma ustası Recep Tayyip ve partisi yeni anayasa diye tutturdu mesela…

Entel, dantel kısmı…

BDP ki asıl onlardan bu konuda bir hamle beklerdim…

Ana muhalefet partisi CHP ve tabii MHP olsun…

Hiç birinden bence çok önemli olan bu konularda en ufak bir ses çıkmıyor. Siz ilerisini, gerisini bir tarafa bırakın…

Demokrasinin olmazsa olmazlarından olan…

İstinasız hepimizi gündelik hayatımızda öyle ya da böyle etkiliyken üç konuda hiç kimse ağzını açıp da bir tek söz etmiyor.

 

      1.    Kanun önünde eşitlik ilkesi.

      2.    İstisnasız reşit olan her insanın (vurgulayarak ve altını çizerek herkesin ama herkesin) yaptığı yanlıştan sorumlu tutulabilmesi ve gerektiğinde cezalandırılabilmesi, özellikle kamu görevi üstlenmiş insanların çeşitli bahanelerle himaye edilmesinin önlenmesi.

      3.    Her Türk vatandaşının, cezadan veya cezalandırılmaktan korkmaksızın, özgür ve kendi iradesiyle bir yanlışa, bir haksızlığa, şiddet kullanmaksızın dikkat çekebilmesi (protesto özgürlüğü).

  

Özellikle protesto özgürlüğü daha önceleri de ihlal ediliyor, insanlar tutuklanıyor, engelleniyordu ama bariz bir şekilde bu tutuklanmalar ve engellemeler ileri demokrat AKP döneminde arttı (dikkat çeken özellikle kamu görevi üstlenmiş insanlar protesto edildiğinde verilen tepki ve cezalardır). 

 

*O günün şartlarını lütfen göz ardı etmeyin, İngiltere sömürgeciliği 

Devam edecek

                                                                        ***

21.04.2013

 

Demek ki neymiş, Amerika Birleşik Devletlerinde bile insanlar zorbalık, haksızlık ve yanlış karşısında mevcut yönetimi devirme hakkına sahipmiş!

Demek ki neymiş, sihirli değneği salladığında yani anayasayı değiştirdiğinde her şey güllük gülistanlık olmazmış!

Demek ki neymiş, demokrasi ve özellikle bir toplumun anayasası sihirli bir değnek değilmiş!

Demek ki neymiş, ortalığın gülük ve gülistanlık olması için mevcut yasaların bilincinde olan (anayasa dâhil) ve doğru dürüst uygulayan devlet görevlileri bir tarafta, yasal hak ve görevlerinin bilincinde olan vatandaş öte tarafta olması lazımmış.

Yaa, Recep Tayyip Erdoğan demek ki böyleymiş!

     

Almanya örneği uç bir örnek olacak…

Aslında bu örnekten çıkarılacak birden çok ders var ama ben size bir örnek vermekle yetinmek istiyorum. Adolf Hitler ve yaptıkları hakkında malumatınız vardır, ayrıntıya girmeye gerek yok sanırım. Ancak bir şey var ki, benim diyen Almanın çoğu ve Almanya’da yaklaşık 50 seneden beri yaşayan Türklerin %99’unun bilmediği bir gerçek…

Evet, öyle bir şey ki, insana bir insanın her ne kadar yanlışlar yapsa da ve hatta milyonların kanına girme suç ortaklığı dâhil bir katil olsa da, iyi, güzel, faydalı, ileri görüşlü olabileceğinin örneğini veriyor. Herman Göring, Hitlerin “sağ kolu” av meraklısı bir insandı. Öyle ki av konusunda düzenleme ve yasa çıkardı. Çıkardığı yasa o kadar ileri görüşlü ve hayvan haklarını koruyan bir yasaydı ki, bu yasanın büyük bir bölümü günümüzde hala geçerliğini korumaktadır. Başka bir ifadeyle, ikinci dünya savaşından sonra Almanya faşizmi lanetleyen nesiller yetiştirmesine rağmen, bir faşisttin çıkardığı yasayı koruyabiliyor. Çünkü aklın yolu birdir!

 

Demek ki neymiş, insanın bazı icraatları yaptığı tüm yanlışlara, işlediği tüm suçlara ve hatta insanlığa karşı suç işlemiş olsa dahi doğru olabiliyormuş.

Demek ki neymiş, dışarıdan ve içeriden gelen tüm baskılara rağmen bir toplum için faydalı, doğru olan ve doğru dürüst yasalar her şeye karşın korunabiliyormuş. Sabık kültür bakanı Ertuğrul Günay Türkiye Cumhuriyetinin, Türk milletinin kaç tane kültür mirasını ülkemize geri kazandırmıştır. Mutlaka bunun yurtdışında yarattığı rahatsızlık malumunuzdur. Ancak Recep Efendi baskılara dayanamamış kendisini azletmiştir.

Demek ki neymiş, başkalarını suçlayarak, başkasını kötü gösterip kendini iyi göstermek yakışık almazmış. Çünkü gün gelir aynısı insanın başına gelebilirmiş.                 

Yaa, Recep Tayyip Erdoğan demek ki böyleymiş!

        

Gelelim Yunanistan örneğine…

2007 yılından beri dünya çapında yaşanan ekonomik krizin etkileri ülkeleri ve insanlarını farklı etkilemiştir. Çünkü bu kriz 2007 yılında patlak verdi ama 2000’lerin başından beri kendini his ettirmeye başlamıştı. Bildiğiniz üzere Yunanistan krizden etkilenen ülkelerin arasında başı çekiyor…

Müsaade ederseniz düz hesaptan gidip, bu krizin yaklaşık on yıllık bir mazisi olduğunu farz edeceğim. On yıl önce 10 yaşında olan bir çocuk bugün 20 yaşında…

On yıl bir insan hayatında önemli bir zaman kesitidir. Bunu göz ardı etmemek gerekir.

10 yaşından bir çocuğun ailesinin bu krizden etkilendiğini düşünelim. Öğrenim ve büyüme çağında olan bu çocuğun eğitimi, gıdası, giyimi kısacası hayatının her alanı bir şekilde bu krizden etkilendi…

Eğer bu çocuk ki bunu yapabilen insan gerçekten çok az, her şeye rağmen kendini eğitip, geliştirmezse bu insandan ne beklenebilir?

Çağımızın önde gelen insan hakları kuruluşlarından biri bu senenin başında Yunanistan’da polisin insanlara karşı – düzenli – işkenceye başvurduğunu kınıyor. Yunan polisinin faşist bir parti tarafından “ele geçirildiğini” (bakınız Türkiye’de Fethullahçı polis örgütlemesine) ve bu partinin etkisi altında gün geçtikçe işkenceye başvurduğunu yana yakıla duyuruyor. Türkiye olsun Yunanistan olsun geçmişte dönem dönem böyle sıkıntılı süreçler yaşamıştır. İlginç bir “tesadüftür” ki bu süreçler bir şekilde insanların refah düzeyinin dara düştüğü dönemlere rastlar. Sıkıntılı dönemlerde kurtlar birbirine düştüğü için tilkilere gün doğar!

 

Bilmem anlatabiliyor muyum?

 

Recep Tayyip Erdoğan, Hitler, Putin, Berlusconi gibi tilkiler işte bu gibi sıkıntılardan faydalanarak iktidarı ele geçirir. Ve ilk hedefleri bir şekilde eğitim ve öğretimi etkilemek olur. Mesela PKK uzun bir süre Güneydoğu Anadolu’da eğitimi neden engellemeye çalışmıştır?

Demem o ki düşünmeyen, sorgulamayan ve hepsinden önemlisi okuyup, araştırmayan bir insan, bir toplum başına ne gelirse gelsin, başına geleni bir şekilde hak ediyor.

 

Belki hatırlarsınız, oğlum Mainz üniversitesinde siyaset okuyor. Onun adında, ona ve tüm gençlerimize…

Tilkilerin, din bezirgânlarının, sahtekâr ve yalancıların tuzağına düşmemeleri için bir proje hazırladım. Çalışmanın adını Terra incognito* koydum, bilinmeyen yer veya ülke olarak tercüme edebileceğimiz binlerce sayfalık – yaşanmış – tarih.          

 

Allah cümlemizin karşısına iyi niyetli, ölçülü, dengeli insanlar çıkarsın. Lakin hayat hep asla dediğimizleler sınıyor bizi!

 

*Terra incognito ayrıntılarını daha sonraları yazıp yayınlayacağım 

                                                                        ***

23.04.2013

 

Doktor tavsiyesi

 

Ne yapsın gariban?

Doktor tavsiyesi…

Gitse bir türlü, gitmese bir türlü!

 

Gidip de sap gibi dikileceğine…

Gitmemesi onun açısından daha iyi tabii!

 

Doğrudur Anıtkabir’in rüzgârı çarpar!

Atatürk, ölümünün üstünden 75 yıl geçse dahi adam olmayan adamı çarpar!

 

…Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir…

 

Ancak…

Son kale Atatürk milliyetçilerinin kalesidir!

Ve bu kaleyi asla zapt edemeyeceksiniz!

                                                                        ***

25.04.2013

 

Atatürk milliyetçisinin kütüphanesi

 

Ulusalcı…

Kemalist…

Atatürkçü…

Laikçi…

Yeni CHP…

Kartallar…

Güvercinler…

Eski CHP…

Şahinler…

Muhabbetkuşları…

Ivır zıvır…

 

Herhalde bizi “diğerleriyle” karıştırıyorlar?

Bizi de “diğerleri” gibi kamplara bölerek, deneterek, yönlendirip - yönetebileceklerini sanıyorlar. Bu oyuna gelmeyin arkadaşlar.

 

Atatürk milliyetçisi ulusalcıdır…

Kemalist savaşçı, mücadelecidir…

Ve hepsi ama hepsi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kişiliğinde ve düşüncelerinde, ilke ve inkılâplarında, yekpare, bir çatı altında birleşir.

 

Altı ok!     

Altı ilke!

 

Ulusalcısının, Kemalist’in, Atatürkçünün, CHP’sinin, Türk milletinin bir araya geldi noktadır.

Bunun gerisi, ilerisi, gayrisi olmaz!

                                                                         *

 

Terra incognito başlı başına bir makale eder. Anlatacaklarımı okuduğunuzda aklınız duracak. Bundan eminim. Şimdilik Terra incognito’nun “yan ürünü” yayınlıyorum. Bu “yan ürün” 1889   

Gazete manşetinden oluşuyor.

Bu manşetler Terra incognito çalışmasında derlemek zorunda olduğum dosyaların küçük bir bölümünü oluşuyor. Bu ekran koruyucu Windows XP, 7 ve 8 için kullanılabilir.     

   

Atatürk milliyetçisinin kütüphanesi (330 MB)

Alternatif link

                                                                        ***

28.04.2013

 

Ahmet HAKAN

Hürriyet 27.04.2013

 

Yine soruyorum: Ne istiyorsun?

Şehit haberleri geldiğinde, bombalar patladığında, karakollar basıldığında, cenazeler ortaya çıktığında en çok sen feryat ediyorsun.
Şehit haberi gelmesin diye girişimde bulunulduğunda, iyi-kötü bir şeyler yapılmaya çalışıldığında
en çok yine sen feryat ediyorsun.
*
Dağlarında terörist gezdiğinde, sınırdan sızmalar olduğunda, teröristler Karadeniz’e kadar geldiğinde
en çok sen hırslanıyorsun.
Teröristler çekilme kararı aldığında, Türkiye topraklarını terk edeceklerini açıkladıklarında yine
en çok sen hırslanıyorsun.
*
Bir kez daha soruyorum:
Ne istiyorsun sen birader?
Derdin ne senin?
Bir deyiver hele...

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23146309.asp

Madem yine soruyorsunuz…

Israrla sorduğunuza göre, yurtdışında yaşayan ve siyaseti yakından takip eden bir Atatürk milliyetçisi olarak, sorularınızı yanıtlamak istiyorum.

Ak(i)lı başında olan her insan gibi bizlerde toplumun refah ve huzurunu istiyoruz. Çocuklarımızı vatani göreve davulu, zurnalı uğurluyoruz çünkü bunu atalarımızdan miras kalan bir namus borcu biliriz. Bizler için önce Allah sonra yüzyıllardır şehit kanıyla beslediğimiz, üzerinde doğduğumuz, büyüdüğümüz, sevdalandığımız, gülüp – ağladığımız, kısacası hayatın acı ve tatlı yanlarını yaşadıktan sonra sevdiklerimiz tarafından şefkatli bağrına teslim edildiğimiz topraklar gelir. Gözlerimizi yumduğumuzda en azından bayramda – seyranda, yakınımız kalmasa dahi, yedi kat elin ruhumuza bir Fatiha okuyacağının şuurundayız. Bizler biliriz ki bu topraklara sahip olmadığımız sürece ne kendimiz, ne ailemiz nede mensubu olduğumuz milletimiz nefes alamaz. Nefes alamayanda ölür! Suni teneffüsle yaşayamayız, özgür doğduk, hür yaşadık…

Türk milletinin özü budur. Bunun bilincindeyiz, Anadolu çocuğuyuz! Ayrıyı - gayrıyı bilmeyiz ve aslında özümüzde sözümüzde birdir. İnsanız ve insan olarak hata yapabiliriz. Hata bizdeyse özür dilemesini de biliriz.

 

Feryat ve figanımız kirli siyaset ve siyasetçiyedir.

 

Mürekkep yalamamış olsak bile gönül gözümüz açıktır. Yunus Emre, Mevlana ve mesela Aşık Veysel’in ezgileriyle büyüdük. Evlatlarımızı kurda – kuşa yem etmeyiz!

Her şeye rağmen Vatan, Millet sağ olsun diyebilenlerdeniz.     

 

Feryat ve figanımız kirli siyaset ve siyasetçiyedir.

 

Bağımsızlıktır ülkümüz. Bayrağımızdır yüreğimizi hoplatan ve ısıtan. Haysiyetimiz, bizi ayakta tutan!

 

Feryat ve figanımız kirli siyaset ve siyasetçiyedir.

 

Iman’ımızı içimizde yaşarız. Teslimiyet nedir bilmeyiz!

Kandırılmış, alet edilmiş kitleleri uyarmaktır vazifemiz.

Sömürmeye, sömürülmeye karşıyız.

Allah’ın yaratığı…

İnsandır, candır gözbebeğimiz.

 

Feryat ve figanımız kirli siyaset ve siyasetçiyedir.

                                                                        ***

29.04.2013

 

Daha soruyorsunuz

 

 

 

Siz daha sorun…

Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti…

Minareyi çalan kılıfını uydururmuş derler…

Tabii bu arada minareyi süngü yapanda…

"Minareyi" poponuza, poponuza sokuveriyor!

 

Bari Israil istihbarat servisine yankın olan sitenin haberine inanın!

 

DEBKAfile

                                                                        ***

30.04.2013

 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam ne yapardım 

 

Madem Cumhuriyet Halk Partisinin…

Madem Atatürk’ün kurmuş olduğu partinin genel başkanıyım…

Dört elle Atatürk ilke ve inkılaplarına sarılır…

Bu ilke ve inkılapların gereğini layığı ile yerine getirirdim!*

 

Zibidileri örnek alıp…

Zibidileri maymun gibi taklit etmekten vaz geçerdim!

 

Onun yerine Atatürk’ün üslubunu inceler…

Vakur bir devlet adamı gibi öncelikle partime sonrada milletime örnek olmaya çalışırdım!

  

Boş…

Gereksiz, faydasız, dengesiz, kısır, şuursuz laf ebelikleri yerine…

Az ama öz konuşurdum!

 

Madem karşımdaki Kasımpaşalı bir Türkiyeli…

Ve ona göre hareket ediyor…

Kasımpaşalılığın ve Türkiyeliliğin tüm gereklerini yerine getiriyor…

Bende özüme döner…

Özümle nefesini keserdim!

 

Atatürkçülüğü Katletme Partisinin…

Milletvekillerini, bakanlarını, müsteşarlarını ve önemli yerlerde olan tüm çalışanlarını…

Bire bir…

Partimin mensupları tarafından izletir…

Yolsuzlukları, aksaklıkları, yanlışlarını düzenli olarak rapor ettirir…

Ayda bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyururdum!

     

Türkiyelilerin dolaştığı kapıları…

Tek tek dolaşır…

İnsanların gerçekleri, doğruları birde CHP mensupları tarafından dinlemesini sağlardım.   

 

AKP’nin denetimindeki…

Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin…

Kuruşunu takip eder…

Gereksiz veya yanlış harcamaların hesabını öncelikle TBMM’sinde sorar…

Sonra da kamuoyunun bu israftan haberdar olmasını sağlardım!  

 

Yine Atatürk’ün çok önem verdiği…

Kadınlarımız başta olmak üzere çiftçi, emekçi ve emeklilerimize…

Elimden gelen her türlü teşvik ve yardımın ulaşması için takipçisi olurdum.

 

Türk ulusuna…

Milletimize, birlik ve beraberliğin…

Etnisite gözetmeksizin önem ve faydalarını…

Anlatmaya çalışırdım.

 

Elbet bir gün bu çalışmaların karşılığı olarak…

Türk ulusu Cumhuriyet Halk Partisine teveccühünü gösterecektir…

İşte ondan sonra…

 

Atatürk’ün mirasını devralmanın getirdiği ağır sorumluluğun tüm gereklerini…

Ve atalarımızdan, Anadolu medeniyeti ve kültürün getirdiği çoğulculuğu…

Tekrar canlandırmak için elimden geleni ardıma koymazdım.

 

Atatürk’ün izlediği siyaset gereği…

Milletin menfaati…

Vatanın birliği ve de dirliği söz konusu olduğunda…

Küslüğün, çözümsüzlüğün yerine…

Birliğin ve beraberliğin getirdiği gücü kullanırdım!

  

Atatürk’ten sonra, “benden” önce…

Hangi siyasi çizgi, hangi görüş olursa olsun…

Doğru olanı…

Vatana – millete faydalı olanı…

Özümser, uygulamadan kalktıysa - uygulamaya koyar…

Veya devam ettirirdim!

 

Hangi siyasi çizgiden, hangi görüşten olursa olsun…

İş’inin hakkını veren bürokratı yerinden kıpırdatmaz…

Aksine işini daha da iyi yapması için teşvik ederdim!

 

Bilim…

Sanayi…

Sanat…

Teknoloji…

Zanaat…

Başta olmak üzere tüketici toplumdan…

Üretici, düşünen ve sorgulayan topluma geçmenin gereklerini hayata geçirmeye çalışırdım.

 

*En azından ama yerine getirmeye çalışırdım

                                                                        ***

03.05.2013

 

Sayın Taha Akyol, madem çözüm sürecine karşı çıkanların, geçmişteki politikalardan farklı ne yapabileceklerine yönelik önerilerini ortaya koymalılar diyorsunuz…  

 

Bende size bir hatırlatma ışığında neler yapılabileceğini yazayım.

 

Biz fanilerin gündelik hayatı acımasızlık çarkı üzerinde dönüp duruyor…

Bizim öylede devletlerin farklı mı?

 

Ciddi anlamda Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan…

Kısmen İsmet İnönü döneminde devam ettirilen…

“Tamamen” unutulup…

Dönem, dönem Bülent Ecevit ile tekrar hayata geçirilen…

Kurnaz bir siyaset gereği, Tansu Çiller tarafından uluslararası zeminde bile kabul görüp başarıyla tatbik edilen…

Devamlılık ilkesine dayanan…

Etraflıca düşünülüp, tüm yönleri gözetilerek tatbik edilen…

Milli siyaset bir zorunluluktur!

 

Bunun “en güzel” örneğini geçmişte yaşadığımız Kürt ayaklanmaları ve bastırma şekillerinden çıkarabiliriz. İçlerinde özellikle biri var ki o zamanın ilacı bugünün reçetesidir!   

 

Öyle yarım elma gönül alma…

Aman konu, komşu ne der…

AB(D) gücenir, darılır…

Siyaseti ile binlerce cana, milyarlarca Dolar değerinde milli servetimizin heba edilmesi, gözyaşı, sınırsız acı, kin ve öfkeyi yaşamamız gerekmiyordu. Eğer “yönetenler” öngörü sahibi, özverili devlet adamı olsalardı. Kasımpaşalı ve yaverlerini bütün bunlara dâhil bile etmiyorum çünkü nazarımda o ve benzerleri zaten şaşkından başka bir şey değiller.

 

Devam edecek…

                                                                        ***

04.05.2013

 

O kadar şaşkınlar ki anlamak isteseler de anlayamıyorlar. Çünkü birçoğu anlamak istemediklerinin farkında bile değiller!

Biz yine bir zamanların ilacı olan bugünün reçetesine dönelim.

 

Sason Ayaklanması (1925-1937)

 

Bu makalenin sınırlarını zorlayacağı için bu ayaklanmanın bizi ilgilendiren bölümünü vermekle yetineceğim. Ancak ilgilenenlerin ayrıntılı bir araştırma yapmasını tavsiye ederim. 

 

…Ancak Siirt Valiliği, her kış başlangıcında yarım bırakılan ve bir sonraki yaz uğraşılmak durumunda kalınan Sasonlular hakkında kesin bir çözüm bulunmasından yanaydı. Kişin mağaralara sığınan ve yazın da tekrar silaha sarılan... Sasonluların yakalanması için kışında harekâta devam edilmesi gerekliliğini savunan Siirt Valiliği…*

 

Evet, Sason ayaklanması ve bastırılma şekli devamlılık arz eden bir görüntü vermekle birlikte hedefine ulaşmıştır. Onlarca yıldır evlatlarımızın canına, malına ve sağlığına mahal olan bu vatan hainleri bu şekilde bertaraf edilebilirdi.

 

Tansu Çiller zamanında ortaya konan düşük yoğunluklu savaş stratejisi devam ettirilseydi acaba

bugünleri yaşar mıydık?

 

İhtimal vermiyorum!  

 

*Mehmet Aydoğan: İç isyanlar ve Şeyh Said İsyanı S. 429

                                                                        ***

06.05.2013

 

Ey Recep Tayyip Erdoğan, vallahi yaptıklarının hesabını vereceksin

 

Şüphesiz önce ilahi adalet…

Ondan sonra insanoğlunun adaleti gelir. Ve eninde sonunda bugün olmasa yarın, bu tarafta olmasa öteki tarafta kişi işlediği suç ve günahların hesabını verir!

 

Bilge insanlar konuşurlar çünkü söyleyecek bir şeyleri vardır. Aptal insanlar konuşurlar çünkü bir şey söylemek zorundadırlar.

                                                                                                                                 Platon

                                                                        ***

07.05.2013

 

Ya arkadaş

 

İki ayak üzerinde duran hayvan…

Misal maymun gibi…

Taklit etmeye bayılırsın!

 

İşten haberin yok ama işten anlayanın yanına dükkân açar, fiyat kırar işi eline yüzüne bulaştırırsın…

Demokrasinin d’sinden haberin yok ama en demokrat olan sensin…

Kuran-ı Kerimi odanın görünecek ve yüksek bir yerine asarsın ama nadiren okursun. Velakin din konusunda senden daha bilgili, daha dini bütün yoktur…

Karı – kızı baygın gözlerle izler, iç geçirirsin ama kendininkilere yapıldığında kıyameti koparırsın…    

Ar – namus dendiğinde senin için akan sular durur. Ancak ailenin kadınları, kızları başlarını türbanla örttüklerinde giydikleri daracık kot pantolonlar, etekler, elbiseler ve vücut hatlarını olduğu gibi meydana çıkaran mantolar senin anlayışına ters düşmez… 

Bu saydıklarımın yanına neredeyse sonsuza kadar ekleme yapabilirim ama…

Benim merak ettiğim sen ne tür bir yaratıksın…

Sen nesin, kimsin?

 

Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol

                                                   Platon

                                                                        ***

09.05.2013

 

Meğer işgal edilmişiz de haberimiz yokmuş!

 

Dün geri çekilmeye başlamışlar?!

Benim bildiğim vatanı işgal eden düşman orduları geri çekilir…

AB(D)’nin desteği ile bugünlere gelen piçler…

Yine AB(D)’nin kuklaları sayesinde…

Askeri ve siyasi zafer kazanmış “düzenli bir ordu” gibi geri çekiliyorlar!

                                                                        ***

10.05.2013 

Üzerinde düşünmeye değer 

Tarihin akışı uçurumun kenarından nasıl döndü?

TARİHİN akışında nehir yatağının değiştiği kırılma noktaları gelecekteki büyük değişikliklerin de habercisidir. Ancak bir hadisenin gerçekte ne anlam taşıdığını, meydana geldiği anın sıcaklığı içinde değerlendirmek mümkün olmuyor. Tarihin hükmünü verebilmesi için, kırılmanın yol açtığı sonuçların olgunlaşmasını beklemek gerekiyor.

Bu çerçevede geçen yıl şubat ayında Özel Yetkili Yargı sisteminin MİT Müsteşarı Hakan Fidan da dahil olmak üzere 5 MİT’çiyi tutuklamak için giriştiği hamleyi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bunu önlemek için yaptığı müdahalenin sonuçlarını, aradan 15 ay geçtikten sonra bugün özellikle Kürt açılımının geldiği noktada çok daha isabetli bir şekilde değerlendirebiliyoruz.

* * *

Bu değerlendirme için şimdi biraz geriye gidelim ve 7 Şubat 2012 Salı günü akşam saatlerinde Hürriyet muhabiri Arda Akın’ın gazetenin web sayfasında yayımlanan haberinin Türkiye’nin gündemine bir nükleer bomba gibi düşmesiyle patlak veren krizi hatırlayalım.
Bu habere göre, İstanbul’da görevli Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarı Hakan Fidan da dahil olmak üzere
5 MİT’çiyi arayarak,“şüpheli” sıfatıyla ifadelerini almak üzere 9 Şubat Perşembe günü Beşiktaş Adliyesi’ndeki odasına davet etmişti.
Fidan dışındaki şüpheliler bir önceki MİT Müsteşarı Emre Taner, PKK ile yürütülen Oslo görüşmelerinde kilit rol oynayan yardımcısıAfet Güneş (emekli) ve MİT’te üst kademede aktif görevde olan Yaşar Yıldırım ile Hüseyin Kuzuoğlu idi.

* * *

Ortaya çıkan gerçek, İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi ile Beşiktaş Adliyesi’ndeki bazı özel yetkili savcıların, MİT ile PKK arasında büyük bir gizlilik içinde yürütülen temasları ve ayrıca MİT’in PKK’ya dönük istihbari faaliyetlerini uzun bir zamandır yakın izlemeye almış olduklarıydı.
Polis ve savcılar, MİT’in istihbarat görevinin sınırlarını aşıp doğrudan “PKK’ya yardımcı olduğu” kanaatine varmıştı. Ayrıca, MİT’in PKK ile yürüttüğü görüşmeler de terör suçu kapsamında değerlendirilmişti. En ilginci, MİT, Abdullah Öcalan ile Kandil arasında kuryelik yapmakla da suçlanıyordu.
Suçlama konusu yapılan bütün bu faaliyetler, savcı sorgulamasının çerçevesini oluşturmak üzere her bir şüpheli için ayrı ayrı hazırlanan polis fezlekelerinde ayrıntılı bir şekilde sıralanıyordu.
Sonuçta 5 MİT’çiye Beşiktaş Adliyesi tarafından Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu hükümleri çerçevesinde “terör örgütü üyeliği” ve “örgüte yardımcı olma” suçlaması yöneltiliyordu. Bu girişim,
o tarihlerde bütün hızıyla yürümekte olan KCK soruşturmalarının bir uzantısıydı. Kuvvetle muhtemeldir ki, Beşiktaş Adliyesi’ne adım atmış olsalardı, Fidan, Taner, Güneş, Yıldırım ve Kuzuoğlu’nun akıbetleri diğer KCK şüphelilerinden farklı olmayacak, kendilerini demir parmaklıkların arkasında bulacaklardı.
Meselenin püf noktası, PKK ile gizli görüşmelerin Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla yapılmış olmasıydı. Dolayısıyla hamle aslında doğrudan Başbakan’ın şahsını hedef alıyordu. Erdoğan’ın verdiği karşılık da aynı ölçüde sert oldu.

* * *

Savcının peşine düştüğü MİT’çiler
9 Şubat’ta ifade vermeye gitmediler. Savcı Sarıkaya, bunun üzerine 10 Şubat’ta Beşiktaş Adliyesi’ndeki Nöbetçi Özel Yetkili Hâkim Mesut Özcan’a başvurarak
şüpheliler hakkında yakalama kararı çıkarttı. Polisin haklarında yakalama izni aldığı MİT’çiler bir süre ortadan kayboldu. Bu arada, bir taraftan sağlık sorunlarıyla boğuşmakta olan Erdoğan 10 Şubat tarihinde, yani krizin zirvede seyrettiği bir sırada İstanbul’da ikinci kez ameliyat oldu.
Bu sırada Cumhuriyet tarihinin en süratli yasa değişikliklerinden biri gerçekleştirildi. TBMM’de bir hafta sonra 17 Şubat tarihinde MİT Yasası’na yapılan bir eklemeyle, teşkilat mensuplarının özel yetkili mahkemelerde ifade vermeleri, Başbakan’ın iznine bağlandı. Başbakan, daha sonra savcılık tarafından yapılan izin başvurusuna da olumsuz yanıt verdi. Tam 5 ay sonra, temmuz ayında yapılan bir başka yasa değişikliğiyle özel yetkili mahkemeler lağvedildi. Bu gelişmelere paralel bir zeminde, o tarihteki MİT soruşturmasında rol oynayan yargı mensupları ile polislerin hepsi bugün başka görevlerde bulunuyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da
23 Mart 2013 tarihinde bu dosyada “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi.
Geçmişe dönük bu kısa yolculuktan
sonra şimdi şu soruyu soralım. O dönemde özel yetkili yargı ve polis işbirliği içinde MİT’i hedef alan bu hamle başarılı olsaydı, bugün barış sürecinden konuşuyor olabilecek miydik? Türkiye’de tarihin akışı nasıl seyrediyor olacaktı?

Sedat ERGİN
sergin1@hurriyet.com.tr

3 Mayıs 2013

Link

Başkanlık sisteminde Osmanlı geleneğinden yararlanmak

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin 29 Nisan tarihinde Kızılcahamam’da düzenlenen il başkanları toplantısındaki konuşmasının metnini okurken, kamuoyunun yeterince dikkatine gelmediğini düşündüğüm bir ayrıntıya takıldım.

Başbakan Erdoğan, başkanlık sisteminin yararlarını savunurken ilginç bir şekilde sözü Osmanlı’ya getirmiş. Bakın aynen ne demiş:
“Başkanlık sistemi tartışılıyor. Bunu geçmişte Allah rahmet eylesin Turgut Bey söyledi, Sayın Demirel söyledi. Kaldı ki bu bize yabancı bir anlayış da değil. Çünkü bizim ecdadımıza, tarihe baktığımız zaman bunun benzerini Osmanlı yaşamış...”
Erdoğan, “ecdadımız”a ve Osmanlı İmparatorluğu’na yaptığı atıftan sonra, aynı konuşmasında “Başkanlık sisteminde başkan bir kral değildir. Ama bizdeki bazı cahiller, başkanı bir kral olarak takdim etme cüretine girerek yalan söylüyorlar” diye konuşuyor. Yani, hem Osmanlı yönetim modelini sahiplenip, hem de krallık yetkilerine karşı çıkıyor.
Başbakan, konuşmasında daha sonra konunun kamuoyunda tartışılmasını isteyerek,“Toplum bunları tartıştıktan sonra nihai kararı yine millet vermeli” diye ekliyor.
Peki, o zaman tartışalım...

* * *

Erdoğan, uzunca bir zamandır başkanlık sistemini arzuluyor ve kamuoyunu bu konuda ikna etmek için ciddi bir seferberlik yürütüyor. Her vesileyle neden başkanlığın gerekli olduğunu anlatıyor, bir dizi gerekçe getiriyor, dünyadaki muhtelif uygulamalardan örnekler veriyor.
Ancak başkanlığı tartışırken Erdoğan’ın Osmanlı tecrübesine atıf yaptığına ilk kez tanık oluyoruz. Bu açıdan üstünde durmamız, büyüteç altına yatırmamız gereken bir durum var.
Başbakan ne demek istiyor? Bunu anlayabilmek için önce Erdoğan’ın genel bakışını değerlendirmemiz gerekiyor. Özellikle son dönemde neredeyse her konuşmasında, Başbakan güncel bir konuyu açıklarken tarihi referanslara başvuruyor, bazen Selçuklu bazen de Osmanlı İmparatorluğu’na atıf yapıyor.
Bu atıflardan şunu anlıyoruz: Başbakan, tarihe kutsadığı bir yol gösterici olarak bakıyor, aynı zamanda “bugün”ü “dün” ile ilişkilendirerek, güncel olanı tarihsel bir bağlama oturtma çabasına giriyor. Bu anlamda kendisine ve iktidarına, tarihin çizgisini bugüne taşıyan bir misyon atfediyor.
Bu bakış, Başbakan’da ve onun konuşmalarını kaleme alan metin yazarlarında çok kuvvetli bir duygu olarak karşımıza çıkıyor.

* * *

Kendisi böyle hissedebilir. Ancak burada somut tartışma konusu olan başkanlık meselesine eğildiğimizde, Başbakan’ın sahip çıktığı geleneğin bugünün gerçekleriyle ne ölçüde bağdaştırılabileceği sorusunda bizi bekleyen problemli bir durum var.
Ne kadar denge-fren mekanizmaları olsa da, Başkanlık, genelde yürütme yetkilerinin güçlü bir şekilde tek bir kişinin elinde toplandığı bir yönetim modelini anlatıyor. Ayrıca AK Parti’nin TBMM’deki Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na ilettiği önerilerde, Başkan’a TBMM’yi feshetme, yasa gücünde başkanlık kararnameleri yayımlama gibi pek denge-fren tanımayan çok geniş yetkiler talep ettiğini biliyoruz. Bu tür yetkilerin benzerlerine ancak sınırlı sayıda Latin Amerika ülkesinde rastlanıyor.
Bu modeli Erdoğan açısından cazip kılan da, sahip olmayı hedeflediği bu engin yetkilerdir. Tam bu noktada Osmanlı geleneğine atıf yaptığında, yetki kullanımında “sınırsız” bir alan içinde hareket eden padişahlık müessesesini tartışmanın içine çekmiş oluyor. Bu durumda Başkanlık ile Padişahlık arasında bir paralellik kurulması kaçınılmaz oluyor.
Türkiye’nin 21’inci yüzyılda meşruiyetini halktan alan bir demokrasi rejimi içinde yol alması hedeflenirken, meşruiyetini dini temellerden alan, iktidarın aile içinde babadan oğula geçtiği, bütün gücün tek bir hükümdarda toplandığı bir modelin esinti kaynağı olması düşünülebilir mi?

* * *

AKP sözcüleri, burada Osmanlı’nın ilk anayasası olan İkinci Abdülhamid’in rızasıyla ilan edilen 1876 tarihli Kanuni Esasi’nin kastedildiğini ileri sürebilir. Burada iki kademeli bir meclisin kurulmuş olması bir tür fren ve denge mekanizması gibi takdim edilebilir. Ancak bu anayasa da aslında Padişah’ın var olan yetkilerini kâğıda döken,“Taraf-ı Şahane”ye Meclis üyeleri üzerinde muazzam yetkiler bahşeden bir metindir. Ayrıca Taraf-ı Şahaneleri, bu anayasanın uygulamasını da on yıllarca askıda tutmuştur.
Neresinden bakılırsa bakılsın, başkanlık tartışmasına Osmanlı üzerinden bir dayanak kazandırmaya çalışırken Erdoğan’ın çok kuvvetli bir zeminde durduğunu söyleyebilmek zordur.

Sedat ERGİN
sergin1@hurriyet.com.tr

10 Mayıs 2013

Link

                                                                        ***

13.05.2013

 

Berlin – Ankara – Reyhanlı

 

Minare gölgesi, davul tozunu Berlin’e yolladı...

Büyük Ortadoğu Projesi gereği Esad devrilecek Suriye özgürleşecek ki…

Daha kolay sömürülebilsin!

 

“Büyük” Kürdistan’a Akdeniz yolu açılsın…

Karadeniz nasılsa AKP sayesinde “cepte”…

Böylece AB(D)’nin yeni Ortadoğu uydu devleti “büyük” Kürdistan daha kolay kurulsun!

 

Ancak büyük devletler asırlık planlar yaparken…

Küçük devletler yıllık…

“Büyük” devlet yaratma iddiasında olanlarda günlük siyaset belirler*…

Durum böyle olunca…

İddialarla yetinmeyen…

Kesin kanıt isteyen…

Çağımızın büyük devletleri arasında yer alan…

Müttefik, davul tozuna başka kapıya dedi (si…tir oradan dememek için). 

 

Not: *Yandaş televizyon kanalında yayınlanan Kurtlar Vadisi Pusu her ne kadar bu iddiayı pekiştirmeye çalışsa da, güneş balçıkla sıvanamadığı gibi AKP’nin ampulü de, siyasetinin gücü de eski günlerin ihtişamını geri getirmeye yetmez.   

                                                                         *

Özgürlüğün emsalsiz tadı

 

Çoluk - çocuk…

Turist…

Kadın – erkek…

Suçlu – suçsuz demeden!

 

Arkadaşlar, dostlar…

Hep birlikte…

İleri demokrasinin tadını çıkaralım!

 

Bak…

Tuzu bizden…

Biberi onlardan…

Hoyratça, bol keseden, miras yedi bir tavırla…

İnsanlara özgürlüğün, hürriyetin gazını sıkıyorlar!

 

İmamın ordusu der ki…

Ne limon, nede süt…

Biberin tadına bakan bir, bakmayan bin pişman olur!

 

Not: CHP bir soru önergesiyle biber gazını hangi AKP’linin ithal ettiğini sorsa da bizde öğrensek.

                                                                        ***

14.05.2013

 

Biber gazı kılavuzu - Akıllı mitingcinin el kitabı

 

Arkadaş eskiden ne güzel cop - mop, dipçik, palaska falan vardı…

Bir iki yerdin kafana, orana burana…

Morarırdı, kızarırdı…

Ah – vah eder, topallardın…

Kaş – göz patlar…

Bir temiz dayağını yer…

Paşa, paşa evinin yolunu tutardın!

 

Artık öyle değil…

Memlekete ileri demokrasi geldi…

Vay, sen devletin güvenlik güçlerine karşı geliyorsun öyle mi?

Otomatikman ya hastanelik ya da karakolluk oluyorsun!

 

Herifler her şeyi ama her şeyi otomatiğe bağladı…

Eğitimde otomatik. 4x4 anasını satayım sanki dört çekerli araba…

Faturalar otomatik…

Vergiler otomatik…

Cezalar otomatik…

Çocuk yapmayı bile otomatiğe bağladılar…

Eskiden karıyı alırdın…

Ohhhhhhhh…

Gel keyfim gel…

Şimdilerde…

Evlendin mi, otomatikman üç çocuk…

Boşbakan talimatı, sıkıyorsa yapma da göreyim!

 

Eee tabi devlete, düzene başkaldırana da otomasyon gerekli…

 

Düşündüler, taşındılar…

Cep için olanı kesmedi…

Büyük boyu gözleri tutmadı…

Sırta kuşanılanı olsun dediler!

 

Madem ileri demokrasinin gereği…

Madem imamın ordusunun sevgilisi…

Çevik kuvvetin gözdesi…

Hürriyet ve özgürlük anlayışının olmazsa olmazı…

Gazı yiye yiye alışacağımız falan da yok!

 

Bari bir kılavuz yazayım dedim…

 

Öncelikle güvenlik kuvvetlerinin hangi tip gaz kullandığını bilemezsiniz (CN, CS, Biber). Ancak toplumsal olaylarda kullanılan tüm gazların ortak özelliği yaklaşık bir saat, kırk beş dakika etkili olmalarıdır. Yani acıya dayanabilirseniz bir saat sonra iyi kötü acılarınızdan kurtulursunuz. Yok, hayat zaten yeterince acı, ben birde buna dayanamam derseniz…  

 

Biber gazı kılavuzu - Akıllı mitingcinin el kitabına bir göz atalım.

 

Mitinge giderken askılı el çantasında bulunması gerekenler:

 

- Bol miktarda temiz mendiller (kâğıt mendil değil, nedenini daha sonra anlayacaksınız)

- 1 adet küçük bebek şampuanı

- 1 adet bulabildiğiniz en küçük boy ay çiçek yağı (kesinlikle zeytinyağı değil ve mümkünse pet şişe içinde olanından, cam şişe kırılma - yaralanma tehlikesi)

- İki tane temiz fıs fıs şişesi (yarımşar veya birer litrelik içi soğuk veya geceden dondurulmuş su dolu)

- Bir litre pet şişe içeresinde süt

- Bir çift deri eldiven (deri olması şart)

- Tercihen yüzme gözlüğü (sağlam bir gözlükse su ve gaz geçirmez). Güneş veya normal bir gözlükte iyi kötü vazifesini görür. Eğer hiç bir şey yanınızda yoksa yani en kötü ihtimalle, başınızı öne eğip ellerinizle sıkı sıkıya gözlerinizi, burnunuzu ve ağzınızı kapayınız. Gözleriniz ve yüzünüzün cildi ellerinizinkinden daha has hastır. Ellerinizin üzerinde çok daha az acı his edeceksiniz. Ancak güvenlik güçlerinin “saldırısı” geçtikten sonra ellerinizle yüzünüzü, gözlerinizi kesinlikle ellememelisiniz. En iyisi, en kısa zamanda ellerinizi çok iyi yıkamanız olacaktır.

- Her ihtimale karşı eşofman veya üstünüzü değiştirebileceğiniz bir şeyler.

- Sargı bezi ve yara bandı.

 

Yazdıklarım ve yazacaklarım ilk yardım veya acil önlem olarak algılanmalıdır. Mümkün olan en kısa süre içeresinde bir doktora görünmenizi öneririm.

       

Şehir efsanelerini biraz aydınlatıp esas önlemlere geçelim. Limon ve sirke (CN/CS gazında beklenenin tam tersi etki gösterecektir) hiç bir işe yaramıyormuş. Süt gerçekten acıları dindirmede bazı durumlarda etkili olabildiği için yanınızda bulundurmanızda yarar var. Yine hangi tür kimyasal saldırıya uğradığınızı kestiremeyeceğiniz için en etkili ve en zararsız temizlenme aracınız soğuk su olacaktır. Sıcak su ve ovuşturma kan dolaşımınızı hızlandırır. Böylelikle kimyasal madde vücudunuza daha çabuk yayılır. Onun için soğuk su ile gözlerinizi ve cildinizi temizlemeye özen göstermelisiniz.

 

1. Temizleme işlemi yapılırken kesinlikle gazdan etkilenen yer ovuşturulmamalıdır

2. Gaz gözlerinizi etkilediyse büyük bir ihtimalle siz gözlerinizi zaten açamayacaksınız. Acil önlem olarak yakınınızda bulunanlardan yardım isteyiniz. Fıs fıs şişesi ile göz ve cildinizi – sürekli -yıkayınız. Cildinizi ovuşturmadan temiz mendil ile kurulayıp, yıkama işlemini tekrarlayınız. Bazı gaz türlerinde göz ve etrafını yine ovuşturmadan bebek şampuanı ile temizleyiniz ve ardından yine fıs fıs şişesi ile yıkama işlemini tekrarlayınız.     

3. Gözlerinizi koruyabildiyseniz ve cildiniz ciddi şekilde etkilendiyse yine soğuk su en etkili ilaçtır. Ancak bazı gaz türlerinde etkilenen yer ay çiçeği yağı ile ovuşturmadan temizlenir ve akabinde yağlanan kısım mendil ile kurulanırsa etkisini olumlu şekilde gösterecektir.

4. Gaz, göz ve cildinizden öte elbiselerinizi etkilediyse hemen üstünüzü değiştirmelisiniz.

 

Gözlerinizi yüzme gözlüğü ile çok etkili koruyabilirsiniz. Aynı durum ellerinize geçireceğiniz deri eldivenler için de geçerlidir.  

 

Kaynakça: Bilginin en değerlisi tecrübelerle sabit olanıdır. Değişik tıp, solcu Alman, İngiliz ve ABD sitelerinden derlenmiştir. Hiç şüpheniz olmasın onlarda bizimkiler kadar olmasa da onlarca yıldır gaz ve sopa yiye yiye tecrübe sahibi oldular.

                                                                        ***

15.05.2013

 

Biber gazı kılavuzu - Akıllı mitingcinin el kitabını PDF olarak indir 

                                                                        ***

16.05.2013

 

Merak etmeyin

 

Gün gelir bu zihniyet…

Analarını, karılarını, kızlarını…

100 metreden koşarak…

Kendi elleriyle sarhoş masalarına meze yaparlar!

 

Gerçi boynuzları kapıdan sığar mı bilemeyeceğim ama…

Sarıklıların, çember sakalların, takunyalıların, göbeğini kaşıyanların iştahı kabarmaya görsün…

Karıyla, kızla yetinmezler…

Vakıflara mal, mülk iadeleri…

Genişletilen hak ve özgürlüklerle…

Dünyalıklarını zaten garantilediler…

Öte yandan onlara cennet kapıları zaten ardına kadar açık…

Cenneti de parsele, parsele gagala enayilere…

Geçmiş oldun Türk’e…

Helal olsun Türkiyelilere!

                                                                        ***

18.05.2013

 

Ne çabuk unuttun?

 

Tayyip, PKK ile dans eder…

Recep, akilleriyle – yandaş ve yoldaşıyla vatandaşı kandırır…

Recep Tayyip, orduya ayar verir…

Erdoğan, Avrupa Birliğinin sosyalistleri dâhil, siyasi yelpazenin tümü tarafından himaye edilirken...

 

Ey Türk!!!

Bari sen kiminle dans edildiğini unutma. Unutma çünkü…

Hiç düşündün mü?

Bunca sırt sıvazlama, ABD’de – ilkler arasına giren – askeri karşılama törenleri neden diye?  

                                                                        ***

19.05.2013

 

19 Mayıs

 

Ulan zibidiler…

Siz ve sidiklileriniz…

19 Mayısta Atatürk’ün huzuruna çıksanız ne olur…

Çıkmasanız ne olur?

                                                                          *

Yandaş ve yoldaş Beşiktaş da gösteri yapmış…

Pazar günü yine yapacaklarmış…

Çözüme evet diye!

Çözüme evet olmasına evet ancak…

PKK ’sız bir çözüme evet!  

                                                                        ***

20.05.2013

 

Terra incognita

 

Terra incognita…

Terra X de diyebilirdim…

Çünkü kendi tarihimizi, milletimizi ve hatta kutsal kitabımızı tanımıyoruz…

Tanımıyoruz çünkü ilgilenmiyor, okumuyoruz!

 

Mehmet Ali Şahin…

Kanıt sunmadan…

Vahdettin’in vatan haini olmadığını iddia ediyormuş…

Somut belgelerle iddialarını sağlam bir temele oturtmadan…

Atıyor, ya tutarsa diye!

 

Her halde hazretleri…

Turgut Özakman’ın, Vahdettin – M. Kemal ve milli mücadele kitabını okumadı…

Okusaydı öncellikle orada sunulan belge ve bilgilere cevap vermesi…

Turgut Özakman’ın sunduğu kanıtları “çürütmesi” gerekirdi!

 

Yalanı, dolanı ve yalancıları…

Mesnetsiz iddiaları, geçmişin vatan hainlerini şimdilik bir tarafa bırakalım…

Ve bugünün VATAN HAINLERINE, yeni 150’liklere bakalım!

 

Biri cemaat lideriyle “insaniyet namına” görüşür…

Çünkü seneye sağlam destek lazım…

Diğeri Obama’nın orasını burasını yalayıp yutar ki…

Destek kesilmesin!

                                                                          *

Kendi –seri olmayan, eksiklerle dolu- gazete arşivimi Cumhuriyet Kronolojisine dâhil edip etmeme konusunda uzun zaman kararsız kaldım.

Çünkü bu eksiklikleri tamamlamak özverili ve uzun vadeli bir çalışma gerektirecekti. Ancak her zaman olduğu gibi bir konu hakkında araştırma yaparken, gazetelerin bu konuda ne yazdığını merak ettim. Aradım, taradım…

Kendi arşivim, Google, Yahoo, Bing vesaire…

Yok, yok, yok!

Böyle durumlarda başvuracağım ilk adresler arasında üniversite veri tabanları geliyor, pardon sanırım artık ÜniPolisite dememiz lazım. Aman Allah’ım birde ne göreyim…

Internet üzerinden arşivlerinde bulunan gazete ve dergilerin sayı, tarih vs. gibi bilgileri yayınlamışlar ama…

Serbest ulaşılabilecek, dijital her hangi bir doküman yok. Uzatmayalım, geçmişe yönelik Ankara Üniversitesinde “aradığımı” buldum. Arşivimi tamamlamak için kolları sıvadım…

Hay sıvamaz olaydım!

Arapça ve Farsça bilmediğim ve bildiğim her hangi bir tercüme programı olmadığı için harf inkılabından sonraki gazeteleri indirmeye başladım. Buraya kadar her şey iyi güzel…  

Ancak bir üniversiteden beklediğimi, sükûtu hayale uğradım dememek için, bulamadım…

Seri olarak derlenmiş bir çalışma yok. Onun yerine gazete adları altında, kütüphaneci mantığı ile belirli bir tarihe kadar toplanmış gazeteler var. Bakın burası çok önemli belirli bir tarihe kadar…

Hâlbuki benim anlayışıma göre bir üniversite için süreklilik elzemdir!

İndirdiğiniz Portable Document Formatlar da (PDF) arama imkânı yok. Site içeresinde arama imkânı, yazar adı falan tanırsanız var, yani bir araştırmacı için “değersiz”!

Kaldı ki, yine bir üniversiteye – hele Ankara Üniversitesine – hiç yakıştıramadığım bir durumla karşılaştım, bilim, ilim ve irfan yuvası bir kurum için taşınması ağır bir yük!

Belirli bir tarih ile yayınlanan dokümanı indirdiğinizde aslında başka bir tarihe de yayınlanmış olduğunu görüyorsunuz. Diyeceksiniz ki, adam sende…

 

Olmaz! Bir üniversiteye yakışmayan bir durum. Üniversitenin ciddiyetini sorgulayan çıkabilir!

 

Yine de zahmet edip bu çalışmayı dijital ortama taşıyanlara teşekkürü bir borç bilirim. Bu yanlışı sorumlu yayın müdürüne ve dekanlığa bildirdim ama cevap verme lütfunda bile bulunmadılar!

Bu kuruma ilerde tekrar değinmek üzere geçelim…

Hadi dedim Ankara Üniversitesinde bulamadığımı Internet üzerinden tamamlayayım. Ankara Ticaret Odasının yayınladığı - Unutulan manşetler – ve benzer çalışmalarda tatmin edici değildi.

Buradan yine de emeği geçenlere ve özellikle ATO’ya çalışmalarından dolayı teşekkür ederim. 

Sizi duyar gibi oluyorum…

Uzatma! Sen ne istiyorsun be adam?

 

Bekleyin lütfen daha yazacaklarımı bitirmedim. Ne istediğimi, ne yaptığımı da yazacağım. Üniversitelerin yanı sıra milli kütüphaneler değerli bilgi kaynaklarıdır. Hadi dedim Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) Milli Kütüphanesine bir bakayım.       

 

Tüüüüüüh, Allah kahretmesin…

 

Bilemeyeceğim…

Pis günahları boyunlarına…

Gördüklerim, paytağa ve zihniyetine pek yakışır şekildeydi!

 

Öncelikle üyelik virüsü bu kurumada bulaşmış. Madem öyle hadi üye olayım bari dedim.

Adı, sanı, Email adresi falan…

Bir de ne göreyim…

Eğitim durumunu sorgulayan ve zorunlu bir hane…

Ulan Allahsız, peygamberiz, arsız insanlar…

Bir ilkokul mevzunu olarak Milli Kütüphaneden faydalanamayacak mıyım?

Hani fırsat eşitliği?

Hani hak ve adalet?

Hadi ondan da geçtim…

İlle memleketin üniversitesi olması şart…

Başka üniversite seçme hakkınız yok!

Çaresiz Ankara Üniversitesi mevzunuyum diye kuyruklu bir yalan uydurmak zorunda kaldım.

       

Bir Türk olarak kendi memleketimin kütüphanesine İngilizce girecek halim yok ya. Neyse…

Ertesi gün üyeliğim teyit edildi…

Hemen siteye giriş yaptım. Oh beee…

Nihayet bilginin kaynağına giriş yapmıştım. Kolay mı öyle?

Koskoca Türkiye Cumhuriyetinin Milli Kütüphanesindeyim. Bugüne kadar yazılan, çizilen ne varsa elbete orada bulabilecektim. Kısa bir oryantasyon devresinden sonra…

El yazması eserlere bir göz attım, sonra da asıl hedefim gazetelere yöneldim. Velakin…

Ya inanın kelimeler kifayetsiz kalıyor, aslında sözün bittiği yerdeyiz!

Araştırdığınız konu hakkında bilgi mevcutsa, bilgi koca bir arma altında kayboluyor. Kontör satın alırsanız bilgi sahibi olursunuz. Uzatmayalım…

Kronolojik gazete yayını yok. Belki gözden kaçırdım ancak o zaman gerçekten kör olmam gerekirdi.

Yani dönüp dolaşıp, tilkinin meselesine dönüyoruz. Ne demişti Napolyon?

Para, Para, Para…

Ya arkadaş, anandan çıkarken elini cebine mi atında, aklını fikrini parayla bozmuşun?

Aslında beklentilerim Library Of Congress örneğinde olduğu gibi bir arşivle karşılaşmaktı.

Hadi dedim bir de TBMM’i arşivine bakayım…

Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivi halka açık değil!!!

Yani Intranet var…

Internet yok!

Güler misin, ağlar mısın?

İşte bu yüzden – ÜCRETSIZ – halka açık, kendi arşivimi kronolojik olarak oluşturmaya ve Cumhuriyet Kronolojisine dâhil etmeye karar verdim.

 

Devam edecek…    

                                                                        ***

21.05.2013

 

Gerçekten özverili, disiplinli ve onlarca sinir krizinden sonra arşiv oluşmaya başladı. Mümkün olan en titiz çalışma şekliyle eksikleri tamamlamaya çalıştım. Derleme, toplama işlemlerinin yanı sıra Ankara Üniversitesinin veri tabanından 1929’dan 1955’e kadar faydalandım (ne yazık ki bu zaman dilimi içeresinde teknik imkânsızlıklardan dolayı OCR işlemi kısmen yapılamamıştır). Yüzlerce Gigabaytlık gazete arşivi. Okuma kalitesi çok iyi ancak bir günün gazetesini indirdiğinizde ortalama 50 Megabayt tutuyor. Farz edelim ki bir yılın tüm gazeteleri arşivde bulunuyor. Çarp bunu 365’e…

J

Olmaz değil mi?

Bu yüzden 8 çekirdekli bilgisayarlar dâhil ağımda günler ve geceler boyunca dosya boyutlarını yeniden hesaplattım. Okuma kalitesinden “taviz vermeden” bir dosyanın ortalama boyutunu 10 Megabayta indirebildim. Dosyaları yeniden düzenleyip tarih sıralamasına koydum (gün, ay, yıl)

Dosya içerisi kelime (harf) tanıma yani OCR (Optical Character Recognition) işlemi gerçekleştirdim ki aradığınızı saniyeler içeresinde bulasınız. Yine bir maske altında 1929 – 2013 arşivinin tümünde arama yapabiliyorsunuz. Ne yazık ki 365 günün 365’ini çok nadir derleyebildim. Arada “önemli” eksikler var buna rağmen umuyorum ki benden sonra birisi çıkar ve yeni kaynaklar ışığında bu çalışmayı tamamlar. Unutmadan gazete manşetleri yayınlayan Webmaster’lerine seslenmek istiyorum. Arkadaşlar uzun uzadıya sizinle grafik formatlarını tartışacak değilim. Ancak böyle “önemli belge” niteliği taşıyan dosyaları yayınladığınızda BMP veya TIF formatında yayınlamaya özen gösterin. Belki bir gün benim gibi birisi çıkar ve sizin dosyalarınız sayesinde bir milletin bir konuda tarihi tamamlanabilir. JPG veya PNG uzantılarına nazaran daha büyük dosyalar oluşuyor ama OCR işleminde bunun mükâfatını görebiliyorsunuz. Ve yine çok önemli bir konuya değinmek istiyorum…

Lütfen ama lütfen nal gibi…

Mal gibi…

Yayınladığınız dosyaların üzerine kaba saba simgelerinizi koymayınız. Bunu yapmanın çok daha etkili ve zarif yolları var! Biliyorum, en doğal hakkınız…

Kimse yapmayın da demiyor zaten…

Ancak böyle tarihe ışık tutan dosyalar üzerinde bari yapmayın. Gazete arşivinin neden önemli olduğunu kendinize hiç sordunuz mu?

 

1. Çünkü geriye doğru siyasi bir olayı değerlendirdiğinizde olaydan bir kaç ay öncesi ve sonrası incelendiğinde çizeceğiniz çerçeve çok farklı olacaktır.

2. Günümüzde çokça şahit olduğumuz gibi birisi çıkıp bir iddiada bulunduğunda, bunun gerçekten öyle olup olmadığını kontrol edebilirsiniz. Demokrasilerde denetim esastır bunu unutmayın.

 

Uzun lafın kısası, emsallerine nazaran gelişi güzel yayınlanan arşivlerden farklı olarak, Terra incognita 1929 – 2013 seri olarak derlenmiş gazete arşivi yaklaşık 70 Gigabayt düzeyindedir. Ve yakında yayınlamaya başlayacağım.

   

Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.

Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.

                                                                                                                                             Platon

 

Not: Ankara Üniversitesi sorumlu yayın müdürüne ve yine dekanlığa da böyle bir çalışmamın olduğunu bildirmeme rağmen ne yazık ki ses çıkmadı. Bu yüzden kendi sitemden yayınlıyorum.

                                                                         *

Dakka bir, gol bir

 

Terra incognita arşivini hazırlarken bir sitede bu başlıklı bir yorum dikkatimi çekmişti. Zeki ve kültürlü bir arkadaş olduğu cümleleri kurmasından, seçtiği kelimelerden ve hepsinden önemlisi mantık öncülüğünde yürüttüğü eleştirisiydi.

Evet, 1919 da harf inkılabı gerçekleşmemiş, dolaysıyla bu “gazetede” gerçek olamazdı!?

Ancak zahmet edip bir kaç dakika araştırma yapmış olsaydı, hem kendisini hem de başkalarını aydınlatabilirdi.

İstiklal Harbi Gazetesi 1969-1970 yıllarında gazeteci Ömer Sami Coşar (1919-1984) tarafından Kurtuluş Savaşını belgelemek üzere hazırlanarak Yeni İstanbul gazetesine ek olarak dağıtılmış, ansiklopedik bir gazete ekidir[1].

İstiklal Harbi Gazetesi Kurtuluş Savaşının başlangıç dönemi olan 15 Mayıs-18 Ekim 1919 tarihleri arasındaki olayları bir günlük gazete formatında aktarmak amacıyla 1969-1970 yılları arasında 131 sayı olarak hazırlandı[2]. Günlük bir gazete görünümünde olmasına ve üzerine atılan tarihler 1919 yılına ait olmakla birlikte, baş sayfasının sol üst köşesinde Yeni İstanbul Yayını ibaresi yer almakta olup, aslında 1969-1970 yıllarında hazırlanmış olan tarihsel ve ansiklopedik bir yayın niteliğindedir.

1980 yılında Milliyet gazetesine ek olarak tekrar yayınlanmıştır. 2006 yılında ise İzmir Karşıyaka belediyesi tarafından tekrar 5000 adet bastırılarak ücretsiz olarak dağıtılmıştır [3].

Kaynakça

Terra incognita derlemesini yayınlamaya başlıyorum

Pardon: Yazmaya unuttum, özür dilerim. Güvenlik açısından yazılımların son ve sürekli güncellenen sürümünü kullanıyorum. Size de tavsiye ederim. Dolayısıyla Acrobat Reader’in ücretsiz son sürümü yani XI versiyonu sisteminizde yüklü değilse yayınladıklarımı kullanamazsınız.

http://www.adobe.com/

 

1919  (12 MB)

sürpriz

sürpriz

sürpriz

sürpriz

1960'lar (54 MB)

1970'ler (31 MB)

1980'ler (30 MB)

1990'lar (14 MB)

2000'ler (485 MB)

sürpriz

 

 

Not: Bu sitede makalelerimi okuyanlar hatırlayacaktır <<< GÖREN GÖZ >>> işte bu yüzden önemlidir.

Bu ve bundan sonra yayınlayacağım dokümanlar için geçerlidir. Resimlerden oluşan bu dokümanlar üzerinde OCR işlemi gerçekleşmiştir. Resimlerin kalitesi ve OCR işlemi doğru orantılıdır. Yani bir resim ne kadar kaliteliyse OCR’i o derece kaliteli olur. Her bir resme gereken işlemi yapamadığım için özür dilerim (kalitesi örneğin Photoshop ile yükseltilebilir). Ancak bu gibi işler bir tek kişinin altından kalkabileceği gibi bir işlem değildir.

                                                                        ***

22.05.2013

 

Atatürk, padişah, peygamber ve şimdide Abraham Lincoln

 

Bir insanın karakterini öğrenmek için…

Ya onunla içki masasına oturacak…

Ya onunla iş yapacak…

Ya da eline güç vereceksin!

 

Allah, peygamber aşkına…

Birileri bu karıları sustursun…

Evet, ağız dolusu…

Üstüne basa basa karılar diyorum…

Çünkü mahalle karısı yapmaz bu ikisinin yaptığını!

 

Kocalarının saçmalıkları…

Yandaşlarının şımarıklıkları yetmiyormuş gibi…

Bir de bu türbanlı zibidilerin ağzından çıkanı çekmek zorunda değiliz!

 

Atatürk kim, sen kim?

Peygamber efendimiz kim, sen kim?

Abraham Lincoln’un hayatı – yaptıkları – nere, sizin hayatınız – yapamayıp elinize yüzünüze bulaştırdıklarınız – nere?

 

Kendini komik duruma düşürme…

Cehaletini dışa vurma…

Milleti kendine güldürme…

Bok olmadan kokmaya başlama, kendini bir şey sanma, ilerde ne olacağım diye kendine sor!

                                                                        ***

23.05.2013

Hatay Reyhanlı Askeri İstihbarat Belgeleri - RedHack

                                                                        ***

24.05.2013

 

İlgisi yok…

Medya olarak bunlara itibar etmeyin…

Elinizde belge varsa bunları kullanın. Aksi, farkında olmadan teröre destektir.

Baydemir’in değimiyle:

Hasiktir!!!

                                                                         *

Kadir çözüm sürecine Inandırır

 

Helal olsun sana koçum…

Yıldızlı otellerde yediğin, içtiğin sana helal…

Gül bahçelerinin yanında altından da olsa portakalda neymiş?

Aslanım benim…

Sezeni bile solladın…

Yalaklığın böylesi de daha görülmemiş…

Sana inanacak enayi bulduğun sürece…

Ki bu senin için zor olmasa gerek…

Hatırlarsın filmlere bile konu olmuştu…

İstanbul’da saat kulesini bile satın alan vatandaş…

Sana haydi haydi inanır…

Seni eleştirenleri doğruca mahkemeye ver…

Nasıl olsa AKP’nin gücüde…

Tespihli yargısı da arkanda…

"Haklılığın" yüze bin beş yüz!

                                                                        ***

25.05.2013

 

Medrese mantığı

 

Cinci hoca, Kardinal Richelieu karışımı…

Kapçık ağızlılar…

İmam hatipli, medrese mantığı ile devlet yönetmeye çalışıyorlar!

 

Daha önceleri de yazmıştım…

Yatak odasına girecekler diye…

Bu girişim henüz tamamlanmadı ama…

Şimdilik arabada sigara yasağı ile idare ediyorlar gibi geliyor bana!

 

Bilemeyeceğim…

Ama ihtimal dâhilinde olduğu için yazıyorum…

Aslında analarının bilmesi gerekir…

Büyük bir ihtimale…

O işi becerirken…

Babalarının kafası kıyaktı!

 

Mutlaka bir şekilde kıyak olmalı…

Olmasa, bunlar böyle özürlü doğmazdı!

 

Bu yargıya nereden varıyorum…

Basit bir mantık yürüterek…

Bilmem biliyor musunuz?

 

Bu çarpık zihniyetin içeresinde…

Öylesine çarpık bir zihniyet var ki…

O işi becerirken…

Besmeleyle …

Tabii, içkili ağızla da besmele çekecek halleri yok ya!

                                                                        ***

28.05.2013

 

Uyuyamadım

 

Dün gece yarısı uyandım…

Yatakta dön dur…

Kitap mitap fayda etmedi…

Televizyonu açtım!

 

Ahmet Hakan – Deniz Baykal söyleşisini izlemeye başladım

Güzel bir söyleşiydi

Güncel tüm konulara değinildiği gibi

Söz döndü dolaştı içki yasağına geldi

Herifler çıkıp bir iddia ortaya atıyor; “…medeni dünyada uygulanan…”, “…orada da yasak…” veya “…oralarda da bu gibi tedbirler alınıyor…” falan diye…

Ancak somut ülke adı vermiyorlar…

Ülkelerin isimlerini verseler, birileri gerçekten öyle olup olmadığını denetleyecek çünkü

İhtimal, dayanaklarının yalan olduğu da böylelikle ortaya çıkacak!

 

Siyaset böyle bir şey işte!

 

Çok lafla aslında hiç bir şey söylememektir. Hâlbuki

Hepimiz biliyoruz ki…

İçki yasağı tek bir nedenle getirilmiştir

Çağdaş Türkiye Cumhuriyetini

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurmuş olduğu bu devletin temellerini dinamitlemek

Din ekseninde yeniden şekillendirmek için!

 

Evet, bu zihniyet için bireyin, bireysel hakların önemi…

Binlerce yıldır insanlık mücadelesinden süzülerek günümüze kadar gelebilen demokratik anlayışın

Dinin bireyselliğinin de, bir ehemmiyeti yoktur!

 

Muhtemelen Pennsylvania da ki cinci hoca efendiye, yerel seçimlerde destek karşılığında,  verilen

söz yerine getirilmiştir o kadar.

 

Velev ki batı devletlerinde de böyle bir yasak gerçekten söz konusudur…

Batı toplumu buna tepki göstermez mi?

Kaldı ki, örneğin şarap

Hristiyanlıkta önemli simgesel bir yere sahiptir…

Yahudilikte, üzümden ve belirli koşullar yerine getirilmek şartı ile üretilen içki serbesttir

Sırf…

Salt…

İslamiyette içki haram

Ve yasaktır!

 

O halde…

Neden lafı döndürüp dolaştırıp…

Oraya buraya bağlamaya çalışıyorsunuz?

 

Neden bir siyasetçi…

Gerçekleri tüm yalınlığı ile insanlara söylemez…

Neden?

 

Alın arabada sigara yasağı örneğini…

Sen kimsin?

Nesin?

Reşit…

Aklı başında bir insanın…

Bireysel özgürlük…

Ve karar hakkını…

Hangi gerekçeyle elinden alırsın?

 

Medeni dünyada böyle bir uygulama örneğini ülke adı vererek açıkla!

 

Başka bir örnek…

Bakın orada Baykal…

“Çözüm sürecine” bağlı kaygıları…

Yanlışları…

Yeni anayasa neden gerek duyulduğunu…

Türkiye’de bu zihniyetin yönetimi altında…

Demokratik tahammüllere aykırı olarak…

Mevcut tek adam yönetimi altında

Başkanlık sisteminin neden diktatörlüğe dönüşebileceğini…

Tüm bunların nedenlerini pek ala dile getirdi!

                                                                         *

Genel olarak eğitim parasız olmalı…

Hele genel kültür anlamında bilgi…

Mutlak şekilde maddiyata dayanmamalı!

 

Gazete Arşivi…

Büyük lokmaları sona ayırdım…

Onlar hakkında ayrıca yazacağım…

 

Şimdilik 2000’lerle yetinin. 847 sayfa gazete manşetleri…

2010 - 04.2013 önümüzdeki günlerde…

Dosya boyutları neden küçük diye kendinize soruyorsanız…

Kardeşim, 25 senelik mesleğim o kadarcık da olsun değil mi?

 

Gazete Arşivi

 

Not: Bugün grup toplantısında konuştu:

Kimsenin yaşam tarzına müdahalede bulunmuyormuş muş…

Hazret…

Efendi…

Len padişah bozuntusu…

Zibidi!!!

Ulan 100 metre davası ne olacak?

Bre imansız, Cami olmayan yer mi var?

                                                                        ***

30.05.2013

 

Teveccüh gösteriyorsunuz

 

Teşekkür ederim!

 

Demek ki doğru yoldayım…

Demek ki sizlere bir şeyler verebiliyorum…

Demek ki düşüncelerimi – dünyanın dört tarafından -  paylaşanlar var!

 

Atatürkçülük…

Yakamozlu gecelerde…

Deniz üzerinde ışıldayan…

Ufkun sınırlarını çizen…

Karanlığı delen geçen…

Işık gibidir!

 

Gündüzleri güneşin ışığında insanın yüreğini sımsıkı sarıp sarmalayan…

Umut ve güç veren…

Yeşili yeşil…

Maviyi mavi…

Toprak ananın ela gözlerini parlatandır!

 

Evet, sevgili okuyucularım…

Gerçekten her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Ben ve benim gibiler, bizlerin yetiştirdiği nesiler olduğu sürece kafamızı rahat, yüreğimizi ferah tutabiliriz.

 

“Düşman kardeşler” olsak da…

Biri olmadan diğeri yaşayamaz…

Biri diğerinin varlık sebebidir…

Ve eninde sonunda…

Ortak, orta yol bulunacak veya hep birlikte yok olmaya mahkûm olacağız!

 

Neyse…

Ameliyatım başarılı geçti…

Aort patlaması yani hayati tehlike bertaraf edilmesine rağmen…

Çok kötüyüm…

Ameliyat öncesinden çok daha kötü…

Aortu kesip…

8cm’lik bir protez ile değiştirdiler. Ancak vücudum beklemedikleri bir tepki verdi. Bacaklarımdan parça almamalarına rağmen ayakta duramayacak kadar kötüyüm. Önceleri de bu sorunla yaşıyordum ama artık hiç bir şeyi uzun süreli yapamıyorum. Ne yatmak, ne oturmak nede ayakta durmak! Böyle olacağını bilseydim…

Tövbe ameliyat olmazdım. Bırak patlasın! Eninde sonunda hepimiz ölmeyecek miyiz sanki?

 

Çalışamıyorum!

 

Rehabilitasyon önlemleri, fizik tedavi falan fayda etmedi. Günde 50 dakikadan fazla (dikkatinizi çekerim bir saat bile değil, dakikalarla ifade ediyorlar), bedensel, zihinsel olarak çalışamaz raporu verdiler. Stresten uzak bir yaşam sürmeliymişim. Arkadaş cebimde 5 € ile geziyorum…

Gelir yok. Çalışamıyorum…

Emeklilik sandığı sorun çıkardı…

Sözde malulen emekliyim ama emekli maaşı yok ortada!

J

Avukata verdim, bakalım ne olacak…

Gerçi, hayat böyle bir şey işte! Cebimde harçlık olarak binlerce DM taşıdığım zamanlar olduğu gibi, cebi delikte yaşamasını öğrenmekte varmış kaderde. Buna da şükür, beterin beteri vardır diye boşuna dememiş atalarımız. En azından aç ve açıkta değilim.

 

Not: Hit manyağı değilim. Sitelerde yorum falan da yazmamaya gayret ediyorum. Buna rağmen ziyaretçi sayım gün geçtikçe artmakta.

 

 

                                                                        ***

01.06.2013

 

Yetti gayri

 

Siz bunu daha çevre ve doğa protestosu sanmaya devam edin…

Tıpkı her istediğinizi yapabileceğinizi sandığınız gibi…

Demokratik hakkını kullanmaya çalışanlara

İmamın orduları…

Gaz sıkmıyor…

Çevreyle birlikte her şeyi gazlıyor…

Görüntüler meydanda…

Hala orantılı – orantısız gevezeliği ile insanları oyalamaya çalışıyorlar!

 

Bu ülke babanızın çiftliği değil ve bizler bunu size öğreteceğiz!

İstediğiniz gibi at koşturamayacağınızı öğreneceksiniz.

                                                                        ***

02.06.2013

 

Tepkiler dinmemeli

 

Sevgili okurlarım…

Dostlarım…

Arkadaşlar…

Pazarlamacılara dur demenin zaman geldi de geçiyor…

Daha yaşanabilir bir Türkiye için…

Hep beraber, kardeşçe!

 

Anında akıllarına gelen…

DARBE.

Akıl edemedikleri…

İnsanların bıkkınlıkları…

Hür doğan…

Özgür yaşayan insanların da bir tahammül sınırı vardır!

                                                                        ***

03.06.2013

 

Allah rızası için

 

İşim gücüm olmasa…

Sağlığım el verse…

Ağzımı bırakıp kıçımla güleceğim!

 

Bu garibe bir sadaka…

Hani bir dönemler evladını okutacak parası yoktu da…

Yandaş bir iş adamı…

Evladını taaaaaaaaaaaaaa…

Amerikalara okutmaya göndermişti ya…

Hah…

İşte bu garibe lütfen bir sadaka yollayın…

Karısının pastaneleri, hastaneleri…

Gemicikler, BIM’ler falan yetmiyor…

Yetiştiremiyor…

Onun için…

Allah rızası için bir Tayyip Lirası gönderin…

Herifin ne gönlü nede gözü doyuyor…

Allahtan niyazım…

Toprak doyursun onu ve onun gibileri!

 

Belediye başkanlığı döneminde fakirin diktiği ağaçlar…

 

Lakin kahpe felek…

Vakitsiz öten horozun başını öne eğdirmiyor…

Akabinde olacakları bir tek yüce Rabbim biliyor!

 

Boşuna mı kürek çekiyoruz?

Hayır, ben buradayım…

Darağacına dek…

Bir tek yüce Rabbim biliyor!

 

Kendini koyup verme…

Felek yolunu şaşırmadı…

Başımıza gelenlerin sebebi belli…

Geçmiş günahların, yanlışların…

Bedeli ödeniyor…

Hayat alacakları bir bir tahsil ediyor…

Ama artık kâfi…

İllallah dedik…

Yapılanların hesabı verilene…

Bedeli ödenene…

Darağacına dek…

Elbirliği ile kardeşçe!

 

Not: Utanmaz arlanmaz…

İnsanların bilgisizliğinden, unutkanlığından faydalanarak…

Her şeyi ben yaptım diyebiliyorsun…

Başkalarının yaptıklarını sahipleniyorsun…

Bedrettin Dalan’ın yaptıklarını da…

Projelerini de unutmadık…

Senin döneminin…

Felaketlerini de!

Hatırla…

Ahlaksız yalancı…

Hatırla

Mesela, Ikitelli sel felaketini!

                                                                         *

Benim vatandaşım…

 

Diyerek kimseyi aldatma…

Ben ve benim gibi düşünenler senin vatandaşın değiliz…

Biz öz be öz Türk’üz!

Türkiyeli değil!!!

 

Evet, bizler ağız dolusu…

Yürekten…

Canı gönülden…

Ne mutlu Türküm diyebilenlerdeniz…

Osman gaziyi de…

Fatih Sultan Mehmet’i de…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de…

Aynı anda…

Aynı sevgi ve saygıyla anabilenlerdeniz!

 

Şehidimizi hürmet ve sevgiyle ananlarız…

Bu topraklara akıttığımız kan, alın teri ve gözyaşı yüzünden…

Bu toprakların her karışı…

Analarımızın ak sütü kadar helaldir bize!

 

Biz senin değiminle “çapulcular ”…

Bu yüzden anamıza da, bacımıza da, atalarımıza da, börtü – böceğimize de, ağcımıza da…

Sahip çıkanlarız…

Seni de unutmayız…

Senin için de bir ağaç ayarladık…

Darağacını!

 

Kaç çocuk yapacağımıza kadar sen belirlemek istiyorsun…

İçkimize, sigaramıza karışıyorsun…

Yediğimize kadar burnunu sokmak istiyorsun…

Ulan sen kimsin?

 

20.000 kişiye karşılık…

200.000, 500.000 hatta 1.000.000 kişi sokaklara dökermiş (mişsin)…

Dökmezsen erkek değilsin!

 

Allah, Peygamber aşkı için dök de görelim…

Daha ne bekliyorsun?

                                                                         *

Fizik Kuralları

 

Dostlar, kardeşlerim…

Allah yardımcınız olsun!

 

Keşke aranızda olabilsem…

Türk medyasından haberleri takip ediyorum…

Yandaş medya kurumları malum…

“Özgür” medya sansürlü haber geçiyor…

Dış basında gerçek anlamda Türkiye ve şanlı direnişiniz ilk sıralarda!

 

Amerika Birleşik Devletlerinden…

Tövbeler, tövbesi Allahtan korkar gibi korkan zihniyet…

Büyük bir ihtimalle imamın okunmuş gazını eskisi gibi kullanamayacaktır…

Polis jobu ve Tomalar daha etkin bir şekilde kullanıma girmesi olasılıklar arasında…

Evinizdeki en büyük tencerenin kapağını kalkan gibi yanınızda taşıyın…

Tomalara karşı aşağıdaki çizim gibi insan boyunda bir tahta perde oluşturun…

Tomalar suyu doğrudan üzerinize sıkmak zorunda oldukları için…

Üçgen suyun yana kaymak suretiyle basıncını azaltacak, sizlerin ayakta durabilmenizi sağlayacaktır.

 

                                                                         *

 

J

                                                                        ***

04.06.2013

 

Batı boş yere uyarmaz

 

ABD, Almanya, İtalya…

Vatandaşlarına dikkatli olun uyarısı yapmış!

Zibidi zihniyet…

Bir kaç güne kalmaz biter diyor…

Bitmemeli

Bu zihniyet istifa edene kadar bitmemeli!

 

Ve hesap sorulmalı!

 

Ancak protestolar şiddete dönüşmemeli…

Benim yaşımda olanlar…

Ana - baba olanlar…

İyi bilirler…

 

Doğrayan mı bilir, yiyen mi?

 

Çorbaya bir dilim ekmek doğramak…

Taş üzerine taş koymak…

Mal, mülk edinmek…

Büyük emek ve çaba ister…

Onun için…

Daha has has, daha dikkatli olmamız gerektiği düşüncesindeyim.

 

Hep iddia etmişimdir…

Ambivalans vakası diye…

Nihayet bu iddiaya mantıklı bir açıklama getirebiliyorum…

Güvenilir bir kaynaktan aldığım habere göre…

RTE bağırsak kanseri!

 

Allah kimseyi ağır hastalıklarla imtihan etmesin…

İnanın ne yazdığımın farkındayım…

Kendim ve ailem başta olmak üzere…

Kalp, kanser ve benzeri hastalıklarla bir ömür geçirdik…

Bu tür hastalıkların insan psikolojisi üzerinde yaptığı ağır tahribatı…

Tecrübelere dayanarak iyi bilirim…

Dolayısıyla düşmanım olsa dahi…

Kimsenin böyle bir belaya maruz kalmasını istemem!

                                                                         *

Bülent Arınç

 

Bak “dostum”…

İyi konuşuyorsunuz, güzel konuşuyorsunuz…

Avukatlık mesleğinin tüm hünerlerini laiki ile yerine getiriyorsunuz…

Ancak…

 

- Birincisi bu konuşmayı, bu sözleri sizin değil Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemesi gerekirdi. Yatıştırıcı, uzlaşmacı olmak ona yakışırdı (itidal). Yakışanı yapmadı!

- İkincisi, anlayın artık, tüm yaptığınızı işler böyle. Bir fikir atıyorsunuz ortaya ama düşünceler, fikirler sonuna kadar ve tüm yönleriyle düşünülmeden (teenni). Ondan sonra yok efendim şöyleydi, böyleydi falan filan, böyle olmaz! Olmamalı. Dün Başbakan danışmanı RTE hakkında 100 yılda bir gelecek lider diye kendisinden söz ediyor. Bırak 100 yılda bir gelen lideri, lakabından belli PAYTAK, vizyon ve misyon sahibi bir lider vizyonuna dair fikir ve bilgi sahibi olur. Ayrıntılarına vakıftır.     

Üçüncüsü farkındaysanız hep zihniyetten söz ediyorum çünkü yok birbirinizden farkınız!

                                                                         *

Cemil Çiçek

 

Bak “dostum”…

Ama’sı, fakat’ı olur…

Bu işin ama’sı, fakat’ı pek ala olur…

Ne demiş atalarımız…

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az…

 

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir…

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!

 

                               Ziya Paşa

 

Memleket elden gidiyor…

Satıp, savmadığınız bir şey kalmadı…

Evlatlarımızın istikbaliyle oynuyorsunuz…

Eğitim gibi çağımızın en önemli konularından birini alt üst ettiniz…

Ne şehit bildiniz ne mücadele…

Yüce ordumuzun başına çuvalı geçirtiverdiniz…

Yatak odamıza kadar girmeye kalktınız…

Yediğimizi, içtiğimizi tanzime kalkıştınız…

Evet, bu işin ama’sı, fakat’ı var!

                                                                        ***

05.06.2013

 

Haydi çapulcular

 

Silivri’ye!

Silivri’de de özgürlüğün ateşiyle yanan onurlu - vatanperver insanlar sizleri bekliyor.

                                                                         *

Anlamayan sırf Erdoğan değil, Abdullah Gül’de anlamıyor

 

Bir atasözü ile anlatmaya çalışayım:

 

Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş.

 

Bilmeyenler için…

Altından da olsa…

Kafes yerine bülbül, vatanı olan çalı dibini tercih ediyormuş.  Hala anlamamakta ısrar edenlere de:

 

Kasap et derdinde, çapulcular can derdinde!

 

Bize ne sizin “istikrarınızdan”, yabancı yatırımcılardan!?

Biz hür doğduk, özgür yaşamak istiyoruz!

                                                                         *

“Devlet” Bahçeli

 

Bak “dostum”…

Erdoğan kadar olmasa da artık senin zırvalarına da tahammülüm kalmadı…

Sen nasıl ve neyin milliyetçisin?

Ağzından çıkanı kulağın duyur mu senin?

 

Türk vatanı ağaçtan daha mı değersiz?

 

Diye soruyorsun. Bilmez misin ağaç olmasa nefes alamasın?

Nefes alamadığın yere vatan diyebilir misin?

Vatan bir bütündür…

Ağcıyla, kurdu – kuşuyla, taşıyla – toprağıyla!

Birinden biri olmadı mı insan dediğin de olmaz! Tabiatta bunun sayısız örneği var.

Adını tırnak içine aldım neden biliyor musun?

Bu büyük ismin hakkını veremiyorsun da ondan!

Milliyetçilik kafatası ölçmek değildir!

Vatan sevgisi yukarıda saydıklarımı ve daha nice değerleri içeren bir bütündür.

O ağaç ki bana bugün nefes almayı sağlıyor…

O ağaç ki bana yeşiliyle huzur ve yaşama sevinci veriyor…

O ağaç ki meyveleriyle karnımı doyuruyor…

O ağaç ki sıcak yaz günlerinde gölgesiyle beni serinletiyor…

O ağaç ki ileride torunlarımı, torunlarımın evlatlarını yeşiliyle sarıp sarmalayacak… 

O ağaç ki…

 

Diyorsun ki…

Bir tek çakıl taşı…

Gerektiğinde…

Bir tek çakıl taşı, tek yaprak vatandır!

Toprak, her gün çiğneyip geçtiğin toprak…

Uğrunda ölmeye değen vatandır!

                                                                        ***

06.06.2013

 

Ağaçların ahı

 

Ah almayacaksın…

Aldın mı ilahi adalet eninde sonunda senden hesabını sorar.

Dünkü Silivri çağrımdan sonra bugün samimi dindar kardeşlerime seslenmek istiyorum.

 

Kardeşlerim…

Dostlar!

 

Dinciler…

Maskesi düşen din simsarları…

Sokaklara dökülmeye…

Dini ticaret ve para kazanma…

Baskı ve zulüm aracı olarak gören bu zihniyet…

İnlerinden bir bir çıkıp cebir ve şiddetle boy göstermeye başladı!

 

Bizler…

Iman’ımızı dışa vurmayan insanlarız…

Sizler gibi!

 

Gözler ruhun aynasıdır derler…

Bakın…

Derin derin gözlerimizin içine bakın…

Kin ve nefret göremeyeceksiniz!

 

Bizler kin ve nefret çağrısı yapmıyoruz…

Bizler sadece ve sadece özgür yaşamak istiyoruz!

 

Okuyorum, izliyorum…

Entel, dantel, akademisyen falan…

Bin bir çeşit fikir, analiz ıvır zıvır…

Rejim suçlamaları, anayasa falan filan…

Ama bir Allah’ın kulu da çıkıp tüm bu yaşananları…

Tüm bunları izah edebilecek kelimeyi telaffuz etmiyor.

 

Laiklik!!!

 

Evet, bu başkaldırı…

Bu protesto sürmeli…

Ancak…

Daha önceleri de makalelerimde defalarca dile getirdiğim gibi…

Şiddete başvurmadan…

Haklı davamızda haksız duruma düşmemek için…

Dünyanın gözü Türkiye’nin üzerine çevrilmişken…

Din simsarlarına karşı…

Rant pesinde koşan…

Para uğruna ne tarihi doku…

Ne tabiat bilen…

Şehidin kanını…

Anaların gözyaşından…

Babaların sesiz çiğlikleri arasında…

Dudaklarından dökülen vatan sağ olsun kelimelerini hiçe sayarak…

Bilmem kimi zengin etmenin peşinde kosan bu zihniyete karşı…

Birlikte mücadele etmeye çağırıyorum.

 

Hatt-ı müdafaa yoktur sath-ı müdafaa vardır

Ve bu sath-ı ağcıyla, kurdu – kuşuyla, havasıyla – suyuyla ve insanıyla…

Türkiye’dir!

 

Dünyanın kabul edip saygın bir hayranlıkla…

Adını andığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve devrimine sahip çıkalım!

                                                                         *

CNN 5 dakika önce yayınladı…

Fethullah konuştu…

Dinleyenler artık tüm gerçekleri…

Bütün çıplaklığı ile gördüklerini, dinlediklerini sanıyorum…

Arkadaşlar…

Çapulcular…

78 senedir beklediler…

Öyle kolay kolay pes edeceklerini beklemeyin…

Allah göstermesin…

Ancak bir kardeş kavgasına hazırlıklı olun…

Silivri zindanlarında yargısız mahkûm edilen…

Külhan Bey’e yan baktı diye hapishanelerde çürümeye bırakılan…

İstikbali mahıv edilen…

Tahsil hayatı bitirilen…

Gencecik evlatlarımızı da unutmayalım!

Link Link

Dikkatli seyredin…

İyi dinleyin ve her şeyden önemlisi satır arasını anlamaya çalışın

                                                                        ***

Aklım, hayalim almıyor…

Dün İstanbul Milletvekili Nimet Baş…

Bugün başkası…

Nasıl yüzleri kızarmadan…

Milletin gözünün içine baka baka yalan söyleyebiliyor, nasıl?

 

Tepkiler sınırlı kalsaydı…

Gezi Parkında 50 kişiyle başlayan eylem tüm yurda yayılmasaydı…

Siz yine çıkıp…

Haklı demokratik tepki mi diyecektiniz?

 

Anlamamakta ısrar ediyorsunuz…

Gezi Parkının evveliyatı…

Geleceğe yönelik kaygılar olmasaydı…

Acaba tüm yurda yayılır mıydı?

 

Yamacı çırağını koruyorsunuz…

Yanlışlarını örtbas etmeye çalışıyorsunuz…

Hala utanmadan sıkılmadan…

 

Önemli not: Piyasalar ilginç kapattı. $ 1,90 € 2,50 civarında…

Bu gece dananın kuyruğu kopabilir!

                                                                        ***

07.06.2013

 

İleri demokrasi değil demokrasi istiyoruz

 

Olaylara…

Gelişmelere Fransız olmadığımızı gösterdik…

Anlamamakta ısrar ediyorlar!

 

Karşı devrim…

Güçlü desteğe rağmen geri adım atmak zorunda kalabilir…

Fransızlar 1789 Bastille hücum etmişlerdi…

Çünkü baskının, tahammülsüzlüğün, hoşgörüsüzlüğün, kokuşmuşluğun, çürümenin simgesi haline gelmişti. 1933 – 1945 Naziler toplama kamplarını kurarak “işletmeye” başlamıştı.

 

Tıpkı çağımızda…

Hepimizin vatanı Türkiye Cumhuriyetinde…

Kahpeliğin, satıp – savmanın simgesi olan Silivri gibi!

       

Manidarmış Amerika gezisinden sonra bu olayların patlak vermesi…

Belki insanlar senin aksine Amerika’nın köpeği olmak istemiyorlar!

 

Cinci Hoca…

Amerika Birleşik Devletleri…

Büyük Ortadoğu Projesi…

 

Demokrasiden…

Yüzde 50’den bahsediyor…

Zibidi…

Amerika’nın…

Uluslararası sermayenin köpeği…

Hesap meydanda…

2011 genel seçimlerinde…

21.399.082 AKP seçmenine karşı 21.542.681 oy...

Seni…

Zihniyetini...

Seçmemiş!!!

 

Demokrasi dediğin…

En çok oyu üzerinde toplayanın istediği gibi hareket edebilmesi değildir…

Denetim altında geçici bir süre için toplumun (yani hepimizin) oluşturduğu devleti idare etme yetkisidir!   

 

Link

                                                                        ***

08.06.2013

 

Hiç bir şeyden haberi yok ama bilmişlik çok!

 

Ruhugül…

Adı gibi ruhu gül…

Saf ve temiz bir insan!

 

Futbolcu Erol B.’nin ablası…

Yılardır ailece tanıdığımız insanlar…

Önceleri komşumuz sayılırlardı, Erol parlayınca taşındılar…

Ama hatırşinas insanlar, hiç bir zaman bizimle irtibatlarını koparmadılar.

 

Ruhugül beni bilir…

Onunla çok tartışmalarımız olmuştur…

Bu tartışmaların neticesi olarak…

Artık…

En azından diliyle Atatürkçüyüm diyor!

 

Keşke gönlüyle ve beyniyle de dediğinden emin olabilsem.

 

Dün gelinleriyle dükkâna geldiler…

Laf döndü dolaştı Erdoğan’a geldi…

Ruhugül daha temkinli bir yaklaşımla (benim her an patlamaya hazır bir bomba olduğumun bilincinde olarak J) daha ılımlı konuşurken…

Gelinleri…

Açtı ağzını, yumdu gözünü…

Bir Erdoğan hayranı!

 

Hayranlığının nedenlerini sorduğumda…

Sözlerinin başında annelik izni…

Ekonomi…

Borsa, yeni düzenlemeler falan geldi.

Hemen ardından son günlerde Borsada yaşanan kayıpları dile getirdi.

Hmmm…

Peki, bu parayı kaybeden kim diye sorduğumda…

Derin bir sessizlik…

Mirasyedi bir tavırla milletin, yani senin, benim malımı - mülkümü satıp savdığını söylediğimde…

Yabacı sermayeden bahis ettiğimde…

Önce derin bir sessizlik ardından…

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın verdiği…

Ukalalıkla “para gelesinde nereden gelirse gelsin” diye bir cevap verdi!

Ah kızım…

Tamam, satsın - savsın…

Bugün senin, benim, onun, bunun ihtiyaçlarını karşılaşın…

Ya yarın?

Özelleştirme…

Yap – işlet - devret adı altında…

Henüz doğmamış çocuğunun…

Çocuklarımızın…

Geleceğini de sattığını anlayamıyor musun?

 

Türkiye büyük devlet olma…

Küresel aktör olma yolundaymış’miş…

Miş miş da miş miş…

Güldürmeyin beni…

Çocuk kandırıyorlar sanki…

Ninni söyler gibi…

Miş miş da miş miş…

  

İnsanlar…

Geçmiş Kurban Bayramında kesecek hayvan bulamadılar!

Önümüzde yine bir Kurban Bayramı var, aynı sahnelerin, aynı yokluğun yine yaşanacağına emin olabilirsiniz!

 

Üreteceklerine…

İthal etmeyi tercih ediyorlar.

 

Sorarım size sofranıza haftada, ayda, yılda kaç defa et geliyor?

Çocuklarınız…

Haftada, ayda, yılda…

Kaç defa köfte yiyor?

Kaç defa düzenli olarak süt içiyor?

 

Emin olun…

Göbeğini kaşıyan…

Takunyalıların çocukları…

Sizinkilerden çok daha iyi besleniyordur!

Neden biliyor musunuz?

Çünkü bu zihniyet…

Dini, imanı maddiyata eşdeğer görüyor da ondan.

Alın size basit bir örnek…

Daha düne kadar…

Kendi ifadesiyle çocuklarını okutmaktan aciz bir insanın…

Karısı nasıl pastane, hastane sahibi olabiliyor?

Yukarıda linkini verdiğim Fethullah Gülen cinci hoca efendinin videosunu dikkatli izlediyseniz…

“…bankalara bile saldırıyorlarmış…”

Diye bir ifade geçiyor…

Bankalara bile saldırıyorlarmış!

Banka dediğin nedir?

Banka neyin ifadesi, simgesi?

Kapitalizmin…

Faizin…

İslam faizciliği ret ediyor…

Ama adında İslam kelimesini taşıyan banka dolu…

Çağımızda…

Bu bankaların gerçekten faizcilik yapmadan işletilebileceğini mi sanıyorsunuz?

Eğer buna gerçekten inanıyorsanız…

En hafif tabirle çok safsınız!

Tamam, İslam ticareti helal kılarken…

Yalanı, dolanı, faizciliği, kandırmayı, aldatmayı yasaklıyor…

Ancak etrafınıza bir bakmanız yeterli!

 

Aç…

Aç gözünü ey vatandaş…

Aldatılıyor, kandırılıyorsun!

                                                                         *

İşte budur!!!

 

*
TC’yi kaldırdılar ama...
Ayağa!
*
Sinirlenince çok güzel
oluyorsun Türkiyem

Bıraksan, o ağaç sadece
gölge yapacaktı,
sayende meyve verdi!

Odun olma, ağaç ol

Bizim ağaç sevdamız
zamanında asılan
fidanlardan

Türk Gençliği...
Birinci vazifesini
yerine getiriyor

Mustafa Kemal’in
askerleriyiz

Erdo-gone

Bizim gibi en az üç çocuk
istediğinden emin misin?

İktidar bu kadar gaz 
çıkardığına göre...
Mıçması yakındır
Rabbime sordum
diren dedi

Merak etme anne
önden gitmiyorum
hep beraber yürüyoruz

Gençlik ayıldı
imam bayıldı

Evlat olsan, gene de sevilmezsin!

Hangi gezegenden geldin ki...
İnsanlığa bu kadar uzaksın

İmdaaaat polis var!

Yeter artık
polis çağırcam

Biber gazını sık bakalım
kaskı çıkar, copu bırak
delikanlı kim bakalım

Kavunlu sık
rakıyla gelelim

Bizler çocukken sinek
ilacı arabasının peşinden koşmuş milletiz biber
gazından mı korkacağız

Gaz kaçırıyor mu diye tüpü
çakmakla kontrol edene
biber gazı havagazı

Sen o biber gazını
kebabıma sık
şalgamıma sık
Adanalıyık.

Red Hot Chili Tayyip

Justin Biber

Gözümüzü yaşartmak için biber gazı sıkmanıza gerek yok, yeterince duygusal çocuklarız

Bas gaza yavrum

Zengin eylemcilerin kaliteli
maskesi var, kıskanıyoruz

Haber kanallarında
yayınlanmayan ilk devrim

Basın halkı kışkırtıyor...
CNN Türk’ün
penguen belgeseli
beni acayip kışkırttı

CNN Türk’ten
müthiş belgesel:
Antarktika direniyor!

NTV’nin hakkını
yemeyin lütfen
Hitler belgeseli yayınladı
daha ne yapsın?

Bugün doğacak bebek
çapulculara isim önerisi:
Kız olursa Tazyik
erkek olursa Toma

11 senedir konuşuyorsun
Dinleyen yok
Atam 75 senedir
konuşmuyor
Herkes onu dinliyor

Tencerem var, tavam var
çapulcuyum, havam var
Atamızdan yadigâr
her gün bi duble
rakımız var

Alkolü yasakladılar
millet ayıldı!

İktidar sarhoşluğu, rant
ayyaşlığından tehlikelidir

Ayranma gönül ayranma

Ampul ampul olalı
böyle aydınlık görmedi

Şerefsiz Edison!

Hükümet yıkılsın, yerine
alışveriş merkezi yapılsın

Biz Gezi’den çık dedik
O geziye çık anladı
Afrika’ya filan gitti

Diren Afrika... Tayyip
Erdoğan oraya geliyor

1 milyon kişi toplarsın tabii
Suriye’den gelen çok
Silivri’nin Hasdal’ın
Maltepe’nin Buca’nın
hesabı sorulacak

Seçimle gelen
seçimle gider
hileyle gelen
devrimle gider

Çapulcu olduk
provokatör olduk
marjinal olduk
ayyaş olduk
hiç sorun değil
koyun olmayalım da

5 ağaç için dik dur
5 kilo kömür için eğilme
*
İstanbul gündüz
çok gazlı 27 derece
Ankara sağanak
tazyikli 23 derece
İzmir sopayla
karışık 28 derece
*
John Lennon der ki... Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü, siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizinle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey
“şiddet dışı eylemler” ve mizah”tır.

Yılmaz Özdil

Allah sizden razı olsun çocuklar…

Allah ne muradınız varsa versin…

Allah haklı davanızda yar ve yareniniz olsun…

Türkiye çapında tüm çapulcular sizinle gurur duyuyor!

 

Sizler gibi gençlerimiz olduğu sürece geleceğimiz güvencededir.

Sizler gibi 3 değil…

333 evladım olsun!

                                                                        ***

09.06.2013

 

Ekmek

 

Bre imansız…

O kadar tantana yapıyor…

O kadar kafa ütülüyorsun ki…

Vallahi yazmaya unuttum!

 

Birader…

48 yaşındayım…

Hani normal bir insan der ki…

Kamil bir yaş…

48 yaşındaysan elbet iyiyi – kötüyü ayırt edecek yaşa gelmişsindir…

Gel gör ki…

Bu koca kafalı yobaz…

Ekmeğimize bile karışıyor…

Düz(enley)ecek…

Kurcalayacak başka bir şey bulamadı…

Âlemin ekmeğine ayar çekti!

 

Anlamıyorum ki…

Emine ne güne duruyor?

                                                                         *

Dediğim dedik, ötürdüğüm (çaldığım) düdük

 

Arkadaşlar…

Nihayet “öbür” yüzde elliyi sokağa dökmeye…

Karar aldılar!

 

Gövde gösterisinde bulunacaklar…

Sizlerden dileğim…

Bir taraftan pasif direnişinize devam ederken

Öbür yandan…

AKP kaleleri sayılacak…

İstanbul ve büyük kentlerimizin varoluşlarına giderek

Kapı, kapı dolaşmanız…

İnsanlara gerçekten olup bitenleri anlatmanız…

Onları ikna etmenizdir.

Gövde gösterisine gidenleri…

İnsanlığınızla, vatanseverliğinizle…

Gelişmeleri tekrar gözden geçirmeye davet ediniz!

 

Bir insan, bir insandır…

O insanın da ailesi, eşi – dostu tanıdığı var...

Bilmem anlatabiliyor muyum! 

 

Hala Topçu Kışlasında ısrarlı…

Öyle olsun!

Referandum diyorlar…

Olabilir…

Bir şartla…

Yurdumuzun dört bir tarafından gelerek…

İstanbul’un ruhunu bilmeyenler…

Ben İstanbulluyum diye böbürlenenler…

Söz sahibi olmaya…

Dağdan gelip, bağdakini kovmaya çalışanlar…

En az üç nesildir*…

Yani 90 yıldır İstanbul’a ikamet ettiklerini kanıtlasınlar…

Ondan sonra…

Bakalım gerçek İstanbullu yani bu güzel şehrin yerlisi ne diyor!

 

* bir nesil 30 yılla ifade edilir, üç nesil sonra bir insan oranın yerlisi olarak kabul görür.

                                                                         *

Ulusalcılar ananı mı …?

 

Ulan pezevenk!

İmralı’dan…

Cılız sesini duyuyorum…

Yüz verdiler diye astarını isteme…

Hadi faşistler, kafatasçılar desen bir yerde anlayacağım…

Ama ulusal bilince sahip insanları da karalamana asla izin vermem…

Sen böyle devam et…

Bizlerde…

Türk, Kürt, Ermeni, Rum ve saymadığım tüm yurttaşlar…

Hıristiyan, Müslüman, Yahudi kardeştir…

Hepimiz Anadolu çocuğuyuz diye haykırmaya devam edeceğiz!

                                                                        ***

10.06.2013

 

Silentium est aureum

 

O kefeni eninde sonunda sana giydirecekler!

                                                                         *

Götün yiyorsa yık da görelim

                                                                         *

Bir gönül için bin özür dilerim

 

Vali Mutlu’yu bu güzel sözler için kutlarım…

Bülent Arınç’ı da Avukatlık hünerlerini sergilediği için tebrik ederim…

Keşke bu güzel sözlerin samimi ve gönülden geldiğine inanabilsem!

                                                                         *

Yobaz haklı

 

Önümüzdeki seçimlerde…

Yine iktidar olacaklarına “kesin” gözüyle bakabiliriz!

 

Sizin güncel haberleri nasıl takip ettiğinizi bilmem…

Ben, medyanın tüm “nimetlerinden” yararlanıyorum…

Ancak en önemli bilgi kaynağım…

Ulusların…

Stratejik araştırma merkezlerinin resmi Internet siteleridir!

 

Kemal Kılıçdaroğlu gelen gideni aratır özdeyişinin tüm gereklerini yerine getirirken…

Devlet Bahçeli milliyetçi bir insana yakışmayacak derecede lakayt bir tutum içeresine…

AKP iktidarsızlığının istifa etmesi gerektiği ortadayken…

Bu ikisi de istifa etmeli!

 

Bu ikisi istifa etmekten kaçınıyorlarsa…

Bu durumdan hoşnut olmayan AKP milletvekillerini de aralarına alarak…          

Bir seçim ittifakı kurmalı…

Ve seçimlere bir çatı altında toplanarak girmeliler!

                                                                        ***

Hedef

 

Hedef belirlemekten…

Hedef göstermekten genelde imtina ederim.

 

Ancak…

Önümüzdeki seçimlerde…

Öncelikli hedeflerimiz arasında İstanbul’u göstermek zorundayım.

Ayrıntılarına şu an için değinmek istemediğim…

Sosyoekonomik sebepleri var!

 

Gençler…

Ve özellikle genç kadın ve kızlarımız…

Anneler, anne adayları…

Çocuklarımız…

Çağdaş ve bağımsız…

Güçlü bir Türkiye için…

Hep beraber, el birliği ile!

 

Lütfen…

Hanımlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün…

Sizlere verdiği hak ve ödevleri…

Yabana atarak bu yobaza geçit vermeyin!

                                                                        ***

Biz

 

Biz yüzde elli değiliz!

Biz ayrıştıran değil birleştireniz!

Biz Allah’ını da, Kitabını da, Peygamberini de bilen…

Geçmişine sahip çıkmaya çalışırken geleceği düşünen…

Yüzde yüzüz!

 

Biz bir can kaybettiğimizde…

Kendi canımız, kanımız olmasa da…

Acısını yüreğimizin derinliklerinde duyanlarız…

Komiserimizin…

Eşinin, ailesinin ve henüz doğmamış yavrusunun acısın paylaşanlardanız…

Bak daha dün aksam yabancı medya kurumlarında haberi geçti…

170 saat ve üzeri polisleri görevde tutuyormuşsunuz…

6 polis intihar etmiş…

Hepsinin…

Ailesine en içten gelen duygularla başsağlığı diliyoruz…

Ama kafamızda bir soruyla…

Tüm bu yaşananların siyasi sorumlusu kim?

Biz biliyoruz…

Ya siz, sizde biliyor musunuz?

 

Ne yapmışlar diye birde utanmadan soruyor…

Yapmadığınız ne kaldı diye sorsa…

Bizi daha az sıralama zahmetine sokar!

                                                                         *

Swoboda

 

Şimdi anladınız mı?

Esad’dan ne farkı var?

Gelişmeler biraz daha olumsuzlaşsın silahlı müdahalede bulunmayacağını garanti edebilir misiniz?

Yandaş ve yoldaşları…

Daha şimdiden demokratik gösteri hakkını kullananlara taşlı, sopalı saldırıda bulunuyor!

Peki, tahrik eden kim?

                                                                         *

Sorarım size

 

Hangi aklı başında insan elinde bira kutusuyla (şişesiyle) camiye girer?

Kim, camide grup seksi yapar?

Kim?

 

Bir şey uydurun…

Bir çirkef atında…

Mantıklı olsun!

 

Bizimle anladığımız dilden konuşacakmış…

20.000 karşı…

200.000, 500.000 hatta 1.000.000 kişi çıkarırmış…

Çıkar be şerefsiz!

 

Çıkarmazsan namussuzun teki olduğunu kanıtlamış olursun!

Bakar mısınız duruma…

Kendisi istediği gibi konuşun, istediği gibi tahrik etsin…

Ve tüm bunları yaparken 76.0000.000 insanın başbakanı olduğunu iddia etsin!

                                                                        ***

11.06.2013

 

Kübra Kalkan

 

Sevgili Kübra,

 

Bu satırlarımı hiç bir zaman okur musun bilmiyorum. Veya birisi sana haber verirde okur musun onun da bilmiyorum. Ancak içimden geldiği için sana yazıyorum.

Çünkü sana ve senin gibi düşünen tüm gençlere teşekkür etmeyi bir borç, bir vazife biliyorum. Adını gazetelerden öğrendim. Daha önce televizyonda dikkatimi çekmiş seninle gurur duymuştum. Tıpkı bir babanın kızıyla gurur duyduğu gibi!

 

Güzel ve hanım kızım. Umarım sana adınla hitap ettiğim için bana kızmaz veya darılmazsın. Rahmetli oğlum yaşasaydı senden 7 yaş büyük olacaktı. Oğlum senden 4 yaş büyük. Allah hepinize, tüm gençlere bereketli, sağlıklı ve mutlu bir yaşam nasip etsin. Hayatınızda karşınıza çıkacak olanlar – kim olurlarsa olsunlar - helal süt emmiş,  insan evladı olsun.

 

Biliyor musun, Allah bana kız evladı nasip etmedi. Kız kardeşimin ilk çocuğu, yani yeğenimin ismini Kübra koydum. Sağ olsunlar onlarda beni kırmadı. Oğlumun adı Burak, rahmetlinin Metin Kadir…   

 

Kübra…

Burak…

Kadir…

 

Bu isimlerin anlamlarını sana ayriyeten yazmama gerek yok değil mi?

 

Biz hangi siyasi görüşe, hangi ideolojiye, hangi etnik kökene ait olursak olalım…

Etle - tırnak…

Bir madalyonun iki yüzü gibi…  

Biriz!

 

Bizim medeniyetimizde…

Asya’nın ücra köşelerinden bu yana saygı esastır. Hayatta göstermiştir ki, saygı kimi zaman sevgiye dönüşmüş, en azından ama hoşgörüyü peşi sıra getirmiştir. Temeli saygı üzerine kurulan tüm beşeri ilişkiler uzun ömürlü olmuştur. Sen ve arkadaşlarının çevreye gösterdiğiniz duyarlılık, dolaylı yoldan insana ve yaşama gösterdiğiniz saygıdır. Teşekkür ederim.

 

Başın örtülü…

Rahmetli babaannem ’in de başı örtülüydü…

Annanem’in keza…

Rahmetli halamın başı açıktı…

Teyzem örtülü…

Annemin açık…

Eşimin açık…

Açık olmasına açık…

Yerine göre…

Camiye girdiklerinde…

Mezarlık ziyaretlerinde…

Evde ibadet ederken…

Kapamasını da biliyorlar…

Kimsenin onları ikaz etmesine gerek yok…

Türk kadını ne zaman ne yapması gerektiğini biliyor çünkü!

 

Iman…

Ar ve namus…

Bir parça beze bağlı değildir!

 

Doğrudur…

Bir parça bez ayıp örter…

Ancak…

İnsandır…

Yürektir…

Esas olan!

 

AKP’liyim diyorsun ama yanlışa karşı duruyorsun!

Biliyorsun atalarımız özür dilemenin, bir erdem olduğunu bizlere öğütlerler…

Yanlıştan dönmenin de faziletini her fırsata dile getirirler…

Şüphesiz atalarımızdan öğreneceğimiz, sözlerinden, yaptıklarından çıkaracağımız birçok ders var…    

Ama zaman dediğin akıcı bir süreçtir…

Dur, durak bilmez…

Bu yüzden Peygamber Efendimiz bile uyacaksın diye bizlere tavsiyede bulunmuştur.

Bulunduğun zamana, mekâna uyacaksın…

Büyüklerine karşı asi olmayacak, başkaldırmayacaksın…

Ancak yanlışa karşıda dik duracaksın!

 

Yeni fikirlere karşı zihinlerimizi açık tutalım…

Tutalım tutmasına…

Binyıllardır tecrübelerle sabit olan örf ve adetlerimizi de unutmadan…

Yanlışı, kötüyü, zaman ve mekâna uymayanı unutarak!

 

Misal mi istiyorsun…

Daha geçen gün haberlerde yer aldı, SBS sınavına ailesi tarafından gönderilmeyen, yasaklanan, okutmayacağız denen küçücük kızımız…

Polis tarafından alınarak SBS sınavına yetiştirilen…

Kız evladı da okuyacak…

Erkek evladı da...

Anne kültürlü, eğitimli olacak ki…

Evladını sarıp sarmalayabilsin…

Hurafelerden, yalan – yanlış…

Kulaktan dolma “bilgilerden” koruyabilsin…

Koruyabilsin ki…

Kindar değil, bilgili, çağdaş, seviyeli…

Yüreği Allah, insan ve yurt sevgisiyle dolu, saygılı ve saygın bir insan olsun!

 

Unutma ki…

Türkiye Cumhuriyetini kuran…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları…

Bu ülkeyi gittikçe yozlaşan…

Hamlaşan imparatorluk kalıntılarından inşa etmiştir…

Gerçekleştirdikleri devrimler çağın gereğiydi…

Mitolojik Anka kuşu (Tuğrul kuşu) misali küllerinden yeniden doğarak…

Aynı zamana kesitinde…

Rus devriminden etkilenmeyerek…

Parlamenter demokrasiyi, yönetim şekli seçerek…

Kula kulluk edilemeyeceğini…

Bireysel hak ve özgürlüklerin zeminini oluşturduğu…

Kadının da bir insan olduğunu hatırlatarak!

                                                                         *

Haydi Anadolu

 

Daha ne bekliyorsun…

Kentlisi, köylüsü…

Elbirliği ile…

Omuz omuza bu yobazlara geçit vermeyelim!

 

Köylü milletin efendisidir. Bu cümleyi kuranı unutma!

                                                                         *

Bir kadının samimi dini duygular ile başını örtmesi başka, siyasi simge türban seklinde bağlayarak örtmesi başka bir şeydir!

                                                                         *

Hafta sonu

 

Arkadaşlar…

Yobaz, aklınca hafta sonunda gövde gösterisinde bulunacak…

Bakalım milyonu sokaklara dökebilecek mi?

 

Karizmayı zaten çizdirdi…

Onun oyunu bozmak namına…

Hazır dünyanın gözü Türkiye’ye çevrilmişken…

Sizde Silivri’ye…

Hasdal’a akın edin!

 

Bu yobazın havasını alın!!!

                                                                        ***

12.06.2013

 

Bel hum adal

 

Kuran-i kerimde “insanın” alabileceği şekillerden birisi…

Bel hum adal

Bu böyle olmayacak…

Dün yaşadığımız olaylar göstermiştir ki, bu böyle olmayacak!

Ahlaksız yobaz, kudurmuş köpekten beter…

Ağzındaki salyaları akıta akıta saldırmaya devam ediyor…

Ebet bir gün…

O dili kıvırarak münasip bir yerine sokulacaktır!

 

Arkadaşlar…

Haklı davamızda haksız duruma düşmemek…

Oyuna gelmemek için…

Tepkilerimizi evlerimize taşıyalım!

 

Marjinal guruplardan bahis ediyor…

Allah biliyor ya…

İçime bir şüphe düştü…

Dünkü konuşmasının akabinde…

Bitti artık dediğinde…

Taksimde…

Polise karşı büyük çapta bir saldırı oldu…

Görüntüler meydanda…

Ancak bugüne kadar görülmemiş bir yoğunlukta Polisin meydanı zapt ettiği de bir gerçek…

Bunun yorumunu size bırakıyorum…

Ve tekrarlıyorum:

Allah biliyor ya…

İçime bir şüphe düştü!

 

Tencere tava hep aynı hava…

Hayvan ve hayvandan aşağı yaratıklar…

Ateşten korkar…

Sesten ürkerler…

Bundan sonra mesela…

Saat 20.00 ile 21. 00 arası…

Işıkları yakıp söndürerek…

Tencere, tava ile

Evlerinizin balkonlarından, pencerelerinden…

Ses çıkararak protestonuzu duyurun.

                                                                        ***

13.06.2013

 

Ses ver Türkiye

 

Alo, alo, alo…

Ankara!

Alo…

 

Ses ver Türkiye, ses ver…

Çankaya noteri istemiyoruz diye ses ver…

Türkiye Cumhuriyetinin, Türk milletinin, ulusun, tüm yurttaşların…

Cumhurbaşkanı olacak bir insan Çankaya’ya çıkana kadar ses ver!

 

Alo, alo, alo…

Ankara!

Alo…

 

Ses ver Türkiye, ses ver…

Kudurmuş yobaz istifa edene kadar ses ver…

Recep Tayyip Erdoğan gömlek değiştirdiğini söylemişti…

Şimdi Tayyip Erdoğan değişmez diyor…

Ses ver Türkiye, ses ver…

Kudurmuş yobaz istifa edene veya gerçekten değişene kadar ses ver…

Türkiye Cumhuriyetinin, Türk milletinin, ulusun, tüm yurttaşların…

Başbakanı olacak bir insan başa geçene kadar ses ver!

                                                                         *

Pes etme millet

 

İzliyorum…

Okuyorum…

Düşünüyorum…

 

Enteli, danteli dinliyorum…

Ve tekrar düşünüyorum…

Siyasetçileri (hepsini, yobaz dâhil) dinliyorum…

Tekrar düşünüyorum…

Ve inanın içimden ağlamak geliyor…

Biz bu duruma düşmeyi gerçekten hak ettik mi diye!

 

Ancak…

50 gençle başlayan…

Tüm yurda yayılan…

İsyan!

Dinmemeli…

Neden biliyor musunuz?

Batı yöneticileri…

Halkına izah sorunu yaşamaya başladı…

Yere göğe sığdıramadıkları…

Öve öve bitiremedikleri…

Recep Tayyip Erdoğan…

Fos çıktı!

 

Ilımlı İslam modelleri çöktü!

                                                                         *

Kardeşim

 

AKP seçmenine sesleniyorum…

Öncelikle kardeş kelimesini söz gelimi kullanmadığımın altını çizmek istiyorum…

Ardından defalarca belirtiğim gibi genellemelere karşı olduğumu da tekrarlamak istiyorum…

Evet, insanız ve konuşurken, yazarken, çizerken elimizde olmadan genelleme yapmaya alışmışız…

Genellemelerin ne kadar yanlış ve kimi zaman tehlikeli olduğunun bilincinde olsak da!

 

Sizler inanmış, inandırılmış olabilirsiniz…

Ama her birinizin düşünen varlıklar olduğunu da varsaymak istiyorum (bakın yine bir genelleme)…

Gerçek bu olmasa da…

Çünkü düşünen bir varlık…

Kendine soru sorar, kimi zaman sorgular…

Kendi ağızlarıyla diyorlar…

İstihbarat aldık diye…

3 ay öncesinden!

 

3 ay öncesinden istihbarat aldınız da…

Tedbir niye alamadınız?

Biz size nasıl güvenelim?

Allah korusun ya ülke bir saldırıya uğrayacak olsa…

Yine böyle aval aval bakacak mıydınız?

Doğruya, piyasada asker bırakmadınız!

 

3 ay öncesinden istihbarat aldınız da…

Eylem yapılacağını…

Dış destekli…

Sizin değiminizle “işgal” yapılacağını bildiğiniz halde…

Neden önlem almadınız?

 

3’cü haftasına giren eylemlerde insanların doğal ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri önlemleri neden almadınız?

Almasınız tabii…

Çünkü aşağılayarak kokuyor demek daha kolay!

 

İnatsa…

Arkadaş bizimde bir Arnavut damarımız tutarsa…

İnatlaşmak nedir görürsün!

 

Bir genelleme öğreği daha vermek istiyorum…

İmamın ordusundan bahis ettiğimi hepiniz biliyorsunuz…

Bende biliyorum ki…

Genelde emniyet teşkilatımızın, özelde Polisimizin içinde…

Nice yurtsever insan var!

Onlara seslenmek istiyorum…

Arkadaşlar…

Biliyorum ekmek parası!

Hepinizin sorumlu olduğunuz, geçindirmek zorunda olduğunuz aileleriniz var…

Ancak gün bugündür…

Medeni cesaret…

Sivil itaatsizlik…

Görmezden gelmede mi, olmuyor mu?

İsteseniz hiç mi imkânınız yok?

 

Bu dolandırıcı…

Kudurmuş yobazı…

Elbirliği ile geldiği yere geri yollayalım!

                                                                        ***

14.06.2013

 

Göbeğini kaşıyan demokrasisi

 

Yasama…

Yürütme…

Yargı…

 

Demokrasinin 3Y’si…

Birbirini denetlemek…

Birbirinden bağımsız…

Yine de uyum içinde çalışarak birbirini tamamlamak şartı ile demokrasinin…

Temeltaşları…

Olmazsa olmazı!

 

Takunyalılar saltanatında…

Tekelde toplanmak istenen…

Erkler!

 

Bizler göbeğini kaşıyan demokrasisi…

İleri demokrasi değil…

Demokrasinin ta kendisini istiyoruz!

 

Dışarıdan müdahale var diyorlar…

2002 yılına kadar yılda 1,5 milyar civarında olan diş yatırım…

2002’den sonra yılda 20 milyar civarlarında geçekleşiyor…

Eloğlu bu kadar para yatırır da…

Bu parayı riske atar mı?

 

İstikrar diyorlar…

Kalkınma diyorlar…

Gayri safi milli hasıladan bahis ediyorlar…

Kişi başına düşen gelirin artığından söz ediyorlar…

Pabuçlarımın ekonomisti…

Bilmiyor mu 20 milyar diş yatırımın…

En azından iki katı olarak ülke dışına çıktığını…

Yetimin, öksüzün hakkını yedirmeyiz diye beraber yürüyorlar bu yolda…

Milleti aldatarak, kandırarak…

Bakalım ne zamana kadar!

 

Sermaye kavgasından…

Paylaşım endişesinden…

Sınıf tartışmalarından söz edenler…

Yeni ve eski sermaye sahipleri diye…

Eski laikleri…

Yeni din simsarlarını…

İkiye ayırarak olayları basite indirgeme telaşında olanlar var…

Milleti karpuz keser gibi yarıdan bölenler var…

Karpuzun çoğu bende diyerek aldatmaya çalışan…

143599 geçerli oyu…

Din simsarlığına…

Aldanmayarak kendisine oy vermeyen insanı…

Hiçe sayarak!

 

Doğrudur…

Konuştuğum, tartıştığım insanlar…

Yerden göğe kadar haklılar…

Başka seçenek olmadığı için…

Bu zihniyete oy vermek zorunda kalıyorlar…

Kötünün iyisi misali…

Muhalefet denen…

Siyasi partiler…

Muhaliflikten…

Alternatif yol göstermekten…

Denetlemekten…

Halkı uyarmaktan…

İnsanlara başka seçenekler sunmaktan…

Başka her şeyi yapıyorlar!

 

Gençler…

Sizin gibi düşünmeyen yaşıtlarınızı ikna yoluyla…

Sevgi ve şefkatle…

Bir kardeş gibi kucaklayarak…

Doğruyu görmelerini sağlayın!

 

Ve sakın, sakın pes etmeyin.

                                                                        ***

15.06.2013

 

Çocuklar

 

Genç arkadaşlarım…

Çekilin!

Ancak sembolik…

Dönüşümlü olarak…

Nöbet değişimi şekline…

7 çadırı bırakarak!

Bu zihniyete karşı…

Uyanık olduğunuzu…

Tatlı dile kanmayacağınızı…

Tüm özgürlükçü insanların…

Umut ışığı olarak nöbete devam edin!

 

Neden 7 çadır?

7 tepe İstanbul!!!

                                                                         *

Madem böyle karar aldınız

 

Çocuklar Taksimde…

Anneler Taksimde…

Haydi, babalar daha ne bekliyorsunuz?

 

Çocuklarımız, torunlarımız nerede biz orada!

                                                                        ***

16.06.2013

 

Şeytanı nerede aramasınız?

 

Bu sorunun yanıtını yarına vereceğim…

Çünkü “Türk” Silahlı Kuvvetleri olaylara Fransız…

Türk’ün ordusu değil artık…

İmamın ordusu…

Var gücüyle kendi kardeşine, komşusuna, canına – kanına saldırıyor!

 

Yüreklerinde…

Atatürk…

Millet…

Çevre ve vatan sevgisi taşıyana…

Tek silahlı…

Sevgi olan…

On binleri gaza boğarak!

 

Bu böyle olmayacak!

 

İmamın ordusu aynı anda…

Her tarafta olamaz!

 

Koordineli, eşzamanlı 4-5 bin kişilik guruplara ayrılarak…

İstanbul’da…

Tüm yurtta…

Ayrı ayrı noktalarda toplanarak…

Yobaza…

Göbeğini kaşıyan demokrasisine…

Karşı koyun!

 

Bak…

Hayvandan aşağı yaratıklar…

Sesten rahatsız oldular…

Ses ver Türkiye…

Ses ver!

 

Silahlı güçlere karşı koymanın en etken yolu…

Ayrı ayrı noktalarda verilen…

Silahsız…

Direniş…

Mücadeledir!

 

Hep beraber…

Elbirliği ile…

Silahlı güçlerin, gücünü bölerken…

Birliğin, dirliğin verdiği gücü…

Şanlı bayramız altında toplanarak verelim!

                                                                        ***

Semt, semt…

Mahalle, mahalle…

Diren Türkiye!

 

Recep Tayyip…

Her semte…

Her mahalleye ne TOMA nede imamın ordusunu yetiştirebilir!

 

Bizler Atatürk’ün torunlarıyız…

Yedi düvel karşımıza çıksa…

Erkeği ile…

Kadınıyla…

Çocuğuyla…

Yaşlısıyla, genciyle…

Iman dolu göğsümüzü…

Bu vatana bu millete siper ederiz!

 

Tüm mücadelemiz…

Aracısız…

Tefecisiz…

Ve hepsinden önemlisi…

Pazarlamacısız…

Özgür ve bağımsız bir Türkiye için!

                                                                        ***

17.06.2013

 

Dünkü sorunun yanıtını veriyorum

 

Şeytanı nerede aramazsınız?

Camide…

Kilisede…

Sinagogda…

Allaha ibadet edilen…

Tanrının varlığını yoğun olarak his ettiğimiz her yerde!

 

Gerçekten böyle mi acaba?

 

Biliyoruz ki…

Her türlü küçük şeytan…

Sızarak…

Kandırarak, aldatarak…

Müritlerini buralardan toplar!

 

Recep Tayyip Erdoğan…

İnsanların tertemiz duygularını daha fazla istismar etme…

Tüm Türkiye’yi Kasımpaşa’ya çevirdin…

Direnişin odağında bir yazı dikkatimi çekmişti…

  

Siktir git Recep

                                                                         *

Hayaller suya düştü

 

Kendine bir anıt dikecekti…

Türkiye siyaset yaşamına…

Öldükten sonra dahi unutulmayacak…

Damgasını vuracaktı!

 

Ilımlı İslam modeli…

Başkanlık sistemi…

Çamlıca’ya Cami projesi…

Büyük Ortadoğu projesi…

 

Hayalleri suya düştü…

Çılgın Türkler duvarına tosladı…

Kudurukluğu bundandır…

Bundan!

                                                                         *

Yüzde elli meselesi

 

Türkiye Cumhuriyeti seçim kanununu inceleyin…

Gerçekten tüm seçmenlerin…

Yarısı kadar oy alıp almadığını anlayın!

 

Yüzde on barajının altında kalan tüm partilerin oyları…

Kime yazılıyor öğrenin.

                                                                         *

Avanak Avni

 

Ne yazık ki…

Hatasız kul olmaz başlıklı yazımı geri çekmek zorunda kaldım. Belki bir gün yayınlama fırsatım olur!

Yaşıtlarım Gırgır dergisini hatırlayacaklardır…

Hani orada bir avanak Avni vardı ya…

Canlandı!

 

Evet, evet gerçekten canlandı…

Avanak Avni, enayi kandırmaya çalışıyor…

İlaçlı suymuş…

Şüphesiz…

Uyanış ve direnişe karşı…

Eğer yıllardır yazdığım…

Yazılarımla, fikirlerimle uyanış ve bu isyana bir nebze katkım olduysa…

Ne mutlu bana…

Ancak her zaman emindim ki…

Çılgın Türkler…

Eninde sonunda uyanacaktı…

Ve bu uyanışta en büyük katkı…

Turgut Özakman’a aittir…

Yazdığı kitaplarla…

Benliğimizi, özgüvenimizi bize tekrar geri kazandırdığı için…

Hocam…

En derin sevgi ve saygılarımla!

                                                                         *

Bir göbecik

 

Kudurmuş ahlaksız yobaz…

Seslerden çok rahatsız…

Hep aynı havaymış…

Arkadaşlar…

Ritim diye bir şey var…

Tencere - tavayla…

Çalın bir göbek havası…

Milleti ayı gibi oynatma ahlaksızlığını gösterenler…

Bir göbekçik atsın da…

Bizde neşemizi bulalım!

                                                                        ***

18.06.2013

 

Allah insanı şaşırtırsa katır gibi osurturmuş

 

Ekonomist…

Sosyolog…

Toplum mühendisi…

Psikolog…

Siyasetçi…

Din bilgini…

Olmadığı şey yok…

Bu kadar maharetle değil yüz yılda…

Bin yılda bir gelen patolojik bir ruh hastasıyla karşı karşıyayız…

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine bir görünse iyi olur!

 

Yok yani…

Millete de yazık…

Kendisine de…

Tuvalette s.çarken çıkan sesler gibi…

Zart…

Zurt…

Ağızdan böyle sesler çıkmaz ki canım…

Birde utanmadan tencere – tava sesini beğenmiyor haspam…

Onu kim beğensin?

                                                                         *

Milli iradeye saygı v2.0

 

500.000 hatta 1.000.000 katılımcıdan bahis ediyordu…

Bedavadan…

Otobüsler…

Dönerli ekmekler…

Ve Para sayesinde…

Ancak…

295.000 kişiyi bir araya getirebilmiş…

Hem de taaa…

Almanya’dan, Makedonya’dan gelenler var aralarında…

Bravo…

Büyük başarı!

 

Üslubu beyan, aynıyla insan

 

Link

                                                                         *

Ahmetçiğim

 

Sevgili Ahmet…

Gene sapla – samanı birbirine kattın…

Arkadaş ne zaman elmaya – elma…

Armuda – armut demeyi öğreneceksin?

 

Allah aşkına demokrasiyle - darağacının alakası ne?

İdam cezasına karşı olabilirsin…

İdam cezasını onaylayabilirsin de…

Ama bunun demokrat olmakla…

Demokrasiyle ne alakası var?

 

Al Almanya’da yaşıyorum…

Hessen eyaletinde…

Aç eyalet anayasasını oku (21. / 109. Madde)…

Bal gibi idam cezası var!

Amerika Birleşik Devletleri…

Geçen sene 43 kişiyi idam etti…

ABD’de mi antidemokratik?

Doğru hatırlıyorsam Türkiye’de en son idam cezasının infazı 1984 yılındaydı…

Recep Tayyip Gazlaboğan…

Bunca yaşanandan sonra…

Temennim o ki…

Usulüne uygun yargılandıktan sonra…

Bebek katili ve zihniyetinin bazı önde gelenleriyle birlikte…

Darağacında son nefeslerini vermeleridir!

                                                                         *

                                                                         *

Yetiş

 

Memati Baş yetiş…

Usta kafayı sıyırdı…

Dua edelim etmesine…

Ama…

Nazardan, mazardan söz ediyor…

Usta elden gidiyor, yetiş!

                                                                        ***

19.06.2013

 

Gelişmelere hazırlıklı olmalıyız

 

Bu sessizlik hayra alamet değil…

Yeni planlar, senaryolar sahneye konma aşamasında olabilir!

 

Evet, imamın ordusu her yerde aynı anda olamaz…

Ne ekipmanı (donanımı) nede insan gücü yetişir…

Nitekim Jandarmayı şehre soktular…

Ancak bu zihniyet daha fazla köşeye sıkıştırıldığında…

Allah korusun…

Elim varmıyor yazmaya… 

Dilimde varmıyor söylemeye…

Düşünmek bile istemiyorum…

Ancak bu olabilir…

Olasılıklar arasında…

Onun Polisi (daha doğrusu imamın ordusu) sokaklarda…

Yarın öbür gün…

… dikilirse karşınıza sakın şaşırmayın…

Yıllardır yazıyorum…

Sızmalarla…

Sabırla bugünler hazırlandı diye!

 

Dost – düşman…

At ve it izi birbirine karışmışken…

Çağımızda…

Özellikle iletişim ve ikmal yollarımızı…

Güvenli…

En azından ama şifrelenmiş olarak açık tutmaya özen göstermeliyiz…

Ve her şeye ama her şeye hazırlıklı olmaya çalışmalıyız!

 

Kimseyi rencide etmek niyetinde değilim. Defalarca vurguladım, altını çizerek yazıyorum: Biliyorum, eminim aranızda nice yurtseverler var. Gün gelir kapınız çalındığında renginizi beli etmeniz, saffınızı belirtmeniz gerekecek!

Öyle bir duruma girdik ki…

İkinci bir istiklal savaşı vermemiz gerekebilir!

 

Bu sefer…

Maalesef…

Yabancılara karşı değil…

Bizzat canımıza, kanımıza karşı!

Abartıyor muyum?

Gerçekten abartıyor muyum acaba!?

 

Unutma:

Vatan dediğin evin gibidir…

Barınacağın bir vatan olmadığında…

Başıboş bir sokak serserisinden farkın kalmayabilir!

                                                                         *

                                                                          *

Baldız meselesi

 

Sultan…

5 kardeşten biri…

Eşimin ablası…

2de abisi var!

 

Fedakâr ve çalışkan bir insan…

Canını iste, hiç tereddüt etmeksizin verir…

Abartmıyorum gerçekten öyle!

 

Çalışkanlığı ile…

Fedakârlığı ile…

İyilikseverliği ile birçok insana örnek olabilir!

 

Gel gör ki…

Öfkesi, kini ve nefreti bir o kadar yıkıcı!

 

Aklıyla değil hisleriyle hareket eden bir insan. Bu yüzden 23 senedir evli olmamıza rağmen ilişkilerimizi azamiye indirmek suretiyle evliliğimi koruyabildim. Kimi zaman eşim üzerinde baskı uygulamam gerekti, üzülerek bu baskıyı uygulasam da, gerekliydi. Bıraksam, inanın şimdiye kadar 99 kez ayrılmıştık!

 

Demem o ki…

Sen ne kadar iyi olursan ol…

Sen ne kadar çalışkan olursan ol…

Sen ne kadar iyiliksever olursan ol…

Sen ne kadar fedakâr olursan ol…

Sen ne kadar hayırlı, güzel, faydalı şey yaparsan yap…

Tüm bunları bir anda yıkabiliyorsan…

 

Tehlikelisin!

 

Gerçek anlamda…

Senin ne kendine nede başkasına faydan olur!

Bilmem anlatabiliyor muyum?

                                                                          *

Durarak…

Oturarak…

Tencereyle – tavayla…

Yazarak - çizerek…

Ancak silahsız…

Direnişe…

Mücadeleye devam!

                                                                        ***

20.06.2013

 

3. köprü ve Emine

 

Duyduğumda önce anlamadım…

Tebessüm ettim…

Sonrada yazmaya karar verdim!

 

Hak etmedi diyen olabilir…

Hak etti diyen de çıkabilir…

Ancak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün evlatlarına yakışmaz!

 

Öyle milletin “yarısına” hitaben yazmıyorum…

76 milyona hitap ediyorum…

Allah, Peygamber aşkına…

Bu adam piyasada yokken…

Damıtılıp, ayrıştırılmadan önce…

Biz komşu değil miydik?

Aynı mahallenin insanları değil miydik?

Siyasi simge türban henüz lügatımız da her hangi bir terimken…

Bayramlarda, seyranlarda…

Güle oynaşa…

Camilerde hep birlikte ibadet etmiyor muyduk?

Bayramlaşıp, Bayram ziyaretine gitmiyor muyduk?

Kurbanlarımızı birbirimize ikram etmiyor muyduk?

Kurban kesemeyene vermiyor muyduk?

Et yüzü görmeyen ile…

Gerektiğinde aşımızı paylaşmıyor muyduk?

Ne oldu bize böyle?

 

Kardeşlerim…

Elinizi vicdanınıza koyun…

Hangimiz…

Kim?

Camide alkol içmeye cesaret edebilir?

Hadi insandan korkmadı diyelim…

Allahtan da mı korkmaz insan?

Hadi serserinin biri…

Ruh ve sinir hastasının biri yaptı diyelim…

Bu hayvandan aşağı yaratığın yeri Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi değil midir?

Allah aşkına Camide kim cinsel ilişkiye girer, kim?

Hiç mi birbirimizi bilmiyoruz?

Hiç mi birbirimizi tanımıyoruz?

Hiç mi?

 

Kadına el kalkmaz, kalkmamalı…

Gerçeğin böyle olmadığını hepimiz biliyoruz…

Bizim toplumsal algımızda…

İstisnasız hepimizin yüreğinin bir köşesinde…

Ana dendiğinde…

Akan sular durur!

 

Allah aşkına…

Yavrusunun yanında…

Yavrusunun gözü önünde…

Anaların dövüldüğünü…

Öldürüldüğünü…   

Biliyoruz, bilmesine ama bugüne kadar hiç bir ananın dövüldükten sonra…

Üzerine işendiğini duydunuz mu?

 

Bakın kardeşlerim…

Öyle bir tezgâhla karşı karşıyayız ki…

Ölmüşün…

Kabir huzurunun bile siyaset ve menfaat uğruna bozulduğu…

Kullanıldığı bir süreçten geçiyoruz…

Alevinin…

Sünni’nin…

Hıristiyan’ın…

Musevi’nin…

Allah’ı farklı mı?

Hepimiz aynı ilahi güce inanıp, ibadet etmiyor muyuz?

Kuran-ı Kerim…

Hazreti Musa’yı…

Hazreti İsa’yı…

Hazreti Muhammedi…

Allah’ın Peygamberleri olarak tarif etmiyor mu?

Hıristiyan’ın, Musevi’nin ve de Müslümanın cenneti – cehennemi farklı mı?

Hepimiz eninde sonunda ölmeyecek miyiz?

 

Aklınızı başınıza toplayın…

Lütfen önce düşünün…

Sonra ne yapacaksanız yine yapın…

Ama gelişmeleri…

Söylenenleri…

Akıl, mantık ve vicdan süzgecinden geçirdikten sonra!

 

Bakın yukarıda fotoğrafını yayınladım…

Neredeyse meydanın yarısı boş sayılır…

İnsanları “koyun sürüsü” gibi öne toplamış…

Kamera açısını ona göre ayarlamış…

Hadi diyelim linkini verdiklerim hesabı yanlış yapmış…

Çok araştırdım ancak resmi bir rakam bulamadım…

160 ile 175 bin metre kare arasında bir rakamdan söz ediliyor…

Almanya standartlarına göre açıkhava toplantılarında metre kareye düşen insan sayısı…

2 ile 4 arasında ifade ediliyor ki…

Düşünün 1 metreye 1 metre yerde…

4 kişi…

Dördününde filiz gibi zayıf olduğunu varsaysak bile…

O kadar dar bir yer ki…

İnsanlar saatlerce orada nasıl durur?

Hadi çok cömert bir şekilde…

Kazlıçeşme meydanının 200.000 metre kare olduğunu varsayalım…

Yine tüm gelenlerin incecik…

Zayıf mı zayıf insanlar olduğunu farz edelim…

Çarp 200.000’i dörde…

800.000 rakamını elde edesin…

Hadi meydanın fotoğrafı falan sabah erken, akşam geç çekildiğine inanalım

İnsanların gittiğini veya daha gelmediğini düşünelim…

Hesap yine tutmuyor, yine tutmuyor…

Yalan işte…

Yalan olduğu apaçık meydanda!     

 

Evinizin en büyük odasını düşünün…

Diyelim ki…

Bu odaya normal şartlarda 10 kişi sığıyor…

Tüm şartları zorlayarak 18 kişiyi sığdırdınız diyelim…

Ertesi gün birisi çıksa…

Helal olsun 50 kişiyi sığdırmışın odaya dese…

Siz…

Evet, öyle oldu diyebilir misiniz?

 

Herif gözünüzün içine baka baka…

Sizi aptal yerine koyarak…

1.000.000 kişiden bahis ediyor…

Seçmen oyunun yarısından söz ediyor…

Seçim kanununu inceleyin…

Alnının akı…

Bileğinin gücü…

Fikirleriyle, söylemleriyle mi?

Yoksa kanuni zafiyetlerden dolay mı %49,95 oyu üzerine toplayabilmiş?

Yalan söylüyor…

Yalan!

Baştan sona kadar yalan, daha ben size nasıl izah edeyim bilmiyorum ki.

                                                                          *

Strateji beli oldu

 

Tek tek avlayacaklar…

Birlikten güç doğar…

Uyanık olmalıyız…

Birlikte başarabiliriz!

                                                                          *

Birlik Destanı

 

Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül alemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyin geldi sırası

 

Kürdü, Türkü ne Çerkezi
Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi

 

Kuran’a bak İncil’e bak
Dört kitabın dördü de Hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası

 

Yezit nedir ne kızılbaş?
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çaresi

 

Kişi ne çeker dilinden
Hem belinden hem elinden
Hayır ve şer emelinden
Hakikat bunun burası

 

Şu alemi yaratan bir
Odur külli şeye kadir
Alevi sünnilik nedir
Menfaattir varvarası

 

Cümle canlı bu topraktan
Var olmuştur emir Haktan
Rahmet dile sen Allah’tan
Tükenmez rahmet deryası

 

Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası

 

Aşık Veysel

                                                                          *

Taçlandırmazsak beyhude gayret olur

 

Cumhuriyet Mitingleri misali…

 

Arkadaşlar…

Daha öncelerinde anlatmaya çalıştım…

Bak tüm İstanbul’da oylamaya gidelim diyorlar…

Neden?

 

Nedenler gayet açık…

Şark kurnazlığı yapma niyetindeler…

Önümüzde çok önemli seçimler var…

Cumhuriyet Halk Partisinden…

MHP’den hayır yok!

 

Al Deniz Baykal’ı…

Kendini bilmez Devlet Bahçeliyi…

Vur Kemal Kılıçdaroğlu’na…

Çok acil…

Bir kaç hafta içinde…

Teşkilatlanmaz…

Örgütlenip seçimlere girmezsek…

Tüm çığlıklarımız…

Tüm haykırışlarımız…

Çölde susuz kalan insanların serap görmesi gibi…

Elimizden kayıp gider!

 

Ulusal birliğimiz…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu çağdaş Türkiye Cumhuriyeti…

İlke ve inkılaplarına hep beraber sahip çıkalım…

Bu kurulması muhtemel partide…

Ulusal Birlik Partisinde…

Veya sizlerin belirleyeceği her hangi bir isim altında birleşelim!

 

Bir çatı altında birleşmediğimiz takdirde…

Oylar yine bölünecek…

Atatürkçülüğü Katletme Partisi yine en çok oyu üzerinde toplayan parti olacak!

 

Cumhuriyet Halk Partisinde…

Rahmetli Bülent Ecevit sonrası hüküm süren…

Betonarme kafaların…

Değiştiğini…

Genç zihinlerin başa geçmesinden…

Altı ok, altı ilkenin yine hüküm sürdüğünü, sahiplenildiğini kendi gözlerimizle gördükten…

Kendini yenilediğini şahit olduktan sonra yine CHP çatısı altında toplanabiliriz…

Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi…

Bize Atamızdan kalan…

Türkiye Cumhuriyetinden sonra…

En değerli miraslardan biridir…

Ve bu mirasa sahip çıkılması gerek!

 

Birlik ve beraberlik abidesi…

Çanakkale şehitliğine bakın ve kararınızı verin!

                                                                        ***

21.06.2013

 

Öncelik

 

Abdullah Öcalan…

Bil ki öncelik Recep Tayyip Erdoğan ve kurmaylarında…

Onlarla işimiz bitsin…

Liste başısın…

Senin yerinde olsam çok fazla ses çıkarmam!

                                                                          *

Hayat dediğin

 

Affınıza sığınarak…

 

Enseye tokat…

Göte parmak!

 

Rahmetli babamın sözü…

63 senede hayatın kendisine öğrettiği gerçek…

Bir anlamda 63 senelik bir ömrün özeti…

Sanki hayatın kendisini, Recep Tayyip Erdoğan’ı, yaşadıklarımızı…

Tarif ediyor değil mi?

                                                                          *

Yüz verdik kadıya, geldi sıçtı halıya J

 

Kendi payıma…

Gezi parkından ders çıkardım…

Mesaj falan almadım…

Anladım!

 

Hatırlı okuyucularım bir ihtimal anımsarlar…

Yazmıştım, genç yaşta başımdan geçenleri…

Eş ve evlat acısını…

Ömür boyu sakat (ağır şekilde engeli) kalmanın verdiği sıkıntıyı!

 

Bir baba olarak…

Sorumluluğum…   

Aileme verdiğim önem ve değer gereği…

Elimden geleni ardıma koymuyorum…

Her baba gibi bende bu sorumluk altında kimi zaman çok eziliyorum…

Bu sorumluluk (Allah kimseye, düşmanıma dahi böyle tecrübeler yaşatmasın) kaybetmenin verdiği korku ile birleşince...

İster istemez bir tür baskı, en azından ama aşırıya kaçan koruyup – kollama şeklini alıyor…

Bu da oğlum üzerinde ters bir etki yapıyor.

 

Genç insanlar, her ne kadar korunup kollanması gerekse de, acısıyla – tatlısıyla kendi deneyimlerini yapmak zorunda. Kendi yollarını kendileri çizerken, biz velilere düşen görev ancak öğüt vermek ile sınırlıdır. Biz her ne kadar koruyup kollamaya çalışsak da…

Allah kötü yazı yazmamış olsun…

Çünkü böyle bir durumda bizim elimizden gelen hiç bir şey olmaz…

Bu yüzden…

Cümlemizin evladını Allaha emanet ediyorum!

Allah onları korusun!

Bizler kollayalım.

 

Bu bağlamda…

Kürt kökenli yurttaşlarımdan bir ricada bulunmak istiyorum…

Bu uyanışta…

Bu dirilişte...

Sizlerde elinizi bu topluma uzatın…  

Türkiye artık eski Türkiye değil…

“Bizim” despota…

Sizlerde “sizin” despotu ekleyin…

Çünkü ikisini de canı cehenneme…

Yeti artık onların bölüp parçalaması!

 

Elbirliği ile…

Genç insanların önderliğinde…

Gençliğin verdiği esneklik ve yeni fikirler ile…

Daha yaşanası bir Türkiye kuralım!

 

Bir elin nesi var?

İki elin sesi var misali…

                                                                          *

Aczin ispatı

 

Almanya saatiyle 14.23…

Kayseri mitingini izliyorum…

Gençlik hareketinden o kadar etkilenmişsin ki…

Toplama kıtalarını…

Şakşakçılarını meydana toplamış…

Gazel okuyorsun…

İlginç olan senin geleneksel seçmeninden çok…

Meydanda genç insanlar var…

Bunu nasıl yorumlamalıyız?

 

Hala bölmeye çalışıyorsun…

Sonun yakındır Erdoğan!

                                                                          *

Taşlar yerine oturuyor

 

Bir süre önce…

Açıkhava, toplu gazlama eylemlerinden kimin kazançlı çıktığını, insanlar ve çevre, o çevrede yaşayan tüm canlılar gazlanırken, paracıkların kimlerin cebine aktığını,  bunun araştırılıp kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğini yazmıştım. Pensilvanya’da bir şirketten 8 milyon dolar civarında gaz ve plastik mermi alınmış.

Muhterem…

Türkçe olimpiyatlarında…

Kendi ağzıyla “…katkılarından dolayı büyüklerimize teşekkür ederiz…” diye itiraf etti.

O “büyükte” Pensilvanya’da ikamet ediyor…

Tesadüfe bak!

 

Fethullah Gülen sıra sana da gelecek!

                                                                        ***

22.06.2013

 

Demokrasi ve ötesi

 

Eğer demokrasi dediğin mevkii, makam ve cebini doldurmak için kullanılan bir araçsa…

Eğer demokrasi dediğin istenildiğinde inilip – binilen bir taşıtsa…

Eğer demokrasi dediğin halkın, halk için, halk tarafından yönetimi değilse…

Eğer demokrasi dediğin çoğunluğun tahakkümü ise…

Eğer demokrasi dediğin birlik ve bütünlüğün, tüm toplumun huzur ve refahının teminatı değilse…

Eğer demokrasi dediğin azınlığında hak ve hukukunun korunması değilse…

Eğer demokrasi dediğin kamu malının satılıp savılmasına hukuki bir kılıfsa…

Eğer demokrasi dediğin özgürlüğün, kardeşliğin ve eşitliğin güvencesi değilse…

Eğer demokrasi dediğin birbirinden bağımsız, birbirini denetleyen yasama, yürütme ve yargı temeline oturtturulmamışsa veya bunlardan en azından ikisi tekelde toplanmak isteniyorsa… 

Eğer demokrasi dediğinde çoğulculuk akla gelmiyorsa…

Eğer demokrasi dediğinde toplanma ve ifade özgürlüğü göz ardı ediliyorsa…

Eğer demokrasi dediğinde seçmenin oyu doğru orantıda yasamaya yansımıyorsa…

Eğer demokrasi dediğinde tüm yurttaşların fırsat eşitliği gözetilmiyorsa…

Eğer demokrasi dediğinde kanun önünde eşitlik sağlanamıyorsa (misal cumhurbaşkanı / çoban)… Ben böyle demokrasinin…

Gelmişini, geçmişini…

Anasını, avradını…

…(!)

 

Eğer ileri demokrasi dediğin devletin bireye, bireyin devletine itimatsızlığıysa…

Eğer ileri demokrasi dediğin devletin toplumun bir kısmına zorbalığı anlamına geliyorsa…

Eğer ileri demokrasi dediğin diğerine karşı hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük olarak yorumlanıyorsa…

Eğer ileri demokrasi dediğin baskı, şiddet, kin ve nefreti toplumu yönlendirmeye kullanılıyorsa…

Eğer ileri demokrasi dediğin özgürlüklerin çerçevesini evrensel hukuk ve insan hakları temelleri üzerine oturtamıyorsa…  

Eğer ileri demokrasi dediğin yasama organında en çok oy sahibi olanın, yani çoğunluğun ezici baskısı altında, azınlıkta kalanların temsil ve ifade haklarının ellerinden alınması anlamını taşıyorsa…

Eğer ileri demokrasi dendiğinde karşılıklı saygı ve uzlaşı kültürü akla gelmiyorsa…  

Ben böyle ileri demokrasinin…

Anasını, avradını…

Gelmişini, geçmişini…

…(!)

                                                                        ***

23.06.2013

 

Milli Birlik

 

Milli birlik…

Ulusal birlik…

Partisi, komitesi…

Adını ne kayarsanız koyun hiç fark etmez. Önemli olan birlik vurgusudur!

Dün gece Ankara – Dikmen’de yaşananlar bir kez daha gözler önüne sermiştir ki…

Birlik ve beraberlik olmadıktan sonra özgürlüğümüze kavuşamayacağız!

 

Tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sesleniyorum:

 

CHP, MHP, BDP, AKP ve diğer partiler hiç fark etmez…

Seçim Kanunları ve özellikle Seçim Barajı değiştirilmeden hiç bir şekilde herhangi bir seçime gidilmemeli! Türkiye Cumhuriyetinin, bu cennet vatanın sorumlu bireyleri olarak siyasiler üzerinde çok yoğun bir baskı oluşturmalıyız! Böylelikle halkın çok geniş bir kısmının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edildiğine şahit olabiliriz. Ayrıca bölücü yobazın hep iddia ettiği gibi, insanlarımızın %49.95’inin gerçekten arkasında olup olmadığını da görebiliriz. Temsili Demokrasinin dünya siyasi tarihine baktığımızda…

TBMM’sinde muhtemelen oluşacak küçük, küçücük gruplaşmaların önüne geçmek için en geç iki hafta içinde muhalefet partilerinin seçim ittifakına girdiklerini duyurmaları elzemdir!

 

Not: Talep etmiştim…

Bu talebimle yalnız olmadığımı da biliyorum. Kılıçdaroğlu ve Bahceli’de istifa etmeli ancak öncelik Recep Tayyip Erdoğan'da!    

                                                                          *

Adına türküler yazılan

 

Emine’yi samanlıkta bastılar…

Şalvarını köprüye astılar…

Aman emine, canım emine!

 

Pardon ya…

Şarkının adı Halime’yi samanlıkta bastılardı!

                                                                          *

Top-Secret

The Devil’s Advocate

Prism Program and SOME

 

Türkiye Cumhuriyetinin…

Birlik ve bütünlüğü, ulusal güvenliği tehdit edildiğinde…

Dünya…

İkinci bir Çanakkale savaşı ve milli mücadelesine şahit olur!

 

Bundan adımın Önder olduğu kadar eminim.

Ama…

Bu tehdit içimizden geliyorsa…

Ve bu tehdit baskı yoluyla özgürlüğümüze müdahale etmeye kalkarsa…

Kendi canım – kanım, meslektaşım dahi olsa karşı dururum…

Boyun eğmem, mücadele ederim!

 

Cin olmadan adam çarpmaya kalkan olursa…

Ve çarpılan genel anlamda benim mensubu olduğum milletim, özelde ise insan denen varlıksa…

Elimden geleni ardıma koymam, bildiğimi paylaşırım!

Tabi bu paylaşım, insanların anlayabileceği bir düzeyde kalması gerekirken, bilginin ters anlamda yani kanunsuz işler içinde kullanılabileceğini düşünmem gerek. Onun için paylaştığım bir yere kadar özelinizi korurken, emniyet güçlerine de ufacıkta olsa bir açık kapı bırakmaktadır.

 

Uzun yıllardan beri tahmin edilen…

Büyük yap-boz tablosundan kimi parçalar düşüp, kamuoyunun gözü önüne gelse de…

Tablonun bütünü saklanabilmiştir…

Çıktının, örneğin Laser yazıcılarının kesin tanımı (makine parmak izi)…

Electronic Frontier Foundation’in tespit ettiği gibi hemen hemen tüm Browserların (tarayıcılar)

kesin kes (Browser parmak izi) tespit edilebilmesi tehdidi gibi…

 

Toplumların oluşturduğu devletlerin kural, kanun ve genel anlamda herkes tarafından kabul gören ahlak anlayışları vardır…

Hepimizin istisnasız bu kanunlara uyma zorunluluğu vardır!

Bir yere kadar…

Bu kural ve kanunlar belirli koşular oluşarak bireyi tehdit edene kadar! Bu sınır aşıldığında herkes kendini ve ailesini korumakla yükümlüdür.

 

Özgür düşünceyi…

Serbest çağrışımı…

Fikri suç sayan bir anlayış…

Ki…

Bu salt AKP’ye özgü bir olgu değildir…    

Daha önceleri de vardı, hala var…

Bazıları ima yoluyla da olsa Atatürkçülüğü bundan sorumlu tutuyor…

Ancak bu sapıklıktan Gazi Mustafa Kemal Atatürk sorumlu tutulamaz…

Samimi olarak düşünülecek olursa tam aksi bir sonuç çıkarmanız gerekir!

 

Prism programı…

Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi (USOM)…

Siber Olaylara Müdahale Merkezi ve Ekipleri (SOME)…

Internet ve insan…

Saydam…

Cam gibi kırılgan!

 

Allah’ım bu yazacaklarıma inanamıyorum…

Bir gün gelecek ve ben…

Facebook ve Twitter’i “savunacağım”…

Rüyamda görsem hayal der, gülüp geçerdim!

 

Belki polisiye, ajan filmlerinde falan…

Dikkatinizi çekmiştir…

Hani polisler, hayretle büyük ekranda izliyorlar…

Kişi Amerika’dan bağlantı kuruyor…

Bir an sonra Brezilyada…

Bir kaç saniye sonra Çin’de falan…

Bu bir Hollywood masalı değil…

Gerçek!

Ben ve benim gibilerin yıllardır kullandığı bir yöntem. Ben ve benim gibiler bilir…

Güvenlik dediğin…

Salt bir önlemle yetinilemeyecek kadar… 

Önemli ve değerlidir!

 

Devam edecek…

                                                                        ***

24.06.2013

 

Çapulcular v1.0

 

İnternette nispeten güvenli hareket etmenin birinci kuralı beyninizi kullanmaktır!

Hepimizin iyi kötü sahip olduğu en güçlü “silahı”…

Kıvrak zekâ, düşünerek hareket etmek ve yaratıcılıkla güvenlik sorunlarının neredeyse yarısını ardınızda bırakırsınız. Diğer yarısı içinde ben ve benim gibiler var J   

 

Neyse…

Beyninizi kullandığınızı, güncel bir Antivirus’a sahip olduğunuzu, güvenlik duvarınızın açık ve doğru ayarlanmış olduğunu, bilgisayar ve içindeki yazılımları düzenli güncelleştirdiğinizi varsayarak devam edelim…

 

Artık sağır sultanın duyduğu bir konuyla başlayalım…

IP (numarası)!

Yalan, yanlış bilgilerin önüne geçmek için birde ben TCP/IP protokolünün temel işlevini anlatayım.

Ne demiş atalarımız?

Hayvanlar koklaşa koklaşa…

İnsanlar konuşa konuşa…

İnsanların birbirleriyle konuşabilmesi için ortak bir dile sahip olmaları gerekir! Biri Türkçe, diğeri Çince, bir başkası İngilizce konuştuğunda hiç kimse ötekinin ne dediğini anlamaz. Burada bir parantez açarak anadilde eğitim konusunu birde bu bağlamda düşünmenizi rica ediyorum. İnsanların birbirini anlayabilmesi, derdini anlatabilmesi için ortak bir dil kullanması şart!

Bunun için protokol olarak nitelediğimiz değişik “diller” geliştirilmiştir. Bu dillerden en yaygın olarak kullananı TCP/IP olmuştur (İnsanlarda misal İngilizce gibi). TCP/IP’nin diğer protokollere nazaran birçok avantajı daha var ama bunlara bu makalede değinmek istemiyorum. TCP/IP’nin işlevini anlatmak için hepimizin bildiği, kullandığı başka bir aracı örnek göstererek anlatacağım. Çünkü çalışma prensipleri birbirine çok benziyor. Ben Almanya’dan telefonla Türkiye’yi aradığımda arananla benim aramda doğrudan bir bağlantı kurulduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz, tamam uzun yıllardır uydu vasıtasıyla da bağlantı kuruluyor ama (Relay Station, Transponder, Repeater) karasal bağlantılarda hala ve daha uzun süre kullanılıyor / kullanılacaktır. Yani ben Türkiye’yi aradığımda kimi zaman Almanya>Fransa>İtalya>Yunanistan>Türkiye kimi zamanda Almanya>Avusturya>Yugoslavya>Bulgaristan>Türkiye üzerinden aradığım numarayla bağlanabilirim. Göstermiş olduğum karasal bağlantılar farklı da olabilir, çok daha uzun veya daha kısa (dijital bağlantı içinde bu prensip bir yere kadar geçerlidir). Anlatmaya çalıştığım artık bağlantılar o kadar hızlı gelişiyor ki siz bunu birebir bir bağlantı olduğu yanılgısına düşebilirsiniz. Ayrıca ulusal ve uluslararası telefon şebekesi artık o kadar karmaşık bir hal aldı ki bağlantının nereden nereye kurulduğunu şebeke sahipleri bile “bilmiyor”. Peki, telefon dinlenmesi nasıl yapılıyor diye sorabilirsiniz; yukarıda parantez içine aldığım “dağıtım istasyonlarına” konulan dinleme aygıtlarıyla. Kelime tanıma programları sayesinde aranan bir kelime telaffuz edildiğinde veya belirli bir numara tuşlandığında bu bağlantı ayrı tutularak ya otomatik dinlemeye veya bir insan dinlemesine takılıyor. İşte TCP/IP protokolünün bir nevi standart haline gelmesi bu esnekliği sayesindedir. TCP/IP savaş durumları için geliştirilmiş ve çok esnek bir protokoldür. Bu esneklik TCP/IP’nin “nimeti” olduğu kadar da “lanetidir”. Kısaca ve umarım ki anlaşılabilir bir dile internetin nasıl “çalıştığını” sizlere anlatabilmişimdir.

 

Gelelim sanal âleme…

  

Devam edecek…   

                                                                        ***

25.06.2013

 

Yine en yaygın işletim sistemi olduğundan…

Microsoft Windows üzerinden örnekler vererek yardımcı olmaya çalışacağım. IP numaranızı (bir nevi – değişken – telefon numaranız olarak düşünebilirsiniz) maskelemenin birçok yöntemi var. En etkin yöntem tabii ki en basit olarak uygulayabileceğimiz yöntem olduğunu kabul edebiliriz. İrtica ile mücadele eylem planı veya Akıl tutulmasına karşı panzehirde izah etmeye çalıştığım gibi aslında karşı tarafın harcamaya hazır olduğu vakit ve nakit oranında gerçek güvenlik yoktur!

Buna rağmen özelinizi salt devlete karşı değil, internetti etkin bir pazarlama aracı olarak kullanmak isteyen ve – özgür – interneti gittikçe ticaret, siyaset, değişik devletlerin istihbarat teşkilatlarının oyun alanına, kamuoyunu yalan – yanlış bilgilerle yönlendirmek isteyen çevrelere karşı korumalısınız. Bu maskeleme işlemi için daha öncelerinde belirttiğim gibi değişik yöntemler var. Örnek göstermek gerekirse VPN (Virtual Private Network), Tor Project, Java Anonymous Proxy (JAP), Online / Offline Proxy gibi değişik yöntemler uygulanabilir. Her yöntemin kendine göre avantaj (üstünlük / yarar) ve dezavantajları (frenleyici / engelleyici) var. Benim size uygulanabilirlik açısından önermek istediğim Online / Offline Proxy yöntemidir.

Yukarıda ismen belirtiğim makalelerimde de önerdiğim yöntem (kolaylık açısından) Facebook veya Twitter gibi sitelere erişmek için online Proxy’leri kullanmanızdır;

 

Hide my Ass!

Proxify

Anonymouse

 

gibi, ancak arama motorlarının kendisi de bir nevi Proxy görevi üstenebilir. Konuyu biraz açacak olursak örneğin http://www.gurbuz.net sitesine doğrudan ve dolaylı yollardan erişebilirsiniz. Dolaylı yollardan erişim geriye yönelik iz takibini oldukça zorlaştırır. Yani bu siteye girmek için önce

www.yahoo.com oradan www.bing.com’a girip www.google.com diye yazıp Google girdiğinizde ve Google’den www.gurbuz.net dediğinizde…

Sizi izleyenin vay haline…

Birincisi bu arama motorlarından protokollerini istemesi lazım. Verilip verilmeyeceği meçhul. Hadi verildi diyelim, milyonlarca hatta milyarlarca satır protokol analiz edilmesi lazım. İnsandan geçtim…

Hadi bunu da bir yazılım sayesinde yaptıklarını farz edelim…     

Ona göre makineyi nereden bulacak? Hadi buldu diyelim bu tür bilgisayarların “birkaç” çapulcunun peşinden koşmaktan çok daha önemli işlevleri olur!

Hadi diyelim ki “Padişah efendi” öyle buyurdu ve bu tür bilgisayarlar çapulcu peşine düşütü…

Buraya kadar gerçek IP numaranızı maskelememiş oluyorsunuz. Yolu uzatarak geriye yönelik takibi bir nevi engellediğinizi farz edebiliriz. E bu çapulcu milletlide aptal değil ya J

Adamın anında aklına gelir, arama motorlarını Proxy olarak kullanırım artı yukarıda belirtilen online Bu yolu izledikten sonra online Proxy’lerden birini kullanarak gurbuz.net’ girerim. Öylede olur tabii!

Geriye yönelik takip artı gerçek IP numaranızı 1 kez maskelemiş oluyorsunuz. Neyse uzatmayalım…

Bu yöntem aklınızın bir köşesinde dursun. Geriye yönelik izlenmenizi çok basit bir yöntem ile büyük oranda önlediniz diyelim…

Ya Facebook veya Twitter’de açtığınız hesaplar ne olacak?

Kabak gibi gerçek kimlik bilgilerinizi verdiyseniz eğer, dolaylı veya doğrudan bu hesapları kullanmanızın hiç bir önemi kalmaz. Buna dikkat edin lütfen!

 

Gelelim kullanmanızı önerdiğim programlara…

Offline Proxy’lere…

Saniyeler içeresinde dünyanın bir ülkesinden ötekine geçme meselesine…

Belki hatırlarsınız, zamanı geldiğinde açıklayacağım demiştim. Zamanı geldi!

 

GeoISPIP

 

Bu PDF dokümanında ülkelerin kullandığı IP numaralarını bulabilirsiniz. Saldırı değil savunma amaçlı kullanacağımız için elinizin altında bulunmasında fayda var. Bu konuya yeri geldiğinde tekrar değinmek üzere offline Proxy kullanırken dikkat edilmesi gerekenlere geçelim. Konuya girmeden önce dikkatinizi sözüm ona bilişimcilere, bilişim güvelik “uzmanlarına” çekmek istiyorum.

Şimdi yazacaklarımı dikkatli okuduktan sonra çevrenizde “uzamınım” diye geçinenler varsa

Level1, Level2 ve Level3 Proxy ne diye sorun. Kıvırmadan, doğrudan size ne yanıt verecekler bir dinleyin! Üzülerek ifade etmeliyim ki…

Koskoca Türkiye Cumhuriyetinde…

Üniversiteler tarafından işletildiğini düşündüğüm (tam olarak bilmiyorum, öyle tahmin ediyorum) ancak Level 3 düzeyinde Proxy’ler var!

 

Kısaca ve çok basite indirgeyerek izah etmeye çalışayım:

Level 1 Proxy (High Anonymous Proxy): Bu tür bir Proxy kullanan kullanıcı giriş yaptığınız sunucu tarafından tespit edilemez. Proxy kullandığı dahi belli olmaz.

Level 2 Proxy (Anonymous Proxy) Proxy kullandığınız belli ancak gerçek IP numaranız maskelenmiştir.

Level 3 Proxy (Transparent Proxy) Proxy kullandığınız belli ve gerçek IP numaranız belirlenebilir.  

 

Birçok örnek var ancak ben iki örnek vermekle yetineceğim. Birinci programın ayarlanması var ancak kendi güvenlik ihtiyacınıza göre Level 1,2 veya 3’ü seçme imkânı olduğu için, bence tercih edilmesinde fayda var. Diğer bir tercih nedeni de Proxy değiştirme süresidir bir saniye ve üstü.     

İkinci programın ayarlanma sorunu yok bir – iki tıkla ayar işlemi bitti. Proxy Level seçemiyorsunuz ve Proxy değiştirme süresi 1 dakika ve üstü.

 

İlk program önerisi indirdiğiniz haliyle Freeware’dir.

 

Elite Proxy Switcher

 

Programın kendisi Freeware ancak Proxy listesi ücretlidir!

“Bizim içki düzenlemesi” gibi bir şey işte…

Cami, mescit, “ıvır zıvırın” 100 metre çevresinde içki satılamaz gibi…

2002 verilerine göre ülkemizde 72000 cami bulunmaktadır, mescit gibi ibadethanelerin sayısını da ekleyin + 100 metre = filen içki yasağı!

 

Ücretli ve ücretsiz orijinal Proxy listesine buradan ulaşabilirsiniz.

 

Bu bağlamda…

Tesadüf işte…

Bir zamanlar Proxy listesi hazırlamıştım, güncelleştirdim.

İndirin ve istediğiniz gibi takılın!?

   

Very high factor of safety Proxy list.txt (Level1)

High factor of safety Proxy list.txt (Level2)

Proxy list.txt (Level3)

 

Ayarlanmış ve hazır halini buradan indirebilirsiniz bu yüzden ayar kısmına değinmek istemiyorum. 32 Bit Windows 7 üzerinde denenmiştir. Henüz diğer Windows sistemlerini deneme fırsatım olmadı.

 

Yasal uyarıyı yapma zorunluluğum gereği: Ürün tanıtımı deneme ve sizin özelinizi koruma amaçlıdır. Sürekli kullanmak niyetindeyseniz ürünü, üretici şirketten satın almak zorundasınız.

 

Allahtan çapulcu dayanışması gibi bir şey var!

J

 

Devam edecek…

                                                                          *

Pardon

 

Bende bir insanım, düşünemedim!

 

Hepinizden özür dilerim!

 

Ayarlanmış ve hazır halini geri çekiyorum. Aklıma gelmedi, 64 Bit Windows sistemine yüklediğinizde şart değil ama sorun yaşayabilirsiniz. Onun için ayarları tane tane resimleyerek anlatacağım. Programı üretici şirketten indirdikten sonra yüklemeyi çalıştırın ve yüklemenin bitmesini bekleyin.

Tesadüfen hazırlamış olduğum Proxy listesini farklı olarak bulabileceğiniz bir yere kayıt edin. Programı çalıştırın ve File>Load List üzerinden güvenlik gereksiniminize göre Level1, 2 veya 3 listesini açın. Program yüklediğiniz listedeki Proxy’leri denemek isteyecektir, evet diye tıklayın.

Burada bir parantez açarak ve resme bakalım:

Kırmızı çarpı işaretlerinden etkilenmeyin. Bu Proxy’ler tarafımdan şu niteliklere göre seçilmiştir:

Proxy’nin erişimi %90 ve üzeri

Proxy’nin hızı 1 saniye ve altı

Listeye göre Proxy’nin güvenlik derecesi.

Tabii bu Proxy’ler ücretsiz hizmet veriyor (ücretlide olsa değişen pek bir şey yok ya, neyse) programı bir daha çalıştırdığınızda büyük bir ihtimalle çarpı işareti kaybolacaktır.

Hıza gelince bazılarında slow, veya medium görebilirsiniz, derlememde sunucuların kendi ifadelerine göre hızlı yazıyordu. Onların yalancısıyım!

Ya onlar yalan yazıyor ya da program hızı tam olarak tespit edemiyor. Ne diyeyim, dene ve gör!

Listedeki en üst sunucuya 1 kez sol tıklayın. Mavi olduğunu göreceksiniz (resimde gri).

 

STRG / CRTL tuşu ve aynı anda a tuşuna basınız. Tüm listenin mavi olduğunu göreceksiniz (resimde gri).

 

Listenin herhangi bir yerine sağ tıklayın. Bir liste açıldığını göreceksiniz.

Enable for auto switching’e sol tıklayın. Baştaki resimlerin değiştiğini göreceksiniz.

 

Menüde Test>Settings’e tıklayan. Açılan pencereden Switch seçeneğini seçin ve resimdeki gibi ayarlayın. Diğer ayarlara dokunmanıza gerek yok! 30’la 60 saniye arasında bir değer seçin. Bu değer yeterince güvenlidir, bana itimat buyurun lütfen. Ok’ye tıklayıp çıkış yapın.

 

Yine STRG / CRTL tuşu ve aynı anda a tuşuna basınız. Tüm listenin mavi olduğunu göreceksiniz (resimde gri).

Listenin herhangi bir yerine sağ tıklayın. Bir liste açıldığını göreceksiniz.

Use automatic switching’e sol tıklayın. Bu andan itibaren listedeki Proxy’ler çalışır duruma gelecektir ve sizin IP numaranız X saniyede bir değişecektir.  

 

Önemli not: Proxy sunucularının hızı saatlere göre değişebilir. Program çalışıyor ve siz dünyanın dört bir tarafından internete giriş yapıyorsunuz.

 

Denetlemek için bu siteleri kullanabilirsiniz:

 

http://whatismyipaddress.com/

http://www.ipchicken.com/

 

Veya program içinde Switch>Show my IP address

Güvenlik düzeyiniz ne kadar yüksek olursa sistem o denli yavaş çalışacaktır, bu gerçeği hiç bir zaman unutmayın. Hayat göstermiştir ki…

Çoğu zaman orta yol doğru olan yoldur!?

Freeware olduğu için ayarları her kullanışta tekrarlamanız gerekecektir. Bu program bana göre değil diyorsanız yarın ki önerimi bekleyin.  

 

Devam edecek…

                                                                        ***

26.07.2012

Baş

 

Gün gelir ayaklar…

Baş olanın o koca götüne öyle bir tekme atar ki…

Baş olan Allah’ını şaşırır…

Peygamberinden yol sorar!

                                                                        ***

27.07.2012

 

Arsan, Koç, Sırtlan ve köpekçik

 

Koç”, imamın ordusunu filen kurdu ve bu ordu yıllardır işlevini başarıyla sürdürüyor…

“Arslan”, Milli İstihbarat Teşkilatından 15000 kişilik özel ordu kurma aşamasında…

Sırtlanın piçleri Misak-ı Milli sınırları içeresinde filen sertifikalı özel güvenli birimi kurdu…

Arsanım iddiasında olan köpekçik, efendisi tasmayı çekince kendini topladı ve asli görevi olan Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleşebilmesi için yine gerekli adımları atmaya başladı…

 

Peki, Türk’ün güvenlik güçleri nerede? 

 

Pardon duyamadım…

Evet, evet haklısınız biz birlikte olduktan sonra…

Önümüze atılan - gündem değiştirmeye yönelik - yemlere sazan gibi atlamadıktan sonra…

Hedefe kilitlendiğimiz takdirde…

Orduya morduya ihtiyacımız yok!

 

Iman’ımızı kimsenin sorgulamaya cesareti de yok…

Hakkı’da!

Birlikten akıl almaz bir güç doğar…

Cesaretimize tarih tanıktır!

                                                                          *

CN,CS gazına karşı Türkün gizli silahı CZ

 

Cesaret ve Zekâ! 

                                                                          *

Dağın ardında olsun, mezarda olmasın

 

Haydi, analar, babalar…

Nineler, dedeler…

Zaman birlik zamanı…

Zaman evlatlarımıza destek olma zamanı!

                                                                        ***

28.06.2013

 

Besmele

 

Köpeğin duası kabul olsaymış gökten kemik yağırmış!

                                                                        ***

Yurtdışı

 

Çok para harcanıyor…

Çok!

Elemanlar ev, ev…

Sokak, sokak dolaşarak yurtdışında lehte göstericiler bulmak için yoğun çaba harcıyor.

Ve bunu elemanlar avuç dolusu para karşılığı yapıyor…

Olan AKP lehine sokaklara dökülen vatandaşa oluyor!

 

Fikri, fikirle çatıştıracaksın…

Ya ikna olacaksın ya da ikna edeceksin…

Am düşünceleri, görüşleri parayla kirletmeyeceksin! 

                                                                        ***

Adıyla sanıyla yazıyorum

 

Kerhaneye düşen bir insan bile bu kadar kıvırmaz

                                                                        ***

Atatürk’ün evlatları

 

Sosyeteymiş!

“Onlarsa” adını unuttum…

Hiç duymadığım, hatırlamadığım bir Peygamberin evlatlarıymış!?

 

Allah, peygamber aşkı için söyleyin a dostlar…

Cebi delik sosyete nasıl olunur?

Hadi on binler sosyete olsun…

Hadi yurdun dört bir tarafında sokaklara dökülen insanlar sosyete olsun…

Yıllardır hastayım…

Çok hasta…

Cebimde 5 – 10 €’la geziyorum…

Bende mi sosyeteyim?

 

Beterin beteri var diyerek…

Yatıp kalkıp şükür ediyorum…

Seneler oldu evime ekmek getiremiyorum…

Allaha çok şükür aç değilim, açıkta değilim…

Elbet bugünlerin geleceğini ön gördüğüm ve hayatımı ona göre tanzim ettim içindir!

                                                                        ***

Çok rahatsızlandım

                                                                        ***

29.06.2013

 

Ahmet DavuLoğlu

 

Soytarılıkta birbirleriyle yarışıyorlar…

Durmak yok yolla devam!

 

Recep Tayyip Erdoğan ağlar…

Bülent Arınç zaten sulu gözlünün teki…

Geçenlerde Melih Gökçek ağlayanlar kafilesine katıldı…

Ancak…

Ahmet DavuLoğlu…

Yalaklıkta…

Soytarılıkta…

Dalkavuklukta…

Nazarımda…

Açık ara birinci geldi!

 

Davulla, zurnayla büyükelçi atıyor!

 

Buna benzer cümleler kurarak…

Kızım babanı büyükelçi atayacağım, atayabilir miyim?

Hanımefendi, Beyefendi oğlunuzu / kızınızı büyükelçi atayacağım, atayabilir miyim?

Çüş arttık…

Vallahi billahi çüş yani!

 

Devlet ciddiyeti diye bir şey kalmadı…

Her şey yalama…

Her şey yalaka!

                                                                        ***

23.06.2013 tarihli makalenin devamı

 

İkinci program önerim (Free) Hide IP programıdır!

Tam sürümde…

Otomatik dakikada bir konum (ülke) değiştirebiliyorsunuz. Kullanımı çok basit!

Freeware  olarak ABD ayarlı ve değiştiremiyorsunuz.

Dünde yazdım…

Çok rahatsızlandım, gazete arşivi…

Cumhuriyet Tarihi Kronolojisi…

CrypText…

CrypTex…

Gibi projeler üzerinde çalışmaya devam edip…

En kısa zamanda yayınlayacağım!

 

Şimdilik…

Çapulcu dayanışması 1.0 ile idare edin!

Sizin için yazdım…

Yıllarını bilişime vermiş bir insan olarak DAU’yu göz ardı edemezdim. Bu zihniyet ile mücadelemizde size yardımcı olması umuduyla yazdım. Daha öncelerinde de belirtmiş olduğum gibi rüyamda görsem inanmazdım. Facebook ve Twitter’i savunacağımı!

Ama madem kullanıyorsunuz…

Bari “kabak gibi” bu zihniyetin tuzağına düşmeyin diye hazırladım. Daha önce belirtiğim gibi; Facebook ve Twitter’e gerçek kimlik bilgilerinizi verdiyseniz elimden bir şey gelmez.

DAU=Dümmster Anzunehmender User’in kısaltılmışıdır. İngilizce ve Türkçe karşılığı yoktur!

Bire bir çeviri yaparsak, farz edilebilen en aptal kullanıcı olarak tercüme edebiliriz. Benim tercimim, akla gelebilen en deneyimsiz, bilgisiz bilgisayar kullanıcısı olur!

Tıklamayı herkesin becerebileceğini sandığım için bu şekilde hazırladım. Twitter veya Facebook’a tıkladığınızda otomatik olarak gerçek IP numaranız iki kez değiştirilerek siteye giriş yapıyorsunuz. Bing, Google, Yahoo, Yandex arama motorlarıdır. Proxy 1,2,3 Online Proxy’lerdir ve IP numaranızı maskelemeye yarar. Son olarak son zamanların modasına değinmek istiyorum…

Kısaca söyle izah edeyim (meraklılarının mutlaka derinlemesine bir araştırma yapmalarını tavsiye ediyorum) EFF’e göre her Internet Browser (aslında kullandığınız bilgisayarın kendisi) tespit edilebiliyor. Misal benim bilgisayarlarımdan biri ile bu siteye giriş yaptığımda bugüne kadar denenen 3064648 bilgisayar arasından tespit edilebileceğimi gösteriyor. Her kullanıcı bilgisayarına farklı programlar  (bu programların değişik sürümleri vs.) yazı karakterleri vesaire yükler…

İşte bu gibi bulgulardan yola çıkılarak bir parmak izi oluşturulur!

Buna rağmen kendinizi koruyabilirsiniz. Değişik makalelerimde bu konulara değinmiştim. Bu ve benzeri sorunlarla başa çıkabilmenin birinci koşulu okumaktır! Okumak bilgiyi, bilgi ise düşünmeyi tetikler.

Çapulcu dayanışması Portable sürümü (230 MB)

Çapulcu dayanışması Setup sürümü (273 KB) Winrar yazılımı yüklü olması gerekir.

Misal…

26.07.2012 tarihli…

Erdoğan alafranga mı alaturka mı sıçıyor?

Makalemde de bu konuda yardımcı olmaya çalışmıştım.

Password Table

Made in Turkey

  

Önemli uyarı:

Bu yazılımı kullanmak sizin sorumluluğunuzdadır! Yazılımı değiştirmemek şartı ile istediğiniz gibi başkasına verebilir, kendi siteniz veya blogg’unuzdan download’a sunabilirsiniz. Kısacası Freeware’dir. Yanlışlıkla veya bilerek sildiğiniz bir içerik için beni sorumlu tutamazsınız!

İstihbarat servislerinin imkânlarını göz ardı etmeyiniz! 

                                                                        ***

30.06.2013

 

İtiraz ediyorum

 

Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç hizmet kanunu 35. Maddesinin değiştirilmesine itiraz ediyorum!

 

Tablonun tümünü görmeden…

Anlamadan…

Evveliyatını bilmeden, gözetmeden, geleceği düşünülmeden, gözetmeden yapılan tüm işler yarım yamalıktır. Eninde sonunda bir yerinden falso verecektir!

 

Tamam, 35. Maddeyi kaldıralım…

Ancak 35. Madde gökten zembile inmedi…

O maddenin oraya konmasının bir sebebi vardı…

Ve yaşayarak görüyoruz ki…

Hala var!

 

O halde başka bir tedbir alınmadan kaldırılmamalıdır!

                                                                          *

Birden geçmişin icatları aklıma geldi

 

1930’larda…

Türkçesini bilmiyorum…

Birebir tercüme edeceğim, Çekoslovak kirpisi icat edilmişti. Almanya sınır boyuna yerleştirilen bu basit önlem Tankların ilerlemesine karşı çok etkili bir yöntem olarak tarihe geçmiştir. Değiştirildiği takdirde tanka karşı etkili olan bir yöntem başka araçlara karşı da haydi haydi etkili olur.

Bu icat kökeni İspanyol atlısına dayanan 1930’lara uyarlanmış bir sürümüdür

Yüzyılımızdan başka örnekler

Bir deyim vardır bilirsiniz, savaşta ve aşkta her yol mubahtır…

Yapımı, taklidi basit ama çok etkili!

                                                                        *** 

01.07.2013

 

Tarihi sizler yazdınız ben derliyorum

 

Adım Önder…

Allah’ın bir kulu…

Atatürk’ün torunuyum…

Hayatımda hiç kimsenin götünün kılı olmadım!

 

Gel insan olduğunu göster…

Gel ne kendini nede bizleri üz…

Ya istifa et…

Ya da seçim barajını indir…

Erken seçim tarihini ilan et!

 

Görelim senin o meşhur %50’ni

 

Ne onu…

Nede ötekini yapmadığın takdirde…

Bu dünyanın neresine gidersen git…

Seni bulur Türk adaletine teslim ederiz!

 

Selamsızda at etti…

Eşek eti pazarlarken de…

Karının parmağında 30.000 dolarlık yüzükler…

Karının hastaneleri, pastaneleri vardı değil mi?

 

Oğlunun gemiciğinde unutmamak lazım tabii!

 

Bak şimdi aklıma geldi…

Yazmasam çatlarım…

Oğlum Selamsızda pazarlamacıyken…

Senin tabirinle ayakken…

Hani ayakken “baş” olan sen…

“Baş” oldun…

Oldun da ne oldu?

Eminim bu gençler…

Üstlendikleri görevi layıkıyla senden bin kez daha iyi yerine getirirler!

 

Not: Gezi direnişi, şanlı isyanınız hakkında bir çalışmam var. Beğeneceğinize eminim.  

                                                                        *** 

02.07.2013

 

Bu ulus sormaz

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk…

Sormadı…

Gereği neyse onu yaptı!

 

Bu sayede bu vatan kurtuldu…

Yüz – yüz elli yıl gericiliğin, bağnazlığın, medrese mantığı ile…

Vatan toprağı olarak benimsediği toprakları bir bir kaybeden insanlara…

Siz çalışkansınız…

Siz zekisiniz…

Aslında istediğiniz takdirde başarırsınız diyerek…

Umut ışığı oldu…

Çanakkale’de şehit olan insanları…

Ayırmadı, ayrıştırmadı…

Hatta düşman askerine dahi…

Sahip çıktı!

 

Ve dedi ki…

Ne mutlu Türküm diyene!

  

Çünkü…

Biliyordu…

Kanım, kanına karışmış…

Beraber gülmüş, beraber ağlamıştık…

Beraber aç kalmış, beraber doymuştuk…

Anadolu medeniyeti…

Kan dememiş, ırk dememiş…

İnsanları birbirine kenetlemişti!

 

Bu ulus sormaz…

Kanlı mı olacak, kansız mı diye…

Zamanı geldiğinde…

Gereği neyse onu yapar!

 

Not:

Gençler…

Konuşarak, anlaşarak sorun yumağını… 

Çözmeye çalışmanızı takdirle izliyorum.

Azminize…

İradenize…

Hayranlık duymamak elde değil…

Ancak bazılarınız…

Siyasallaşmak, örgütlenmek, teşkilatlanmak için henüz çok erken…

Gezi ruhunu zedeler diyorsunuz…

Unutmayın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk…

Büyük nutkunda…

İster tesadüf deyin, ister öngörü…

Ne yapılması gerektiğini…

Emperyalizmle…

Din simsarlarıyla…

Nasıl baş edilebileceğini anlatmıştı…

Okumak yeter…

Rabbil’alemin…

Oku diye insanlığa seslenir!

 

Gönül kırmayın…

Gönül kazanmanın yollarını arayarak…

El ele vermenin gücüne erişin!

                                                                          * 

Parklarda toplanın…

Konuşun, anlaşın, kararlar alın…

Ve uygulamaya koyun…

Ama şunu unutmayın…

Çok fazla zamanınız yok!

 

Benden söylemesi…

Uluslararası strateji merkezleri…

Hemfikir…

Recep Tayyip Erdoğan’ı ancak…

Ekonomik yönden vurduğunuzda başınızdan def edebilirsiniz!

 

Bu zihniyetin istifa mekanizmasını çalıştırması için…

Milyonların tüm ülkede sokaklara dökülmesi gerek…

O zaman bile götü koltuğa yapışık olanlar…

O değerli popolarını kaldırır mı bilmem!

 

Sıcak para dedikleri…

Levrek gibi ürkektir!

 

Ulaşımı kilitlemek…

Yolları kapamak bir başlangıç olabilir!

                                                                        *** 

03.07.2013

 

Cehenneme götüren dokuz basamak

 

Adaletsizlik

Aldatmak

Bölmek

Çalmak

İstismar

Riyakârlık

Yalan

Yobazlık

Recep Tayyip Erdoğan ve Atatürkçülüğü Katletme Partisi

 

Diren gençliğim, diren…

Özgürlük, kardeşlik ve eşitlik için diren!

                                                                          * 

Jeton

 

Geç düştü…

Olsun düştü ya…

Önemli olan o!

                                                                          *

Dikkat lütfen, gündemi değiştirmeyi neredeyse başardılar

                                                                          *

Teşekkür ederim J

                                                                          *

 

Sözümü tutamamanın utancını yaşıyorum

 

Biliyorsunuz hastada olsam…

Kayıtsız kalmıyorum!

 

Ancak öyle bir ülkede yaşıyoruz ki…

Gelişmelere ayak uydurabilmek için…

Bazı şeyleri ötelemek zorunda kalıyorsunuz!

 

Agos gazetesinden…

Zaman gazetesine kadar…

Yarın öbür gün kimse demesin ki taraftın diye!

Evet, bir noktadan sonra tarafım!

Atatürkçüyüm…

Kemalist’im…

Ulusalcıyım…

Yurtsever’im…

Milliyetçiyim…

Ama kafatasçı asla olmadım!

 

Yurt çapında yayınlanan otuzdan fazla gazetenin 31 Mayıs 2013’den itibaren Haziran boyunca yayınladıkları manşetleri derledim. Düz hesap 1000 gazete sayfası…

Türkiye’nin aydınlık yüzleri tarih yazdı, ben derlemeye çalıştım.

Hakkınızı ödeyemem…

Ancak minnet duyarım…

Ama bu ve benzeri çalışmalarımla…

Türkiye’nin…

Yaradan’ın gök kubbesi altında…

Aydınlanmasına bir nebze faydam olduysa Allahtan daha ne isteyebilirim.

 

Atatürk’ün gençliği…

Genç kalan insanları…

Hepinize teşekkür ediyorum.

 

Yetiştirebilirsem yarın yayınlıyorum

                                                                        *** 

04.07.2013

 

Öne çıkanlar

 

Mısır ve yansımaları…

Türkiyelileri aldı bir telaş!

 

Korkun beyler…

Başörtüsünü…

Siyasal bir simgeye çevirenler…

Korkun türbanlı hanımlar…

Tertemiz dini duyguları istismar edenler…

Korkun!

 

Yaptıklarınızın hesabı, elbet bir gün önünüze konacaktır…

 

 

İşte bu yüzdende karşı çıkıyorum

 

Geriye doğru baktığınızda…

Bu dokümanın olayları değerlendirirken faydalı olacağına inanıyorum…

Gezi Park olayları / isyanı 293 MB ve tam 1091 sayfa

İndir

                                                                        *** 

05.07.2013

 

Lady in Red

 

Yok, şarkıyı kastetmiyorum…

İnsanlıktan nasibini almamışlar ve eşleri var ya hani…

Hani last Lady’ler, zibidiler…

İşte onlar!

 

Merak ediyorum…

O cesur…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün…

Cumhuriyet kadınının first Lady’sinin yerinde olsalardı…

Aynı medeni cesareti gösterebilirler miydi acaba?

 

Gezi Park olaylarını yayınladıktan sonra farkına vardım…

Kendisi yoktu…

Gerekli düzeltmeyi yapıp tekrar yayınlıyorum…

Bu hatamdan dolayı…

Değerli okuyucularımdan tekrar, tekrar özür dilerim!

Dokümanın yeni hali 1160 sayfa ve 326 MB, yukarıdaki linkten indirebilirsiniz.

 

Dokümana dair bir not: Farklı bir durum olduğu için bir istisna yaparak bu dokümanı

Acrobat Reader 9 ve üzeri için derledim. Ancak ikaz etmek görevim, en kısa zamanda Acrobat Reader’inizi güncelleyin. Çok tehlikeli kodlar dolaşıyor piyasada!

                                                                          *

İmdat Polis var…

MIT var…

NSA var…

Ve hepsinden kötüsü AKP var…

Alo www.gurbuz.net

  

Merhaba arkadaşlar,

 

Almanya’daki arkadaşlarınızla sitelerinde yayınladıkları eMail adresleri üzerinden…

İrtibata geçmeye çalıştım…

Ses yok!

 

Ben 48 yaşında Almanya’da yaşayan bir bilişimciyim!

Öyle bildiğiniz tiplerden değilim…

Az biraz kafadan noksan olmakla birlikte…

Hastayım falan ama…

Sapına kadar Atatürkçüyüm!

 

2007 yılından beri kafama göre takılarak…

Bu zihniyet ile Internet üzerinden mücadele ediyorum!

 

Aydınlık gazetesinde Özdemir İnce, sanal âlemde saldırılara uğradığınızdan bahis ediyor. Eğer size yardımcı olmamı isteseniz lütfen benimle onder@gurbuz.de üzerinden irtibata geçiniz.

 

www.gurbuz.net sitesinde

 

Sayısız makale, bilgi, belge, yazılım…

Gazete arşivleri…

İrtica ile mücadele eylem planı

Akıl tutulmasına karşı panzehir

Gezi Park olayları 30’dan fazla günlük gazete derlemesi (1160 sayfa / 326MB)

MIT (Made in turkey)

Çapulcu dayanışması Portable sürümü (230 MB)

Çapulcu dayanışması Setup sürümü (273 KB) Winrar yazılımı yüklü olması gerekir.

Cumhuriyet tarihi kronolojisi. 1923 - 2007

Nutuk, video vs. vs. bulabilirsiniz.      

 

Hakkımda önce fikir edinin…

İstediğiniz takdirde benimle irtibata geçebilirsiniz.

 

Önder Gürbüz  

                                                                        ***

05.07.2013

 

Hilal

 

Hilalin bir ucundan öbür ucuna baktığınızda…

Terste çevirseniz, düzde…

Uçları aşağıya da gösterse, yukarıya doğru da çevrilse…

Uçlarının yansımasını görürsünüz!

 

Tıpkı Mısır gözlüğünden Türkiye’ye baktığınızda…

Kaçınılmaz sonu göreceğiniz gibi…

Bu derece birbirimize düşmemek için ne yapabiliriz?

 

Bu siteyi takip edenler muhtemelen hatırlayacaktır…

Hep anlatmaya çalışmışımdır…

Demokrasiyi sandıktan ibaret sananlar…

Elbet bir gün yanıldıklarını anlayacaklardır…

Demokrasinin bir uzlaşı kültürü…

Orta yolu arayıp - bulma “sanatı” olduğunu göz ardı edenler…

Bir şekilde bunun bedelini ödeyecekler…

Asıl sorunda burada başlıyor zaten, kurunun yanında yaşta yanıyor…

Bir kitlenin “günahını - yanlışını” tüm toplum ödemek zorunda kalıyor!

 

Saf ve cahil kitleler…

Ütüne üstlük bir de fakirlik denen ilet ile uğraşmak durumunda kaldıklarında…

Kolaylıkla, hileli yollarla yönlendirilebiliyorlar. Bu yönlendirme çoğu zaman kötü emeli insanların    

liderliğinde gerçekleşiyor. Cehalet tüm kötülüklerin anasıysa, art niyette babasıdır. Maalesef okumakla adam olunamayacağı gibi insanda olunamıyor.

Yaşayarak görüyoruz ki…

Nice Profesör, Doktor, kısacası akademisyenler var ki…

Kendi menfaatleri uğruna toplumu ateşe atmaktan bir an bile tereddüt etmeyen!

 

Din kardeşiyiz…

Yaradılış eşiyiz…

Böyle buyurur Hz. Ali!

 

Anadolu ozanları…

Anadolu bilginleri…

Çağlar boyunca hep insanlığı anlatmaya çalışmışlardır insan denen varlığa…

İyi ve ahlaklı insan olmayı!

 

Din kardeşi olmasak ta Hak dinlerinin mensuplarıyız…

Anadolu medeniyeti…

Ne Allahsız demiş…

Nede imansız…

Yaradılıştan ötürü bağrına basmıştır insan denen varlığı…

Öğretmiştir hoşgörüyü…

Saygıyı!

 

Milli içeceğimiz şüphesiz ki ayran değildir…

Rakıdır, rakı…

Milli sporumuz…

Güreş değil, iflah olmaz – tedavi görmez muhalifliktir…

Zevk alır, haz duyarız muhalif olmaktan…

Bu uğurda geri durmayız cana bile kıymaktan…

Önder dediydi dersiniz…

Bu spor…

Tehlikeli spor…

Yok, ben haklıyım - sen haklı…

Söyle olmaz böyle olur…

Böler, parçalar, yok eder bizi!

   

Sınıf çatışmasını izler…

Medeniyet çatışması…

Bu çatışmanın ne kaybedeni belidir…

Nede kazananı!

 

Genç kardeşlerim…

Benden söylemesi…

Çağdaş demokrasilerin temel dayanağı…

Bir nevi emniyet sibobudur…

Sağlıklı ve geniş tabanlı bir orta sınıf sosyolojisi!

                                                                        ***

08.07.2013

 

2479 Km

 

Kadıköy meydan ile Düsseldorf – Rheinpark arası 2479 Km…

Hür iradeleriyle…

Kendi imkânlarıyla gelen…

Kadıköy meydanından binlerce insan çapulcuyuz diye haykırdı!

 

Düsseldorf’ta toplanan…

Para karşılığında insanları toplamakla görevli kişiler tarafından… 

Otobüslerle taşınan kitle…

Sizlerde…

Tayyip’in, götünün kılıyız diye haykırabiliyor musunuz?

                                                                        ***

09.07.2013

 

Can mı, canan mı?

 

Bir göz ağlarken…

Diğer göz güler mi?

Bir göz cana kapanırken…

Diğer göz cananı nasıl olurda görür?

 

Yazıklar olsun bu “yönetime”…

Yazıklar olsun kendine Türk medyası diyenlere!

 

İnsanlarla…

Kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan…

İnsan denen düşünen varlığı aptal yerine koyan…

Bu zihniyete karşı…

Çapulcu…

İki gözü de gören tüm AKP milletvekillerine…

Gerçeklere gözlerini yummayan, başını kuma gömmeyen…

Birisinin götünün kılı olmayı kabullenmeyen…

Tüm AKP seçmenlerine sesleniyorum…  

Uzanan ellere uzatın ellerinizi…

Birleştirelim gücümüzü!

 

Şeffaf bir yönetim için diren…

Kirli emellere alet olmamak için diren…

Diren gençliğim, diren…

Özgürlük, kardeşlik ve eşitlik için diren!

 

Bana ne Mursi’den…

Başımda Erdoğan diye bir bela varken…

Önce can, sonra canan!

 

Önemli bir not:

Bu isyanı…

Isyanbulu…

Anadolu’ya taşıyamadıktan sonra…

Süreklilik…

Teşkilatlanma…

Ve en önemlisi halk arasına karışarak…

Kandırılmış insanların…

Kafası uyuşturulanların gözleri gerçeklere açılmadıktan…

Varoş diye tabir edilen yerlerde varlık gösteremedikten sonra…

Bu gayretler başarıya ulaşamaz…

Bu cennet vatanın kıyı kısımlarına…

Hapis olur kalır!

 

Artık kimse kimsenin götünün kılı olmasın!

                                                                        ***

10.07.2013

 

İflah olmaz bir Atatürkçüyüm

 

Yollayın artık şu fotoğraflarınızı…

Gezi ruhu – İstiklalle birleşti...

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları…

Gezide…

Yurtta…

Ve iftar sofrasında bir araya geldi…

Ne muhteşem…

Ne güzel bir tabloydu!

 

Türkü…

Kürdü…

Laz’ı…

Çerkez’i…

Bir ulus, bir millet, bir halk olduğumuzu hür irademizle ifade ettik…

Var mı bunun ötesi?

 

www.gurbuz.eu

                                                                          *

150 milyon Euro

 

Ancak bugün yazmaya fırsatım oldu…

Geçen Cumartesi haftalık alışveriş için çarşıya gittim…

… şirketinde üst düzey bir yönetici olan bir tanıdığımla karşılaştık…

Türk değil…

Milyon Euro/Dolar bazında iş bağlantıları kuruyor…

Öyle 20 – 30 milyon Euro/Dolar ve üstü rakamlar…

Birkaç milyonluk işler onu ilgilendirmiyor…

Altında çalışanlarına sevk ediyor…

Ayaküstü sohbete daldık ve konu döndü dolaştı Türkiye’ye geldi…

Bir kaç hafta önce yeni havalimanı için Türkiye’de olduğunu bildiğimden sordum…

Ne yaptınız, Erdoğan’la görüştün mü?

Görüştüğünü…

Erdoğan’ın hayal âleminde yaşadığını söyledi!

 

Bunu söyleyen bir yabancı…

Üst düzey bir yönetici…

İnsanlıkla paylaştığı nadir vasıflardan olan…

İki ayak sahibi canlı…

Vizyon sahibi bir insan değil…

Yalnızca hayal âleminde yaşayan iki ayaklı bir canlı!

Bilmem anlatabiliyor muyum?

                                                                        ***

11.07.2013

 

Haydi çapulcular

 

Fethullah Güleni evinin önünde protesto ediyoruz!

ABD’de Fethullah’a protesto hazırlığı

Facebook

                                                                         *

Mide

 

Midemizi kin ile doyurmaya çalışıyorlar…

T.C. Önder diyor ki…

Midemizde kin değil…

Aş, çocuklarımıza istikbal ve iş istiyoruz!

 

Tabiri caiz ise…

Ak koyun…

Kara koyunla…

Bir araya geldi mi sürü…

Sürü olur…

Ne var ki bizler koyun değiliz…

İnsanız, insan!

 

Bireyselliktir…

Haktır, adalettir…

Özgürlüktür…

Kardeşliktir…

Eşitliktir…

Aradığımız!

 

Verdiler…

Bireyselliği yanlış anladılar…

Hayatımızı…

Bireysel cehenneme çevirdiler!

 

Bizler bu sınırı aşmadık, sınır bizi aştı!

 

Bir sürü kanun var…

Ama kanununlar adaleti, özgürlüğü, bireysel bakış açısını sağlayamıyorsa…

Kanun değillerdir!

 

Biz yapmazsak kim yapacak…

Kim?

                                                                        ***

12.07.2013

 

Vatan göz göre göre bölünmeye götürülürken

 

Türk milleti…

Gazla boğulmaya…

“İlaçlı” ve tazyikli sularla geri püskürtülmeye çalışılıyor!

 

Abdullah, Ali, Ethem, İrfan, Mehmet, Mustafa…

Özgürlük, kardeşlik ve eşitlik için yaşamlarını yitirirken…

Ve kim bilir daha kimlerin isimleri bu listede yerini alacakken…

Anaların gözyaşları sel olurken

Babaların sessiz çığlıkları yüreğimizde çınlıyor!

 

İnsanlar katlediliyor…

İnsanlar aşağılanıyor…

İnsanlar hor görülüyor…

Kardeşin eline kardeşkanı bulaştırılmak isteniyor!

 

Türkiye’nin aydınlık yüzleri…

Her biri bireysel cehennemini yaşıyor…

Kıvranıyor, kıvranıyor, kıvranıyor!

 

İmamın ordusu…

Tayyip’in eli sopalı, palalı ve silahlı yandaşları tüm gaddarlığı ile millete saldırırken…

Tespihli yargı gözlerini yumuyor… 

Göbeğini kaşıyan, takunyalı yandaş alkış tutarken

Türk medyası denen kuruluşlar gelişmelere göz yumuyor!

 

Neredesiniz ey yüce Türk milletinin cesur cumhuriyet savcıları?

Mehmetçik neredesin?

                                                                          *

Açık uyarı

 

Bu milletin şahdamarına çizik attın…

Bu kan akıyor…

Akmaya devam edecek!

 

İnsanların zekâsıyla alay ettin…

Aptal yerine koydun…

Bak…

İşleri Gezi Park olaylarından dolayı kötü gittiği için…

Palayla insanların üstüne saldırdığını iddia eden…

Sessiz sedasız yurtdışına kaçmış!

 

Görüyor musun?

Bu olaylara vesile olan ağaçlar…

Senin ve zihniyetinin sonunu getirecek…

Öyle hapisle, mapisle yetinmeyeceğiz…

Darağacın masum insanların kanıyla sulana sulana…

Her geçen gün büyüyerek…

Şekil ve şemal alıyor!

 

Tüm AKP milletvekillerine sesleniyorum…

Gözleriniz görüyor…

Kulaklarınız işitiyor…

Vicdanınız rahatsızsa…

Sonunuzun Recep Tayyip, Abdullah Öcalan ve Gülen gibi olmasını istemiyorsanız…

Bu iki ayak üzerinde duran, insan kılığına girmiş…

Yaratığı atın başınızdan!

                                                                          *

2008 AKP kapatma davası Anayasa mahkemesi kararı

                                                                        ***

13.07.2013

 

Tepki veriyorsunuz

 

Darbeci misin?

Gerekliyse…

Evet!

 

Çok daha önceleri de yazmıştım…

İnsanlık demokrasiden daha iyi bir yönetim şekli geliştirene kadar…

“Zoraki bir” demokratım!

 

Peki, neden?

 

Kısa keseceğim…

Aristo’dan, Sokrates’e…

Eski yunan felsefecileri yönetim şekli olarak demokrasiyi haklı olarak eleştirmişlerdir…

Çünkü eleştirilecek çok fazla yönü vardı!

 

Bu eleştiriler doğrudan demokrasiye yönelikti…

Yani günümüzde referandum ile kıyaslayabileceğimiz bir “fikir sorma” şekline yönelikti…  

Çağdaş demokrasiler ise…

Genelde temsili demokrasilerden oluşuyor…

Ve bu “fikir sormayı” vekâleten seçtikleriniz, sizin adınıza fikir belirterek gerçekleştiriyor…

Bu fikir işinize gelse de, gelmese de…

Bu yönden bakıldığında temsili demokrasinin eleştirilecek çok daha fazla yönü bulunmaktadır.

Burada bir parantez açarak AKP’ye özel TORBA YASA şeklindeki “fikir belirtmelere” dikkatinizi çekmek istiyorum. At torbaya, göstermelik bir fikir ile diğerlerini de geçir gitsin. Bu mudur, gerçekten bu mudur yani? 

 

Gelelim Mehmet meselesine…

 

Sizin adınıza…

Halkın, halk tarafından seçilmiş temsilcileri…

Tüm toplumun oluşturduğu…

Devletin maddi, manevi bütün imkânlarını kullanıyor…

Batı demokrasilerinde, yani oturmuş demokrasi diye tabir edeceğimiz bölgelerde…

Bu güç, genelde toplumun yararına kullanılmaktadır. Şark demokrasilerindeyse bu güç genel anlamda belirli bir zümreye hitaben kullanılır. Tıpkı günümüz Türkiye’sinde yaşayarak şahit olduğumuz gibi. Garp demokrasilerinde bir güç dengesi mevcut olup devlet – vatandaş ilişkilerini düzenlemektedir. Bu gücün, bu hassas terazinin bir kolu hukuktur!

Hukuka güven toplum için yaşamsal bir öneme sahiptir. Adalet dağıtan, suçluya - suçlu, suçsuza - suçsuz diyebilen bir hukuk sistemi batı demokrasilerinin temel dayanağıdır.

 

Soruyorum:

 

Hukuk sistemine güveniyor musunuz?

TOMA ile üstünüze saldırıldığında nefsinizi nasıl müdafaa ediyorsunuz?

İmamın ordusu gaz kapsüllerini hedef gözeterek üzerinize sıktığında, gazdan boğulmamak, kafatasınızın veya vücut bütünlüğünüzün zarar görmemesi için elinizde ne gibi imkânlar var?

Tutuklandığınızda kimden yardım isteyebilir, avukatları dahi tutuklamaktan geri kalmayan bir hükümet anlayışı karşısında kime güvenebilirsiniz?

En ufak, en temel demokratik tepkinizi gösterebileceğiniz, gösteri ve toplantı hakkınız gasp edildiğinde ne yapabilirsiniz?

 

Uzatmayalım…

Demokrasiyi sandıktan çıkan…

Ve seçim yasalarının zaafından yararlanmak suretiyle iktidara gelen…

Bu zihniyetin anladığı bir tek dil vardır!

 

Bu dil kestirmedir…

Bu dil katidir…

Bu dil nihaidir…

Bu dil kaba kuvvetin dilidir!

 

Çünkü…

Terazinin dengesi bozulmuş…

Vatandaşın en temel savunma mekanizması saf dışı bırakılmıştır!

                                                                          *

Arkadaşlar lütfen beni zorlamayın   

 

Biliyorum Facebook ve Twitter kullanmaya yatkınsınız…

Sizlere sesimi duyurmak namına…

Geçici bir süre için Facebook ve Twitter’i kullanacağım…

İsteyen bana istediği her şekilde ulaşma imkânına sahiptir…

Gerçek kimliğimle, yaklaşık 20 senedir sanal âlemde yerimi alıyorum!

 

Bir bilişimci olarak…

Bu gibi sitelerin tüm olumsuzluk ve tehlikelerinin bilincindeyim…

Buna rağmen sizinle fikir alışverişinde bulunabilmek namına bu adımı attım!

 

Not: Lütfen, rica ediyorum…

Beni orada burada aramayın…

Ben hep buradaydım ve burada kalacağım!

Ayrıca hazırlamış olduğum tüm belgeler PDF formatında olup belge içi kelime arama imkânına sahip bir şekilde düzenlenir. Bunu her defasında ayrı ayrı bana yazdırmayın. Arpanet’ten beri bu işlerin içeresindeyim…

 

Büyük bir ihtimale birçoğunuz henüz dünyaya gelmemişti…

 

Sanal ortamda bugün var olan bir bilgi…

Yarın olmayabilir veya ulaşımı çok daha zorlaşabilir…

Bu yüzden kendi arşivinizi oluşturmanızda fayda var!

                                                                        ***

14.07.2013

 

Mezar başında yanan bir kandilden ne farkınız var?

 

Siz hiç hayatınızda kavga etmeyen kardeş gördünüz mü?

 

Saçı uzun aklı kısa…

Balık hafızalı…

En ılımlı tabiriyle unutkan!

 

Olabiliriz…

Hatta düşünme özürlü dahi…

Ama Atatürk milliyetçileri unutmaz!

 

Düşünmek istemeyeni düşünmeye davet ederiz…

Unutana, hatırlatırız…

Unutturmamak için elimizden ne geliyorsa yaparız!

 

“Bizim oğlanlar”…

AB(D)’nin oğlanları…

1970

1980’de darbe yaptılar…

Yaptılar…

Ve bu ulusa çok zarar verdiler…

Bu darbelerin yansımalarını günümüze kadar his edebiliyoruz…

Ve şimdi bizi bu darbelerle korkutmaya çalışıyorlar…

Allahtan diyeyim…

Atatürk milliyetçileri var!

 

1960 darbesini…

Bizim oğlanlar yaptı…

Bu ulusun evlatları yaptı…

Vatan için…

Millet için yaptı…

Ve bu darbenin neticesi olarak…

Gelmiş, geçmiş…

Ben iddia etmiyorum…

Bilim adamları diyor, inanmayan araştırmakta serbest…

En medeni anayasası 1961’de ilan edildi!

 

Ey Türk ulusunun muzaffer bekçileri…

Güvenliğimizin ve asayişin bekçileri…

Gün bugündür…

İnsanları sokaklarda öldürüyorlar…

Kimi?

Yurtseverleri!

 

Daha neyi bekliyorsunuz?

Mezar başında yanan bir kandil…

Katledilen…

Acıyla inleyen insanlar…

Unuttun mu?

Benim, ben…

Kardeşin!

                                                                          *

Ayıp, gerçekten çok ayıp

 

Tenkit edilmeyi hazmedemiyorsan yazmayacaksın…

Siyaset yapmayacaksın!

 

Ya diyorum ya…

İster Facebook olsun ister Twitter…

Adamı pişman eder!

 

Şaka bir yana…

Mezar başında yanan bir kandilden ne farkınız var?

Başlıklı makalemi TGB Facebook sayfasında yayınladım…

Aradan 5-6 dakika geçti geçmedi…

Yolladığıma pişman oldum!

 

Türkçe yazıyorum…

Elimden geldiği kadar yalın bir dil kullanarak…

Çünkü biliyorum…

Herkes anlamaz!

  

Benim sitemi…

Yani www.gurbuz.net’i takip eden hatırlı dostlar…

Bilirler çünkü defalarca dile getirdim…

Darbe taraftarı değilim…

Ancak…

Bazı durumlarda Türk Silahlı Kuvvetleri devreye girmek zorunda…

Neden mi?

Son günlerde yaşadığımız ölümler bunun cevabı…

Yurtsever hangi insanın elinde taş, sopa, pala veya benzeri silah gördünüz?

Yukarıda Allah var…

Elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin…

Kurtlar pusulu havayı sever…

Kenardaki kendini bilmezler…

Yaptılar, inkâr etmiyoruz ki…

Hatta şiddetle kınıyoruz, böyle tipleri gençler aralarında barındırmıyor bile!

 

Ama yine yaşayarak görüyoruz ki…

İktidar yalakları…

Hem polis tarafından…

Hem de hukuken korunuyorlar!

 

Bizde canımızı sokakta bulmadık ki…

Elbet böyle bir durumda ordudan yardım isteyeceğiz!

 

Gelelim Adan Menderes davasına…

Annem o zamanlar daha çocuk…

Hatırladığı kadar hep anlatırdı...

Ailenin büyükleri aralarında sürekli bu konuyu tartışıyorlarmış…

Herkes haber vakti radyonun yanında…

Köyün ileri gelenlerinden, varlıklı insanlar oldukları için konu komşuda hep bizde toplanırmış...

Sonra büyük tartışmalar…

Yani bu olayı bire bir yaşan insanlar var hala aramızda…

Kaldı ki annemin amcası…

Atatürk’ün koruma polislerinden biriymiş!

 

Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk…

Olayı tam hatırlamıyorum…

Hatırladığım kadarıyla aktaracağım…

Sanırım Adan Menderes o zamanlar kâtiplik gibi bir görev yaparken…

Atatürk yanındaki bir arkadaşına Adan Menderes’in…

Akıbetinin asılmak olduğunu söylemiş.

 

Adan Menderes kimdir?

Hangi görüşleri savunmuştur, ayrıntısına girmeyeceğim…

İsteyen okuyup öğrensin…

Ancak şu kadarını söylemeden edemeyeceğim…

Recep’im…

Tayyip’im…

Adan Menderes’i bu kadar savunduğuna göre…

Gerisini siz anlayın!

 

Küfür onlarda…

Kaba kuvvet onlarda…

Örnek mi istiyorsunuz?

 

Şevket Güngör "Senin darben kötüdür. Benim darbem iyidir." ilkelliğini savunmuşsun kanka. 1960 eşkıyalığı darbelerin en iğrenci ve başlangıcıdr. 20.yüzyılı kabetiğimizin sebebidir. En mazlum bir başbakana karşı yapılmıştır. Bunları görmeyip savunduğunuz zaman size karşı hiç bir sevgim hoşgörüm kalmıyor. Midem kasılıyor ve en ağır hakaretleri edesim geliyor. Yine de etmiyorum Ramazan hürmetine...

 

Bir de mübarek aylarda olmadığımızı düşünün.

İsteyen TGB sayfasına girerek okuyabilir.

https://www.facebook.com/TurkiyeGenclikBirligi/posts/10151868612501844?comment_id=30650826&reply_comment_id=30651113&offset=0&total_comments=4&notif_t=share_reply

                                                                        ***

15.07.2013

 

Bir hamleyle rahat bir milyon oyu garantiledi

 

Artık milleti bir çuval kömürle…

Yiyecek içecekle…

Elektrik olmayan yerlerde buzdolabı falan dağıtmakla…

Kandıramayacağını anladı!

 

Anladı ve elini kamunun cebine daha derin attı…

Kahpeliğin sınırları yoktur!

 

Şimdi haberlerden geçti…

Yurtdışında paralı askerlik yapıp 10.000 € bedel ödeyenlere…

4000 € iade edilecekmiş!

 

Sizler daha örgütlenmemede…

Teşkilatlanmamada ısrar edin!

 

TGB’li gençlere…

Akşamları parklarda toplanan vatandaşlarıma sesleniyorum…

Bu ülkeye bir mahalle karısı bile fazla!

 

İkincisine…

Üçüncüsüne ihtiyaç yok…

Madem “bahar temizliğine” kalkıştık…

Yığılın CHP’nin / MHP’nin…

Tanıdığınız, bildiğiniz CHP / MHP delegelerinin kapısının önüne…

Bir mahalle karısı diğerine laf yetiştirmekle meşgulken…

Çocuklarımız sokaklarda ölüyor!

 

Kararlı…

Bütünü tabloyu gözden kaybetmeden…

Çok yönlü çalışılması lazım!

                                                                          *

Dün

 

Şevket Güngör'ün yorumu ya silinmiş ya da silmiş.
Emir Teymuri desteğin için teşekkür ederim.

Emir Teymuri Dünya tarihini bilmeyenler darbeleri kötü sanar. Tüm liderler askerdir. Gerektiğinde güç ile millete önderlik etmek gerekebilir. Vatan sömürüldüğünde milletin değerleri yok edildiğinde ne yapmalı ?
Ya millet idareyi eline geçirecek ya da millet adına binlerce yıllık birikimi olan ordu. Türkiye'de tam anlamı ile milli darbe olmadı olsa herkes mutlu olur. Her darbe kötü değildir. Polis gücü ile insanları öldüren geleceğimizi karartanlara karşı hangi güç ile mücadele edilecek ? Ya millet silahlanacak ya da milletin silahlı gücünü temsil edenler aklını başına alacak.

                                                                        ***

16.07.2013

 

Erdoğan’ın beş suçu!

 

Başbakan Erdoğan, 27 Mayıs’tan bu yana hemen her gün ekranlardan “halkın bir bölümünü,halkın diğer bölümüne karşı kışkırtma” suçları işliyor. Bunlardan en sık tekrarladığı ve en çarpıcı beş suçu şöyle:

 

1. RTE: Yüzde elliyi zor tutuyorum!

Başbakan Erdoğan Gezi eylemlerinin ilk gününde “yüzde elliyi evinde zor tutuyorum” diyerek suç işledi. Açık ki, yüzde elliyi evinde zor tutmak, halkın bir bölümünü, bir bölümüne karşı kışkırtmaktı!

Başbakan bu kışkırtıcı sözlerini defalarca tekrarladı!

AKP’ye oy verenler kendisinden daha sağlıklı düşünüyordu ve bu kışkırtmaya gelmediler!Hatta Erdoğan’ın yüzde ellisinin bir bölümü, Erdoğan’ı günlerce protesto eden eylemcilerle birlikteydi...

2. RTE : Başörtülü kadına işkence yaptılar!

Başbakan Erdoğan, 100 civarında eylemcinin bir belediye başkanının gelinine ve altı aylık çocuğuna Kabataş’ta saldırdığını iddia etti.Erdoğan’a göre eylemciler, kadın başörtülü olduğu için saldırmış, 6 aylık bebeğine işkence yapmış ve tekme tokat dövdükten sonra üstüne topluca işemişti!

Erdoğan, bu iddiasını her gün ekranlardan seslendirerek açıkça halkın bir bölümünü, dini duygular üzerinden eylemcilere karşı kışkırttı.Normalde bir başbakan, varsa bile böyle bir olayı ekranlarda “koz” olarak kullanmaz, hukuka havale ederdi.

Diğer yandan anlatıldığı şekliyle de bir olay zaten gerçekleşmemişti. Erdoğan her ne kadar görüntüler var dediyse de o görüntüler asla ortaya çıkmadı. Çünkü yoktu!

Olmamasına rağmen kimi gazeteciler ve Erdoğan’la görüşen bazı sanatçılar, görüntüleri izlediklerini ve iğrenç bulduklarını kamuoyuna açıkladılar.

Acaba Erdoğan onlara ne izletmişti? Çünkü görüntü yoktu. Bir ay sonra İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da ellerinde bu saldırıya dair Mobese kaydı olmadığını, kendisinin her hangi bir görüntü izlemediğini açıklayacaktı.

Oysa “mağdur” kadın, görüntülerin valilikte olduğunu söylüyordu. Gerçi “mağdur” kadın, 100 kişi kendisini o karanlıkta döverken, çocuğuna işkence yapan adamın kahverengi gözlü olduğunu da söyleyebiliyordu!

3. RTE : Cami’de içki içtiler!

Başbakan Erdoğan, Gezi eylemleri sırasında bir grubun Dolmabahçe Camisi’ne ayakkabıyla girerek, içki içtiğini de iddia etti. Erdoğan’ın bu kışkırtıcı iddiası Cami’nin müezzini ve imamı tarafından yalanlandı. Haliyle başlarına gelmeyen kalmadı; sorgulandılar, hedef oldular ve birinin görev yeri değişti!

Erdoğan imam ve müezzine rağmen hergün ekranlardan “Camide içki içtiler” yalanını dile getirmeyi sürdürdü ve yurttaşları eylemcilere karşı kışkırttı. Üstelik Erdoğan, ellerinde görüntü olduğunu da iddia etti. Hatta AB Bakanı Egemen Bağış, görüntüleri AB Büyükelçilerine izletti!

Ancak görüntülerde bira kutusu olduğu iddia edilen, bariz cola kutusuydu! Bu yalanın altında kalmalarına rağmen, ısrar ettiler. “Başka görüntüler” var dediler fakat ispatlayamadılar.

4. RTE, sanatçıları tehdit etti!

Başbakan Erdoğan, sanatçı Mehmet Ali Alabora’yı eylemlerin bir numaralı sorumlusu ilan etti. Kendisini mitinglerde hedef aldı, tehdit etti. Erdoğan’ın ardından yandaş basın Alabora’yla ilgili “hedef gösterir” yayınlar yaptı.

Erdoğan, Alabora dışındaki sanatçıları da açıkça hedef gösterdi, taraftarlarına şikâyet etti! Normal bir ülkede normal bir başbakanın aklının ucundan bile geçemeyecek sözler, günlerce ekranlardan döküldü!

Erdoğan, aynı şekilde pek çok demokratik kitle örgütü yöneticisini de miting alanlarından ve ekranlardan tehdit etti!

5. RTE : Şiddetin karşılığı şiddettir!

Bingöl’de iftar programında konuşan Başbakan Erdoğan, son aylarda yaşanan olaylara değinerek şöyle dedi: “Eğer şiddet varsa şiddetin karşılığı şiddettir. Bunu herkes böyle görecek.” (Vatan, 13 Temmuz 2013)

Başbakana göre şiddetin karşılığı şiddet olmalıydı! Dağda veya ormanda evet ama hukuk devletinde asla!

Kuşkusuz şiddetin karşılığının şiddet olduğu topluluklar vardı ama tarihte ve geçmişte kalmışlardı. 21. yüzyıl toplumlarında şiddetin karşılığı şiddet değildi. Şiddetin karşılığı hukukun verdiği cezaydı!

Yandaşları, Başbakan Erdoğan’ın bu tür yasa dışı sözlerini mesaj olarak algılıyor ve demokratik hakkını kullanarak eylem yapanlara karşı, pala ve sopaya sarılıyordu!

Nitekim Kocamustafapaşa’da palalarla halka saldıranlardan birinin, Erdoğan’ın mitingini izlerken çektirdiği fotoğraf ortaya çıktı. Palacı yandaş, Menderesli, Özallı ve Erdoğanlı tişörtüyle poz veriyordu!

 

                                                                        Mehmet Ali Güller

Link

                                                                        ***

17.07.2013

PDF olarak indir

                                                                        ***

18.07.2013

 

Facebook maceram bitti

 

4 günlük bir Facebook “macerasından” sonra…

Dün son noktayı koydum!

 

Neden diye soranlara…

Cevabım söyle olacaktır…

 

Logging out of Facebook is not enough

 

Benim sırtımdan…

Bugüne kadar yeterince insan “haksız” yere para kazandı…

Çattır - çutur yedi…

Bu yaşıma kadar haddinden fazla sırtıma semer vuran oldu…

Eşek gibi bu yükü taşıdım…

Artık yeter!

 

Almanya…

AB(D)’de tartışmalar çoktan başladı…

Bir araya gelerek Facebook’u mahkemeye vermeler keza…

Ayrıntısına girmeyeceğim…

İlgilenen bir zahmet araştırsın, okusun…

Özellikle…

Hani o kocaman…

Sayfayı açtığınızda Like Butonu var ya…

İşte o meretin nelere muktedir olduğunu bir bilseniz…

Bir daha sayfanıza yerleştirmezsiniz…

Buradan TGB’li gençlere duyurulur!

 

Avrupalı kullanıcıların Facebook hakkında ne düşündüğünü okumak istiyorsanız tıklayın

 

Bir kaç gün…

Twittere takıldıktan sonra…

Oradan da ayırılacağım, bilgilerinize sunularım!

 

Twitter, Facebooktan daha mı iyi?

Biraz…

Aslında aynı "b.kun soyu"

Bu yüzden yıllardır kullanmıyorum…

Kendi sitemden sizlere sesimi duyurmaya çalışıyorum…

Hedefim hep gençlerdi…

Binlerce sayfa yazmamın…

Derlemelerin…

Yazılımların…

Tek nedeni…

Genç insanları uyarmak…

Onları düşünmeye…

Doğruları görmeye davet etmekti!

 

Tüm hazırladıklarım…

Türk milletinin malıdır…

Parada, pulda…

Ün, unvanda gözüm yok…

İstediğiniz gibi kullanmakta serbestsiniz!

                                                                        ***

19.07.2013 

 

Çok ilginç, sanki iki tarafta kirli bir siyaset yürütüyor gibi

 

Dün saygı duyduğum bir kişinin Facebook sayfasından Anadolu Ajansının (yarı resmi bir haber ajansı) 11.07.2013 tarihli haberine dikkat çekmeye çalışmıştım. Konuyla ilgiliydi ve insanların bilgilenmesini istediğim için bu linki vermiştim.

Bugün görüyorum ki…

Her ne hikmetse…

Bu yorum silinmiş, bu silmeyi nasıl yorumlamalı bilemiyorum?

Bildiğim tek şey var…

Bir Atatürk milliyetçisine yakışmayacak bir tutum. Çünkü okumak ve düşünmek…

Sorgulamak ve ulusun yararına hareket etmek Atatürk milliyetçisiyim diyen bir insana yakışan bir tutumdur!

 

Günümüzde yaşadığımız bilgi kirliliği göz önünde bulundurulduğunda haberin güvenirliği ayrı bir tartışma konusu olabilir. Buna rağmen haberi aynen sitemden yayınlıyorum:

 

TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda, siyasi partiler toplam 48 maddede uzlaşma sağladı.

TBMM - Meltem Yılmaz

TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu, temel hak ve özgürlükler bölümünde 35, yasama ve yargı bölümlerinde 5'er, başlangıç ve genel hükümler bölümünde 2, idare ve kamu hizmetleri bölümünde 1 maddede uzlaşma sağladı.

AA muhabirinin TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu verilerinden derlediği bilgiye göre, "Temel Hak ve Hürriyetler" başlığında mutabakata varılan 35 madde şöyle:

İnsan onur ve haysiyeti:

Madde 1. (1) İnsan onur ve haysiyeti dokunulmazdır. İnsan onur ve haysiyeti insan haklarının ve anayasal düzenin temelidir.

(2) Devlet, insan onur ve haysiyeti ile insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına saygı duyar, bu değerleri korur ve bunların önündeki tüm engelleri kaldırır.

Temel hak ve hürriyetlerin (özgürlüklerin) niteliği ve bütünlüğü:

Madde 2. (1) Herkes, kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere/özgürlüklere sahiptir.

(2)  Temel hak ve hürriyetler/özgürlükler bir bütündür ve birbirini tamamlar.

Hayat (yaşam) hakkı:

Madde 4. (1) Herkes hayat (yaşama) hakkına sahiptir.

(2) Meşru müdafaa ve suçla mücadele esnasında kanunun cevaz verdiği durumlarda, hayat (yaşam) hakkını ortadan kaldıracak ya da tehlikeye düşürecek ölçüde güç kullanımının kesinlikle zorunlu olması hali istisnadır.

İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı:

Madde 7. (1) İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasaktır.

(2) Hürriyetlerin (özgürlüklerin) kısıtlanması ve cezaların infazı halleri dahil olmak üzere hiç kimseye insan onur (şeref) ve haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza verilemez ve muamele yapılamaz.

Zorla çalıştırma ve angarya yasağı:

Madde 8. (1) Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. İnsan ticareti ve angarya yasaktır.

(2) Ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi ile vatan hizmeti niteliğindeki veya hükümlülük hallerinde yapılan çalıştırmalara ilişkin esaslar kanunla düzenlenir.

Kişi hürriyeti (özgürlüğü) ve güvenliği:

Madde 9. (1) Herkes kişi hürriyeti (özgürlüğü) ve güvenliğine sahiptir.

(2) Aşağıda gösterilen haller (durumlar) dışında kimse kişi hürriyetinden (özgürlüğünden) mahrum (yoksun) bırakılamaz;

a) Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi,

b) Mahkemelerce verilmiş yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi,

c) Kişinin kendisinin veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin (özgürlüklerinin) korunması amacıyla verilmiş mahkeme kararının veya kanunda öngörülen idari tedbirlerin yerine getirilmesi,

d) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren veya hakkında sınır dışı etme ya da iade kararı verilen kişinin yakalanması, gözaltına alınması veya tutuklanması,

(3) Yakalama ve tutuklama hakim kararı ile olur. Tutuklama kararı, hakkında kuvvetli suç şüphesi bulunan kişilerin, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde verilebilir. Kuvvetli suç şüphesinin varlığı veya isnat edilen suçun ağırlığı tek başına tutuklama nedeni sayılamaz. Tutuklama nedenlerinin varlığı somut olgulara (müşahhas hadise) dayandırılarak gerekçeli olarak belirtilmedikçe ve adli kontrol önlemlerinin yetersizliği açıklanmadıkça tutuklamanın devamı kararı verilemez. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, suçluluğu hakkında kuvvetli suç şüphesi bulunan kişilerle ilgili olarak yapılabilir. Yakalama ve tutuklamanın usul ve esasları kanunla düzenlenir.

(4) Yakalanan veya tutuklanan kişiye, yakalama veya tutuklama sebepleri ile hakkındaki iddialar ve kanunen kendisine tanınan haklar herhalde yazılı, bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal; toplu suçlarda ise en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir. Kişi gözaltına alınır alınmaz derhal müdafii ile görüştürülür. Soruşturma evresinde müdafiin dosyayı inceleme yetkisi savunma hakkını ortadan kaldıracak biçimde sınırlanamaz. Müdafii olmayan kişiye baro tarafından bir müdafii görevlendirilir. Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı yakınlarına derhal bildirilir.

(5) Yakalanan veya gözaltına alınan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç, en geç yirmi dört saat; toplu olarak işlenen suçlarda ise en çok doksan altı saat içinde hâkim önüne çıkarılır. Hiç kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden mahrum bırakılamaz.

(6) Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma, ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasına veya hükmün infazını sağlamak için bir güvenceye veya başka yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlanabilir.

(7) Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Yargı mercii kararını vermeden önce hürriyeti kısıtlanan kişiyi dinler. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki tutukluluğa ilişkin azami süreler kanunla belirlenir. Tutuklama hiçbir surette cezalandırma şekline dönüştürülemez.

Kişisel bilgi ve verilerin korunması:

Madde 11. (1) Kişisel bilgi ve verilerin gizliliği esastır.

(2) Herkes, kişisel bilgi ve verilerinin korunması hakkına sahiptir. Bu hak; kişisel bilgi ve verileri konusunda bilgilendirilme, bunlara erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar.

(3) Kişisel bilgi ve veriler, ancak kişinin açık rızasına veya kanunla öngörülen meşru bir sebebe dayalı olarak, ayrımcılığa yol açmayacak şekilde toplanabilir, işlenebilir ve kullanılabilir. Kişisel bilgi ve veriler otomatik olarak toplanamaz veya işlenemez.

(4) Kişisel bilgi ve verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller, bu hakkın etkili olarak kullanılmasını sağlayacak şekilde kanunla düzenlenir.

Yerleşme ve seyahat hürriyeti (özgürlüğü):

Madde 14. (1) Herkes yerleşme ve seyahat hürriyetine (özgürlüğüne) sahiptir.

(2) Yerleşme hürriyeti, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek, çevreyi ve kültürel varlıkları korumak; seyahat hürriyeti ise genel sağlığın korunması (suç işlenmesini önlemek, kamu düzeni) ve suç soruşturması veya kovuşturması sebepleri ile sınırlanabilir.

(3) Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından mahrum bırakılamaz.

(4) Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hakim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.

Bilim ve sanat hürriyeti (özgürlüğü):

Madde 18. (1) Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, icra etme, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hak ve hürriyetine (özgürlüğüne) sahiptir.

(2) Devlet, bu hak ve hürriyetin (özgürlüğün) önündeki engelleri kaldırmak ve etkili biçimde kullanılmasını sağlamakla yükümlüdür.

(3) Devlet, sanatı ve kültürel etkinlikleri destekler ve sanatçıyı korur.

Düzeltme ve cevap hakkı:

Madde 20. (1) Şeref ve haysiyetlerine dokunulan veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılan herkes düzeltme ve cevap hakkına sahiptir.

(2) Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hâkim, ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç kırk sekiz saat içerisinde karar verir.

Mülkiyet ve miras hakkı:

Madde 21. (1) Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

(2) Miras hakkı, kamu yararı; mülkiyet hakkı ise kamu yararı ve yabancılar için milli güvenlik sebebiyle sınırlanabilir.

Çalışma ve sözleşme hürriyeti (özgürlüğü):

Madde 22. (1) Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.

(2) Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal devlet ilkesine uygun yürümesini, güvenlik ve istikrar içinde çalışmasını sağlayacak, tekeller oluşmasını engelleyecek tedbirleri alır.

(3) Her türden teşebbüslerin, doğal kaynakların tüketilmesi, çevre kirliliği, çalışanların iş güvenliği ve iş sağlığı açısından gerekli önlemleri almalarını sağlamak ve denetlemek devletin yükümlüğündedir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı:

Madde 24. (1) Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve bunlara katılma hakkına sahiptir.

(2) Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, kamu düzeninin, genel sağlığın, başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması veya suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

(3) İdari makamlar, kanuna dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı yeri, güzergâhı ve zamanını hakkın demokratik işlevini ve etkisini dikkate alarak belirler.

Başvuru ve bilgi edinme hakkı:

Madde 26. (1) Herkes kendisiyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bireysel ya da topluca başvuruda bulunma hakkına sahiptir. Başvurulara yetkili makamlar gecikmeksizin cevap verir.

(2) Herkes kendisiyle veya kamu ile ilgili eylem ve işlemler hakkında bilgi edinme hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımına ilişkin usul ve esaslar eşitlik, tarafsızlık ve şeffaflık ilkelerine uygun olarak kanunla düzenlenir.

(3) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin başvuracağı kanun yollarını, mercilerini ve sürelerini belirtir.

(4) Yabancıların bilgi edinme hakkından yararlanması karşılıklılık esasına göre kanunla düzenlenir.

Suç ve Cezalara Dair Esaslar:

Madde 27. (1) Suçlar, cezalar ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.

(2) Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiili işlemesinden dolayı cezalandırılamaz ve kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

(3) Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.

(4) Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.

(5) Hiç kimse, kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.

(6) Ceza sorumluluğu şahsidir.

(7) Hiç kimseye aynı suçtan dolayı birden fazla ceza verilemez.

(8) Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.

(9) Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.

(10) Devlet, cezalarının infazında kadınlar için pozitif ayrımcılığı sağlayacak idari önlemleri alır.

(11) Tutuklu ve hükümlülere işkence ve zalimane, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.

(12) İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz.

(13) Vatandaş, Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan yükümlülükleri dışında, işlediği iddia edilen bir suç sebebiyle geri verilemez.

Yabancıların durumu:

Madde 28. (1) Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.

(2) İltica hakkı, Türkiye’nin uluslararası antlaşmalardan doğan yükümlülükleri dikkate alınarak kanunla düzenlenir.

(3) Ölüm cezasına veya insan onuruyla bağdaşmayan bir muamele ya da cezaya maruz kalma ihtimali kuvvetli olan kişiler iade edilemez.

Sağlık hakkı:

Madde 33. (1) Herkes sağlık hakkına sahiptir.

(2) Hiç kimse temel sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılamaz.

(3) Hasta hakları dâhil sağlık hakkının esasları, yaşam hakkı ile sağlığın korunması da gözetilerek, kanunla düzenlenir.

(4) Her kadın üreme sağlığı ve doğurganlık hakları konusunda ücretsiz hizmet alma hakkına sahiptir.

(5) Devlet sağlık hakkının gerçekleşmesi için gerekli her türlü tedbiri almakla yükümlüdür. Devlet, sağlık alanındaki görevini, kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kuruluşlardan yararlanmak suretiyle etkili bir sağlık hizmeti ağı kurarak, onları denetleyerek yerine getirir.

Sosyal güvenlik hakkı:

Madde 34. (1) Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.

(2) Hiç kimse sosyal güvenlik sistemiyle bağlantısı olmaksızın çalıştırılamaz.

(3) Devlet, sosyal güvenlik hakkının kullanılmasını sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve buna uygun sosyal güvenlik sistemini kurar.

(4) Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimlerinin, malûl ve gazilerin, engellilerin, yaşlıların, korunmaya muhtaç çocuklar gibi toplumsal anlamda güçsüz kesimlerin sosyal güvenlik hakkından yararlanmaları için gerekli özel önlemleri alır.

Konut ve barınma hakkı:

Madde 36. (1) Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir.

(2) Devlet bu hakların gerçekleşmesi için şehirlerin ve diğer yerleşim birimlerinin tarihi ve kültürel nitelikleri ile çevre değerlerini de esas alan bir plan çerçevesinde gerekli tedbirleri alır.

Devletin sosyal ve ekonomik görevlerinin sınırı:

Madde 40. (1) Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek, malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.

(2) Sağlık, sosyal güvenlik ve iş güvenliği hakları birinci fıkradaki mali kaynakların yeterliliği sınırına tabi değildir. Devletin bu haklara ilişkin görevleri, asgari güvenceler sağlanmadıkça yerine getirilmiş sayılmaz.

Temel hak ve hürriyetlerin (özgürlüklerin) sınırlanması:

Madde 41. (1) Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır.

(2) Temel hak ve hürriyetler, sadece Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, öngörülen amaca, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz; temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz.

Temel hak ve hürriyetlerin (özgürlüklerin) kullanılmasının geçici olarak durdurulması:

Madde 42. (1) Anayasada öngörülen olağanüstü yönetim usullerinin ilan edildiği hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması, sınırlandırılabilir veya geçici olarak durdurulabilir.

(2) Birinci fıkrada belirtilen durumlarda dahi, insan onur ve haysiyetine, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse dini inançlarını, vicdani kanaatlerini ve düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz, bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalara ilişkin hükümler geçmişe yürütülemez; suçluluğu kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz ve kimsenin hak arama özgürlüğü ortadan kaldırılamaz.

Temel hak ve hürriyetlerin korunması:

Madde 43. (1) Devlet organları, temel hak ve özgürlüklerden herkesin etkili biçimde yararlanmasını sağlayacak her türlü düzenlemeyi yapmak, tedbiri almak ve ihlalini önlemekle yükümlüdür.

(2) Temel hak ve hürriyetlerin ihlali halinde doğan zarardan Devlet sorumludur ve dava Devlet aleyhine açılır. Devlet ihlale neden olan kamu görevlisine davayı ihbar eder. Tazminata mahkum olması halinde Devlet, ilgiliye derhal rücu eder.

(3) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve hürriyetlere dair uluslararası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi sebebiyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda kanun özgürlükleri daha genişletici hüküm içermediği sürece anlaşma hükümleri esas alınır.

(4) Anayasadaki hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devlete veya kişilere, hak ve hürriyetleri yok edecek veya Anayasa'da öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlandırılmasına imkan verecek şekilde yorumlanamaz.

Kıyıların korunması ve kıyılardan yararlanma:

Madde 47. (1) Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır; özel mülkiyete konu olamaz.

(2) Herkesin deniz, göl ve akarsular ile bunların kıyılarından yararlanma hakkı vardır.

(3) Bu hak, kamu yararı gözetilerek kanunla düzenlenir.

(4) Kamu yararının gerekli kıldığı hallerde dolgu ve kurutma yoluyla toprak edinilmesine ilişkin usul ve esaslar kanunda gösterilir.

Tarih, kültür ve tabiat varlık ve değerlerinin korunması:

Madde 48. (1) Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar; bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır. Bunlardan özel mülkiyet konusu olanlara kamu yararı amacıyla getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.

(2) Devlet, Türkiye dışında bulunan tarihi ve kültürel mirasını korumak için gerekli tedbirleri alır.

Doğal servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi:

Madde 49. (1) Doğal servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet, çevresel varlıkların korunmasını esas almak kaydıyla, bu hakkını belli bir süre için gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi doğal servet ve kaynağın devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak; hangisinin doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle aranacağı ve işletileceği kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim ve denetimin usul ve esasları ile uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir.

Ormanların korunması ve geliştirilmesi:

Madde 50. Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz ve kanuna göre buralar Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz.

Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.

Devlet, ormanları ve biyolojik çeşitliliği korumak, orman sahalarını genişletmek, toprağın verimli olarak işletilmesini sağlamak, erozyonla mücadele etmek ve tarım alanlarını geliştirmek amacıyla gerekli tedbirleri alır.

Özel olarak korunması gereken kesimlerin hakları:

Madde 52. (1) Devlet, gençlerin, yaşlıların, engellilerin, sürekli hastaların, harp ve vazife şehitlerinin yakınlarının, malul ve gazilerin, dul ve yetimlerin ve özel olarak korunması gereken diğer toplum kesimlerin haklarını korumak; bunların insan onuruna yaraşır bir hayat sürdürmelerini ve toplum hayatına etkin bir şekilde katılmalarını sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. Özel olarak korunması gereken toplum kesimlerinin siyasi hayata katılmasını kolaylaştıracak tedbirleri almak devletin görevlerindendir.

Bilgiye erişim hakkı ve bilişim özgürlüğü:

Madde 55. (1) Herkes, bilgiye, internete ve diğer elektronik iletişim ortamlarına serbestçe erişim hakkına sahiptir. Devlet, bu hakkın etkin ve adil bir biçimde kullanılabilmesi için gerekli düzenlemeleri yapar.

(2) İnternet aracılığıyla yapılan haberleşmenin gizliliği esastır. Herkes, internet aracılığıyla paylaştığı kişisel verilerinin korunmasını; düşünce ve kanaatlerinin gizliliğine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.

(3) İnternet ve diğer elektronik iletişim ortamlarına erişim hakkı özel yaşam ve aile yaşamının gizliliği ile kişisel verilerin korunması, haberleşme özgürlüğü, bilgiye erişim hakkı, düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü ve sözleşme özgürlüğüne, çocukların cinsel sömürüye karşı korunmasına ilişkin anayasal esaslar dikkate alınarak kanunla düzenlenir.

Makul ve insanca hayat (yaşam) sürdürme hakkı:

Madde 56. (1) Herkes toplumsal dışlanmaya ve yoksulluğa karşı korunma, eğitim, barınma, tıbbi bakım, beslenme, temiz suya erişme ile sosyal hizmetlerden yararlanma haklarını da içerecek biçimde makul ve insanca hayat (yaşam) sürdürme hakkına sahiptir.

(2) Makul ve insanca hayat (yaşam) sürdürme imkânından yoksun olan herkes temel gelir hakkına sahiptir.

(3) Devlet, fertlerin (bireylerin) makul ve insanca hayat (yaşam) sürdürmesi için gerekli tedbirleri alır.

Devletleştirme ve özelleştirme:

Madde 61. (1) Kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüsler, kamu yararının zorunlu kıldığı hallerde gerçek değeri üzerinden kanunla devletleştirilebilir.

(2) Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller, tekelleşmeyi ve kartelleşmeyi önleyecek şekilde, kanunla gösterilir.

(3) Stratejik açıdan önem taşıyan işletmelerin özelleştirilmesinde kamu yararı esas alınır.

(4) Devlet, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırılabileceği veya devredilebileceği kanunla düzenlenir.

(5) Devletleştirme ve özelleştirmede çalışanların haklarını koruyacak önlemler kanunla düzenlenir.

Tüketicinin korunması:

Madde 62. (1) Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır; tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder ve destekler.

Yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlar:

Madde 63. (1) Devlet, yabancı ülkelerde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının aile birliğinin, çocuklarının eğitiminin, kültürel ihtiyaçlarının ve sosyal güvenliklerinin sağlanması, anavatanla bağlarının korunması için gereken önlemleri alır.

Sporda tahkim:

Madde 64. (1) Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. Tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı iç hukuk bakımından hiçbir yargı merciine başvurulamaz.

Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması:

Madde 65. (1) Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine ve yerli türlerin çeşitliliğinin korunması esasına uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak ve organik tarım ve hayvancılık yöntemlerini teşvik etmek amacıyla tarım ve hayvancılıkla uğraşanları özel olarak destekler. Bunların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır.

Milletvekilliği ile bağdaşmayan işler:

Madde 69. (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, devlet ve diğer kamu tüzelkişilerinde ve bunlara bağlı kuruluşlarda; devletin veya diğer kamu tüzelkişilerinin doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkanları kanunla sağlanmış kamu yararına çalışan derneklerin ve devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakıfların, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya dolaylı olarak kabul edemezler, temsilcilik, arabuluculuk ve hakemlik yapamazlar.

(2) Milletvekilleri yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmi veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir milletvekilinin belli konuda ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulu'nca verilecek geçici bir görevi kabul etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararına bağlıdır.

(3) Milletvekilleri, bu sıfatlarından kaynaklanan konum ve yetkilerini kendilerine çıkar ve yarar sağlamak amacıyla kullanamaz, üçüncü kişilere doğrudan veya dolaylı ücretli iş yapamaz.

(4) Milletvekilliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işler kanunla düzenlenir.

(5) Siyasi Parti gruplarının bildireceği en kıdemli veya en yaşlı ikişer üyesinin katılımı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin uyması gereken siyasal etik ilkelerini belirlemek ve etik kurallarının ihlaline ilişkin başvuruları incelemek üzere Siyasi Etik Komisyonu kurulur. Görev ve yetkileri kanun ve Meclis İçtüzüğünde gösterilir. Komisyon, mutabakat ve aleniyet esasına göre çalışır. Mutabakat sağlanamaması durumunda raporlama yapılır. Komisyon gerekli gördüğü hallerde gizlilik kararı verebilir.

Milletvekilliğinin düşmesi:

Madde 70. (1) İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, istifanın geçerli olduğunun Meclis Başkanlık Divanı'nca tespit edilmesinden sonra, Genel Kurulca karar verilir.

(2) Milletvekilliğinin seçilmeye engel bir suçtan kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle gerçekleşir.

(3) Milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdüren milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyonun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul'ca üye tamsayısının salt çoğunluğunun gizli oyuyla karar verilir.

(4) Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içinde toplam beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunluğunun gizli oyuyla karar verilir.

İptal istemi:

Madde 71. (1) Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine yukarıdaki maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini on beş gün içerisinde kesin karara bağlar.

Görüşmelerin açıklığı ve yayınlanması

Madde 77. (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmeler açıktır ve tutanak dergisinde tam olarak yayımlanır.

(2) Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğuyla kapalı oturum yapabilir. Bu oturumlardaki görüşmelerin yayımı Meclisin kararına bağlıdır.

(3) Meclisteki açık görüşmelerin canlı ve her türlü araçla yayımı esastır. Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun bir kanalı bu iş için tahsis edilir.

Toplantı ve karar yeter sayısı:

Madde 77. (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapacağı seçimler dahil bütün işlerinde üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır. Meclis, Anayasada başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz.

(2) Genel ve yerel seçimler, halkoylaması, siyasal partiler, yerel yönetimler, olağanüstü yönetim usulleri, yargı organı ve bağımsız idari kurullar konusunda çıkarılacak kanunlar bakımından karar yeter sayısı üye tam sayısının salt çoğunluğudur.

(3) Bakanlar Kurulu üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin katılamadıkları oturumlarında, kendileri yerine oy kullanmak üzere bir bakana yetki verebilirler. Ancak bir bakan kendi oyu ile birlikte en çok iki oy kullanabilir. Gizli oylamalarda vekâletle oy kullanılamaz.

İdare ve Kamu Hizmetleri

TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda, "İdare ve Kamu Hizmetleri" bölümünde mutabakata varılan madde ise şöyle:

Yükseköğretim Düzenleme Kurulu

Madde 106. (1) Yükseköğretim Düzenleme Kurulu, bilimsel ve akademik özgürlük, akademik ve kurumsal özerklik, şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcılık ilkelerini esas alarak; ülkenin yükseköğretim ihtiyaçları konusunda planlama yapar ve görüş bildirir; yükseköğretim kurumları arasında eşgüdümü sağlar; yükseköğretim kurumlarıyla toplumun çeşitli kesimleri arasında işbirliğini teşvik eder ve niteliği artırıcı önlemler alır; üniversite, fakülte, yüksekokul ve enstitülerin kuruluşları ile programların açılması ve kapatılmasına ilişkin ölçütleri üniversitelerin görüşlerini alarak belirler ve yükseköğretimde değerlendirme ile görevli kurumun raporları çerçevesinde kararlar alır; yabancı yükseköğretim kurumlarından alınan diplomaların ve akademik unvanların denkliğini tanır; yeni üniversitelerin kurulması ile yükseköğretime ilişkin düzenlemeler konusunda görüş bildirir; yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanı kadroları ve öğrenci kontenjanları ile ilgili temel ölçütleri belirler; yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerini değerlendirir ve gerekli tedbirleri alır.

(2) Kurul, yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerini ve görevlerini yerine getirmek üzere planlar, düzenler ve denetler.

(3) Kurul, on beş üyeden oluşur. Kurulun dokuz üyesi, yükseköğretim kurumlarının kadrolarında bulunan öğretim elemanları tarafından profesör unvanına sahip öğretim üyeleri arasından seçilir. Öğretim elemanları tarafından yapılacak seçimlerde her öğretim elemanı bir adaya oy verir. Kurulun altı üyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından üye tamsayısının beşte üçü ile seçilir.

(4) Kurulun teşkilatı, görevleri, yetkileri, çalışma esasları ve üyelerinin seçimine ilişkin diğer hususlar kanunla düzenlenir.

Yargı Bölümü 

"Yargı" bölümünde mutabakat sağlanan 5 madde ise şunlar:

Mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı

Madde 112. (1) Hakimler, görevlerinde bağımsız ve tarafsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verir. Hakimler mesleğin etik kurallarına uyarlar.

(2) Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere hiçbir şekilde emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir davayı etkilemek amacıyla, münhasıran yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili yasama denetimi yollarına başvurulamaz.

(3) Devlet organları, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar, mahkeme kararlarını değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

(4) Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.

Savcılık mesleği ve teminatı:

Madde 115. (1) Savcılar, adli görevlerinde hakimlik teminatına tabidir.

(2) Savcılar idari görevleri bakımından Adalet Bakanlığı’na bağlıdır.

Adalet hizmetlerinin denetimi:

Madde 119. (1) Adalet hizmetlerinin denetimi Adalet Bakanlığı tarafından yapılır. Buna ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.

Üyelerin görev süresi ve üyeliğin sona ermesi:

Madde 121. (1) Anayasa Mahkemesi üyeleri bir defaya mahsus olmak üzere ve dokuz yıl için seçilirler. Altmışyedi yaşını dolduran üyeler emekliye ayrılırlar.

(2) Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde ise, Anayasa Mahkemesi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun kararı ile sona erer.

Anayasa şikayeti:

Madde 127. (1) Herkes anayasada düzenlenen kişi hakları, siyasal haklar ve devlete olumlu edim yüklemeyen sosyal hak ve özgürlüklerinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine anayasa şikâyetinde bulunabilir. Başvuruda bulunabilmek için güncel ve kişisel bir hakkın ihlal edilmiş olması ve olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Anayasa şikâyeti, olağan kanun yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılır. Anayasa şikâyetinde, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Kamu başdenetçisinin anayasa şikâyeti başvurusu ile anayasa şikâyetine ilişkin diğer usul ve esaslar kanunla düzenlenir.

(2) Seçme ve seçilme hakkına ilişkin anayasa şikâyeti başvuruları üç gün içinde yapılır. Bu başvurular hakkın kaybını önleyecek ve seçim hukukunun gerektirdiği ivedilikle sonuçlandırılır.

Başlangıç, Genel Hükümler ve Temel ilkeler 

Başlangıç, Genel Hümükler ve Temel İlkeler'de mutabakata varılan 2 maddede de şu düzenlemeler bulunuyor:

Devletin şekli:

Madde 152. (1) Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü:

Madde 161. (1) Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlar.

(2) Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.

Kaynakça

                                                                          *

II Vahdettin eliyle OMM

 

Maşallah…

Tü, tü, tü…

Kırk bir kere maşallah…

Allah nazardan saklasın…

Tok, tok, tok…

Dilimi ısırayım…

Kulağımı çekeyim…

Götümü kaşıyayım bari!

 

Günümüzde…

2013 Türkiye’sinde…

Sulu gözlü Bülent Arınç…

Mehter marş’sız konuşma yapmıyorken…

Geriye dönüp bir bakmakta fayda var diye düşünüyorum!

 

Osmanlı Meclis-i Mebussan…

23 Aralık 1876’da kurulmuş…

I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde…

Kânûn-u Esâsi, Osmanlı anayasasına bağlı görev yapmış…

Sonraları Vahdettin elliyle kapatılmıştır!

 

Gel zaman git zaman…

“Kâfirler”…

Misak-ı Millîyi esas almış…

Türkiye Büyük Millet Meclisini açmış…

Türkiye koşar adımlarla…

“Medeni” diye tabir edilen dünyayla kucaklaşmaya başlamış…

Ama iyi ama kötü…

Kör – topal bir demokrasiye kavuşmuştur! 

 

Bu kör – topal demokrasi sayesinde…

Kasım 2002’den sonra…

Yavaş, yavaş…

Sindire, sindire…

II Vahdettin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni…

II Osmanlı Meclis-i Mebussan’a dönüştürme görevini üstlenmiştir!

 

Büyük Ortadoğu Projesi gereği…

Neo Osmanlı manzumesi…

İşbaşı yapmış…

Türkiye’yi halaç pamuğu gibi alt üst etmiştir!

 

“Bilim adamları”…

Siyasiler…

Sorunlu “hükümet”…

Bebek katili ve Neo Liberaller…

Yetmez ama Evet’çiler…

İrili ufaklı zibidiler…

Ve de hırsızlar, arsızlar…

Elleri kanlı ve silahlı şoparlar…

Kafa kafaya vermişler…

Sorunun, sorunsal sorununu…

Sorunlu anayasada bulmuşlar!

 

Sorunlu bir coğrafyada…

Sorunlu bir ülke olan Türkiye…

Sorunlu bir askeri müdahale sonrası...

Sorunlu bir anayasa ile bunca hükümet tarafından “yönetildikten” sonra…

Sorunlu bir “hükümet” tarafından yönetilmektedir ki…

Sorunlu bu “hükümet” kör – topal demokrasiyi, ilerisiyle değiştirerek işleri büsbütün Arapsaçına çevirmiştir!

 

Makalenin devamını ne yazık ki yayınlayamıyorum…

İzin için beklemiştim…

Dün cevap geldi…

Atıfta ve alıntıda bulunacağım yazar buna ne yazık ki izin vermedi.

Ancak >>> İhanet içerisindesiniz <<< başlıklı makalem konuyla ilgilidir ve önümüzdeki günlerde yayınlamayı düşünüyorum.

                                                                        ***

21.07.2013

 

İhanet içerisindesiniz

 

Kör adam elini uzatarak elmayı alır…

Ardından kendisine uzatılan bıçağı…

 

Becerebilecek misin?

 

Bir yandan eliyle bıçağın sapındaki işareti yoklarken…

Diğer yandan cevap verir:

 

Kör insanların duyuları çok hassas olur! Korkmana gerek yok…

Hiç şüphelenmeyecek, anlamayacak bile…

Bıçağın zehirli tarafıyla kestiğim elmayı ona verirken, kendimde diğer yarısının yiyeceğim…

Bana güveniyor…

İnan bana kuşkulanmaya fırsat bulamadan zehirlenip ölecek!

 

Dostlar…

Arkadaşlar…

Kardeşlerim!

 

AKP örgütlenmiş bir sorumsuzluk örneğidir…

Hedefi laik, demokratik…

İyi kötü bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini...

Bireyi değiştirmek suretiyle, toplumsal bir değişime uğratmaktır…

İnsanları, toplumu zehirlemek için illaki kör olmak…

Düşman olmak şart değildir…

Dost bildiklerinde zehirler adamı!

 

Din dediler, iman dediler…

Allah dediler, Peygamber dediler…

Her fırsatta…

Osmanlıyı öne çıkarıp…

Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarını…

Kendilerinden önceki Cumhuriyet hükümetlerini…

Hor gördüler ve aşağılamaya çalıştılar…

İhanetlerine ihanet katarak!

 

Cumhuriyet kazanımlarından…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten, İsmet İnönü’den geçtim…

Atalarımız dedikleri Osmanlıya dahi…

İhanetten geri durmadılar!

 

Nasıl mı?

Gelin birlikte okuyalım:

Madde 1 — Devleti Osmaniye memalik ve kıtaatı hazırayı ve eyalatı mümtazeyi muhtevi ve yek vücud olmağla hiç bir zamanda hiç bir sebeble tefrik kabul etmez.

Birinci maddede bizi ilgilendiren “yek vücud” ile devletin üniter yapısının vurgulanmasıdır. AKP “analar ağlamasın” söylemi, tavizkar tutumu ile vatanın bölünmesine açıkça alet olmaktadır!

Madde 8 — Devleti Osmaniye tabiyetinde bulunan efradın cümlesine herkangi din ve meshepten olur ise olsun bila istisna Osmanlı tabir olunur ve osmanh sıfatı kanunen muayyen olan ahvale göre istihsal ve izae edilir.

Hukuki ve anayasal bir vatandaşlık tarifiyle şekillenen ve TÜM insanları kapsayan bu maddeyi 1982 Anayasası 66. Maddesiyle kıyasladıktan sonra sözlerime devam etmek istiyorum;

MADDE 66—Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

AKP bu maddeyi değiştirmek istemektedir. Bu Osmanlıya da, Türkiye Cumhuriyeti kurucularına karşı da ihanet değilse nedir?

Madde 11 — Devleti Osmaniyenin dini dini islâmdır. Bu esası vikaye ile beraber asayişi halkı ve adabı umumiyeyi ihlâl etmemek şartile memaliki osmaniyede maruf olan bilcümle edyanın serbestii icrası ve cemaatı muhtelifeye verilmiş olan imtiyazatı mezhebiyenin kemakân cereyanı Devletin tahdi himayetindedir.

Bütün dinlerin serbest icrası. Alevi ve Hristiyan vatandaşlarımıza bir sorun isterseniz!

Madde 12 — Matbuat kanun dairesinde serbesttir.

Sizce AKP basın özgürlüğüne gerçekten saygı gösteriyor mu? Bence Gezi olayları bunun açıkça böyle olmadığını göstermektedir.

Madde 16 — Bilcümle mektepler Devletin tahtı nezaretindedir. Tebaai osmaniyenin terbiyesi bir siyakı ittihat ve intizam üzere olmak için iktiza eden esbaba teşebbüs olunaeak ve mileli muhtelifcnin umuru itikadiyelerine müteallik olan usulü talimiyeye halel getirilmiyccektir. 

Türkiye Cumhuriyetinde faaliyet gösteren tüm öğrenim kurumları gerçekten devlet denetiminde midir? Denetlenmeyen nice “özel girişimleri” nereye koymalı acaba?

Madde 17 — Osmanlıların kâffesi huzuru kanunda ve ahvali diniye ve mezhebiyeden maada memleketin hukuk ve vezaifinde mütesavidir.

Kanun önünde eşitlik ilkesi. Özellikle AKP “iktidarında” mezhep tartışmaları neden ayyuka çıkmıştır 

Madde 18 — Tebaai osmaniyenin hidematı devlette istihdam olunmak için devletin lisanı resmisi olan türkçeyi bilmeleri şarttır.

Bu maddede resmi dilin açıkça Türkçe olduğuna vurgu yapılmaktadır ve devlet dairesinde çalışacakların Türkçeyi bilmeleri şart koşulmaktadır.

Madde 26 — İşkence ve sair her nevi eziyet katiyen ve külliyen memnudur. 

Gezi direnişi dolayısıyla geçen gün tutuklanan 25 gencin ifadeleri ortadadır! 

Madde 71 — Heyeti Mebusan azasının herbiri kendini intihap eden dairenin ayrıca vekili olmayup umum Osmanlıların vekili hükmündedir. 

Temsili demokrasinin temel ilkelerinden olan milletin temsili bu maddede şekillenmektedir. AKP “hükümeti”, “başbakan” ve “milletvekilleri” dahil hatırlanacağı gibi ya seçim bölgelerinin veya belirli kesimlerin temsilcileridir(!) asla milletin değil.

Madde 81 — Kanunu mahsusuna tevfikan tarafı devletten nasbolunan ve yedlerine beratı şerif verilen hakimler lâyenazildir. Fakat istifaları kabul olunur. Hakimlerin terekkiyatı ve meslekleri ve tebdili memuriyetleri ve tekaüdleri ve bir cürüm ile mahkûmiyet üzerine azil olunmaları dahi kanunu mahsusu hükmüne tabidir ve hakimlerin ve mehakim memurlarının matlup olan evsafını işbu kanun irae eder. 

Yargılama faaliyetlerinin güvence altına alınması, hâkimlerin azledilememesi ve özlük haklarının teminat altına alınması. Burada bile görüyoruz ki yargıyı kendilerine bağlama, kendilerine bağımlı hale getirme gayretleri var! Bunun en bariz örneği bizzat Recep Tayyip tarafından konuyla ilgili açıklamalarıdır.

Madde 87 — Deavii şer'iye mehakimi şer'iyede ve deavii nizamiye mehakimi nizamiyede rüyet olunur. 

Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi. Bakınız 81. Madde

 

Bu ve Osmanlı yönetiminin “çağdaşlaşma” gayretleri…

Sayın K. Gözler’in anlaşılabilir bir dille kaleme aldığı çalışma(larıyla) aşağıda vereceğim linkler üzerinden okuyabilirsiniz. Sözlerimi K. Gözler’in bir cümlesiyle bitirmek istiyorum:

    

“1876 Kanun-u Esasîsinde yargı yetkisi sahibi artık Padişah değildir. Bu yetki bağımsız mahkemeler tarafından kullanılmaktadır.“

 

Genel değerlendirme

 

Hukukçu değilim. Ancak kalan iki dirhem aklımdan birini kullanarak düşünmeye çalışan, sorgulayan, araştıran ve doğru bildiklerini paylaşmaya gayret eden bir insanım. Amacım vatandaşlarımızı okumaya, öğrenmeye ve düşünmeye davet etmektir.    

 

Sonuç itibarıyla

 

Bu zihniyet Allah birdir dediğinde bile inanmayacaksınız!

 

Kaynakça

Yıl

Download

Açıklaması

TBMM

1808

Sened-i İttifak (Latin Alfabesi)

Sayın K. Gözler tarafından Link

TBMM

1839

Tanzimat Fermanı (Latin Alfabesi)

Sayın K. Gözler tarafından Link

 

1856

Islahat Fermanı bkz. Tanzimat Fermanı

Sayın K. Gözler tarafından Link

TBMM

1876

Kanunu Esasi Kitap Versiyonu (Latin Alfabesi)

Sayın K. Gözler tarafından Link

TBMM

 

Kanunu Esasi Kitap Versiyonu (E.H.T.)

 

TBMM

 

Kanunu Esasi Düsturda Yayınlanmış Hali

 

                                                                        ***

23.07.2013

1954 Budapeste Radyosu Nazım Hikmet Türk Milletini Yok Edemezler

Ulusal Kanal’a teşekkür ederiz

MP3 olarak indir (sağ tıkla – farklı kayıt et)

                                                                        ***

24.07.2013

 

En azından Gezi Park’taki ağaçlar kadar önemli

 

Gezi ruhu ile…

Yalnız bu coğrafyada yetişen…

Olimpos safranı ve diğer bitkilerimize…

Tabiatımıza elbirliği ile sahip çıkalım…

Vahşi kapitalizme karşı direnelim!

 

Sizlere sesleniyorum genç arkadaşlarım…

Bildiğiniz tüm dillerde…

Sitelerinizden, blog’larınızdan bu HES katliamına dikkat çekin…

Dünya kamuoyunu arkamıza alabildiğimiz taktirde…

Bu zihniyet pes etmek zorunda kalır

Gelecek nesillere bu eşsiz tabiat sizlerden bir armağan olur!

                                                                        ***

25.07.2013

 

Nefis terbiye ister

 

Doğarız ve…

Adımız kulağımıza ezan ile üflenir…

Son yolculuğa çıkarken…

Cemaatten helallik alınır…

Dualar eşliğinde toprağa veriliriz…

Ardımızdan sevenlerimiz dua eder yıllar boyunca…

Ve arada…

Daraldığımızda…

Sevindiğimizde…

Bazen de öylesine…

Hep dua ederiz!

 

İnsan denen varlığa özgüdür…

Dua etmek…

Müslümanı, Hristiyan’ı ve Yahudi’si…

Mesela Hristiyanlar bebeklerini vaftiz eder…

Aslında yoktur aramızda bir fark…

Hayvanlıkta da!

 

Sevgi, şefkat ve hoşgörü gösteren insan…

Ahlakıyla, adaletiyle herkesin takdirini üzerinde toplayan…

Paylaştıkça yücelen insan…

Öte yanda…

Kinini yüreğinde büyüten…

Yumruğunu sıkan, dilini ısıran, yüzünü ekşiten…

Komşusunu ihbar etmeye teşvik eden…

Siiiktir oradan…

Sen insan mısın, kalpazan!

 

Tedbir almak insanadır…

Takdiri ise Allaha…

İnsana tedbir alabilmesi için…

Akıl vermiştir…

Oku demiştir…

Tanrının ilahi gücü…

Mevlana’dır madalyonun bir yüzü…

Şems ise güzü!

 

Nefsini terbiye edemeyen…

Mevsimlerden mevsim beğen…

İslamiyet’te…

Martin Luther’lige soyunan sen…

Önce Mevlana’nın sana söylemek istediğini öğren!

 

Din insanları köleleştirmez…

Mevla’m…

Özgürlüğünün çerçevesini çizmişidir…

Hür iradenle sınırı astığın an…

Takdir böyleymiş deme…

Önce aklını kullan!

 

Not: Benim, bana, içimdeki … karşı yazılmıştır.

                                                                        ***

26.07.2013

 

Boşluk

 

Parasızdı…

Mütevazi bir hayatı vardı…

Kendini halk adamı olarak görüyor, öyle gösteriyordu…

Sokakların diline mükemmel derecede hakimdi…

Deneme – yanılma yöntemiyle…

Bilimden, bilgiden yoksun ama kararlı adımlarla ilerliyordu…

Sokağın nabzına, ameliyata girecek bir cerrah kadar has hastı…

Kendini halkının kanaatkâr hizmetçisi gibi görüyor, gösteriyordu…

Ama halk gibi vergi ödemek istemiyordu…

Vergi kaçakçısıydı…

Gösteriş meraklısıydı…

Dar fikirli, hayal dünyası geniş, hayalperest bir insandı…

Herhalde gençliğinde içinde iyiye, güzele dair ne var ne yoksa…

Dövüle, dövüle söküp atılmıştı…

Her fırsatta içindeki kini - nefreti kusuyordu…

Özellikle bir kitleyi hedef seçmiş…

Tüm günahların, yanlışların sorumlusu olarak hedef gösteriyordu…

Aslında, yüreğinin taa derinliklerinde kendini sanatçı olarak görüyordu ama…

Denemiş, olmamıştı…

Ekmek çıkmazdı bu kapıdan ona…  

Siyasete atıldı, uç noktaya kilitlendi…

Şans denilen…

Ama aslında fırsatları görüp değerlendirmesini bilenlere özgü bir yapıya sahipti…

Ve uzun sürmedi bu zihniyet bir karabasan gibi…

Ülkesinde hüküm sürmeye başladı...

Kendisi gibi hayata dar bir açıdan bakanlar…

Kalburüstü zenginler, siyasetçiler, sanayiciler ve menfaat peşinde koşanlar…

Şahsiyetsiz şahsından etkilenmiş…

Yatırım kapısı olarak…

Bağış adı altında…

Partisinin kasalarını doldurmaya başlamışlardı…

Pervasızdı, hesap – kitap, emanete ehemmiyet, hak – hukuk onun işi değildi…

“Kendisine” bağışlanan paraları…

Gösterişli yapılara…

Kimi zaman zorbalıkla, bazen de hukuk içeresinde…

Sanat eserlerine yatırmaya başladı…

Kendi elleriyle öldürmese bile…

İnsanlık onurunun ayaklar altında çiğnenmesinden…

Siyaseti sonucu ölenlerin sorumlusuydu…

Kendisi bir katildi…

Ve bu damgayı insanlık…

Alın’ının taa ortasına vurdu!

 

Yok, muhtemelen zihinlerinizdeki çağrışım yanlış…

Recep Tayyip Erdoğan’dan bahis etmedim…

Adolf Schicklgruber, namı diğer Adolf Hitlerin hayatından bir kesitti yazdıklarım!

 

Peki, bunları neden yazdım…

Her gecenin…

Alacakaranlığının ardından, güneşin ışıkları yeryüzünü aydınlatır…

Her inişin bir çıkışı olduğu gibi…

İnsanoğlu da nefes aldığı sürece umut vardır!

 

Gün gelecek bu zihniyeti başımızdan def edeceğiz…

İşte o zaman yapılan veya yapılmayanların hesabı verilmeye başlanacak…

Gerekirse idam cezasını yeniden yürürlüğe sokarak…

Pazarlamanın bile bir adabı olduğunu unutanlar…

Önlerine konan faturanın bedelini ödemek zorunda kalacak…

Tam bu noktada yukarıda anlatmaya çalıştıklarım önem kazanacak…

Tabii anlayana!

 

Not: Yukarıda bahis ettiğim sanat eserleri kendi başına bir konudur. Artık başka bir yazıya…

Yalnız şunu yazmadan geçemeyeceğim…

Külliyen mahkum etmek… 

Hepsi yanlış demek…

Biz Atatürk milliyetçilerine yakışmaz…

Doğruya, doğru…

Yanlışa, yanlış diyebilmek bir erdemdir!

 

Türk milleti olarak…

Her zaman göz ardı ettiğimiz gerçek…

Hayat salt siyah – beyaz değildir…

Arada başka renklerde vardır

Ve siyah – beyazın dışında kalan boşluğu daima bu renkler doldurur!

                                                                        ***

28.07.2013

 

Stop watching us

 

Siyaset böyle bir şey işte…

Çoğu zaman…

Çıkar söz konusu olduğunda birbirine zıt iki tarafı bile bir araya getirebilen…

Kirli bir şey…

Siyaset dünyasında…

Hele uluslararası siyasette…

Yalanın…

Dolanın bini bir para!

 

42 senedir Almanya’da yaşamama…

Teknolojiye merakım ve hukukla mecburi birlikteliğime rağmen…

Olayın bu ölçülerde çığırından çıkabileceğini hayal bile edemedim…

Çünkü bu ülkede kanun dendiğinde…

Aslında…

Akan sular durur!

 

Özgürlüğüne duyarlı…

Bilinçli insanlar…

Almanya’da sokaklara dökülmeye başladı…

Henüz sayıları az ama…

Eminim kısa zamanda bir silindir gibi Alman siyasetini ezip geçmeye başlayacak…

Zaten bu oluşumun öncü sarsıntıları ilk siyasi “meyvelerini” vermeye başladı bile…

Önümüzdeki seçimleri de göz önüne aldığımızda NSA – Prism programı iktidarı zorlayacaktır.

 

1949 yılında şekillenmeye başlayan NATO…

Ve o günden bugüne bu birlikteliğin…

Kimi zaman açık ama çoğu zaman gizli başkanlığın yürüten Amerika Birleşik Devletleri…

Kendi menfaatleri söz konusu olduğunda…

Devletlerarası ilişkilerdeki en temel kuralları çiğnemekten geri durmuyor!

 

Bilirsiniz…

Eski bir deyimdir, Parayı veren düdüğü çalar!

United Nations…

North Atlantic Treaty Organization

Ve benzeri kuruluşlar…

Büyük çapta ABD tarafından finanse edilmektedir…

Ve düdüğü çalanda ABD’dir!

 

Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletlerine karşı…

Ekonomik ve siyasi bir denge olarak hayata geçirilmişse de…

Özellikle İngiliz siyaseti…

Ve karşılıklı çıkar ilişkileri sayesinde tam bağımsız bir oluşum değildir…

İki kutuplu dünyadan, tek kutuplu dünyaya geçiş sürecinde…

Vahşi kapitalizm…

Demokrasi, liberalizm, insan hakları gibi kavramların ardına gizlenerek…

Dünya kamuoyunu oyalayabilmektedir!

 

Peki, böyle bir dünya düzeninde Türkiye nerede ve nasıl yer almalıdır?

 

Öncelikle…

Misak-ı milli sınırlarımız içeresinde ulusal bütünlüğümüze kilitlenmeliyiz…

Bu bağlamda Fırat ve Dicle, Türkiye için yaşamsal öneme haizdir…

Adalet ve hukuk sağlam ve sarsılmaz temeler üzerine oturtturulmalıdır…

Önümüze atılan ve gündem değiştirmeye yarayan yemlere, her seferinde sazan gibi atlamamalıyız…

Tamam, tepkimizi verelim ama tablonun bütününü gözden kaybetmeden…

AB(D) ile ilişkilerimizi – seviyeli bir şekilde – sürdürürken…

Ciddi bir şekilde NATO sorgulanmalıdır…

Asya çapında soydaşlarımız ile askeri, ekonomik ve kültürel birlikteliğimizi yeni boyutlara taşımalıyız (Pan-Turancılıktan söz etmiyorum)…

Yine Asya’da AB(D)’ye seçenek olabilecek ekonomik ve askeri işbirliği imkânlarını her zamankinden çok irdelemeliyiz…

Tüketen toplumdan, üreten topluma geçmenin tüm yolları sonuna kadar zorlanmalıdır…

Maneviyatımıza her zamankinden daha çok dikkat ederek dört elle sarılmalıyız. Bunun gerekleri devlet tarafından teminat altına alınmalıdır. Çağdaş yaşamın her getirdiği yenilik insanın, toplumun yararına değildir…

İnsanlarımızın gereksinimleri devlet tarafından dikkate alınmalı ve ihtiyaçlara uzlaşı zemininde cevap verilmeli, devlet – vatandaş ilişkileri güven temelinde yeniden şekillendirilmelidir…      

Her yönden dışarıya bağımlılık en az ölçülere indirilmelidir…

Beyin gücü ihracatına acilen son verilmeli ve bu güç en iyi ve üretken şekilde Türkiye içinde kullanılmalı, gereksinimler devlet rafından temin ve teşvik edilmelidir...

Üniversitelerimizi özgün ve özgür kılarak, gerekli maddiyatı sağlayarak uygar devletler içeresinde rekabet edebilecek düzeye getirmeliyiz…

Yaşadığımız coğrafya itibarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri kendi teknolojik imkânlarımız dâhilinde güçlendirilmelidir. Geleceğimizi ancak çok güçlü bir TSK teminat altına alabilir…

 

Yukarıda saymış olduğum birkaç örnekten de anlaşılabileceği gibi…

Özgüven ile…

Daha çok çalışmalıyız…

Çok!

                                                                        ***

29.07.2013

 

Türklükten kaçan kaçana

 

Ne durumlara düştük…

AKP edebiyatına göre…

Tanınmadan, gizlice istediğini…

ihbar kutularından süründür(!)

Öte yandan Türk milletinde…

Milliyetçi duyguları uyandırmak cinayetle eşdeğer duruma getirildi…

Hangisi daha feci?

Seçimi size bırakıyorum!

 

Etme hiddet padişahım, zulm eken isyan biçer

                                              

                                                Süleyman Nazif

                                                                        ***

30.07.2013

 

5 Ağustos fiyaskosu (?) 

 

Arkadaşlar…

5 ağustosta…

Yargıdan adil bir karar beklemek herhalde hayalperestlik olur...

Onun için…

Silivri’de başarısızlığı göze alamayız…

Atatürk milliyetçiliği adına…

Mutlak bir zafer olmalı!

 

Gezi Park olayları…

Dünya kamuoyunun dikkatini Türkiye’ye çevirmişken…

Bu fırsat iyi değerlendirilmelidir!

 

Hiç şüpheniz olmasın…

İç ve dış kamuoyuna yönelik farklı adımlar atılması gerekecektir…

Tayyip’e inat…

AKP seçmeniyle diyalog yolları aranmalı ve insanların gerçekleri görmeleri sağlanmalıdır…

Vatanın adım - adım, sindire - sindire bölünmeye götürüldüğü anlatılmalıdır…

Öte yandan…

Yurtdışında yaşayan…

Özellikle Alman kamuoyunu ve siyasetini yakından takip eden…

Bu arada değişik nedenlerden dolayı Avrupalıları da yakından izleme olanağı olan birisi olarak…

Sizlere bir öneride bulunmak istiyorum…

Bildiğiniz tüm dillerde…

Türkiye’de siyasi iktidarın baskıcı siyasetine…

Sahte deliller ile…

Hüküm verilmeden uzun yıllardır özgürlüğünden mahrum bırakılanlara dikkat çeken…

Bir metin hazırlayın ve…

O günü evden çıkmadan önce hazırlamış olduğunuz metni…

Yabancı siyasetçilere…

Basın yayın kuruluşlarına…

Sivil toplum örgütlerine benim aklıma gelmeyip…

Sizlerin önemsediğiniz kurum ve kuruluşlara yollayın…

Bu sayede…

Çıkacak karar ne olursa olsun AKP siyaseti bir darbe daha almış olacaktır…

Batı siyasetinde kamuoyu gücü siyasetin akışını belirler!

 

Not: Yetiştirebilirsem bugün en geç yarın sitem www.gurbuz.net üzerinden bazı adresleri örnek olarak yayınlayacağım.

                                                                          *

Almanya:

 

Siyasetten:

 

Cumhurbaşkanlığı       

bundespraesidialamt@bpra.bund.de

Meclis başkanlığı

pressestelle@bundesrat.de

Başbakanlık     

http://www.bundeskanzlerin.de/Webs/BKin/DE/Service/Kontakt/kontakt_node.html

SPD

buergerservice@spdfraktion.de

FDP

fdp-point@fdp.de

CDU / CSU

http://www.cducsu.de/Titel__kontakt/TabID__40/kontakt.aspx

Grüne

presse@gruene.de

 

Dergiler:

 

Spiegel

http://www1.spiegel.de/active/kontakt/fcgi/lesermail.fcgi

Focus

leserbriefe@focus-magazin.de

 

Gazeteler

 

Die Welt

leser@welt.de

Die Zeit

leserbriefe@zeit.de

taz

http://www.taz.de/!112355/

FAZ

Info@faz.net

 

Avrupa parlamentosu

 

https://www.secure.europarl.europa.eu/aboutparliament/en/cites.html

 

Ingiltere

 

Gazeteler

 

The Times

help@timesplus.co.uk

The Guardian

userhelp@theguardian.com

The Independet

newseditor@independent.co.uk

 

Siyaseten

 

İngiliz parlamentosu

 

http://www.parliament.uk/site-information/contact-us/

http://www.parliament.uk/site-information/contact-us/

 

Fransa

 

Gazeteler

 

Le Monde

http://www.lemonde.fr/service-client/

Le Figaro

madamefigaro-international@lefigaro.fr

                                                                        ***

31.07.2013

 

Korku

 

Yüzde on barajını indirmekten korkuyorlar…

İndirseler…

O meşhur yüzde elli buhar olup gidecek…

Dar seçim bölgesi, beş milletvekili falan hesapları yapıyorlar ki…

Kayıplarını telafi edebilsinler…

Tıpkı geçmişte nüfusu iki binin altına düşen, genelde oy alamadıkları yerleşim yerlerini, daha büyük belediyelere bağlayıp yerel seçim hilesini gerçekleştirdikleri gibi…

Akılları başlarından gidiyor millet tatilden gelecek…

Maçlar başlayacak diye…

Enflasyon sepetini bir tek Türkiye yıldan yıla değiştiriyor (dünyada 5 yılda bir) ki…

Aman haa…

Pabuçlarımın ekonomisti yalancı çıkmasın!

 

Abdullah Öcalan’ın 30 yılda yapamadığını…

Herifler on yıldan çok daha kısa bir sürede başardılar…

Millet ikiye değil, yirmi iki parçaya böldüler…

Atatürk…

İzlerini, adını – sanını, kazanımlarını, laikliği, en büyük eseri Türkiye Cumhuriyetini silemediler…

Çok gayret ettiler…

Yasakladılar, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını bile… 

Bayramda  - seyranda bir duayı bile esirgediler ama…

75 yıldır aramızda olmamasına rağmen…

Türk ulusunun…

Gönlünden ve aklından silemediler!

 

Darbe diye diye…

Milleti bir darbe korkusuyla bunaltılar ki…

Öyle bir paranoya yaratılar ki…

Sanki Mehmetçik…

Düşman ordusu…

Ve bu ordunun postalları altında ezilecek, eziyet görecekti…

Halbuki senin, benim, onun evladı…

Mehmetçik…

İnsan evladından korkar mı hiç?

 

Sevinme…

BOP gereği büyük Kürdistanı kuruyorum diye…

Sende sakın üzülme yurdumun güzel insanı…

Bölünmeyecek, parçalanmayacağız…

Zamanı geldiği zaman…

Gereği yapılacaktır!

 

Vazo kırıldı, artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak diyenler…

Tarihten hiç ders almayan karamsar gafiller…

Zaman…

İstendiği taktirde…

Birçok şeyin…

Hatta her şeyin ilacıdır!

 

Çankaya noteri…

Senide unutmadım…

Sende kork…

Bilirim durgun sular derin olur…

Alttan alttan, sessiz sedasız iş görüyorsun ama…

Senide unutmayacağız…

Hesabın şaşacak!

 

Uluslararası tezgahlar bile…

İşe yaramadı…

Yirmi iki parçaya böldük sandıklarının içeresinde…

Çekirdeğinde…

Öyle bir kütleye tosladılar ki…

Granit halt etsin…

Yazmıştım, taa yılar önce…

Bir tane Atatürk milliyetçisi hayatta olduğu sürece…

Güvende değilsiniz…

Korkun çünkü bugünün kazanımları…

Yaptığımı, geçekleştirdim sandığın her şeyi ama her şeyi…

Tarihin tozlu rafına kaldıracak olanlar…

Din, dil, ırk ayrımı yapmayan…

İnsanı, insan ve birey olarak gören…

Atatürk milliyetçisi…

Türk ulusu olacaktır!

                                                                        ***

01.08.2013

 

Bedel

 

Bunca hükümet geldi – geçti…

Hiç kimse cesaret edemedi…

Hiç kimse düşünemedi…

Hiç kimse yapamadı, yapmak istese de yapmadı…

Tabii…

Akıl yaşta değil baştadır!

 

Taa ki…

Badem bıyıklı…

Uzun boylu (!?)…

Yakışıklı (!?)…

Mert (!?)…

Hitabet sanatının doruk noktasına erişmiş bir kişi (!?)…

Peygamber soyundan gelen (!?)…

Adam gibi bir adam (!?)…

Yağız bir Kasımpaşalı siyaset sahnesine çıkana kadar…

Tabii…

Akıl yaşta değil baştadır!

 

Artık…

Yalnız…

O…

Ve ondan öncesi vardı…

Ondan öncesi…

Allah’ım!!!

O nasıl bir garabet…

O nasıl bir delaletti…

Memlekette ne elektrik vardı…

Ne Camii, ne medrese…

Ne yol, ne köprü, nede hızlandırılmış tren…

Tabii…

Akıl yaşta değil baştadır!

 

Kolları sıvadı…

Vatana hizmet lazımdı…

Hizmet aşkı ile baktı etrafına…

Ve buyurdu…

Bu böyle olmaz!

Çünkü…

İnsanlarda ne din, nede iman kalmıştı…

Tabii…

Akıl yaşta değil baştadır!

 

Baktı ve gördü…

Siyasi sistem kokuşmuş, demokrasi denilen o acayip, ucube fikir…

Cumhuriyet Halk Partisi denen o koca dinozor…

Köhnemiş, eskimiş…

Yaşını başını almış, ihtiyar, dünden kalma adamlar tarafından yönetilip…

O acayip fikir ile boğuşup dururken…

Memlekete kan gövdeyi götürüyordu…

Bir an duraksadı…

Derin bir nefes aldı ve haykırdı…

Analar ağlamasın!

Tabii…

Akıl yaşta değil baştadır!

 

Ondan önceki o akılsız, beceriksiz hükümetler…

Memleketi kan gölüne çevireni…

Tutuklanmış…

Elli kanlı katiller inlerine geri çekilmiş…

Büyük oranda etkisizleştirilmiş, fırsat kollarken…

Durmak, duraksamak ona yakışmazdı…

Tabii…

Akıl yaşta değil baştadır!

 

Artık…

Mehmetçiğimin ak – pak alnı…

Secdeye varamadan…

Tek – tük şehit oluyordu ama…

Analar ağlamasın demişti bir kez…

Durmak yok! Yola devam diyerek...

Demir ağalarla ördü Ana yurdu dört baştan!

 

Ve bedelini…

Çocuklarımız…

Torunlarımız…

Ödedi, ödeyecek…

Bu ağır bedeli…

Bu vebali…

Hiç bir Cumhuriyet Hükümeti göze almadı, alamazdı…

Tabii…

Akıl yaşta değil baştadır!

                                                                        ***

02.08.2013

 

Tekbir

 

Bunlar nasıl Müslüman?

Hırsızlık…

Yalan…

Dolan…

Riyakârlık…

Baskı, zulüm…

Vefasızlık…

Allah’ın emri Okuya karşı kör bir cehalet…

Namussuzluk…

Ahlaksızlık…

Allah ile kandırmak…

Allah adına aldatmak…

İki kelimeyi bir araya getiremeden, doğru dürüst bir cümle kuramadan…

Küfür…

Her şey ama her şey var…

Aklınıza gelebilecek ne varsa var…

Yok, yok yani!

 

Bir yanda bir karıncanın hesabını soran…

Peygamber efendimiz…

Diğer yanda Mevla’m…

Bir tarafta bu zihniyet…

Öte tarafta biz!

 

Dün haberlerde yine izledik…

Suriye’de 40 ölü!

Allah’ın verdiği canı alırken…

Allahu Ekber nidalarıyla…

Bu insanlar nasıl olurda Allah yolunda olabilir?

 

Ben bu insanları anlamıyorum, anlayamıyorum…

Ya siz?

                                                                        ***

04.08.2013

 

Sen çık aradan, kalsın yaradan - Sezarların hezeyanı!

 

Çekil artık Allah’la aramızdan…

Atalarımızla bizler arasına mesafe koymaya çalışan…

Yeter insanları kandırdığın, aldattığın…

Üç kuruşluk menfaat için gerçekleri görmemezlikten gelen…

Bu şerefsizliğe göz yuman…

Ayakları yere basmayan…

Haysiyetsiz insan!

 

Ey eli öpülesi gençlik…

 

Vatanım, milletim, Atatürk diyen…

Hak, hukuk arayan…

Ayırmayan, ayrıştırmayan…

Al bayrağı elinden düşürmeyen…

Züppeliği gören, alnı secdeye varan…

Yeryüzü sofralarıyla karşı koyan…

5 ağustosta dolacak Silivri’deki meydan!

 

Ürküten…

Korkutan…

Kahpelikten geri kalmayan…

Türk’e, Türklüğü öğretmeye çalışan…

Bu topraklarda doğup büyüyen…

Kadınıyla, erkeğiyle her biri birer kahraman…

Bu son fırsatın…

Dön artık yanlış yoldan!

 

Önderleri tutukalsan, ne yazar?

İçimizdeki duygular daha çok azar!

 

Her gün…

Dünyanın dört bir tarafında kullanılan bir ölçü. Metre…

Bir metre deyip geçmeyin! Bir metre hakkaniyettir, adalettir bunu hiç düşündünüz mü?

Dünya tarihinin en önemli bilimsel araştırmalarından birisi için iki gök bilimci (astronom) görevlendirilir. Bu ölçü birimi tüm uluslar için geçerli olacak, kısa bir sürede tamamlanması planlanan görev yedi yıl sürecekti. Bu bilimsel çalışma Fransız devriminin kargaşasına karışacak, vicdansız – düşüncesiz muhalifler tarafından engellenmeye çalışılacaktı.  Fakat insanlığın hakikatleri, doğruları arama gayretleri engellenemeyecekti.       

Çünkü doğru, yani bilimsel bir ölçü evrensel bir değer olarak insanlığın gelişmesinde fayda sağlayacaktı. Özetleyecek olursak… 

1792’nin son aylarında Fransız aristokratlığının günleri sayılıdır. 3 yıldır halk yönetimdedir ve o güne kadar birçok şeyin yanı sıra “ölçüyü” belirleme hakkına sahip olanlar artık söz sahibi değillerdir. Özellikle ticarette hakkaniyet ve dürüstlük namına, Fransız bilimler akademisi1  tarafından görevlendirilen Delambre ve Méchain bu önemli görevi üstleneceklerdir2. Yılar süren zor ve sıkıntılı bir çalışma başlar. Bu arada, bilimler akademisinde yer alan ama bilimsellikten uzak olan, bu bilimsel çalışmalara bir anlam veremeyen ve çabuk sonuca erişmek isteyen Prieur bu çalışmayı engellemek için elinden geleni yapacaktır3. Ancak bilim insanları bu isteklere kulak asmayacaktır. Yıllar sonra bu Triangulation4 çalışmaları ≈ 0,2 mm hata payıyla sonuçlanacaktır5. Bir devrim esnasında ve devrimlerden sonra yaşanan tüm kargaşalara rağmen, insanlık doğruları aramaktan asla vazgeçmemiştir. Ve en önemlisi nedir biliyor musunuz? Tüm bu çalışmalar yaşadığımız dünyanın “yuvarlak” bir cisim olmadığını kanıtlamıştır. Delambre ve Méchain ömürlerinin yedi yılını insanlığın ortak bir ölçü bulabilmesi için vermiştir. Onlar ve bu fikir olmasaydı günümüzün uluslararası ticareti, genel anlamda ticarette hakkaniyet olur muydu? 

Devam edecek…            

1. Fransız Ulusal Meclisi vasıtasıyla 
2. O sıralar Fransa’da yaklaşık 250.000 değişik ölçü birimi kullanılmaktaydı
3. bakın burası çok önemli, özellikle Türkiye’de böyle komisyonlarda vasıfsız birçok kişinin oturduğu sanırım sır olmaktan çıkmıştır
4. Coğrafi koordinat sistemi
5. 1 metre için esas alınan ölçü k.k’dan Ekvador çizgisine kadar 1/10.000.000. Çağımızda esas alınan ölçü, ışığın boşlukta 1/299.792.458 saniyede aldığı yoldur.   

 

                                                                          *

Ne diyeyim? İlginizden ötürü teşekkür ederim. J

                                                                        ***

05.08.2013

 

Ergenekon kararları açıklanıyor

 

Bu hukuksuzluk…

Bu adaletsizlik karşısında…

Ankara’ya taarruz…

Başka çare kalmadı!

                                                                          *

Askeri strateji

Madem taarruz diyoruz…
Askeri disiplin içeresinde bu taarruz planlanmalı…
Aklıma gelen birkaç örnek vermek istiyorum…

Öncelikle unutmayalım ki…
Bir karıncayı yolda gördüğünde ezip geçebilirsin…
Karınca sürüsünü gördüğünde en azından bir an düşünürsün!

İnsan hayatı değerlidir. Hiç kimsenin (bizi “düşman” bilse dahi) hayat hakkına kastımız olmadığı için her ne yapıyorsak buna dikkat etmeliyiz. Gandi misali direniş önceliğimiz olmalı. Bu oturarak, durarak, yatarak, akşamları belirli saatlerde kendi sokağınızda toplanarak – birlikte – hükümeti alkışlarla, marşlarla istifaya zorlamak olabilir. Bu hem iç ve hem de dış kamuoyu bakımından davamıza sempati sağlayacaktır. Baktık ki karşımızdaki (korkarım öyle olacaktır) bu insani ve demokratik tepkilerden etkilenmiyor ki bugüne kadar etkilenmedi, farklı yöntemler kullanmalıyız.
Mesela:

- İstihbarat faaliyetleri geliştirilmeli, her fırsat, işe yarayacak her tanıdık ve yoldaştan istifade edilmelidir (mesela Polis tanıdıklardan, mümkünse TOMA’larin zayıf yanları öğrenilmelidir. Mümkünse ve yönetici konumunda olan Polis arkadaşlardan stratejileri öğrenilmelidir. Hiç biri olmuyorsa tecrübelerinizden faydalanarak öngörüde bulunarak ihtimaller gözden geçirilmelidir).
- Savunma mekanizmaları gözden geçirilmeli, daha etkili düzenlenmelidir.
- Gösteri yapılacak yer önceden incelenmeli, kaçış, toplanma ve yanıltma güzergâhları belirlenerek arkadaşlara (bir nevi tim komutanlarına) bildirilmelidir.
- koşullardan daha etkili nasıl istifade edilebilir, iyi değerlendirilmelidir (mesela coğrafi koşullar, yokuşlar, dar sokaklar vs. bu örneğin Google Maps üzerinden de pekala planlanabilir)
- Geçmiş savaş stratejileri incelenerek günümüz koşullarına göre uyarlanmalıdır. Polis uyarısından sonra kontrollü bir şekilde geri çekilirken ve polis sizi takip ettiği taktirde yan sokaklardan polislerin arkasına geçerek çember içeresine alma. TOMA ve Akreplerin önüne ve arkasına yağ dökme. Sosyal ağalardan şu gün şu saate toplanıyoruz diye mekan belirlerken çok farklı (misal; taksim dediğimizde aslında Sultan Ahmet meydanında bir araya gelme) bir tarafta toplanma gibi.
Bunlar kitlesel eylemlerdir ve zor koordine edilebilir. Ama mahalle mahalle, apartman apartman pek ala yapıla bilinir.

                                                                          *

Facebook üzerinden aleni mektup

 

Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli,

 

Sizlere Sayın olarak hitap etmiyorum çünkü nazarımda saygınlığınızı yitireli çok oldu!

- Kemal Kılıçdaroğlu sizi bu saatten sonra Atatürk, Türk ve Cumhuriyet Halk Partisi kelimelerini ağzınıza almaktan men ederim. Değil mi ki bu muhalefet, bu kısır siyaset anlayışıyla bu zihniyeti başımıza musallat ettiniz; gözümde bu değerli partinin başkanlık koltuğunu fuzuli yere işgal ediyorsunuz. Acilen ya siyaset anlayışınızı değiştirerek bu vatanın sorunlarına sahip çıkarak çözüm üretin veya istifa ederek çözebilecek, çözüm üretebilecek birisine yerinizi bırakın!

- Devlet Bahçeli sizi de Türk ve milliyetçilik kelimelerini ağzınıza almaktan men ederim. Yakışmıyor, bu ulvi kelimeler ağzınıza yakışmıyor!

Çünkü bu zihniyetin stepnesi olmaktan utanmıyorsunuz!

                                                                        ***

06.08.2013 

Sezarların hezeyanı 

04.08.2013 tarihli makalenin devamı… 

Günümüzde 193 devletten 190’i bu ölçülere riayet ederken üç devlet bunların arasında Amerika Birleşik Devletleri de var bu uluslararası “anlaşmaya” uymamaktadır.

Bugün bilimsel araştırmalara dayanarak6 biliyoruz ki, ister devletler olsun ister devlet yöneten insanlar bir nevi hastalığa tutulabiliyor. Bu “hastalığın” ortak özellikleri arasında sıralayabileceğimiz belirtiler şunlardır:

 

- Megalomani7

- Delilik sınırlarını zorlayan şiddet ve israf

- Despotizm8

- Diktatörlük9

- Tanrı tarafından seçilmiştik inancı

- Zulüm ve zorbalıktan haz duymak

  

Temelinde çok güçlü ve bastırılmış bir aşağılık kompleksi kendini eninde sonunda zorbalık ve zülüm şeklinde ifade eder. Bunun tarihte sayısız örnekleri vardır bunlardan bir kaçını saymak istiyorum:

 

- Caligula10

- Hitler

- Neron

- Çavuşesku

 

Tarih açıkça göstermektedir ki megalomani hastalığına yakalanan bir insan kendisinden öncekilerini her yönden aşmak arzusundadır. Eğer bu insan birde siyaseten önemli bir mevkii ve insanları etkileme kabiliyetine sahipse toplumu kolektif bir megalomaniye sürükleyebilir. Bu açıdan bakıldığında şizofrendik11, megalomani “hastası” Recep Tayyip Erdoğan12 tarih önünde şüphesiz bu listede yerini alacaktır. Yukarıdaki listede sıraladığım “insanların” babası sayılabilecek Neron sayısız cinayet, iftira, zorbalık, zulüm ve antik çağın en büyük felaketlerinden birine sebep olmuştur. Tam bu noktada böyle bir yapıya sahip “insanların” bir ortak noktasına daha dikkat çekmek istiyorum:

 

Hüküm etikleri toplumları genelde felakete sürüklemek

 

Bugün biliyoruz ki, en son bilimsel araştırmaların ışığında Neron’un Roma’yı yakmak için hiç bir mantıklı sebebi yoktu. Çünkü kendisi de bu yangından çok büyük zarar görmüştür. Her kim, hangi nedenle Roma’yı yaktıysa yaktı; siyasi sorumlusu Neron’dur13. Sezarların hezeyan hastalığına yakalanan devlet “yöneticilerinin” bir ortak özelliği de:

 

Olağanüstü, bugüne kadar görülmemiş mimari projelerin altına da imza atmaktır       

 

Bu “yönettikleri” devletlerin iflası anlamına gelse bile!

Hayatın gerçekleriyle bağı kopan bu insanlar devlet yönetmek gibi bir sorumluluğun altına giremeyecek derecede hastadır ve toplum tarafından hasta gözüyle bakılmalı, acilen görev ve yetkilerinden el çektirilmeye zorlanmalıdır!

 

Devam edecek…

     

6.   Bu yönde ilk bilimsel araştırmayı 1894’de Prof. Ludwig Quidde,  Caligula hakkında yayınlamıştır 

7.   kendini herkesten üstün görme ve sürekli ön planda olma isteği

8.   genelde tek lider yönetiminde mutlak siyasi güçle hükümet etme isteği

9.   denetim dışı mutlak siyasi güçle hükümet etme

10. Caligula ölüm döşeğinde çok sevdiği atını konsül (en üst düzeyde yönetici) yapmak istemiştir. Aşina olduğumuz bir vakayı hatırlatmakta fayda görüyorum, badem bıyıklıların o çok değerli ve demokrat  bir kişilik olarak sunduğu Adnan Menderes “odun koysam bile seçtiririm  ifadesiyle Türk siyasi tarihine geçmiştir. “Ceketimi koysam seçilir” diyerek Erdoğan, Ak siyasetini tanımlamıştır.

11. Aynı anda iki farklı gerçeğe inanma       

12. Bence akli dengesi bozuk

13. Örneğin Hitler kendi elleriyle Yahudileri gazlamamış, öldürmemiş olsa bile bu insanlık tarihinin ben büyük trajedilerinden sayılabilecek olayların siyasi sorumlusudur.

                                                                        ***

07.08.2013

 

Açıktır ki bu derece sağlıksız düşünen insanlar kendiliğinden istifa etmez. Tanım gereği bu hatalığa yakalanan insanlar ancak zorla14 koltuklarından indirilebilir. Bunu yaparken kendi önyargılarımızdan kurtulmaya çalışmalıyız. Bu ülkenin sorumluluk sahibi insanları olarak AKP seçmenleri15, destekleyicileriyle de diyalog yollarını açık tutmamız lazım ki, uzlaşarak birlikte bu soruna nihai bir çözüm getirebilelim. Bunu yaparken fanatik AKP’lilerle karşılaşacağımızı, bunlarla büyük bir ihtimalle konuşmanın, anlaşmanın mümkün olamayacağının da bilincinde olarak. İstiklal savaşında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının karşısında yabancıların ve yurt içi destekçilerinin sayılarını unutmamalıyız. Gazi ve arkadaşları bu mücadeleden galip olarak çıktılar ama bu zihniyet için için kendini geliştirdi, yetiştirdi ve geldikleri noktayı hep birlikte yaşayarak görüyoruz. İşte bu yüzden bu sefer farklı bir yöntem izlememiz gerektiğini düşünüyorum. Çocuklarımızın, torunlarımızın bu “sorunu” tekrar tekrar yaşamaması için nihai bir çözüm yolu bulunmalıdır. Bu da ancak uzlaşarak gerçekleşebilir. Sindirilen, bastırılan tüm duygu ve düşünceler eninde sonunda kendilerine bir ifade yolu bulacaklardır. Mesela başörtüsü, saç ve sakal sorunu…

Bugünden yarına, birsinin canı istedi diye bu yasak getirilmemiştir. Bir ihtimal gençler bilmez, o yıllar, gençlik yıllarımda Türkiye’deydim…

Sağ – sol çatışması doruk noktasındaydı. Üniversitelerde kan gövdeyi götürüyordu! Bu yasak getirildi, ortam yavaş yavaş sakinleşti ama yasaklar kaldırılmadı!

Bugün bu yasak kaldırıldı ancak türban denilen – siyaset ve para ile kirletilen – bir “çözüm” bulundu. Yıllar önce bir öneride bulunmuştum buradan tekrarlamak istiyorum. Modacı arkadaşlar, 

bu konuda sizleri göreve davet ediyorum. Örtünmek isteyen hanımlar için milli bir kıyafet tasarlayın. Açıkçası Osmanlı sarayında uygun, hoş görünen güzel tasarımlar var esinlenmek için ne bekliyorsunuz? En iyisi biz yine konumuza dönelim...

Söz gelişi ABD’de Pentagon, yüzey bakımından dünyanın en büyük binasıdır16. Bu açıkça Sezar hezeyanının dışa vurumu ’dur. Veya Recep Tayyip Erdoğan’ın “projeleri” nasıl değerlendirmeli bilmiyorum ki!? Bir kaçını saymak gerekirse:

 

- Çağlayanda inşa edilen, Avrupa’nın en büyük sözüm ona “adalet sarayı”

- Marmaray

- Çamlıca’ya Camii

- İstanbul’da “depreme dayanıklı konutlar” inşa etmek için yıkım ve büyük bir ihtimalle yabancılara pazarlama projesi

- Kanal İstanbul  

Vesaire, vesaire…

 

Nikolay Çavuşesku bir yandan dünyanın en büyük sarayını inşa ederken öte yandan yönetimi altında olan insanlar açıkla boğuşuyordu. Yıllar içeresinde insanların sefaleti arttıkça Çavuşesku hükümeti için alanlarda düzenlenen gösterilerde o oranda artarak sahneye konuyordu. Ve O tüm bunları olağan karşılayarak gittikçe kontrolünü kaybediyordu! Ve sonunda kendi kişisel kültünün kurbanı oldu. Tüm bunlar size bir şeyler hatırlatıyor mu?

 

Hiçbir şey insan için ölçüsüz tenkit veya aşırı metih kadar zararlı olamaz

                                                                                                 Goethe

                

 

14. Zaten Türk Dil Kurumu, darbe kelimesinin tanımını değiştirerek bir fiil demokratik yoldan, bu “yönetimi” değiştirmeyi darbecilik olarak nitelemiş, zihniyete açık destek vermiştir. Yani biz hangi yöntemi seçecek olursak olalım darbeci yaftasını zaten yakıştıracaklardır

15. AKP yerine Kürt kökenli vatandaşları koyarak tekrar okuyun lütfen. PKK ile değil! Bunlar teröristtir ve teröristle hiç bir şekilde uzlaşı yolu aranamaz!

16 Yaklaşık 2 milyon metreküp. Mısır’daki en büyük piramit 2,6 milyon metreküp, Vatikan kilisesi 1,2 milyon metre küp ve Çavuşesku’nun inşa ettiği, dünyanın ikinci büyük binası unvanını alan Casa Poporului 2,55 milyon metreküp. Tayyip’in projeleri hakkında henüz bilgi bulamadım!   

                                                                        ***

08.08.2013

 

Nicelik değil nitelik

 

Şok…

Çaresizlik…

Öfke…

Lafla peynir gemisi yürümez!

 

Facebook, Twitter…

Ivır, zıvır…

Senin okuduğunu o da okuyor…

Senin aklına geleni, gelmek üzere olanı…

O çoktan düşünmüş, tedbir alıyor!

 

Sen parklarda, kahvelerde, sosyal medya üzerinden “ne yapılabilir?” sorusuna çene yorarken…

Kalemşörlük yaparken…

Onlar gelecek planlıyor!

 

Önder kim olacakmış?

Hangi çatı altında toplanması gerekiyormuş?

Sağ mı olsun muş, sol mu?

Vatan elden giderken…

Millet paramparça olmuşken…

Yurtseverler, millete ışık tutabilecek olanlar tek - tek zindanlarda kaybolurken…

Tüm bu soruların cevapları teferruattır!

 

Gizlilik esas olmalı…

Tüm STK önde gelenleri şifrelenmiş şekilde yazışmalı, anlaşmalı…

Her gün, her gece orda burada eylem yapmak yerine…

Doğru düzgün örgütlenmiş bir – iki eylem ile…

Bu zihniyet…

İliklerine kadar dehşete düşürülmeli…

Korku ve çaresizlik içeresinde…

Tilki görmüş tavuk gibi gıdaklayarak oraya buraya koşuşturulmalıdır!

                                                                          *

İmamın tespihli yargısı kararını açıkladı

 

Tanımıyoruz!

Al bayrak gördüğünde yüreği titreyen…

Önce Allah sonra vatan diyen…

İstiklal marşımızın 5. dizesi okunduğunda – dünde, bugünde – gözleri yaşaranlar namına… 

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

 

Türk milleti adına bu kararı tanımıyor…

Atatürk milliyetçisi halk mahkemesinin kararını açıklıyoruz:

 

Recep Tayyip Erdoğan

Abdullah Gül

Fethullah Gülen

Ve niceleri…

 

İdama mahkûm edildiniz!

En kısa sürede cellâtta teslim edilerek – yağsız urganda – idam edileceksiniz.   

                                                                          *

Bayram ve cevap hakkı

 

Tüm çapulcu ve fırıldakların bayramını kutlarım…

Çapulcuda olsak…

Fırıldakta olsak…

İnsanız ve bu toprakların evlatlarıyız…

Eninde sonunda bir orta yol bulacağımıza eminim!

 

Kardeşçe paylaşmak…

İnsan gibi yaşamak varken…

Herkesin aklını başına alma zamanıdır!

 

Cemil Çiçek…

Dünkü konuşmanıza istinaden…

Dünyanın neresine giderseniz gidin, vatana ihanetin cezası idamdır!

Bu bir…

 

Böyle konuşarak…

Hukuku bilmeyenleri…

Sağlıklı düşünme yetisini yitirenleri…

Kandırabilirsiniz!

 

Hukuk, yargı dediğinde…

Kanun önünde herkes ama herkes eşittir…

Ve herkesin kendini savunma hakkı vardır…

Son savunmalar alınmadan hiç kimse yargılanamaz!

Bu iki…

 

AKP yasaları torbaya ata ata koca bir devleti yönetmeye çalışıyor ama…

Adalet torbaya atılamayacak kadar değerlidir…

Adalet bireyseldir…

Adalet dağıtması gereken hukuk kendi içinde tutarlı olmalıdır…

Emsal kararlarla sabit…

AKP, Anayasa mahkemesi kararıyla…

İrticanın odağı olduğu tespit edilmesine rağmen kapatılmamıştır…

Osman’ım başka, diğerleri başka bir hukuk olur mu?

Bu üç…

Sayın Haberal’ın tahliye edilmesine sevinmekle birlikte, neden tahliye edildiğini anlamış değilim.
Gerekçeli kararların açıklanmasını bekliyorum ki sizin derin adalet anlayışınızı anlayabilmeye çalışayım. Herhalde bu süreçte yalnız sizlerin anladığı ileri demokrasinin bir gereği olsa gerek!
Siyasetiyle vatana açıkça ihanet eden birisinin peşi sıra giderek sizlerde kendinizi suçlu duruma düşürüyorsunuz. Düştüğünüz komik ve tutarsız durumun farkında mısınız?    
Türkiye Cumhuriyeti topraklarında, pardon sizlerin değimiyle Türkiyeliler toprakları üzerinde, bilmem kimin piçleri, bilmem neyin ve kimin uşakları oraya buraya paçavra dikerken! Türkiyeliler toprakları üzerinde kendi asayiş BIMlerini, leşliklerini kuranken. Türkiye Cumhuriyetinin Jandarması, Polisi elinde Türk bayrağı ve Atatürk posterleri olan insanları kovalıyor!!!
Ve siz bizlerin ciddi, ciddi bu “adaleti” tanımamızı bekliyorsunuz. Tanımıyoruz iste bu kadar!

                                                                        ***

11.08.2013

 

Hoş geldiniz arkadaşlar

 

Yolunuzu bulana kadar bayağı bir sürdü J

Ama sonunda beni buldunuz ya…

Önemli olan o…

İnşallah birlikte hareket ederek bu zor günleri de atlatırız!

 

Zor günler dedikte…

Bugünlerde yine yeryüzü ile gökyüzü arasında gidip geliyorum…

Yaşıyorum desem, yaşamıyorum!

Öldüm desem, vallahi güç bela nefes alabildiğime göre ölmüşte olamam!?

Neyse…

Allah siz gençlere uzun, sağlıklı, betli - bereketli ömürler versin!

İnsanın zor gün yaşayabileceği gibi toplumlar da zor günler geçirebilir…

Bu yüzden zor zamanlarda…

İnsan her zamankinden daha uyanık ve daha dikkatli olmak zorunda…

Allah’ın izniyle…

Bu günleri de el - ele, omuz - omuza vererek atlatacağız!

                                                                          *

Kadının gücü ve bahar temizliği

 

Kadın – erkek ilişkilerinin tuzu, biberi o tatlı sert didişmelerde saklıdır…

O didişmeler olmasa tek düze bir birliktelik olur ki…

Bununda neticesi uzun ömürlü olmaz!

 

Bilirsiniz…

Kadınlar baharda bir garip olmaya başlarlar…

Elleri, ayakları titrer…

Kendilerinde bir huzursuzluk his edersiniz…

Sanki sigara müptelası birisinin…

Saatlerce sigarasız kalması gibi bir şey…

Tüm hemcinslerini, belki de hormonlar gereği…

Aynı zamanda alır bir telaş!

 

Bahar geldiğinde…

İster ilk, ister sonbahar olsun…

Temizlik yapma vaktidir…

Dip, köşe kazınması gerekir…

Çoluğu - çocuğu, evin tüm eşyasını tahta fırçasıyla kazımasa içi rahat etmez…

Kadının bu ruh hali karşısında…

İşte o zaman bizler için…

Araziye uyma zamanıdır!

 

Şu veya bu nedenle araziye uyamayanların…

Allah, yardımcısı olsun…

Allah, acısın…

Çünkü kadın acımaz!

 

Hele bir de bir ittifak vardır ki…

Allah tüm erkekleri bu ittifakın şerrinden korusun…

Gelin…

Kaynanayla…

Birlikte hareket etti mi…

Bu ikisi el ele verdi mi…

Allahhh…

Yeryüzünde cehennem azabı nedir…

İşte o zaman görürsün!

 

Üstünden kaç yıl geçti…

Unutmadım, unutamadım…

Çok sevdiğim bir kışlık ceketim vardı…

Kaç kış giydim bilmiyorum…

Yanlış anlaşılmasın…

Cimrilik, maddiyatsızlık falan değil…

Cepleri istediğim sayıda, istediğim büyüklükte ve istediğim yerlerdeydi…

Çok rahattı, hafif ama sıcaktı…

Kısacası gerçekten çok severek giyiyordum…

Eşim bir kaç senedir tutturmuştu atalım da atalım…

Attırır mıyım…

Sana ne kardeşim tilim - tilim olmuşmuş…

Bana ne millet ne derse desin…

Benimle başa çıkamadı…

Birkaç sene önce hanımdan ceketimi istedim…

Derin bir sessizlik…

Kadın çıkar şu ceketi…

Ya söyle nereye kaldırdıysan ben çıkarayım…

Baktı tepem atıyor…

Annem çöpe attı…

Neee!

Anneee…

Çok tatlı bir sesle…

Efendim oğlum1

Ceketim nerede?

Bilmem…

Anne, çöpe atmışsın!?

Yooo…

Vallahi ben atmadım…

Suna attı!

Hadi bakalım işin içinde çık çıkabilirsen!2

 

Tüm bunları neden yazdım biliyor musunuz?

 

Önümüzde sonbahar…

Taarruz diyorsunuz…

Allah, Allah nidalarıyla…

Açıktan açığa…

Göstere, göstere…

İlan-ı aşk eder gibi…

Taarruz olur mu?

 

Hangi askeri mantık içeresinde bu taarruz yapılacak?

 

Görmediniz mi, hep birlikte yaşamadık mı…

Herifler gizli saklı, az mı saman altından su yürüttü…

Anlamadık, anlayamadık…

Şaşkın, şaşkın izlemekle yetindik…

Kahpece hareket edene mertlikle cevap verirseniz…

Genelde mertlik yolda kalır!

 

Strateji değiştirmenin zamanı geldi…

Bunun için bir program hazırladım, Facebook ve Twitter üzerinden kullanabiliyorsunuz:

 

GeziKon v1.0

 

Birçok emsali var…

Örneğin:

PrivKey asimetrik bir şiflemeyle bir nevi real-time Chrome ve Firefox addon’u.

BlockPRIM gibi, buda bir Chrom addon’u. Peki ben niye GeziKon’u yazma gereği duydum?

İnanın ihtiyaç duymasaydım yazmazdım…   

 

 

 

 

Bir hatırlatma yaparak sözlerime devam edeceğim, yıllar önce sayısız makalelerimde ifade etmiştim:

 

Bilişimde harcamaya hazır olduğunuz vakit ve nakit oranında her şey geri dönüştürülebilir! 

 

Bilişim ayrıntılarıyla canınızı sıkmak istemiyorum onun için kısa keseceğim…

Birincisi Open Source yazılımların arkasında kimler var bilemesiniz…

İkincisi asimetrik şifrelemenin, özellikle anahtar alışverişinde (Public/Privat Key, Diffie-Hellman) çok tehlikeli bir yanı var; Man in the middle!

Bu tehlikeyi göze alamadım. Onun için simetrik şifrelemeyi tercih ediyorum. Neyse uzatmayalım…

Bana güvenmenizi rica ederek devam edelim. Yazılım kullanım açısından oldukça basit…

Resimde numaralandırdım. Programı yükledikten sonra masaüstünde bir ikon göreceksiniz; GeziKon. Üzerine tıkladığınızda otomatikman Facebook ve Twitter açılacaktır. Programın kendisi basit bir web tarayıcıdır (Browser). Dostlarınızla önceden – yüz yüze – kararlaştırdığınız bir şifre ile “korkusuz” iletişim kurabilirsiniz(9). Ben burada Gençlik Marşını örnek olarak kullandım. Sanırım aklınızda kolay tutabileceğiniz birçok örnek vardır. İstendiği taktirde – elden – verilmek üzere daha karmaşık bir şifreyi 8 numara üzerinden oluşturabilir. Zaten bu programı yazarken aklımda TGB vardı. Şehir örgütlenmesiyle şifre alışverişi sorun olmasa gerek. Şehir sorumluları da aralarında iletişim kurmanın bir yolunu mutlaka bulacaktır (mesela ankesörlü telefonlarla, bilmiyorum Türkiye de var mı, burada da pek kalmadı ama ankesörlü telefonu arayabiliyorsunuz da). İki numara üzerinden mesajınızı yazarsınız. Şifrenizi girerek (9 numara) 5 numaraya tıkladığınızda 3 numaralı pencerede AES 256 with Salt and Pepper (bunun ne anlama geldiğini size açıklayamam, ek bir kaç önlem diyelim) şifrelenmiş metninizi göreceksiniz. Bakın burası önemli; metin şifreli olarak panoya kopyalanmıştır, bir daha sizin kopyalamanıza gerek yok! Facebook veya Twitter’e yapıştırın gitsin. İhtiyaç his ettiğinizde 7’ye tıklayarak mail olarak da gönderebilirsiniz. 

Arkadaşınız, GeziKonu açar, Facebook veya Twitter’den şifrelenmiş metini kopyalar, şifreyi girerek 6 numaraya tıklar. 2 numarada metnin aslını görür.  4 numaralar pencerenin içeriğini siler.

 

Eğer bilgisayarınızı güncel tutuyorsanız (Windows Installer 3.1 ve Microsoft .NET Framework 4 Client Profile (x86 und x64) yüklü olması gerekiyor)  www.gurbuz.net/Turk/Setup/GeziKon/setup.exe üzerinden yazılımı yükleyebilirsiniz. Önümüzdeki günlerde yazılımın bir portable sürümünü yayınlamak niyetindeyim.

 

Arkadaşlar ve özellikle hanımlar…

Bu zihniyeti dehşete düşürmenin zamanı gelmiştir…

Herifleri sınava giren ve beklenmedik yerden soru gelen öğrenciye çevirelim…

Bu arada…

Hanımlar…

Herifler “pısırık” çıktı…

Elinizin hamuruyla…

Erkek işine karışma zamanıdır!

 

Kadın duyarlılığı, ana şefkati, yâr sevecenliği ile…

Kadın dayanışması içeresine…

Hemcinslerinizle konuşarak, ikna ederek hareket edin!

 

Önemli not:

Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki…

Yazılımda hiç bir şekilde bir arka kapı bırakmadım!

 

1. Tabii konuşmaları duymuştu

2. Merak edenler için bir daha böyle bir ceket bulamadım

 

                                                                        ***

16.08.2013

 

Tarihe not düşüyorum

 

Birkaç gündür sesim soluğum çıkmıyor…

Eski bir dost benden yardım istedi…

Dostum dünyanın … parmak atmış adam…

Büyük bir şirketin pazarlama müdürü, Uzakdoğu sorumlusu…

Özellikle Singapur’a hayran, anlata anlata bitiremiyor…

Uzatmayalım… 

Dostumun Almanya dışında, Avrupa sınırları dâhilinde arkadaşı bir mucit…

Patentler sahibi birisi…

… sektöründe devrim yapacak bir icraatın –çalışan- prototipini geliştirmiş…

Senin, benim gibi insanlar için çok, çok büyük sayılacak paralar yatırarak gerçekleşen bu icat…

Alıcısını arıyor…

Mesele, dostumla arkadaşı arasında güvenli iletişimi sağlamak…

Malum böyle icatlar geçmişte de yapılmış ve yok edilmiştir…

Bu ikilinin peşinde mutlaka sanayi, siyaset ve özellikle istihbarat örgütleri olacaktır…

Milyarlarca Avrodan söz ediyor!

 

Bende bilişim sektörünün … parmak atmış adamım…

Çalışmadığım, el atmadığım neredeyse hiç bir alan kalmadı…

Elimden geldiği kadar…

Bilgimin yetiği yere kadar destek olmaya çalışacağım…

Çünkü böyle bir projede katkının onuru bile insana yeter…

Maddi bir karşılığı olacağını sanmıyorum…

Keşke olsa, köşeyi dönerim J

Allah çok büyük!

Dünya umut dünyası…

Sanırım en geç bir – iki yılın içinde dünyada yankısı büyük olacaktır!

  

Yıllardır ciddi şekilde programlamıyorum…

Günlük ufak tefek ihtiyaçlar için yazdığım bir kaç satırı saymazsak tabii…

Ancak bu işte bisiklet binmek gibi bir şey…

Asla unutmuyorsun, biraz gayretle yine yolunu bulmaya başlıyorsun!

 

Ticaret olsun…

Siyaset olsun…

Gizlilik esastır…

Büyük oranda değişiklikler yaparak…

Bu zihniyet ile mücadelemizde kullanabileceğimiz birkaç yazılım…

Yakında…

Bu sinemada!

J

                                                                        ***

18.08.2013

 

Paralel toplum

 

Ahlaksız…

Kenarda köşede kalmış bir ar damarı vardıysa o da çatladı gitti…

Millettin gözüne baka - baka yalan söylemeye devam ediyor…

Günümüzde Türkiye Cumhuriyetiyle devletlerarası münasebetin dışında…

Siyasi yönden neredeyse hiç bir bağı kalmamış bir ülkeden kendisine mağduriyet yaratmaya çalışıyor!

 

Güçlü bir Türkiye istenmiyormuş muş…

Bak, bak…

Lafa bak…

Sanki…

Kendi ayakları üzerinde durabilen…

Ekonomik yönden güçlü bir Türkiye…

Askeri açıdan güçlü bir Türkiye…

Sanayileşen, güçlü bir Türkiye…

Bilim ve sanat alanında güçlü bir Türkiye…

Sivil toplumlarıyla, bir uçtan diğer uca örgütlenmiş güçlü bir Türkiye…

Tüm devlet kurumlarıyla ahenk içeresinde çalışan güçlü bir Türkiye…

Devlet yapısıyla güçlü bir Türkiye…

Demokrasiyi özümsemiş güçlü bir Türkiye…

Demokratik tahammüllere hoşgörüyle yaklaşan güçlü bir Türkiye…

Varmışta…

Diğer devletlerde bunu çekemiyormuş muş gibi…

Kendi iktidarı süresinde var olanı da yok eden zihniyetin…

Mahalle karsından farkı yok!

 

At torbaya…

Ya tutarsa mantığı ile…

Değil devlet, kabile hatta bakkal bile yönetilmez…

Bakkal çırağı olamayacaklar…

Bırak toplumu…

Dağda, bayırda kuzu - koyun emanet edilecek çoban olamayacaklarını bildikleri için…  

Kenar mahalle dilberleriyle birlikte kendilerini dev aynasında görüyor…

Kalfalıktan geçtim…

Mimar Sinan ile kendilerini kıyaslayacak kadar usta görüyorlar!

     

Devam edecek…

                                                                        ***

19.08.2013

 

Tevazudan çok ama çok uzaklar…

Kendini Müslüman diye tanımlayan…

Allah yolunda olduğunu iddia edenler için…

Mütevazılık…

Yüksek bir ahlak anlayışı ve yaratana karşı saygısından ötürü…

Şiddet ve zulümden uzak bir yaşam tarzı elzemdir!

 

Ancak görüyoruz ki…

Bir devleti oluşturan toplumun içeresinde bu topluma paralel yaşayan, kendini diğerlerinden soyutlamaya çalışanlar zaman içeresinde paralel bir toplum oluştururlar. Bu paralel toplumun hayat anlayışı, değer yargıları, yaşam tarzları ve hatta çoğu zaman dilleri bile farklı olur. Yaklaşık elli senedir yaşayarak tanık olduğumuz Almanya’da olduğu gibi. Kendi bakkallarımız, kuyumcularımız, lokantalarımız, butiklerimiz ve hatta son zamanlarda kendi berberimiz bile var. Doğru olan bu mudur? Elbette, hayır!

Toplumu yaşayan dinamik bir organizma olarak gördüğümüzde…

Organik olarak her hücrenin bir şekilde diğeriyle teması olmalı ki organizma bütünüyle yaşayabilsin!

Bu açıdan bakıldığında toplumlarda oluşan veya oluşmaya başlayan paralel toplumlar öncelikli olarak habis1 tümör2 (AKP zihniyeti, PKK gibi) olarak algılanmalıdır. Son tahlilde selim tümör (F-Tipi cemaat gibi) oldukları meydana çıksa bile, bunların süreç içeresinde habise dönüşmeyeceği anlamına gelmediği unutulmamalıdır. İşte tam böyle anlarda devletin tüm toplumun bekası için denetim sorumluluğu devreye girmelidir. Türkiye’de bu denetim mekanizması sağlıklı olarak işleyebilmiş olsaydı AKP kolay kolay, demokrasi ve özgürlük martavalı ile başımıza musallat olamazdı. Kutsal dini duyguları öne sürerek, takiye ile doların yeşiline ve gücüne takva edenler Müslüman değildir ve asla olamazlar!

Ülkelerin yerlisi olmayan ama Almanya veya Avrupa’nın herhangi başka bir ülkesinde şu veya bu sebeple gösterilerde bulunanlar genel anlamda toplumun sesiz çoğunluğu tarafından ya kayda alınmaz veya istenilenin tam tersi antipati3 toplarlar. Müslüman, münafık ve mundar kardeşler…

Din kisvesi altında siyasi bir örgütlenmelidir! Ve emellerine ulaşmak için bu örgüte her yol mubahtır. Açıktır ki AKP zihniyeti ile bu kitle ruh ikizidir. Bu bakımdandır ki…

Türkiye’de iktidar eliyle bu zihniyet lehinde yapılan gösteriler ve etkinlikler, Türk toplumunda geniş yankı bulamamaktadır4. Orda burada yapılan ve birkaç bin kişiyi geçmeyen gösteriler bunun açık ifadesidir. Sonuç olarak - itina ile ameliyat ve sonrasında tedavi - edilemeyen tümörler organizmanın ölümüne sebebiyet verebilirler!

   

Tüm hayal kırıklıklarına…

Tüm beklentilere rağmen…

Demokrasi trenine binen, bu trenin arkasından bakanlara inat…

İstendiği zaman ve mekânda inemez!

 

1. kötü

2. Hücre veya hücre gurubunun organizmanın kontrol mekanizmasından çıkarak hızla büyüyen kitle.

3. Soğukluk, iticilik

4. Devlet gücü kullanılarak işlenen tüm suçların karşısındayım. Özellikle şiddet sonucu ölümlü vakaları asla savunamam 

                                                                        ***

20.08.2013

 

Ihvanü’l-Müslimin

 

Soru şu:

 

Çağımızda insanların şeriata1 uygun yaşamaları mümkün mü?

 

Dün paralel toplum başlıklı yazımı tamamlayarak yayınladıktan sonra, günlük gazeteleri okumaya fırsat bulmuştum. Meğer ben ne kadar yanılıyormuşum da haberim yokmuş!?

Bazı köşe yazarlarına göre Ihvan neymiş de benim haberim dahi yokmuş.

 

Vay anasına sayın seyirciler…

Vay anasına!

Ben gözümle gördüğüme mi inanayım, yoksa ulemaya mı sorayım?

 

İnsanlık tarihinde Türk milleti kadar…

Çoktan icat edileni tekrar, tekrar icat eden bir millet var mı merak ediyorum…

Çoktan icat edilene, başkasının çoktan kafa yorarak çözüm bulduğu bir soruna2

Bakarak, bu çözümden esinlenerek yol almak varken…

İlla zaman gibi değerli bir nesneyi israf yolunu seçmek…

Akıl kârı olmasa gerek!

 

Geçelim…  

Biz yine sorumuza dönelim…

İnsanlık yaşayarak şahit oldu ki;

 

Mutlakıyet / Monarşi…

Doğrudan demokrasi…

Teokrasi…

İleri demokrasi J

Komünizm…

Ve en sonunda kapitalizm…

Yönetim şekli olarak eninde sonunda iflas etmiştir, iflas etme yolundadır veya toplumda bir şekilde hoşnutsuzluk yaratmaktadır!

 

Sıfır sorunlu dış siyaset sayesinde…

Gözlemleyerek görüyoruz ki…

İran’da da bu böyledir…

Persler (dikkatinizi çekerim Pers diyorum, Iranlalar değil) kök bakımında soylu ve çok kültürlü bir millettir. Halk – şeriat – baskısı altında “inlemektedir”!

Ve zaman gösterecektir ki…

İnsanlar eninde sonunda – esaret – zincirlerini kırarlar!

 

Ihvan kim ne derse desin, ne yazarsa yazsın…

Kök bakımında dine dayalı siyasi bir örgütlenmedir…

Ve insanlık artık şeriat hukukuna göre yönetilemez3

Çünkü…

“Çağdaş yaşamla” şeriat hukuku, insanların günlük hayatında sürekli kesişme noktaları yaratacak, insanların “özgürlük” alanlarını kısıtlayacaktır. Buda insanlarda bir infial yaratarak tepkilere neden olacaktır.

    

1. İslam hukukunun tümü

2. Mesela adil bir seçim nasıl yapılır, atılan oylar nasıl güvenli olarak sayılır? Her b.ku ABD’ye bakarak yapıyorlar ya, biraz da bu konuda kopya çeksinler!? Pardon yaaa, sistemler uymuyor, unutmuştum! Herhalde bu yüzden başkanlık sistemini getirmek istiyorlar.  

Şaka bir yana, al gülüm ver gülüm olmasa (AKP – CHP / MHP arası) seçim barajını da indirmek istemiyormuş. Almanya’dan örnek vererek ben bir öneride bulunayım o halde…  

Baraj altında kalan partilere verilen oylar geçersiz sayılsın! Görelim o meşhur %50’yi…

Hadi Recep Tayyip namı diğer paytak, çok adil bir teklif! Bileğinin, beyninin, insanları ikna etme kabiliyetinin gücünü göstererek ne yapıyorsanız yapın.

3. Islamada esas itibarıyla zorlama yoktur. Allah insanlığa özgür iradesiyle karar verme yetisini bağışlamıştır. Allaha inanmak, Allah yolunda hareket etmek her insanın kendi özgür iradesiyle kendisi için vereceği karardır.

                                                                        ***

23.08.2013

 

Ve balon patladı!

 

Balonu şişirirsin, şişirirsin ve sonunda…

Patlar!

Ampulü…

Gezi Park’ı aç – kapa gibi…

Ha bire açıp kaparsan…

Aç – kapa ömrünü kısaltırsın ve sonunda…

Patlar!

 

Açıla, açıla…

Açılım çıkmazına çıkar…

Kapanırsın!

 

Adam gibi adam…

Peygamber gibi adam…

Padişah…

İkinci Atatürk…

Diye diye…

Herifi öyle bir şişirdiniz ki…

Kasım kasım kasılan adam…

Yeri göğü o bet sesiyle inleten adam…

Astığı, astık…

Kestiği, kestik adam…

Herkesin…

Ama özellikle yandaşın, yoldaşın…

Harekete geçmek için…

Bir tek işaretine baktığı adam…

Yurtiçinde…

Ve de yurtdışında…

Havası kaçan balon misali…

Zaart diye sesler çıkararak…

Sönmeye…

Ampulü kararmaya başladı…

Bekleyin daha bitmedi…

Bugün mü desem yarın mı desem…

Üç vakte kadar…

Ekonomi balonu da patladığında…

Yandı gülüm keten helva…

Demeyeceksin…

Götüm yandı diye avaz avaz bağıracak…

İçine oturacak leğen arayacaksın!

                                                                        ***

03.09.2013

 

Tek kelimeyle

 

Teşekkürler

İlginiz için…

Vefanız için…

Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletine bağlılığınız için…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına…

Onların savunduğu ilke ve inkılaplara sahip çıktığınız için!

                                                                        ***

08.09.2013

 

Ak cücelerin dev aynası

 

Geçen gün Vladimir İlyiç Ulyanov yani Lenin’in ölmeden önce söylediği rivayet olunan bir sözü aklıma geldi. Türkçe şu şekilde tercüme edebiliriz:

 

Proletaryanın1 diktatörlüğü, proletarya üzerinde bir diktatörlüktür

 

Muhtemelen ölmeden önce vicdanını rahatlatmak için söylediği düşünülüyor!?

Lenin’in bu cümlesi üzerinde biraz düşünmenizi rica ediyorum.

Kim ne derse desin, hangi görüşü savunursa savunsun…

Bildiğim tek şey var! Mevla’m bile insanlara seslenirken – oku – diye başlamış!

Cahil insandan kaçabildiğin kadar kaçacaksın. Kaçmadığın taktirde cahil seni kendine benzetmeye çalışacaktır. Birde “akılı ve tahsilli” görünen cahiller vardır ki esas tehlikeli olan onlardır. Böyle insanlardan kaçınacaksın, kendini korumaya çalışacaksın ki mümkün olan en az zararı göresin.

 

Kendini dev aynasında gören ak cüceler…

Ayna çatladı…

Ve…

Gerçek boyunuz, posunuz…

Gerçekliğin tüm çıplaklığıyla…

Yalın mi yalın görünmeye…

Adeta ipliğiniz pazara çıkmaya başladı!

 

Eskilerin bir değimi vardır…

 

Papaz her gün pilav yemez

 

Uluslararası gelen…

Bir bir yenilgilere…

Yakında Türkiye içeresindeki yenilgiyi de eklemek gerekecek…

Sonrası malum…

Kefenle, gözyaşı, yalan ve dolan ile kandıranlar…

O kefeni gerçekten giyecekler!

1. alt sosyal sınıf

                                                                          *

Üniversiteden seçimlere giderken

 

Yıllardır yazıyorum…

Kazadan sonra kalan iki gram aklımdan…

Ameliyat sonrası artakalan bir gramıyla… 

Anlatmaya çalışıyorum, anlatamadım…

Çünkü anlamak istemiyorsunuz!

 

Ben yine de pes etmeyeceğim…

Anlatmaya çalışacağım…

 

Oğlum geçen gün yanıma geldi ve…

“Baba, üniversiteyi bitirdikten sonra hukuk okuyacağım” dedi…

J

Nasıl sevindim bilemesiniz!

 

Siyaset, ticaret ve hukuk…

Çok güçlü bir üçlü…

İnşallah diplomasını aldığı günü görürüm!

Herifi elimden gelen en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştım…

Ama üç hatta dört dili büyümek gerçekten çok zor…

Türkçesi fena değil, ancak bazı konularda yetersiz kalıyor…

Üniversiteye giden o…

Ama sanki bende üniversiteye gidiyormuşum gibi komik bir durum var ortada…

Bana 6 tane İngilizce, bir tane Türkçe PDF verdi…

Okumamı ve yorumlamamı istedi…

Evlat…

Var mı ötesi?

Çaresiz okuyacaksın…

Okudum ve yorumladım…

Dersi için önemli olanları ne yazık ki Almanca yorumlamak zorunda kaldım. Riske giremem. Neticede ders, hata kabul etmez. Birini sizinle paylaşmak istiyorum:

 

OSCE (AGIT)   

 

2011 Seçim gözlem raporu

 

Okumanızı tavsiye ederim. 25 sayfa – ileri demokrasiyi – anlatıyor!

Orijinal belge

                                                                        ***

10.09.2013

 

Öküzün ihtiyacı

 

Öküzlerin sizce ihtiyaçları neler olabilir?

 

Su…

Barınak mı desek ahır mı desek bilinmiyorum…

Yazın söyle yeşilinden güzel bir otlak…

Çayırların yetmediği zaman ot…

İneği unutmamak lazım tabii…

Sonra?

Tak bir halka…

Çek bir o yana…

Bir bu yana…

Öküz memnun…

Sahibi memnun!

 

Kendimizi boşuna kandırmayalım…

Evet gidiciler…

Üstleri ya çizildi ya da çizilmek üzere…

Ancak…

İzlerini silmek için en azından bir nesil gerekecek…

Düz hesap 250 milyar diş borcu ödemek için…

Torunlarımızın torunları bile terlemek zorunda kalabilirler!

 

Dile kolay 10 senenin üzerinde iktidardalar…

İktidara gelirken 10 yaşında olan bir çocuk…

Bugün 21 yaşında bir genç…

İstikbalinden mahrum bırakılan…

Ancak dindar ve kindar yetiştirilen bir genç!

 

Öküz memnun…

Sahibi memnun!

                                                                        ***

12.09.2013

 

50 + 25 + 25

 

Sözlerime sizlerden peşinen özür dileyerek başlamak istiyorum!

 

Asker…

Atatürk’ün askeri olsaydı eğer…

Bunları çıktıkları yere çoktan geri sokardı…

Sokmadı!

 

Siyasetçiyim diye ortalıkta gezinenler…

Türkiye Büyük Millet Meclisinde arzı endam eden 548 milletvekili…

Etikleri yemine bağlı insanlar olsalardı1

Türkiye bugün bu durumlara düşmezdi!

 

Atatürk’ün askeriyiz diye ortalıkta yaygara yapanlar…

Gerçekten Atatürk milliyetçileri olsalardı…

İş işten geçtikten sonra sokaklara dökülmezdi!

 

Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’si…

Tüm bu olanlardan…

Yaşatılan bunca olaylardan…

Acılardan, ölümlerden…

Aldatmalardan, kandırıp…

Satıp - savmalardan…

Yüzde 50 sorumluysa…

CHP yüzde 25…

MHP de yüzde 25 sorumludur!

 

Gelen gideni aratırmış der büyüklerimiz…

Ne kadar doğruymuş…

Baykal’ı adeta mumla arar hale geldik…

Kemal Kılıçdaroğlu sen kimlerin adamısın?

Atatürk milliyetçisi…

Atatürk ilke ve inkılaplarına yürekten inanan bir insan olmadığın kesin…

O halde Cumhuriyet Halk Partisinin başkanlık koltuğunda ne işin var?

Tekrar soruyorum…

Sen kimin adamısın?

 

Bir gün Alparslan Türkeş’i rahmetle anacağımı söyleselerdi…

Güler geçerdim herhalde…

Ölmüşün ardından kötü konuşulmaz…

Bana böyle öğrettiler…

Ancak…

Öyle inanıyorum ki…

Pabuçlarımın milliyetçisi Bahçeli’yi gördükçe…

Herhalde rahmetlinin mezarında ters döneceği geliyordur!

 

Madem Allah’ın rahmetine kavuşanlardan sözü açtık…

İki kişiyi daha analım hatırları kalmasın…

Milli görüşün “fikir” babası…

Ona ve görüşüne ihanet eden “evladı”…

Milli görüş gömleğini çıkardığı doğrudur…

Çünkü uluslararası sermayenin gömleğini giyerek…

Vatanı sattı…

Acaba bu hayırsız veletti gördükçe neler his ediyordur?

 

Yazmıştım…

Her fırsata tekrarladım…

Gap projesi…

Fırat ve Dicle…

Türkiye için…

Ama bir o kadar Ortadoğu için önemli iki su kaynağı…

“Kürdistan”!

Suni döllenmeyle…

Zar zor doğan bir yaratık…

Varlığını koruyabilmesi için yaratığın…

Musul petrollerini AB(D)’ye ulaştırması gerekir…

Suriye onun için önemlidir…

Bu zor zamanlarda maliyeti düşük ulaşım hayati öneme sahiptir…

Esad iktidarda olduğu sürece Türkiye “rahat” nefes alabilir…

Çünkü Türkiye’nin önünde Iran var!

 

Bildiğim tek şey var…

Bu herifler eninde sonunda başımızdan s.ktir olup gidecekler…

Kaybettiklerini anladıkları an…

Eminim kaçacaklar…

Ve Türkiye Cumhuriyeti devleti…

Bu herifleri analarının bilmemesinden çıkarıp geri getirmez…

Ve asmazsa…

Ama en azından MOSSAD misali bulundukları yerde işlerini bitirmezse…

Yazıklar olsun bu millete!

 

1. Evet, nasıl bir itamda bulunduğumun farkında olarak yazdım çünkü kendilerini vicdanlarıyla baş başa bırakarak yazdım. Tabii vicdan diye bir şeye sahiplerse şayet… 

                                                                        ***

27.10.2013

 

Résistance - Tayyip baba ve haramileri

 

Biliyorum…

Doğrusu Ali baba ve kırk haramiler…

Kırk harami!?

 

Rahmetli Atatürk zamanında haramilerin sayısı 150’idi…

Devri Tayyip zamanında…

1500’mü, 15000’mi, 150000’mi, 1500000’mi yoksa 15000000’mu bilemeyeceğim…

Sayı belirsiz olduğu için en iyisi haramiler de…

Olsun bitsin!

  

Farkında mısınız?

Türkiye 11 yıllık AKP iktidarında koca bir AVM’ye dönüştü!

 

Önüne gelen…

İstediği gibi istediğini alıp, veriyor…

Almak serbest…

Satmak serbest…

Ne ar kaldı…

Nede namus…

Satılan ne olursa olsun…

Verilen paranın miktarı göz doldurdu mu…

At, avrat ve silah…

Sana helal olsun!

  

Parayla satın almadıkları yürek…

Atatürk milliyetçisinin yüreğidir…

Atatürk’ün bu vatanı emanet ettiği milliyetçi gençliğin yüreğidir…

Çünkü bu yüreklerde millet ve vatan sevgisinden gayrısına yer yoktur!

 

Direneceğiz…

Gerekirse bedel ödeyeceğiz…

Ama asla pes etmeyeceğiz!

 

Devir…

Devşirme ve devşirilme devridir…

Biri gömlek değişir, vatanı - milleti pazarlar…

Diğeri çıkar vatan – millet dendiğinde mangalda kül bırakmaz ama…

Vatan - millet pazarlanırken birde utanmadan koltuk çıkar…

Hele biri var ki onu hiç sormayın…

Derler ya, gelen gideni aratırmış…

Vallahi öyle…

Aklınıza gelebilecek her türlü hakareti hak eden biri, ben diyeyim yaratık, siz isterseniz insan deyin…

Deniz Baykal’ı mumla arar olduk…

Yenileyecekmiş miş…

Altı okun işaret ettiği ilkelerden sapan…

Bu ilkeleri “yenilemeye” çalışan Atatürkçü olamaz…

Kendime sormadan edemiyorum…

Acaba bu zihniyet bir gün vicdan azabı çeker mi?

Ve aklıma Victor Hugo’nun bu sözleri geliyor:

   

Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın

                                                                        ***

30.10.2013

 

Hırsızlarında kanı kırmızı akar

 

Bir zamanlar…

Dincilerin en büyük düşmanı Amerika Birleşik Devletleriydi…

Taa ki…

Doların yeşili, İslam’ın yeşiline karışana kadar!

 

Bir zamanlar…

Babaanneler…

Anneanneler…

Başlarını hanım hanımcık örterdi…

Taa ki…

Şule’nin başı…

Türban dedikleri, kadınların başını bir garip şekilde örtmesine yarayan paçavra…

Siyasete…

Ve şahsi menfaatlere alet edilene kadar!

 

Bir zamanlar…

Karaoğlan bile tuzağa düştü…

Sen mi düşmeyeceksin…

Rahmetli Bülent Ecevit, Fethullah Gülen’i öve öve yere göğe sığdıramazdı…

Deniz Baykal, Recep TayyIT Erdoğan’ı kurtardı…

Nereden bilebilirdi ki tuzağın içinde tuzak olduğunu…

Aradan yıllar geçecek…

Kendisi de tuzağa düşecekti!

 

Türkiye’de siyaset…

Ticaret…

Ve İhanet!

 

Alman bile kendi başbakanını koruyamazken…

Ah be garip Keloğlan…

Sana mı kaldı tuzak içinde tuzağı sezmek!?

 

Nedendir bilmem…

Bu satırları yazarken geçenlerde internette okuduğum bir babaanne küfürü aklıma geldi:

 

Anan gibi orospudan, baban gibi pezevenkten ancak senin gibi bir piç doğabilirdi zaten

                                                                        ***

Vekil olmuşsunuz…
Hacı olmuşsunuz…
Ancak insan olamamışsınız!

Sizin yaptığınızı sokaktaki bir fahişe bile yapmaz…
O halde nazarımda sokaktaki bir fahişeden daha değersizsiniz!

                                                                        ***

01.11.2013

 

Gösteriş budalaları

 

Çok merak ediyorum…

Acaba artık kirlenmek istemiyorum diyen bir kadının hayatında…

Ne gibi olaylar geçmiş olması lazım ki kendini kirli hissetsin!

 

Yok yani…

Bugüne kadar gelen giden…

Seni kirletti de…

Böylesi iğrenç bir hayat yaşadın da…

Haça gidip tövbe mi ettin ki…

Artık kirlenmek istemiyorum diyorsun!

 

Başını örtmekle…

İffet sahibi olunuyorsa eğer…

Ben sana…

Şahitli, ispatlı…

O kadar çok başı örtülü…

Bu “işi” açıktan açığa yapan…

Veya gizliden gizliye…

Kocaları işe, çocuklar okula gider gitmez…

Sevgililerini eve alan “ev kadını” fahişse sıralayabilirim ki…

Şaşar kalırsın!

 

Bilmiyorum tabii…

Bir kadının ruh halini anlamaya çalışabilirim ama bu ille kendisini anlıyorum anlamına gelmez…

Bir erkek olarak yanılıyor olabilirim…

Ancak hayat tecrübelerime ve okuduklarıma dayanarak…

Şunu yazabilirim:

Bir kadının kendini kirli hissetmesi için…

Zorla ırzına geçilmiş olması lazım!

 

Ne diyelim…

Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bak!

                                                                        ***

06.11.2013

 

Yüz verdik kadıya - geldi sıçtı halıya

 

Temmuz 2013 itibarıyla…

Dünyada 7,16 milyar insan yaşıyor!

 

Tüm insanlığın…

Elde ettiği gayri safi hasılası, başka bir değişle servetinin toplamı…

Yaklaşık 125 trilyon Dolar olarak tahmin ediliyor…  

Bu paranın dağılımı ise çok ilginç…

Dünya nüfusunun %1’i toplam servetin %40’nı elinde bulunduruyor…

Yani dünyada zengin sayılan (toplam nüfusun %1’nin toplam dünya servetinin %40’ını, nüfusun geri kalan %2’si geri kalan servetin %51’ne sahip) %10, toplam servetin %85’ine sahip. Kendini zenginler arasında sayabilmek için, yani bahis ettiğim %10’a dâhil olmak için 45750 €, %1’e dâhil olmak için 375250 € sahip olmanız yeterli.

1,4 milyar insan ise günde 1,25 $ daha az bir miktarla “sefil yaşamını” sürdürmek zorunda.

 

Şimdi bunları neden yazdım diye merak ediyorsunuzdur…

 

Aymazlığın…

Vurdumduymazlığın…

Utanmazlığın…

Hüküm sürdüğü bu günlerde…

“İktidarıyla”…

“Muhalefetiyle”…

Türban meselesini…

Memleketin en önemli meselesi haline getirdiler!

 

Türkiye Büyük Millet Meclisine…

Türbanı sokmakla…

“Nihai” hedeflerine ulaştıklarını sanıyorlar…

Çünkü…

“Yoktu” onlardan önce…

Ve “asla gelmeyecek” onlardan sonra…

Bu kadar “güçlü” bir “iktidar”!

 

Eğer şu son zamanlardaki gelişmeleri doğru yorumluyorsam…

Karizmayı çizdirmekle…

Erdoğan’ın batılı devletler nezdinde…

Ve daha da önemlisi batılı toplumlar içeresinde yaratılan imajı…

Ciddi bir şekilde zedelenmiştir!

 

Bu siteyi takip edenler hatırlayacaktır…

Hep söylerim AB(D)’nin her zaman en azından bir –B- planı olur diye…

Bu yüzden batılı devletler…

Kendi kamuoylarına Erdoğan ile işbirliğini anlatamaz duruma geldiklerinden…

Özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde…

Apış arası Müslümanlarına alternatif bulma zorunluluğu doğmuştur…

Durum böyle olunca önceden hazırlanan…

Ve cemaatinde yardımıyla “muhalefet” partilerinden CHP’li Kılıçdaroğlu…       

Erdoğan’ın sağ kolu olarak CHP’nin başına getirildi…

Günü geldiğinde…

Düğmeye basılabilsin diye!

 

Batı…

Dünde, bugünde asla bacak arası Müslümanlarına güvenmedi…

Kullandı…

İşi bittiğinde bir kenara attı…

Ama asla güvenmedi!

 

Din, iman, Allah, Peygamber…

Adalet(!?) ve kalkınma diye diye…

AKP…

Becerebildiğini ayaküstü becerdi…

Ancak…

Beceremediklerini, diş geçiremediklerini öyle ya da böyle…

Bertaraf etmeyi bildi!

 

Halk…

Halkı hiç sormayın…

Borç batağında…

İşsizlik sarmalında…

Boğuşup duruyor!

 

Dostlar…

Umutsuzluğa kapılmayın…

Eskiden de…

Düzenli bir ordumuz yoktu…

Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’lar o zamanda çoktu…

Kadın - erkek, çoluk çocuk demeden…

Atalarımız…

Iman dolu göğüslerini vatana siper etti!

 

AKP ve AB(D) birlikte…

Türk varlığını silme niyetindeler ama…

Hesaba Atatürk gençliğini…

Ve bizleri katmadılar!

                                                                        ***

09.11.2013

 

Bir soru – bir cevap

 

Uzun yıllardır düğün ve benzeri etkinliklerde…

Hatta aileler arası münasebetlerde haremlik – selamlık uygulayan…

İktidara geldikten sonra…

Türbanı, başörtüsü yapan…

Utanmadan âlemin s.diklisini Çankaya’ya Tirst Lady diye çıkaran…

Devlet imkânlarından da faydalanarak kendi burjuvasını yaratan...

Muktedirin özgüveniyle haremlik – selamlık oteller, yüzme havuzları işletmeye başlayan…

Laik bir devletin okullarını nihai hedef olarak…

Tek, tek imam hatibe dönüştürerek kız çocuklarımızı haremliğe…

Erkek çocuklarımızı selamlığa ayıran…

Erdoğan!

 

Tarihten ders almayan…

Bu millete, bu devlete isyan ve ihanet eden…

Sonunda hak ettiği cezayı çekecek olan!

 

Özgürlük diyerek…

Türbanı kamusal alana taşıyan…

Türkiye Büyük Millet Meclisine sokan…

Utanmayan, sıkılmayan sen…

Allah aşkı için söyle:

 

Madem haremlik, selamlığa bu kadar önem veriyorsun. Nasıl olurda yıllardır başı açık kadın milletvekilleriyle aynı ortamı paylaşabiliyorsun?

 

Biliyor musun?

 

Eşekten kuğu kuşu olmaz…

Eşek eninde sonunda eşikliğini gösterir…

Sonradan görme…

Sırıtır…

Tıpkı senin gibi…

Asalet ve görgü sahibi…

Bugünden yarına olunmaz…

Koyma pınarın, pınar olamayacağı gibi…

İçten gelecek…

Kendiliğinden fışkıracak…

Sana okulda boşuna paytak lakabını takmamışlar…

Her fırsatta…

İşleri eline, yüzüne…

Götüne, başına bulaştırdığın gibi…

Gerçek kimliğinde sonunda gün ışığına çıktı!

                                                                        ***

19.11.2013

 

Hasdal Askeri Cezaevinden mektup var

 

Öylesine yazmıştım…

Gazetecinin email’imi…

Tutuklu Mehmetçiklere ileteceğini…

İçlerinden birinin kalkıp da bana yazacağını…

Hesaba katmamıştım!

  

Bu mektubu hiç beklemiyordum…

Zarfı elimde tutuğumda…

Sevinç bir yandan, hüzün bir yandan…

Garip bir duygu kapladı her yanımı…

Zarfı itina ile açıyorum…

Yüreğim küt küt çarpıyor…

İlk bir iki satırı okuduğumda gözlerim yaşarıyor!

 

İddiadan öteye gidemeyen…

Siyasi İslam’ın…

Hayvani içgüdüleriyle…

Kin dolu…

Hesaplaşmasının neticelerini okuyorum!

 

İnsan olarak…

Hemcinslerimin…

Peygamber ocağının…

Mustafa Kemal’in gerçek askerlerine…

Ve ailelerine, yüreği önce Allah sonra vatan diye…

Çarpanlara reva görülenlerini düşündükçe…

İnsan kılığına girmiş…

Ancak insanlıktan nasibini alamamışların…

Yaptıklarından utanıyorum!

 

Ve sözümü yerine getirmek için…

Mustafa Kemal’in ilke ve inkılaplarına sahip çıkan…

Milyonlarca evladından biri olarak…

Kolları sıvıyorum…

Haydi dostlar…

El, ele hep beraber!

 

 

 

                                                                        ***

Merhaba Türk ordusunun şerefli mensupları, sizlerin ve ailelerinizin önünüzde saygıyla eğiliyorum.

Fedakârlığınız ve göstermiş olduğunuz vatanperverlik her türlü takdirin ötesindedir. Madden sizlerin ve ailelerinizin çilesini paylaşamasak da, manen yanı başınızda olduğumuzu bilmenizi isterim. Milyonlarca vatansever patlamaya hazır barut fıçısı gibi bir kıvılcım bekliyor.

Bu kıvılcımın kimin tarafından ve ne zaman çakılacağını kestiremiyorum ama eminim, bu kötü günlerde bir gün son bulacaktır.

 

Binbaşı Taşçı, mektubunuz beni ve ailemi çok ama çok sevindirdi. Zarfı elimde tutuğumda heyecan bir yana, ilk satırları okurken gözyaşlarıma hakim olamadım. Duygu ve düşüncelerimi sizinle paylaşmaktan kıvanç duyarım.

Bizler uğradığınız haksızlığın farkındayız ve bunu sineye çekmiyoruz, çekmeyeceğiz!

Ancak gerçeklerle de yüzleşmek zorundayız. Bir araya gelememenin, bir çatı altında toplanamamanın acı sancılarını yaşıyor ve şu an için her fırsata mağlup oluyoruz. Ancak tarih şahittir ki, Türk milleti her zaman dirilmeyi, Anka kuşu misali küllerinden yeniden dogmayı başarmıştır!

 

Yine başaracaktır!

 

Avrupa’da yaşayan Türkler olarak, anavatanda yaşayanlardan maalesef bir farkımız yok. Yani kuldan hayır yok, Allaha sığınmamız lazım. Buna rağmen sizleri umutsuzluğa düşürmek istemiyorum çünkü Allaha şükür, bireysel girişimler – çabalar ve tek tük bir araya gelmeler vardır ve öyle umuyorum ki çoğalacaktır. Yani karamsarlığın yeri ve zamanı değildir. Azimle çalışmanın, gayretkeşliğin vaktidir.

 

Buna naçizane bir örneği olarak, bugün, tarafımdan sizlerin adına Almanya Cumhurbaşkanlığı nezdinde girişimde bulunmamı gösterebiliriz. Önümüzdeki günlerde sırasıyla Almanya Başbakanlık, beli başlı parti* başkanlarına, ADD, TGD (Almanya Türk Toplumu), ATIAD, Stefan Füle (Avrupa Komisyonu Genişlemeden sorumlu üyesi) ve son olarak European Commission Justice Department (AB Adalet Komisyonu) yazacağım. Arkadaşlar arasında Almancaya – hakim – birisi vardır diye Cumhurbaşkanlığına yazdığım “dilekçemi” tercüme etmeden ekte yolluyorum.

Takdir edersiniz ki yazacağım makamlar beli başlı yazım kurallarına önem veren, dikkat eden yerlerdir. Örneğin dün, bütün gün Cumhurbaşkanlığına yazacağım mektupla uğraştım. Her kelimeyi tartarak, her virgül ve nokta üzerinde düşünerek kaleme alınan bir yazı oldu. Dolayısıyla vakit isteyen bir işlem, onun için lütfen sabırsız olmayın. Söz veriyorum hepsine yazacağım.

Tüm bu çabalardan bir netice bekliyor muyum diye sorarsanız, açıkça hayır yanıtını vermem gerekiyor. Ancak mesleğim gereği her zaman en azından bir B ve C planım olması gerekir. Bu yazılarla bu planların gereğini yerine getiriyorum. Şu kadarını açıklamakla yetineceğim:

 

Avrupa hükümetleri, coğrafyamızın aksine, seçmenlerinden çok çekinirler! Çünkü vakti zamanı geldiğinde hesap soracaklarını bilirler.

 

Sizin veya silah arkadaşlarınızın düşünce ve duygularını Internet üzerinden yayınlamak benim için ayrıca bir gurur vesilesi olacaktır. Mektuplarınızı bekliyorum.

 

Kardeşiniz

 

Önder

   

 

* Türkiye’nin önemini ve gücünü küçümseyenler için; örneğin Almanya’da siyasi partilerde özel olarak Türkiye çalışma gurupları vardır.

                                                                        ***

22.11.2013

 

Deveye sormuşlar

 

Boynun neden eğri?” diye…

Deve de cevap vermiş “Nerem doğru ki?

 

Nedir bu umutsuzluk?

 

Köşe yazarlarına bakarsanız…

Hepimiz kafamıza göre…

Bir yerlerde bir çukur açıp içine atlamamız lazım…

Yandık, yıkıldık, kül olduk…

Devlet, mevlet kalmadı…

Kürt bir yana, Türk bir yana…

Vay anam…

Türk milletinin soyu tükendi…

Zürriyetimiz kurudu!

 

Ne oluyoruz ya?

Arkadaşlar, dostlar…

Durup bir dakika düşünün…

İşe yaramaz dediğimiz gençlik…

Evlatlarımız…

Bizlere yol göstermedi mi?

Yapılması gerekeni…

Taaa…

Gözümüzün içine…

Canları, sağlıkları pahasına…

Soka - soka göstermediler mi?

Gündüz işte, gece direnişte!

 

Mustafa Kemal Atatürk…

Ve silah arkadaşları…

Atalarımız…

Türkiye Cumhuriyetini…

TC’yi…

Anadolu’nun kayaları üzerine inşa etti…

Zemin sağlam…

Temel sağlam!

 

Değil Recep Tayyip Erdoğan…

Ve zibidileri, yandaş ve yoldaşları…

AB(D) gelse…

Yıkamaz!

 

Hiç mi kendinize…

Bu devlete…

Bu millete güveniniz yok?

 

Mustafa Kemal’in askerlerini bilmem…

Ama…

Mustafa Kemal’in gençliği varken…

Ben endişe etmiyorum!

                                                                        ***

26.11.2013

 

Kelesi tez getirile

 

Siyasal İslamın esaslı dolandırıcıları…

Kılıçları çekti…

Maşallah…

Gazanız mübarek ola…

Allah tamamına erdirsin inşallah!

                                                                        ***

27.11.2013

 

Hayırdır inşallah

 

Anlatansam mı, anlatmasam mı diye düşündüm durdum…

Duymuşsunuzdur…

Her rüya anlatılmaz!

 

Ama ben anlatmaya karar verdim…

Dün gece rüyamda…

Bir müzayedeyim…

Gür bir ses duyuyorum…

Satıyorummm…

Satım!

 

Rakamlar havada uçuşuyor!

 

Sıra bir şalvara geliyor…

Şalvarın rengi ilgimi çekti…

Rengi tarif etmeye kalksam…

Doların yeşili desem…

Değil…

Siyasal İslam’ın yeşili desem…

O da değil…

Cırtlak bir yeşil!

 

Yanımdakine soruyorum…

Bu ne diye…

Meğer Emine’nin şalvarıymış…

Açık artırmayla satışa çıkarmışlar…

Rüya bu ya…

Nedense hiç şaşırmadım…

Hatta rüyamda kendi kendime mırıldandım…

 

“Bu herife güven olur mu?

Tabii ya, sonunda olacağı buydu! Parasız kalınca…

kendini kurtarmak için avradın şalvarını da, başka

bir şeyini de satar. Yeter ki başı açılmasın. Maazallah

saçından, başından birileri tahrik olur…

Milletin abdesti bozulur!”

  

Eşimin dürtmesiyle uyandım…

Rüyamı anlatmaya kalkınca…

Yarın sabah anlatırsın dedi…

Uyu artık…

Hayırdır, hayır!

 

Neye yorsam bilmiyorum ki…

Gerçekten hayır mı acaba?

                                                                        ***

02.12.2013

 

908

 

Geçen ay dünyanın 908 ayrı yerleşim yerinden sitemi ziyaret ettiniz.

İlginizden ötürü Teşekkür ederim.

                                                                        ***

Adalet

 

Adalet nedir?

Kadı ile hâkim bir elmanın yarısı mıdır? Biri diğerine göre farklı anlamlar mı taşır?

Yüksek Seçim Kurulu bir karar aldı…

Ve Ziya Paşa’nın sözü aklıma geldi:

 

Kadı ola davacı ve muhzır dahi şahit…

Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?

  

Gelin size şark ile garp arasında adalet anlayışını hiç beklemediğiniz bir şekilde izah edeyim.

Bildiğim kadarıyla İslam’da mevtanın yakılarak defnedilmesi söz konusu değildir. Hristiyanlıkta ise bu tür defin işlemleri olağan karşılanıyor. Örneğin Almanya’da bir tür kavanoza konan kül – zorunlu olarak - mezarlıkta barındırılır. Yani yakını bu “kabı” alıp evine götüremez. Hollanda da 1 ay sonra mevtadan arda kalanlar yakınlarına teslim edilebiliyor. O da istediği taktirde sevdiğini alıp evine götürebiliyor!?

Şimdi bütün bunları neden yazdım diye sorabilirsiniz. Çünkü Almanya’nın bazı eyaletlerinde bu konuda bir tartışma yaşanıyor.

Devlet ne hakla benim sevdiğimi, benim yakınımı istediğim gibi gömeme karışabilir” deniyor.

İlk bakışta akla yakın, anlaşılabilir bir itiraz gibi görünebilir…

 

Ancak…

Bu görüş, gerçekçiliği, hak ve adaleti yansıtmıyor!

Neden mi?

Argümanlar muhtelif, ama içlerinde biri var ki…

Tümünü bastırıyor ve siyasette zaten bu mantık karşısında eli kolu bağlı bakakalıyor!

 

Durumu izah edebilmem için şöyle bir varsayımdan yola çıkalım:

 

Çift, uzun yıllardan beri evli. Erkek önce ölüyor ve eşi tüm işlemleri, bekleme süresini tamamladıktan sonra kocasını “kavanozda” evine götürüyor.

Bu durumda, merhumun eşinin dışında tüm sevenleri dışlanmış olmuyor mu?

Bu insanın hiç mi kardeşleri, akrabaları, dostları yok?

Farz edelim ki merhum, eşinden başka birisinden çocuğu olduğunu yıllarca saklamayı başardı. Evlat ömrü boyunca babasını ziyarete gelemeyecek mi?

 

Bu listeyi dilediğimizce uzatabiliriz ancak burada noktalamak istiyorum. Bu bir kaç varsayımdan bile anlaşılabileceği gibi hak ve adalet kavramları tek yönlü ve tek şeritli bir yol değildir! Hatta bazı durumlarda o kadar çetrefili olabilir ki, benim diyen bazı hukukçu bile konunun uzmanına danışma ihtiyacı duyabilir. Hak ve adaletti, tabiri caiz ise, bir kırkayak ile kıyaslayabiliriz. Kırkayak ayalarını kaybettikçe hareket kabiliyetini de kaybederek sonunda ölür. İşte hak ve hukuk bir toplumda çok taraflı, sonuna kadar düşünülmeden işlemeye başladığında o toplumda sonunda ölüme mahkûmdur.

 

Neymiş efendim, arkadaşlar Müslümanmış!!!???

Müslüman bir kadın başını örtermiş(!)

Kuran-ı Kerim ve yorumu!?

Yüzyıllardır yobaz, hacı – hoca takımının takvası!

IHL mevzunu istediği Üniversiteye kayıt yaptırabilmesi…

Anlayışı, kültürü kıt insanların – manasız – ısrarı!

  

Ancak bir gerçek, bir nokta var ki…

Bunda dincinin de, çağdaş insanında birleştiğini sanıyorum. Mevla’m ve adaleti, bu adaletin tecelli ve zamanlaması biz insanların idrakinin sınırlarını zorluyor olmasıdır!

Mevla’m ve kıstasları…   

Senin, benim, onun göremediğini, düşünülmediğinin de hak ve hukukunu kolluyor!

 

İşte şark ve garp arasında ki en temel farklardan biri…

Batı toplumlarında bu bilinç büyük oranda yerleşmiş durumda…

Diğer önemli bir fark ise…

Batıda insanların elbirliğinden doğacak gücün farkında olması…

Temennim bir gün bizim de bunun farkına varmamızdır.    

  

                                                                        ***

04.12.2013     

 

Ha Erdoğan ha Kılıçdaroğlu

 

İcazet almaya gitti…

Tıpkı ondan önce…

Erdoğan, Derviş, Özal gibi!

 

İşin açı tarafı Cumhuriyet Halk Partisinin başında olması…

 

Bugün…

Bu siteden dünyaya ilan ederim ki…

Türkiye Cumhuriyetini…

Bu Milleti…

Bu eşi benzeri olmayan cennet vatanı…

Her kim satmaya veya pazarlamaya kalkarsa…

Onunla…

Son nefesime kadar mücadele edeceğim!

 

Ve eminim sesini duyuramayan milyonlarca Atatürk milliyetçisi de bu yemini çoktan etmiştir.

 

Atatürk ilke ve inkılaplarına…

Bu devleti, bu milleti…

Yobazların eline bırakmayacağıma… 

Gelmiş geçmiş tüm şehitlerimizin…

Gazilerimizin bu kutsal emanetlerine…

Bu toprağa, bu bayrağa  

Türkiye Cumhuriyetine…

Evlatlarımızın istikbaline sahip çıkacağıma…

Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.

                                                                        ***

05.12.2013

 

Hamam oğlanı

 

- Yasal Uyarı – 18 yaşından küçüklerin okuması sakıncalıdır –

J

 

Göz bu…

Ne doyar, nede bıkar…

Boşuna dememişler “gözünü toprak doyursun” diye…

Heriflere üç yüz – beş yüz hatun yetmiyordu…

Kalçalısı, salçalısı…

İrilisi, ufaklısı…

Esmerinden - kumralına…

Sarışınından – kızılına…

Her zevke göre hazır ve nazır bekleşen huriler…

Herifler bir nevi cennete yaşıyorlardı ama…

Hani derler ya…

Azmış, kudurmuştan beterdir” diye…

Özel durumlar ve özel istekler için de hamam oğlanları* vardı…

Hem de öyle tek tük, bir ikisinde değil…

Bir nesilden, ötekine; yüz yıllar boyunca!

İşte öyle bir şeydi onların ki!

 

Bilirsiniz…

Zevkler, renkler ve de özel fanteziler…

Asla ve kata tartışılmaz…

Durum böyle olunca…

Akla ister istemez şu soru geliyor:

Özelinde ne b.k yerlerse yesinler de…

Bu herifler bu yaşam tarzı ile…

Ahlak abidesi olması gereken – halifelik – makamını nasıl bağdaştırıyorlardı?

Demek ki bir şekilde bağdaşıyormuş!

 

Tabii…

Ata yadigârı…

Eskiden olan bu gün neden olmasın?

Ne diyelim?

Hamam parası olsun*

 

*Meraklısının araştırarak gerçek anlamlarını öğrenmelerini tavsiye ederim. Bu yazıyı kaleme almamdaki amaç Padişahları aşağılamak değildi! Salt onların da insan olduğunu, her insan gibi hata yapabileceklerini, zaafları olduğuna dikkati çekmekti. Çünkü günümüzde özellikle siyasal İslam’ın başvekili Atatürk ve silah arkadaşlarını insafsızca ve hatta aşağılayarak, aklınca, “eleştiriyor” ama hepimizin insan olduğunu unutarak!    

                                                                        ***

09.12.2013

 

Düşman

 

Düşmanını olduğundan güçlü görmek…

Fazladan, belki gereksiz tedbir almana neden olabilir…

Düşmanını küçümsemek ise…

En kötü ihtimalle seni öldürür!

                                                                        ***

10.12.2013

 

Bir mukabil

 

Boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor…

Bu deyim üzerinde düşünmenizi tavsiye ederim…

Özellikle cehaletin tecellisinde!

 

Misal…

Demokrasiyi…

Tramvayla karıştıran düdük makarnası…

Her istediği istasyonda inemeyeceğini hala anlamadı…

İstediğiniz kadar iyimser olun…

Bu zaten…

“Elhamdülillah şeriatçıyım” diyen birinden beklenemezdi!

 

Söylem ve eylem tezat içeresinde olunca…

Mayo reklamı şehvet sömürüsüdür” diyeni…

Ciddiye almamak lazım…

Çünkü gizli çekilen ve zamanı gelene kadar şantaj…

Kullanım süresi geçtiğinde…

Nihai darbeyi vurmak üzere yayınlanan bilgiler…

Belgeler ve görüntülerden biliyoruz ki…

Din tüccarlarının da yok kimseden bir farkı!

 

Gömlek değiştirdiğini söyleyen…

Ancak maaşı yetmeyen…

O yüzden ticaretle de uğrasan…

Küresel krizi teğet geçiren…

Sandığı namus bilen…

Her üniversite mevzununun iş bulmak zorunda mı diye soran…

Kendi Üniversitesini açmaktan geri durmayan…

Bitaraf olanı, bertaraf etmekle tehdit eden…

Çok okuyan arkadaşların şimdi sefilleri oynadıklarını…

Sulu kuru her türlü kötü alışkanlıkları olduğunu söyleyen…

Göstermelik Müslüman!

 

“Dini bütün” süslüman avratlar…

Giyim ve kuşamları…

Dolgun göğüs…

İnce bel…

Ve yuvarlak kalçaları…

Yere bakan yürek yakan tavırlarıyla…

Dünyayı ben yarattım edasında!

 

Erkek denen milleti…

Bozdurur niyeti…

Pantolon ütüsünü ve abdesti!

 

Aşktan - sevgiden yoksun hayvanlar…

Taş olmuş yürekler…

Örer duvarlar…

Fayda etmez araya gerilen paravanlar…

Değil mi ki Ferhat…

Deldi dağları Şirin’e kavuşmak için!

 

Ahlak ve din maskesinin ardında…

İnananları ezelden beri…

Pusuda bekler cehaletin pençesi!

 

Cehaletle hareket eden, içgüdülerine yenilen…

Kin besleyen…

Yoktur hayvandan farkı…

Tanrıya sırt çeviren!

 

Ömrümüz geçer…

El pençe divan…

Aman efendim…

Yaman efendim…

Hay hay efendim…

Başımla beraber efendim…

Ebedi dalkavuğunuzum efendim diye diye!

 

Halbuki…

Efendi…

Bey…

Efendiliğini…

Beyliğini…

Bilgelik, öngörü ve adalet ile perçinler!

 

Efendinin…

Ağırbaşlılığı adab-ı muaşeret gereğidir…

Az konuşur, çok düşünür…

Söylediği her söz…

Çılgın nehrin ortasındaki kayaya benzer!

 

Bey…

Siyaset yaptığında…

Vatan, millet için yapar…  

Diğerlerin derdi ise para!

                                                                        ***

11.12.2013

 

Güneydoğu

 

Okuyorum…

Düşünüyorum…

Köşe yazanların yorumları umutsuz!

 

Ama ben umudumu koruyorum…

Tayyip’e…

Bunca kansıza rağmen…

Çünkü biliyorum ki…

Yedisinden - yetmişine…

Türk’ün evladı…

Türk milleti…

Elele verdimi…

Omuz omuza dayanışmaya girdimi…

Kükremeye görsün…

Yeri göğü yıkar, yakar…

Âlemin planlarını alt üst eder…

Ama namus bildiğini…

Asla ve katta kimseye bırakmaz!

 

Kimse umutlanmasın…

Kimse doğmamış çocuğa don biçmesin…

Hiç kimse dereyi görmeden paçaları sıvamasın…

Çünkü bu topraklar bizimdir…

Ninelerimiz, dedelerimiz…

Bu topraklarda…

Gözlerini yummadan önce…

Kelime-i şehadet getirmiştir…

Yüzyıllardır şehitlerimizin kanıyla…

Taze gelinlerimizin gözyaşı ve alın teriyle sulanmıştır…

Bu topraklarda…

Gözü olanın gözünü çıkarır, eline veririz…

Biz Atatürk milliyetçisiyiz…

Unutmayız…

Unutturmayız…

Ve zamanı geldiğinde…

Hesabı önüne koyar…

Tahsilatını yaparız!

                                                                        ***

Sayın '''''''''',

 

Binbaşı Taşcı’ya akabinde yanıt yazmama rağmen bir cevap alamadım*. Mektubumda onlar adına ekselanslarına yazdığımı bildirmiştim. Dün Cumhurbaşkanlığı makamından cevap geldi.

Almancayı unutmadığınızı varsayarak ekte yolluyorum. Mektubu kısaca özetleyecek olursak:

 

Bu mektupta kendisinin 2014 yılında bir Türkiye ziyaretini planladığını ve insan hakları bağlamında

– siyasi tutukluların – durumunu dile getireceğini bildiriyor.

 

Sizden bir ricada bulunmak istiyorum:

 

1.    Bu haberi ve ekte yolladığım mektubu tutuklu subaylarımıza iletmenizi.

2.    Bu gibi bireysel girişimlerin çoğalması gerektiğine inandığım için, seve seve bu girişimlerin koordinasyonunu üstlenmeye hazır olduğumu bildirmek istiyorum. Bu konuda bir makale yayınlarsanız çok sevinirim. Bu gibi girişimler imza kampanyası, bireysel mail / mektup şeklinde olabilir. Adım ve açık adresim aşağıda belirtilmiştir. Bu gibi girişimlerde bulunmak isteyenlere, ihtiyaç duyulursa yardım etmeye hazırım.

 

Önder Gürbüz

 

Lessing Str.32

65232 Taunusstein

Germany

 

onder@gurbuz.de

http://www.gurbuz.net

 

Bir gün şahsen tanışmak nasip olursa sizi İstanbul’un en güzel mekânlarından biri olan Cumhuriyet Meyhanesinde ağırlamaktan onur duyarım J

'''''''''' gibi olmasa da havasına, suyuna diyecek yok yani!

 

* Mektupların muhatabına verilmeden önce incelendiğini sanıyorum. İnşallah Binbaşı Taşcı’ya ulaşmıştır.

 

Not: Mektupta ayrıca bu gibi girişimlerin aslında öncellikle dışişleri bakanlığı, sonra hükümet nezdinde olması gerektiği bildirilmesine rağmen,  >>> bilinçli olarak <<< önceliği Almanya Cumhurbaşkanına verdim. Çünkü olumlu bir yanıt geldiği takdirde ekte yollayacağım mektup, dilekçeme ayrı bir “önem” vereceğini umut ediyorum. Artık sırasıyla Almanya Başbakanlık, dışişleri bakanlığı, beli başlı parti* başkanlarına, ADD, TGD (Almanya Türk Toplumu), ATIAD, Stefan Füle (Avrupa Komisyonu Genişlemeden sorumlu üyesi) ve son olarak European Commission Justice Department (AB Adalet Komisyonu) yazabilirim.

 

                                                                        ***

19.12.2013

 

Herkesin gerçeği bilgisi kadardır*

 

Bir musibet bin nasihatten iyidir der atalarımız (…)

 

Bu ne yazık ki bizim zaferimiz değil…

Boşuna sevinmeyelim…

Biri gider, beteri gelebilir…

Hey gidi kavanoz dipli dünya hey…

Bu dünya kalsa Süleyman’a kalırdı

Ama kalmadı…

Ne Erdoğan’a, nede Atatürkçülüğü Katletme Partisine kalacak!

 

Ancak biz atasözüne geri dönelim…

Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce bile…

Ve hatta kurtuluş savaşının acı günlerinde bile…

Tek vücut olamadık…

Hala olamıyoruz!

 

Olamamamıza rağmen…

Yanı başımızda tarihten gelen…

En güçlü rakibimiz olan…

Sayısız mağlubiyet ve galibiyet yaşadığımız, yaşattığımız…

Komşumuzda tarihin en büyük…

Sosyo – ekonomik devrimi yaşanırken…

Atatürk, milleti için…

Parlamenter demokrasiyi seçti…

Çünkü biliyordu…

Tanrı bile insana can verirken…

Dişi ve erkek diye en sevdiklerini ikiye ayırmıştı…

Demek ki her zaman tek vücut olmakta…

Çözüm değilmiş…

İktidara bir muhalefet gerek…

Kadına bir erkek…

Ancak ikisi bir araya geldiğinde…

Hazların doruğuna…

Meyvelerin en güzeline erişiyorsun!

 

Tarihten ders almak…

Yanlıştan öğrenmek…

İleriyi görmek…

Ve düşünmek, düşünmek, düşünmek…

İşte biz Atatürk milliyetçilerine yakışan budur!

 

Geçmişin yanlışlarından ders çıkarmalıyız…

Bizim dikkatsizliğimiz…

Bizim hoşgörüsüzlüğümüz…

Ve tabii Atatürk ilke ve inkılaplarından sapmamız…

İnsanları hor görmemiz…

Tüm bunlar ve daha başka yanlışlar…

Besleyip, büyüttü bu zihniyetti…

Hep beraber, belki de torunlarımız dahi ödüyor - ödeyecek bedelini!

 

Bu zihniyet hep vardı…

Ve coğrafyamızda daima olacak…

6 ok…

6 ilke…

Özgürce, İnsanca, kardeşçe ve eşit! 

 

*Hint atasözü

                                                                        ***

21.12.2013

 

Doğrudur, kaleyi içten fetih edeceksin

 

- Doğrudur, Deniz Baykal’ın görüntülerini ilk defa izlediğimde yapanın ne kadar amatör olduğu izlenimini edinmiştim. Ancak akabinde belki de kasıttır diye düşündüm. Bir daha dikkatlice inceleyince kamera perspektifi ve kameranın saklandığı yerden ve görüntü kalitesinden büyük bir ihtimalle amatör işi olduğuna ikna oldum.

- Doğrudur, günümüzde birçok ekipman satın alınabiliyor.

- Doğrudur, artık bu tür satın alınabilen ekipmanı kullanmak için ila bu işin eğitimini almak gerekmiyor.

- Doğrudur, internete bir takım kirli pazarlıkların ses kayıtları düştüğünde, bu kayıtların kalitesinin ne kadar düşük olduğu beni şaşırtmıştı. Hatta bazı önemli ses kayıtlarının kalitesini mümkün olduğu kadar düzeltip sitemden tekrar yayınlamıştım.

- Doğrudur minareyi çalmaya niyetlenen hırsız bu minareye kılıfını hazırlar ancak hırsız kılıfla ve minareyle birlikte yakalanınca en azından susmasını bilmeli ve abuk zubuk konuşarak insanların zekâsıyla alay etmemelidir.

- Doğrudur sabırlı ve azimli bir çalışmanın sonucu birçok yere sızma ve yerleştirmelerin yapıldığıdır. Öyle ki satır aralarını okumayı başarabilene ve gelişmeleri yakından takip edene açılan manzara şaşırtıcıdır.

- Doğrudur Türkiye’de telefon dinlemelerinin ayyuka çıktığı bir dönemde ve ondan önce ve sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisinin de dinlendiğini ifade etmesidir. O zamanlar bunun kendi pisliğini örtmek için söylenen bir söz olduğunu sanmıştım ancak şimdi görüyorum ki yanılmışım. Yanılmadığım bir nokta ama kendisinin bir ambivalenz vakası olmasıdır. Hatırlarsanız birçok konuşmasında muhalefettin olmadığından (mesela böyle muhalefete can kurban demesi gibi) veya bazı konularda “sanki baskı altında bir takım işleri yapması” izlenimini bırakmasıdır.     

- Doğrudur kurulan istihbarat ağı ve bu istihbaratın koordinasyonu profesyonel bir izlenim veriyor.

 

Bu listeyi daha uzatabilirim ama burada kesmek istiyorum. Gelin birde doğru olmayanlara bakalım.

 

- İnsanların kasıtlı olarak yanlış yönlendirildiği nokta, tek başına F-tipi cemaatin her şeye muktedir olmasıdır. Bu yaratılan bir izlenimdir, algıdır ve gerçeklerin ancak bir bölümünü yansıtmaktadır.

- Cemaat her ne kadar ahtapot misali kollarıyla etrafı sarsa da kolunun uzanamadığı yerler hala vardır ve burada dışarından desteğe ihtiyaç duymaktadır. Nasıl mı?

Gelin ben size Almanya’nın Hannover kentinde 1996’da yaşanan bir banka soygununu anlatarak örnek vereyim:

 

Kot pantolon…

Özellikle gençlerin tercihi…

Her kot pantolonunun bir parmak izi misali dünyada yalnız bir kere var olduğunu biliyor muydunuz?

Uzatmayalım…

1996 yılında Hannover’de seri banka soygunları yaşanmaktadır. 8 soygun ve soyguncudan iz yok!

Polisin elinde güvenlik kameraları görüntüleri var ama yüzü tanınmıyor. Dikkat çeken 8 soygununda aynı kişi tarafından gerçekleştirildiği ve bu kişinin kot pantolon giydiğidir. Tespit edebildikleri ancak boyu, o da soyguncunun boyunu bankada bulunan eşyalarla orantıya koyarak elde edilmiş bir bilgi.

Gel zaman git zaman boyu posu uygun şüpheliler yakalanmakta ve sorgulanmaktadırlar. Ancak aralarında biri var ki bir komiser soygunların failinin o olduğundan emin. Ancak kanıtlayamıyor. Ev aramaları esnasında şüphelinin evinden alınan bir kot pantolon laboratuvara veriliyor ve soyguncu tutuklanabiliyor. Şimdi merak etmişsinizdir kot pantolon, parmak izi falan diye…

J

Arkası yarın…

Bugünlük bu kadar!   

 

Kot pantolonların bir tür hafızası vardır. Kişiye özel oturma, yürüme ve cebinde sürekli gezdirdiği eşyaların izi kalır. Mesela diz ve bacak arası veya anahtar izi gibi. Buna birde dokuma, dikme ve özellikle gençlerin çok sevdiği taşlama izlerini eklediğinizde, dört dörtlük bir “parmak izi” çıkar!

İsterseniz gelin bu örnekten ikide kısadan hisse çıkaralım:

 

1. Arkadaş banka soymak gibi bir niyetin varsa bunu kesinlikle kot pantolonla yapmayacaksın ve çaktırmadan boyunu olduğundan uzun göstermenin yollarını arayacaksın.

2. F-tipi cemaat, Kârûn gibi zenginde olsan, illa bilgiye sahip olacak ve bu bilgiyi nasıl kullanacağını bilecek.

 

Farz edelim ki F-tipi örgüt gerçekten Türkiye Cumhuriyetinin tüm kurum ve kuruluşlarına nüfuz etmiştir. İyi de…

Son yıllarda öyle olaylar yaşadık ve bu olayların bazıları en azından yazar-çizer takımı tarafından bir şekilde F-tipi örgütle ilişkilendirildi ki bu olayların çıkış noktası veya bağlandığı yer yurtdışı (!?)

Bunu nasıl izah edeceğiz? Yok, yani bu örgüt belli başlı tüm ülkelerde mi kamu kurum ve kuruluşlarında kilit noktalara yerleşti? Hadi canım sende…

Bunu ne ABD nede zamanında SSCB başarabildi!

Ama işbirliği, menfaat bazında kısıtlı birliktelikler her zaman olmuştur ve olacaktır. Kimse CIA veya Mossad’in hadi bilemedin Cemaatin paraları, kasaları vs. oraya yerleştirdi iddiasında bulunmuyor ki! Yoksa ben mi yanlış anladım acaba?

Yani çalan, zimmetine bir şekilde geçiren, rüşvet alan bir şekilde bu paralara sahip olmuş! Nokta.  

Ancak dediğim gibi son yıllarda öyle olaylar yaşadık ki bunları tek başına F-tipi örgüte bağlamak yanlış olur. Veya Türkiye Cumhuriyeti devletinin içinde devlete bağlayamayız!!!

Neden mi? Çünkü bu tür ekipmanı kullanmak özel eğitim ister bu bir. İkincisi ve daha önemlisi resmi olarak bu tür donanımı ancak devletler satın alabilir. Hadi diyelim ki “devlet içeresinde yerleşen çete” bir şekilde satın almayı başardı(!) iyi de…

Kardeşim bu tür izinler benim bildiğim masadan masaya geçer, sonrada en üst makamdan onaylanarak ithal edilir. Hiç mi bir Allah’ın memuru bu ne diye sormayacak yoksa balık baştan mı kokar desek! Belki de kimin eli kimin cebinde beli değil? Olamaz mı?

Misal NSA Alman başbakanını dinlemeyi başardı. Bu ABD’nin özel bir birimi (devlet gücü ve imkânları, dikkatinizi tekrar bu noktaya çekmek isterim). Peki, Erdoğan’da dinlendiğini açıklamadı mı? Siz devlet başkanlarını dinlemenin çocuk oyuncağı olduğunu mu sanıyorsunuz?

                                                                        ***

23.12.2013

 

Muhalefette çağrı

 

Lambaya püf de, oh deme püf de!

                                                                        ***

24.12.2013

 

Haftanın galibi

 

Develer güreş tutalı tam bir hafta doldu…

Oldukça heyecan verici bir güreşi izlemekteyiz…

Evet, sayın seyirciler şu an için Pensilvanya tülü…

Rakibine fark atmış durumda… 

Ancak…

İstanbul’un nadide semti Kasımpaşa kaldırımlarını çiğnemiş…

Deve…

Bu hamleye karşı kayıtsız kalmayacaktır…

Ünü ülke sınırlarını asmış efsanevi kiniyle…

Tüm gücünü toplayarak…

Karşı saldırıya geçecektir!

 

Gerilim had safhada!

 

Haftaya hendek savaşlarının sebep ve sonuçlarını irdeleyeceğiz.

                                                                        ***

25.12.2013

 

Ya, bu ne güzel bir çarşamba!
Çarşafa dolanan, dolanana

                                                                         *

Süt kadar AK’mışlar......
Kötüleri temizlemişler.......
Süt ekşimiş!!!
İstediği
kadar AK olsun...
Kendini bilen.....
Bu sütü döker!

                                                                         *

Arkadaşlar...

Sevincimiz gönlümüzde baki kalsın....
Ama...
Ne olacak bu memleketin hali?

Eldeki "malzemeye" bakınca içim kararıyor!

                                                                        ***

26.12.2013

 

Medeni cesaret vakti

 

Bilge der ki:

Cesaret ile aptallık arasındaki ince çizgi, bir soğan zarı kadardır!

Diğeri yanıtlar:

Akıllı insanın aptallık karşısında canı sıkılır, bilge ise aptallığa gülüp geçer!

 

İnsanız ve hata yapabiliriz!

Dönüp dolaşıp aynı hataya düşene ne denir?

 

Biri hüküm giymiş, hapis yatmış…

Diğerinin trilyonluk davası şimdilik rafa kaldırılmış…

Çaresizliğin kardeşlerini bir yere kadar anlarım…

Ama emanete ihaneti af edemem!

 

Gençler ölürken…

İhtiyarlar çene yorar…

Şimdi birlik vakti dostlar…

İhtiyarın tecrübesi, gencin gücü kuvveti…

Şimdi birlik vakti dostlar!

                                                                         *

 

Rezilliğin ayyuka çıktığı bir dönemde Çankaya

 

Siyasal İslam’ın işgal ettiği Cumhurbaşkanlığı makamını göreve çağırıyorum!

Görevinizin bilincinde olduğunuzu varsaymak durumundayım...

Ancak...

Takındığınız tavırdan ötürü >>> tarafsızlığınıza <<< şaibe düştüğü kanısındayım!

 

Size Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı sitesinden görev ve sorumluluğunuzu

hatırlatmayı bir görev bilirim.

 

http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskanligi/gorev_yetki/

                                                                        ***

27.12.2013

 

Paralel toplumdan, paralel devlete!

 

 

30 Ekim 1961 Almanya’ya ilk Türk işçi göçünün başladığı tarih. Aradan 52 sene geçti…

Kısmen bizzat yaşadığım, gördüğüm, tanık olduğum olaylar. Bu anlatacaklarım gerçeğin ta kendisidir!

 

Tekrar ele almamın nedeni bir ihtimal gazete okumasını, güncel - ulusal ve uluslararası haberleri takip etmeyi ve en önemlisi düşünmeyi sevmeyen milletimize ve özellikle genç nesillere nereden nereye geldiğimizi anlatmaktır.   

 

1965 doğumluyum, 16-17 yaşımdan beri siyasetle yakından ilgiliyim çünkü ailemden böyle gördüm. Kendimi şanslı bir insan olarak addetmemin sebebi Almanya’da yaşayan birçok Türk ailesine nazaran, anne ve babamın dilimize ve yaşadığımız ülkenin diline hakim olmamızı, terbiyeye, eğitime, Atatürk milliyetçiliğine ve özellikle genel kültüre verdikleri önemdendir!   

 

Türkiye’ni dört bir tarafından 3-5 sene çalışır, para biriktir geri dönerim umuduyla Almanya’ya gelen insanlar, karşılaştıkları ortam karşısında bir kültür şokuna uğrarlar!

Dil, din, yiyecek – içecek, örf ve adetler, terbiye ve özellikle ilk yıllarda gelenlerin erkek olması sebebiyle Almanya’da, Alman kadınları…

Kadınlar, kadınlar ve tekrar kadınlar…

Ve sonradan…

Hurafelerle bezenmiş, yoruma açık, ters, sapık namus anlayışları1! 

Ancak…

Almanların sevdiğim bir özdeyişi var “Der Mensch denkt, Gott lenkt!”. Yani insan düşünür (hayal kurar) ama tanrı tayin eder. Tam da böyle olmuştur!

3-5 seneden 50 seneyi aşkın bir süre olmuş, gelenler ailelerini Almanya’ya aldırmış, Almanya’da çocuklar doğmuş, kör topal nesiller yetişmeye başlamıştır2. Ve bu kültür şokunun ve para biriktirme hırsının bir neticesi olarak Türkler, Alman şehirlerinin ücra köşelerinde gettolaşmaya başlamışlardır.

Bu gettolar bazen Almanya’ya özgü Hinterhof diye adlandırılan arka sıradaki çok katlı binalardan bazen de gerçekten semtlerden oluşabiliyordu. Çünkü yoğunlaşan Türk nüfusu Almanların bu semtleri terk etmelerine sebep olduğundan, bu semtlerde Türk kahveleri, bakkalları, kasapları önceleri Hinterhoflarda mescit diye adlandırabileceğimiz, metruk ibadethaneler yıllar sonra “görkemli” Camilere dönüşüyordu. Belki bir gün bu konuda bir kitap yazarım ancak bu makalenin çerçevesi buna müsait değil. Onun için burada noktalayarak devam etmek istiyorum.

 

Yazacaklarım “ibadethanelerin” ticarethanelere dönüşmesinin hikâyesidir. Ve paranın verdiği güç ile bu İbadet-Ticaret-Siyaset hanelerin nasıl cinayetlere, dolandırıcılığa, gözü dönmüşçesine para hırsına ve hırsızlığa insanları sürüklediğidir.

 

Para…

Varlığı bir dert, yokluğu yara diye besteler yazılan, uğrunda insanlar ölen, öldürülen, insan denen varlığın uğrunda benliğini, bedenini sattığı, ihanet ettiği, kul ve köle olduğu bir araç. Dünyanın neresine giderseniz gidin, helalinden, zor kazanılan ve kolay harcanan nesne!     

İnsanlar, Türkiye’deki kanının aksine, Almanya’da da parayı sokaktan toplamıyorlardı. Hala da toplamıyorlar. Toplamadıkları içindir ki…

Bazı açıkgözler, Anadolu’nun ücra köşelerinden gelen, eğitimsiz, yabancı bir ülkede yaşadıklarından dolayı ürkmüş, korkmuş insanların3 saflığını bir kazanç kaynağı olarak keşfetmişlerdir. Bundan sonra din ve namus bu art niyetli insanların kazanç kaynağı olacaktır. Değerli okuyucularım, bazılarınızın itirazını duyar gibi oluyorum ancak: İstisnalar kaideyi bozmaz!

Bu duruma verebileceğimiz en güzel örneklerden biri Kaplancılar diğeri ise Milli Görüştür. Bu iki örneğin dışında irili ufaklı daha onlarca örnek var ama biz özellikle Kaplancılarla yetinelim. Zaten anlatmak istediğim tüm sapık – çarpık – karanlık ilişkiler ağı vereceğim bu tek örnekte mevcut4.

 

Yıl 1994 Almanya’nın Köln kentinde Kaplancılar5 (Cemalettin Kaplan’dan olma Metin Kaplan namı diğer Kara Ses) olarak adlandırılan bir birliktelik >>> Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde <<< hilafet devletini ilan eder!

Kaplancılara geri dönmeden, bu hadisenin bence irdelenmesi gereken iki noktası var:

1. Böyle bir adımı atabilmek için gereken manevi

2. Maddi destek nasıl temin edilebilir ve bu desteğin sürekliliği hangi şartlar altında sağlanabilir?

Manevi desteğin temini oldukça basiti! İlk kurulan mescitlerin samimi dini ve insani duygular ile kurulduğuna inanmak istiyorum. Çünkü gurbetin en acı taraflarından olan “bir şeylerin eksikliği” duygusu, Türklerin saflarını sıklaştırmasına böylelikle bu eksiklik/hasret duygusunu, gidermeye çalışmalarına neden olmuştur. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi kendi yarattıkları küçücük (micro) dünyada varlık gösterirken6 “kurdukları” gettonun büyük (makro) dünyasında, bu büyük kütlede, kayıp olmayı yeğliyorlar. Neden?

Hayat şartları…

Gelecek korkusu…

Birlikten güç doğar algısı…

Gerektiğinde muhtemel olan yardımlaşma…

Kendi ve çevresi için sorumluluk almaktan imtina etmek…

Ve en önemlisi…

Kendisi, ailesi, çevresi için birilerinin düşünerek kendilerini yönlendirmesi!

Ulu Önder Atatürk’ün de ifade ettiği gibi Türk milleti dindardır. Aslında bir güç kaynağı olan iman yanlış yönlendirildiğinde, hele bir de, az biraz gerçek/doğruyla ve hurafelerle bezendiğinde afyon etkisi yaparak kafaların uyuşmasına sebep olmasıdır. Bu yüzden bahsi geçen gettolardan, bol miktarda mürit bulmak, bu müritleri/cemaati mescitlerde/camilerde “kontrol altına alarak sömürmek” birdirbir oynamak gibi bir şeydir7. İnsanların benliğine kavuşmasını önlemek içinde ortak bir düşman, hep birlikte kınayabilecekleri soyut yaşam tarzlarını yaratmak, hakikatlerin altını antitezlerle oymak gerekiyor. Bunun için tarihi gerçekleri bile çarpıtmaktan geri kalmıyorlar. Yabancı bir ülkede, gettoların toplamını “bir çatı altında” bir araya getirmek isteyen nice simsar, kısmi başarılarıyla övünebilmektedir. Bu simsarların başında gelenlerden olan Cemalettin Kaplan ve oğlu Metin Kaplan’dır. İşte bu zihniyetin tümüdür paralel toplumu yaratan. Asıl olan halkı/nüfusu hiçe sayarak “mutlak” doğruyu rehin alan. Bu sorunun manevi yönüydü…

 

Maddi yönü ise karmaşık…

Karanlık…

Şeffaf olmaktan çok uzak!

 

Aslında son 30 – 40 yılda…

Tarih vermek gerekirse 1970’lerin başında, Almanya’da ise 1972 yılında, din ve iman şemsiyesi altında ilk organize “inek sağma7” girişimlerinde bulunulmuştur. Yani aradan 10 yıl bile geçmeden Türklere “pamuk eller cebe” denmeye başlanmıştır. Belki aranızda bilmeyen vardır diye yazıyorum, tabii bu bir varsayım - elde kanıt yok ama ilginç bir “tesadüf” olsa gerek, 1970’de Türkiye’de bir parti kurulur…

Ve akabinde (1970’lerde) Avrupa’da bu partinin yurtdışı teşkilatlanması başlar. Durun daha bitmedi tesadüfler ve rastlantılar serisi devam edecek…

Dünyanın neresine giderseniz gidin, parti kurmak, siyasi çalışmalar yürütmek, insanları sevk ve idare etmek,  öyle kolay olmuyor. En başta ve en büyük sorunlardan biri paradır!

Finansmanını güvence altına almadığınız projelerin birçoğu başarısızlığa mahkûmdur.

Ölmüşün ardından konuşmak yakışık almaz ama hakkında ne iyi nede kötü konuşacağım. Ancak anlatmak için buna mecburum. İstanbul Teknik Üniversitesinden mevzun olduktan sonra eğitimini Almanya’nın Aachen kentinde devam eden bir kişi (1948 – 1953) yurda döndükten sonra 1965 yılında İstanbul Teknik Üniversitesinden Profesör unvanına laik görülür. Buraya kadar aslında klasik bir eğitim kariyeri. Ancak ve bundan sonra kuracağım cümlenin tarafımdan bir tez olarak okunup kabul edilmesini rica ederim. Rastlantıya bakin ki, akıllı ve eğitimli bir insan olan bu zat, Almanya tecrübelerine dayanarak 60’li yıların başında başlayan Türk göçünü doğru tahlil ederek 1970’lerde Avrupa’da gereken çalışmaları başlatmıştır.

Bu çalışmaların başından beri art niyetli olduğunu sanmıyorum ama tecrübelerle sabit olan, iyi niyet ile başlayan girişimlerin8 süreç içeresinde ılımlı bir değimle, değişikliğe uğradığıdır. Önceleri ufak - ufak, küçük – küçük verilen “hibeler” zaman içeresinde ciddi rakamlara ulaşmıştır. Sanırım faiz haram olduğundan olsa gerek, toplanan paraların bir kısmı arsa, bina gibi gayrimenkullere yatırılmıştır. Faizin haram sayıldığı, gayrimenkulün prim yapınca helalle dönüşmesini ve iştah açmasını mantığım kabul etmiyor ama her şeyi anlamak gibi bir zorunluluğum da yok zaten!

İrili ufaklı cemaatlerden oluşan birlikteliklerin gelirleri “çatı organizasyonu” rolünü üstlenen Milli Görüş9 “havuzunda” toplanamaya başlaması ve bu paraların nerelere harcandığı hakkında şüphelerin belirmesiyle 1984 yılında Kaplancılar ve bağlı “cemaatler” Milli Görüş’le yollarını ayırmıştır.

 

Böylede olmuş olmalı çünkü bundan sonraki gelişmelerin akla yakın başka izahı yok!

Pis günahları boyunlarına!

 

Uzun sürmemiş ve 1993’de çok ciddi tartışmalar tekrarlanmaya başlamıştır. Taşınmazların, mevcut nakittin kullanımı, gayrimenkullerin –gerçek– mülkiyet hakkının kimde olduğu gibi konular “cemaatleri” birbirine düşürmüştür. 1995 yılında Cemalettin Kaplan’ın ölümüyle bu zihniyeti alacak - verecek, siyasi güç ihtiraslarının bir kurbanı olarak cinayete kadar götürecektir.   

Babasının ölümünden sonra “tahta” çıkan Metin Kaplan’ın yönetimi altında daha da radikalleşen Kaplancılar, Berlin’de kendilerine rakip çıkarak kendini halife ilan eden İbrahim Sofu’yu içlerine sindiremezler. Metin Kaplan’ın, 19.06.1996 günü “Ümmet-i Muhammed” gazetesinde bu kişi hakkında verdiği katli vaciptir fetvası yayınlanır. Bu çağrının ardından İbrahim Sofu, 08.05.1997’de

katledilir! Hazımsızlığın böylesine ancak pes denir!

 

Almanya’da 12.2001’de hilafet devleti yasaklanmış, 19.12.2002 yılında da başkaca “cemaat/derneklere” yasaklar getirilmiştir.

 

Açıkça görülmektedir ki, konu mal, mülk, para ve güç olunca…

Ne din kardeşliği, ne ümmeti Muhammed, ne din nede iman kalmaktadır. Necmettin Erbakan’ın ölümünden sonra yaşanan olayları, şu günlerde yaşayarak şahit olduğumuz Recep Tayyip Erdoğan10 / Fethullah Gülen çatışmasının bir devlet krizine dönüşmesini ve hatta Türkiye Cumhuriyetinin dünyadaki algısının yerlerde sürünmekte olduğunu hatırlatmak isterim.

Yıllarca, hatta on yıllarca sesiz sedasız, çoğu zaman tek tük komşumuz olarak mahallemizde ve semtimizde yaşayan bu insanlar, zamanı geldiğinde bir araya gelerek cüretkâr taleplerle karşımıza çıkmaya başlarlar. Bu taleplerin nitelikleri gün geçtikçe artar. Kendilerinin topluma değil, pervasızca, toplumun onlara uymasını isterler…

Ve bu istekler sözüm ona İslami gerekçelerle vurgulanmaya çalışılır. Hâlbuki kendini ve dinini bilen insan farkındadır:

 

Bu “cemaatlerin yaşadıkları İslam” Kur’an-ı Kerim’in tarifinden hayli uzaktır.    

 

Bu zihniyetin sözüm ona “hacı – hoca, şeyh” önderliğinde yaşadığı ve kendinden olmayanlara   >>> zorla <<< dayattığı “İslam”, bedevi kültürüyle harmanlanmış, hurafelerle ve abuk zubuk adetlerle bezenmiş bir sosyo-ekonomik sömürü sisteminden başka bir şey değildir!  

İşte bu “maddi, manevi palazlanmış” paralel toplumun yüzsüzlüğü günü geldiğinde, adeta karşı durulması imkânsız, dur - durak ve doymayı bilmez bir iştahla daha fazlasını istemeye başlar.

Sonuçları bu kadar korkunç olmasa aslında doğal karşılanması gereken insani bir zaaf!

Ancak maddi ve manevi gücün karşı konmaz cazibesine tutulanlar, artık kendilerinden emin adımlarla devlet kurmaya veya mevcut bir devletin yönetimini öyle veya böyle ele geçirmeye çalışırlar. Ancak unuttukları bir şey var, devlet kurmak, devlet yönetmek öyle her babayiğidin altından kalkabileceği bir “iş” değildir11.     

 

SSvS

 

Önder Gürbüz    

 

 

1.Çoğul yazmamın sebebi, her insanın, ailenin, yörenin ve hata toplumların namus anlayışı farklı olabiliyor.

2.Dediğim gibi herkes benim veya kardeşim kadar şanslı değil. Ikinci nesil dediğimiz yani benim nesliminim çocukları daha iyi eğitim alarak Alman toplumunda daha iyi mevkilere gelme şansını elde etmişlerdir. Ancak anadiline, kendi öz kültürüne olabildiğince uzak, yabancı bir şekilde. Üzülerek gözlemleyebildiğimiz bir gerçek daha var o da bilinçsiz veliler tarafından yetişen neslin karma, yani biraz ondan – biraz bundan kültürüyle yetişmesidir. Ne anadillerine tam manasıyla hakimdirler nede Almancaya. Türkiye’den Almanya’ya “göç” eden insanların (2012 verilerine göre 7,2 milyon) çoğunluğunu Türkler oluşturmaktadır (yaklaşık 2,8 milyon). Almanya’ya 1960’lardan sonra gelen Türklerin büyük çoğunluğu vasıfsız insanlardı. İkinci nesilde (benim neslim) eğitimli insan sayısı artmakla birlikte, umut edilen düzeyde gerçekleşmedi. Ancak şimdilerde yani yetişen üçüncü nesille birlikte orantısal olarak eğitim düzeyi Almanlarla eşitlenmek üzere. Buradan başka bir örnek daha vermek istiyorum: Almanya’ya göç eden Perslerin (dikkatinizi çekerim Pers diyorum, İranlı değil) çok büyük oranı üniversite mevzunu insanlardı. Üniversite mevzunu olmasalar bile kendi kültürlerinin, geçmişlerinin bilincinde, gururlu insanlardır. Süreç içeresinde Almanlar doğal olarak ülkelerinde yaşayan yabancıları kıyaslamaya başlamışlardır. Almanya’da ve Avrupa’da ki imajımız bu kıyaslamanın bir ürünüdür.

3.Kısmen anlattıklarım Milli Görüş “teşkilatı” bence - suç örgütü - içinde geçerlidir. Nedenini 4 numaralı nottan anlayabilirsiniz.

4.1984 yılında Milli Görüş’ten (AGMT) ayrılan İslam Cemaatleri ve Cemiyetleri Birliği (ICCB) oluşan birlikteliğin başkanı/sözcüsü. Bu konunun ayrıntılarına daha ilerde bir kez daha değineceğim.

5.Burada “aile reisi” kavramını ortaya atarak izah etmeye çalışacağım. Erkek egemen bir toplumda, bu erkek birde “köklü” bir - aile görgüsünden - mahrum ve eğitimsiz yetiştiyse yönlendirilmeye müsait bir insandır. Artık bu kişi ve onunla birlikte ailesi kendi arzusu ve iradesinin dışında yaşamaya başlar. Hani “Mahalle baskısı” dedikleri şey var ya… Acı ama gerçek!    

6.Bir veli, bir insan olarak bana acı veren ve hatta utandıran bir durum. Ana – babadan geçtim yetiştirdikleri çocuklar içler açısı bir durumdalar. Tam aşağıya tükürsem sakal – yukarıya tükürsem bıyık durumu. Türk ve Alman kültürü, dili, arasında sıkışmış, bir türlü benliğini bulamayan kayıp bir nesil. Bu gettolaşmanın/birlikteliğin vebalini çocuklar çekiyor. Nasıl mı?

Ailenin ve “çevrenin” çizdiği katı ve sınırları katiyen oynamaz, betonarme çerçeve içeresinde hareket eden çocuklar öğleye kadar okulda Alman, öğleden sonra “sözüm ona” İslami terbiye kıskacında büyümek zorunda kalıyorlar. İşin kötüsü birçoğu bu kısır döngü içeresinde yaşadıklarının farkında bile değil. Farkında olsalar bile, çoğu zaman çaresizliğin mengenesi kaderlerine razı olmaktan başka çıkış yolu bırakmıyor.  Bu özellikle kız çocukları için geçerlidir.

Unutulmamalıdır ki ananın cehaleti okumuş/okumamış evladın ömür boyu yoldaşıdır!         

7.Bu kavram bazılarına ters gelebilir. Kabul ediyorum ancak inanın birçok insan kendini böyle his ediyor. Nereye adımını atsan senden para istiyorlar!

8.bir değime göre: “Cehenneme giden yol iyi niyet taşları ile döşelidir

9.Bu da sorunun ikinci kısmını yanıtlamaktadır. Söz konusu rakamlar çok ciddi boyutlardadır. Kaldı ki kira gelirleri, bayram vesilesiyle toplanan bağışlar vs. de küçümsenmeyecek ölçüdedir. Örnek vermek gerekirse; nedeyse tüm camilerin bir cay ocağı, berber ve genelde camiye bağlı (kasaplı) bir bakkalı vardır veya bunlardan kira geliri elde etmektedir. Ayrıca Almanya’da camilerin hukuki acıdan genelde dernek olarak organize edilmesi ilaveten devlet teşviki almalarına imkân sağlamaktadır.

10.Anayasa mahkemesinin AKP hakkında vermiş olduğu kararı hatırlatmak isterim:

İrticanın odağı

11.Yüzyılımızda bunu İran’da başarabilen R. M. Humeyni’dir. O da fırsatları iyi değerlendirebildiğinden, ulusal ve uluslararası şartların buna müsait oluşundan ve tabii şansının da yaver gitmesindendir. Kaldı ki halk istemeseydi, halka rağmen yine başarılı olamazdı.

                                                                        ***

30.12.2013

 

Atatürkçülük, demokrasi ve İslam üzerine

 

Yeğenlerim Türkiye’de…

Çok sevdiğim ve özlediğim için…

Yeni fotoğraflarını görürüm umuduyla…

Facebook’a giriş yapıyorum!

 

Ancak bazı yorumları okumadan…

Fotoğraflara bakıp, tebessüm etmeden…

Veya kızgınlık hissederek…

Anlık tepki vermekten…

Geçemiyorum!   

 

Bu arada bazı Facebook kullanıcılarıyla…

İster istemez bir tartışmaya girdiğim oluyor…

Bu tartışmalar seviyeli, öyle sanıyorum ki iki taraf içinde…

En azından bazı konularda eğitici olduğu gibi…

Kimi zamanda karşı taraftan seviyesiz ve yüzeysel…

Sıradanlık içeresinde sürdürülmek isteniyor…

Buna rağmen terbiyemi bozmamaya çalışarak…

Cevap hakkımı kullanmaya çalışıyorum…

Tüm bu tartışma ve fikir teatisinde edindiğim izlenim…

Gerçekten hoş değil!

 

Özellikle Atatürkçüyüm diyen kişilere…

Yakıştıramadığım bir tutumu kınamak istiyorum…

Atatürk milliyetçiliği…

Atatürkçülük…

Kan esasına dayanan kafatasçılık…

İnsanın bilgisizliğinden, muhalif görüşünden dolayı…

Hor gören, aşağılayan…

Katı ve kesinlikle değişmez doktrinlere bağlı…

Bir ideoloji değildir!

 

Atatürkçülüğü…

Yukarda verdiğim örneklerde olduğu gibi anlayanlar…

Ya Atatürk ilke ve inkılaplarını, Atatürk’ü anlamamış…

Yada…

Atatürkçülüğü kılıf olarak kullanan art niyetli kimselerdir!

 

Demokrasinin ilerisi - gerisi…

İslam’ın ılımlısı – ılımsızı…

Atatürkçülüğün şöylesi – böylesi olmaz!

 

Çağdaş demokrasi öncelikle bir uzlaşı kültürü olmakla birlikte, çoğunluğun değil çoğulculuğun gözetildiği bir sistemdir, dolayısıyla demokrasi ya vardır ya yoktur.  

İslam’ın ılımlısı – ılımsızı olmaz…

İslam’ı…

Şehâdet, Namaz, Zekât, Oruç ve Haç’ça gitmekten ibaret sananlar…

Peygamber efendimizin öğretisini…

İslam’ın tasavvuf ’unu…

Mevlana Celaleddin Rumi’yi özümseyememiş kimselerdir!

Atatürkçülüğün en önemli niteliği…

Akılcı ve bilimci olmasıdır…

Bu yüzden çağdaşlaşma ideolojisi olarak akıl ve bilimin kanıtlayamadığı/kabul etmediği…

Milli hakimiyete dayanmayan…

Duygusallığı ve dogmaları, peşin hükümleri ret eden…

Beli başlı kalıplara sığmayan…

Yaratıcı, demokratik ve ekonomik bir bütündür!     

 

SSvS

 

Önder        

                                                                        ***